Kayıt Ol

Perdenin Ardındaki [Üçleme Hikaye]

Çevrimdışı Ahenkdâr

  • *
  • 1
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Perdenin Ardındaki [Üçleme Hikaye]
« : 07 Temmuz 2014, 16:16:00 »


PERDENİN ARDINDAKİ – GÖLGE

PERDENİN ARDINDAKİ – NEFES

PERDENİN ARDINDAKİ – KORKU

Hikâye, üçleme şeklinde olacak ve en az 3, en fazla 6 kısımdan oluşacak. Kısım sayısı için şuan kesin bir şey diyemiyorum. Hikâyenin akışına göre kısımlar şekillenecektir. Hikâye, fantastik bir evrenin Gialermo şehrinde geçmektedir. Hikâyemizin ana karakteri Justaneza Gratte isimli medyum çırağı bir gençtir. Gölge, Nefes ve Korku’da Gratte’nin şahit olduğu bazı paranormal olaylara yer verilecektir. Bu hikâyelerde kısmen başka karakterlerin anlatımıyla da olaya tanıklık etme şansına sahip olacağız.

Tanıtım Yazısı:
“…Bayan Concetta’nın gördüklerini anlamak herkesin harcı olan bir şey değildir. Bu eski ahşap eve, bayan Concetta’yı ziyarete gelen onlarca kişinin tek bir isteği vardı. Perdenin Arkasındaki karanlığı dindirebilmek! Gialermo dışından da birçok ziyaretçimiz olurdu ve saatlik seanslara harcadıkları altınların haddi hesabı yoktu. Bayan Concetta kurnaz bir kadın olduğu kadar çok da zeki ve yetenekliydi. İşini pahalı yapardı ama ondan maharetlisini krallıkta bulmak çok zordu. Bunu bilen zengin ahali, altınlarını harcamaktan geri kalmıyordu…”

“…Tüm bu olaylar zincirini başlatan, bir kış gecesi telaşlı bir şekilde Bayan Concetta’yı ziyarete gelen yaşlı bir adamdı. Kapıya güçlüce üç kez vurmuş ve elleri ensesinde kapının önünde bekliyordu. Kapıyı açmamla beraber yüzüme bakmadan içeri girdi ve seans odasının önünde dikilmeye başladı. Ağzından tek bir kelime dahi çıkmıyordu…”


GÖLGE
KISIM I (JUSTANEZA)

         Yaşadığımız bu eski ahşap evi, çetin geçen kışlarda soğuktan koruyabilmek için çok çaba harcamamız gerekliydi. Pencereleri arasında sağlam olanı yok gibiydi zaten. Her zaman Bayan Concetta’ya bu konuyu iletmeme ve çözüm bulmamız gerektiğini bildirmeme rağmen o, kazandığı çok sayıda altın olduğu halde herhangi bir girişimde bulunmuyordu. Ona göre ev bu haliyle işine yardımcı oluyormuş. Herhangi bir yerinde yapılacak ufacık bir değişim, öngörüsünde körelmeye neden olabilirmiş. Bana göre saçmaydı ama yapabileceğim bir şey olmadığından bu durumu fazla üstelemiyordum. Bayan Concetta’nın yanında altı yıla yakın bir süredir çalışıyordum. İlk çalışmaya başladığım zamanlarda kazandığım altın, diğer işlere göre hatırı sayılır derecede fazlaydı. Zaten bu sebeple bu işte çalışmaya başlamıştım ya, neyse.

           Bayan Concetta’nın yanında çalışan tek kişi ben değildim. Ben gelmeden öncede var olan Bay Locklaney ve benden birkaç yıl sonra çalışmaya başlayan güzeller güzeli Anderlin’de bizle beraberdi. Locklaney, Bayan Concetta’nın dışarıdaki tüm işlerini yerine getirirdi ve en güvendiği kişiydi. Ellili yaşlarında, saçları yer yer ağarmış, bilgili ve kültürlü biriydi. Uzun olduğu söylenemezdi ama giydiği kıyafetlerin onu daha heybetli gösterdiği açıktı. Genelde çok resmi giyinirdi ve dışarıya çıkarken siyah gözlükleri ile şapkasını takmayı ihmal etmezdi. Çoğu zaman sadece Bayan Concetta ile yaptığı özel toplantılar olurdu ve biz(Anderlin ve ben) bu toplantıların dışında kalırdık. Bize karşı hep soğuk davranırdı ama sevdiğini bilirdik. Anderlin’e değinecek olursam eğer onun çok güzel bir kız olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Benden beş-altı yaş küçük olmasına rağmen her zaman yaşıtım gibi davranmamı isterdi. Uzun boyluydu ve zarifti. Dalgalı saçları ve giymekten hoşlandığı kırmızı elbisesi sanki onu simgeler gibiydi. Bayan Concetta’nın yanında çalışmaya başlaması aslında aniden olmuştu. Ailesi tarafından terk edildikten sonra ayakta durabilme çabası, onu buraya, Bayan Concetta’nın yanına sürüklemişti. İşte o günden beri Anderlin bizim yanımızda yer alıyordu. Genel olarak evin mutfağından ve ihtiyaçlarından sorumluydu. İhtiyaçların ve yapılan harcamaların kayda geçirilmesi işi de ona aitti. Temizlik işlerini ise Anderlin ve ben beraber yapıyorduk. Bana gelecek olursak eğer Bayan Concetta’nın seanslarında ona yardım ediyor ve evin birtakım işlerini yerine getiriyordum. Seanslardan biraz ürktüğümü söylemeden de edemeyeceğim. Fakat ilk başlarda yaşadığım zorlukları artık yaşamıyordum ve bu da işime konsantre olabilmeme olanak sağlıyordu.

            Hiç sevmediğim kış mevsimi yine gelip çatmış, ağır ve kasvetli havayı da beraberinde sürüklemişti. Bu dönemde gelen ziyaretçilerimiz genelde diğer mevsimlere oranla çok daha tuhaf kimselerdi. Ama bu kış diğer kışlara nazaran daha bir farklıydı sanki. Kış mevsiminin ortalarıydı, gecenin kör bir vakti kapı şiddetli tekmelere maruz kalmış ve tüm ev ahalisi çıkan sese uyanmış veya uyanmak üzereydi. Görevim icabı kapılara benim bakmam gerekiyordu. Bu sebeple de yataktan kalktığım gibi gıcırdayan merdivenlerden doğruca aşağı inmiş ve kendimi göstermeden kapının yanındaki küçük pencereden dışarıda kimin olduğunu kontrol etmeye çalışıyordum. Kapının önünde paltosuna sıkı sıkı sarılmış yaşlıca bir adam duruyordu. Yağan lapa lapa kardan dolayı paltosu da beyaza bürünmüştü. Sanırım bu adamı daha önce birkaç kez evin önünde görmüştüm, belki de yanılıyordum ama siması bana o kadar tanıdık geliyordu ki görmüş olmam kuvvetle muhtemel gibiydi. Yaşlı adamı daha fazla bekletmemek için kapıya doğru yönelmiş ve usulca açmıştım. Bunun üzerine yaşlı adam ani bir hareketle içeriye girdi. Sanki nereye gittiğini biliyor gibi bir edayla seans odasının önüne kadar ilerledi ve orada durdu. Ben de arkasından ilerliyor ve ne yaptığını anlamaya çalışıyordum.

        “Beyefendi, nereye doğru ilerlediğinizi sorabilir miyim?” dedim. Soruma bir cevap vermiyordu. “Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz, lütfen dışarı çıkın!”

         Yaşlı adam söylediklerime tepki vermemeye devam ediyordu. Daha sonra ise usulca paltosunu çıkardı ve kapının eşiğine koydu. Bu esnada gözlerini pür dikkat yere koyduğu paltosunun üzerine doğrulttu. Hiçbir şey demeden öylece bekliyordu. Daha fazla sabredemeyeceğimi anlayınca Bayan Concetta’ya durumu haber vermek için odasına doğru hızlıca ilerlemeye başladım. Merdivenleri telaşla çıktım ve odasına ulaşınca kapıya iki kez vurup seslendim.

       “Bayan Concetta, sizi uyandırdığım için üzgünüm ama bir misafirimiz var ve neden geldiğini söylemiyor. Kendisini görmeniz daha iyi olacak gibi.” Dedim ve içeriden bir ses gelmesini bekledim. Odanın içinden gelen ağır adımların sesleri, Bayan Concetta’nın uyandığının bir işaretiydi. Kapı gıcırdayarak ağır ağır açıldı ve Bayan Concetta’nın parlak gözleri tam karşımdaydı.

        “Ben de misafirimizi bekliyordum zaten Justaneza.” Dedi kendine has tavrıyla. Sesi diğer günlere göre daha kısık çıkıyordu. “Rüyamda yaşlı bir adamın geldiğini görmüştüm. Gelen o mu?”

          “Evet efendim, yaşlı bir adam geldi ve ağzından tek bir kelime bile çıkmıyor. Neden geldiğini ve ne istediğini de soramadım bu yüzden.”

         “Önemli değil oğlum, hadi sen beni misafirimize kadar götür. Sonrasına bakarız artık.” Dedi. “Eh bu saatte geldiğine göre bize çok ihtiyacı var demektir, fazla bekletmeyelim onu.”

          Bayan Concetta’nın koluna girdikten sonra onu ağır adımlarla merdivenlerden aşağı indirdim ve seans odasının önüne kadar götürdüm. Yaşlı adam, Bayan Concetta’nın geldiğini fark edince dikkatle incelediği paltosundan gözlerini ayırdı ve bana göre herhangi bir anlam ifade etmeyen bir bakışla başını sallayarak Bayan Concetta’yı selamladı. Daha sonra usulca eğildi ve yerdeki paltosu ile birlikte doğruldu. Fakat Bayan Concetta’da gelmesine rağmen yaşlı adam hala tek bir kelime etmiyordu. Bunun üzerine Bayan Concetta, kulağıma doğru eğilip fısıldadı.

       “Bu beyefendi için işler pek yolunda değil gibi Justaneza. Senden istediğim odamdaki sandığın içinde küçük bir kutu var. Onu derhal bana getir.” Dedi. Sonra seans odasına doğru yöneldi fakat söylemeyi unutmuş gibi görünerek başını arkaya çevirdi ve seslendi. “Kutuyu sallamadan getirmeye dikkat et. Bana o haliyle lazım.” Dedi.

         Bayan Concetta’nın isteği üzerine koşar adımlarla odasına gittim ve sandıktaki küçük kutuyu da alarak dikkatli bir şekilde seans odasına doğru ilerledim. Bu küçük kutunun ilgi çekici olduğunu itiraf etmeliydim ve daha önce gördüğümü de hatırlamıyordum. Seans odasına vardığımda Bayan Concetta’yı, elinden düşürmediği kitabını karıştırırken bulmuştum. Yaşlı adam ise odanın diğer ucundaki deri koltukta oturuyordu daha doğrusu oturmaya çalışıyordu. Ruhunu kemiren bir canavarla yan yana oturur gibi sinmiş bir vaziyetteydi ve bu durum gerçekten acınasıydı. Kutuyu getirdiğimi fark eden Bayan Concetta, kitabı olduğu gibi masaya bıraktı ve ayağa kalkıp bana doğru yaklaşmaya başladı. Yanıma gelince de ani bir hareketle kutuyu elimden alıp, rahat bir tavırla masanın üzerine bıraktı.

          “Justaneza, kitabın yüz ikinci sayfasında bir yeri işaretledim. Rica etsem okumanı istediğimde akıcı bir şekilde okuyabilir misin?” dedi Bayan Concetta.

          “Elbette efendim.”

          Kısa bir sessizliğin ardından Bayan Concetta tekrar konuşmaya başladı ve “Ah, bu arada söylemeyi unutuyordum, konuğumuza içecek bir şeyler getirirsen iyi olur. Hem biraz sakinleşsin hem de içi ısınsın.” Dedi.

         “Hemen getiriyorum.” Diyerek seans odasından ayrıldım. Yaşlı adam geldiğinden beri bizle hiç konuşmamış ve bu benim iyice garibime gitmeye başlamıştı. Bugüne kadar onlarca tuhaf konuğumuz olmuştu, evet, ama hiçbiri bu kadar sessiz değildi. Konuklarımızın en delisi olarak kabul edilen Bay Velserd bile bu yaşlı adam yanında çok normal karşılanabilirdi. Mutfakta Bayan Concetta’nın özel tarifi olan Nefes Çay’ından biraz demledikten sonra fincanlara hızlıca doldurdum ve seans odasına doğru ilerledim. Kapıyı iki kez tıkladıktan sonra içeri girip çayı önce misafirimize daha sonra ise Bayan Concetta’ya ikram ettim ve meraklı gözlerle masanın başına geçtim. O an yaşlı adamla göz göze geldik ve gözlerindeki alevi ruhumda hissetmiştim sanki. Yaşlı adam usulca doğrulup ayağa kalktı ve masaya doğru yaklaştı. Elindeki fincanı masaya koyduktan sonra sağ elini boğazına götürüp mırıldanmaya başladı.

           “Beni kurtarın lütfen bu azaptan! Artık boğuluyorum ve ruhum için için yanıyor. Tek çarem sizsiniz.” Dedi ve öksürük krizi tuttu. Neyse ki çok uzun sürmedi ve konuşmasına devam etti. “Gökyüzündeki yıldızlar bile benden nefret ediyor sanki. Ne zaman başımı gökyüzüne çevirsem gözlerimi uçsuz bucaksız bir karanlık çevreliyor. Yıldızlar ve ay ışığını benden esirgiyor, tüm insanlar gibi.”

           Bayan Concetta sakin bir ses tonuyla yaşlı adama, “İsminiz nedir?” diye sordu. Yaşlı adam gözü yaşlı bir şekilde, “Ariganer, ismim Ariganer.” Diye cevapladı. Yaşlı adam ayakta zor duruyordu ve bu durumu fark ettiğim için kenardaki sandalyeyi masanın yanına çektim ve oturmasını sağladım. Bayan Concetta düşünceli bir şekilde, “Bay Ariganer, sizi bu denli boğan ve tüm dünyanızı karanlığa çeviren şeyi bulmak için elimden geleni yapacağım. Ama tabiî ki bu süre zarfında sizin de çabalamanız gerekmekte. İlk olarak sakin kalmaya dikkat edin ve fazla kendinizi yormayın.” Dedi. Çayından bir yudum alarak önündeki kitabı karıştırmaya devam etti. Fakat bu esnada Bay Ariganer sanki boğuluyormuşçasına gömleğinin üst düğmelerini bir bir açmaya başladı ve yere yığıldı. Gözleri açıktı ama bilinci yok gibiydi. İşte o an Bayan Concetta ile göz göze gelmemize neden olan sözleri fısıldamıştı. “Geliyorlar, saklanın!”