Kayıt Ol

Yirmi Gün Sonra ( İkinci ve üçüncü Bölüm )

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yirmi Gün Sonra ( İkinci ve üçüncü Bölüm )
« Yanıtla #15 : 10 Mayıs 2014, 20:42:01 »
Kalemine sağlık bir çırpıda bitiyor yazdıkların.Ayrıca beddua göndermene iyi güldüm.

(Bakalım karınca, ağustos böceğini kabul edecek mi?  ;D)

tebrik ederim yakalamışsın karıncayla, ağustos böceğini :D

Çevrimdışı Loial

  • *
  • 39
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yirmi Gün Sonra ( İkinci ve üçüncü Bölüm )
« Yanıtla #16 : 12 Mayıs 2014, 20:25:22 »
  Ellerine sağlık Duhan... Gerçekten çok matrak olmuş. :D Çok eğlendim... :D

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yirmi Gün Sonra ( İkinci ve üçüncü Bölüm )
« Yanıtla #17 : 12 Mayıs 2014, 20:43:02 »
  Ellerine sağlık Duhan... Gerçekten çok matrak olmuş. :D Çok eğlendim... :D
Sizin de gözlerinize sağlık efendim. Artık biraz daha ciddileştirp bitiricem hikayeyi bir kaç bölüm daha yazmak niyetindeyim umarım devamında da eğlenirsiniz.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yirmi Gün Sonra ( İkinci ve üçüncü Bölüm )
« Yanıtla #18 : 19 Mayıs 2014, 17:11:57 »
Ara sokakları kullanarak mümkün olduğunca hızlı biçimde Serhat'ın evine ulaşmaya çalışıyordum. Güneş batmak üzereydi ve karanlık çöktüğünde başıma neler gelebileceğini az çok tahmin edebiliyordum. Şehrin her daim kalabalık olan insanların yürüyüş için kullandıkları, banklara kurulup çekirdek çitledikleri sahil yoluna çıkmıştım. Kalabalık olmasını umuyordum. Şöyle bir vaziyette, kalabalığa karışmak güvenli miydi onu hiç muhasebe edemiyordum. Ama o da ne? İnsanların yerinde yeller esiyordu. Koca cadde çöplüğe dönmüş, yakılmış yıkılmış binalar ve bir kaç köpek dışında kimseler görünmüyordu ortalıkta. Bu koca caddede açık hedef olarak yürümenin pek güvenli olmayacağına kanaat getirince, tekrar caddeden sapıp ara sokaklardan birine girdim. biraz gitmiştim ki, topukları kıçına vura vura koşan, koşarken de önündeki alışveriş arabasına hakim olamayıp, oraya buraya toslayan birini gördüm. Araba ağzına kadar su ve yiyecekle doluydu. Üstelik adam yorgun ve korkmuş görünüyordu. Mükemmel bir hedef olduğuna karar vermemle peşine düşmem bir oldu. Adamı halledip arabaya el koyduktan sonra ne yapacağımı hiç düşünmüyordum. Onu da sonra düşünürüz diye geçiştirdim aklımdaki soruları. Bir kaç saat önce edindiğim acı tecrübe ile daha mantıklı ve planlı olmalıydım.

Adam bir apartmana dalıverdi. Ha siktir ya diye bağırdığımı hatırlıyorum. Muhtemelen evine gelmişti ve ben ganimetten olmuştum. Adımlarımı yavaşlatıp yıkılmış bir şekilde yürürken, adam kapıdan tekrar fırlayıp sokakta koşmaya başladı. Ne olduğuna anlam veremedim ama arabası yoktu. Demek ki arabayı apartmana saklamıştı. Gözden kaybolmasını beklerken, bir taraftan da etrafı kolaçan ediyordum. Adamın epey uzaklaşmış olduğunu düşünerek apartmana daldım. merdivenlerin ardında bulmuştum arabayı. sapına yapışıp dışarı çektim ve koşmaya başladım. Gürültü çıkartıyordu siktiğim arabası ve etrafta dost canlısı olmayan birilerinin olması çok muhtemeldi.

Biraz koştuktan sonra kulağıma çalınan düzensiz seslerden etrafta birilerinin olduğunu anlıyordum. Arkama dönüp baktığımda, korkudan altıma sıçıyordum. Ellerinde çeşit çeşit alet edevatla peşimden koşmakta olan bir grup vardı. Elim ayağım boşalmış, donakalmıştım adeta. Hemen sağımdaki dar sokağa sapıp koşabildiğim kadar hızlı koşmaya başladım. bu arada damacananın teki arabadan düştü ve kapağı açıldı. Dökülmekte olan sudan gözümü alamıyordum. Hiç düşünmemiştim suyun bu kadar değerli olabileceğini.

Sokağın bittiği yer yine o büyük caddelerden birine çıkıyordu. Caddeye ulaşmamla sağ tarafımda tepe lambaları açık biçimde ağır ağır ilerlemekte olan polis arabasını gördüm. Kurtulmuştum. Müthiş bir rahatlama ile tüm bedenim karıncalanmıştı adeta. Yalnız polis arabasının ardında kalmıştım ve onlar gidiyordu. Bağırdım, çağırdım ve sonunda sesimi duyurabildim. Araç durdu. Geri vites lambalarının yandığını görünce sevinçten deliye döndüm. Olduğum yerde zıplamaya başladım. Bu sabahtan beri gördüğüm ilk kolluk gücüydü. Giderek hızlanan bir şekilde bana doğru gelen arabanın duramayacağını ve beni ezeceğini düşünmeye başlamıştım ki, acı fren sesiyle irkildim. açılan kapıdan inen iri kıyım polis, elini beline atıp üstüme doğru hareketlenince,

" Yardım edin, peşimdeler."

Bir an duraksayan polis, arkamda bir yerlere odaklanmıştı. Nereye bakıyor bu deyip, ben de arkamı dönünde, kalabalığın çok yakınımızda olduğunu gördüm.

"Geliyorlar. Yalvarırım kurtarın"

Ben yalvarırken, araçtan inen diğer polis, tabancasını kalabalığa doğrultup, tetiğe basmaya başlamıştı. Bu kadar yakından silah sesi duymamıştım hiç. kulaklarım bir an sağır olmuş, beynim çınlamaya başlamıştı. kalabalık bir anda çil yavrusu gibi sağa sola dağılmış, kaçamayan 3-4 kişi yere yuvarlanmıştı. İri kıyım polis te aynı şeyi yapınca, kalabalıktan da aynı şekilde karşılık gelmişti. Binaların kaplarına, çöp bidonlarının ardına saklanan adamlar arada çıkıp ateş ediyordu. iki ateş arasında kalmıştım ve hareket edemiyordum. Elim ayağım bağlanmıştı adeta. Bir an kendimi yerde buldum, ama kendimi yere nasıl attığımı hatırlamıyordum. Birkaç  dakika devam eden çatışma, silah seslerinin azalarak bitmesiyle son bulmuştu nihayet. Her yerimi yokladım, vurulmamıştım. Polis arabası delik deşik olmuştu ve  polislerden birinin kolundan kan sızıyordu. Ama işin vahim kısmı, arabam ve içindekiler delik deşik olmuş, tüm su yere saçılmıştı. delik damacanaları ayıklamaya çalışırken, polis yaralı arkadaşının yanındaydı. Arada kalmış 5 litrelik damacana sağlam biçimde elime geçtiğinde, loto kazanmış gibiydim. Damacanayı kucaklayıp, doğrulduğumda iki polisin de dikkati bana kaymıştı. tehditkar bakıyorlardı. İri kıyım olan seslendi ;

" Şimdi sakin ol ve damacanayı yavaşça yere bırak"

" Yo dostum yooo... Bir daha hapse giremem... Olmaz" hiç hapse girmemiştim oysa. Susuzluktan ve adrenalinden saçmalamaya başladığımı düşünüyordum.

" Ne hapis lan yarraaam... Bırak bidonu siktir ol git !!" tanıdık bir replik duyunca yine gerçeğe dönmüştüm.

" Önce cesedimi çiğnemelisin.."

Yaralı polis tip tip suratıma bakıyordu.

O an aklıma gelen ilk şeyi uygulamaya karar verdim. Bidonu kucakladığım gibi koşmaya başladım. Kendimi 50 yard çizgisinden ayı yapmak için koşan Amerikan futbolcusu gibi hissediyordum. üstüme gelen yarmalardan bir bir sıyrılıp, tribünlerde çılgına dönmüş, ayağa kalkmış, heyecanla beni seyreden seyircilerin önünde gibi hissediyordum. Önüme çıkan her engeli ustalıkla geçip, sayıya koşuyordum. En son iskelenin üzerinde deli gibi denize doğru koştuğumu hatırlıyorum. Peşimde iki polis, kucağımda su bidonu. Sayı çizgisinde bekleyen bölüm sonu canavarının üzerinden uçup, topla birlikte sayı çizgisini geçip, artistik bir şekilde yere düşüyordum. Tabi bu benim sanrımdı. Islak kuma omuz üstü çakıldığımda, acı gerçekle yüzleşmiştim. iskeleden kurumuş deniz yatağına atlamak iyi bir fikir değildi ama denizin kuruduğunu unutmuş olmam bunun tek sebebiydi. Sayıyı yapmış ama muhtemelen omzumu kırmıştım.

"Aaa..aaaa....Aaaaananıskiimmmm...."

İskeleden beni izlemekte olan polislerin şaşkın bakışlarına mazhar oluyordum. Acıyarak bakıyorlardı bana. Yaralı olan kısık sesle ;

" delirmiş lan bu" dedi.
"Yazık lan kimin çocuğuysa" diye ekledi diğeri. belindeki silahı çıkarıp bana doğrulttu ve ekledi ;

" Seni acılarından kurtarayım lan... Valla üzüldüm.."

Tetiğe bastı ancak silah ateş almadı. Sanırım mermisi bitmişti. Diğeri de aynı durumdaydı. "klik" sesleriyle geçti yaklaşık 15 saniye. Sonra vaz geçip geri döndüler. Kendimi kuma bıraktım tekrar. gökyüzünü gördüm, gecenin karanlığında yıldızlar ışıl ışıldı. Daha dün akşam burada binlerce insanın şen kahkahalarının yankılandığına kim inanabilirdi ki?

Bidon? canım yanmıştı ama bidonu kurtarmıştım. Ya da ben öyle düşünmüştüm. Bidon bir kaç metre ötemde kapağından ayrılmış, içinde kalan son bir kaç damla suyla öylece duruyordu.