Konuya nasıl gireceğimi bilemiyorum. Yazı yazmayı sevenlerin gönlünde bir gün yazdıklarının basılması vardır sanırım. Kitapçıya gittiğinizde elinize aldığınız selüloz ve mürekkep kokan bir eseri kendi eserinizi koklamak istersiniz. İşte o zaman bir adım geriye çekilip tablosunu galeride izleyen ressam gibi olursunuz. Ama bu benim için o kadar uzak bir olasılık ki. Ben birkaç yerden derlediğim kitap bastırmak veya bastıramamak konusunda bulduğum birkaç anekdotu sizlerle paylaşmak istedim…
Mina Urgan Sineklerin Tanrısı kitabının son sözünde William Golding’in kitabı bastırabilmek için yirmiye yakın yayınevine başvurduğundan söz ediyor.
Bir başka örnek ise Frank Herbert’ten. Herbert sayısız eleştirmen ve bilimkurgu hayranına ve bana göre bir baş yapıt olan Dune serisinin beşinci kitabı olan Dune’nin Kafirleri’ nin ön sözünde “On ikiden fazla yayıncı bu kitabı baştan reddetti” diyor.
Birde Üstün Dökmenden alıntılar yapayım. Üstün Hoca Küçük şeyler -2 adlı kitabının “Pinokyo ile benzerliğiniz var mı?” adlı bölümünde şöyle diyor “…Rivayet doğruysa Ernest Hemingway ilk romanı doksana yakın yayınevinden dönmüş Van Gogh tek bir tablosunu bir şişe şaraba satabilmiş. İnsanlar onun resimlerini beğenmiyorlarmış ama o resme devam etmiş. Victor Hugo, kimsenin tanımadığı bir genç olduğu yıllarda ilk romanının taslaklarını bir yayınevine götürmüş, basmamışlar. Genç Hugo yayınevi müdürüne, “Büyük bir fırsatı kaçırdınız. Eğer ilk romanımı basmayı kabul etseydiniz Victor Huga gelecekte bütün eserlerinin yayın hakkını size verecekti” demiş… İbni Sina gençliğinde Aristo’nun bir eserini otuz defadan fazla okumuş anlayamamış, bu kitaba ilişkin bir şerh (açıklama) bulup okuduktan sonra tekrar okumuş ve anlamış.
Bu konudaki bildiğim en baba eser ise Jack London’a ait; Martin Eden. Kendi hayatından örnekler vererek yazar olma konusunda verdiği mücadeleyi anlatıyor London bu romanında. Tanıştığı zengin bir ailenin kızına yakın olmak için sınıf atlamak isteyen ve bu yolda, okumanın, en geçerli yol olacağını düşünen bir gencin hikayesidir bu. Bir zaman sonra okudukları hakkında değerlendirmeler yapar ve kendisinin daha iyisini yapabileceğini düşünmeye başlar. Yazdıklarını yayınevlerine gönderir ve hayır cevabı alır. Bu hayır cevapları kendisini kamçılamaktadır adeta. Uzun ve yorucu bir mücadeleden sonra kendinden emin olmanın vermiş olduğu haklılık ve azimle nasıl ünlü ve zengin bir yazar olduğunu anlatıyor Martin Eden.
Yazar olma konusunda hayır cevabı almış ama azminden vazgeçmemiş başka bildiğiniz örnekler var mı?