Kayıt Ol

Küçük bir tartışma üzerine..

Küçük bir tartışma üzerine..
« : 08 Kasım 2014, 19:55:57 »
İsminin önemli olmadığı, yeryüzünün herhangi bir köşesinde, soğuk bir bahar öncesi akşamı, Oscar Wilde'ın aklında 19 yaşında intihar eden genç şair Chatterton'la ucuz motelin koridorlarındaki adımlarını hızlandıran, ilerideki odadan gelen şiddetli tartışma sesleriydi..
Yarım yüzyıllık kapıyı açtığında Bukowski'yi Shakespeare'ın yakasını tutmuş sarsarken gördü. İlk aklına gelen bu pozdan bir yağlıboya tablo yapılamayacağıydı..
 
- Senden ve yazdıklarından bıktım Shakespeare..! Şu ucuz Porto şarabından biraz içersen sana aşkın ya da sevginin yıldızlar kadar parlak olmadığını gösterebilirim..
 
- Bu oda da yaşadığımız süre içerisinde, bakışlarınızdaki garezi anlamamak imkansızlığı, şu ana kadar ki yazdığım binlerce sayfada adı geçen herhangi bir karakter bile anlayabilir..
Ama bu düşünmeme engel değil Aziz Bukowski; seni kim sevmedide bu halde geldin..?
 
- Sert erkeğim ben Shakespeare, seni marizlemek istiyorum..!
 
Proust ayağa kalktı, Bukowski'nin elini Shakespeare'ın yakasından çekti.
 
- Poe'nun sınırlarının henüz farkında değilim ama Baudelaire'ın öfkesi son demlerinde, buna bir son verin.. Oscar kapıyı kapatır mısın?
 
Prosut Shakespeare'a döndü..
 
- Azizim, Bukowski kadar keskin hatlarda konuşmayacağım lakin onun düşüncelerini paylaştığımı ya da savunduğumu düşünebilirsin ama söyler misin, sen bu konunun neresindesin..?
Değişken yapıya sahip insanı duygulara böldüğün zaman elde kalanın ne olabileceğini düşünüyorsun..? Ateşi bile odunla beslemek gerekir, plastik yakıp ısınmayı denedin mi..? Isınmak uğruna kötü kokuyu soluyup zehirlenmek ister misin..? Ama satırlaına bakıyorum ve gördüğüm tek şey hayal.. Boş olanından üstelik..
Bunun boş olmasına sebeb nedir biliyor musun..?
 
- Nedir?
 
- Fazla iyi bir yürekten çıkmış olması.. Sevgiline bir daldan kopartmış olduğun çiçeği verebilirsin. Sen, sen gökteki yıldızları avucuna alıp sunmaktan bahsediyorsun, ah pekala anlıyorum betimlemelerini..
Bu kadar coşkulu sıçrayışlara yer vermemelisin..
Çünkü bu kusursuzluğu başarabilecek ne bir erkek ne de hakedecek bir kadın vardır..
 
Shakespeare Poe'ya döndü..
Oturduğu eski iskemlenin gıcırdayıp düşüncelerini bozmamasını istercesine hareketsizdi.. Nevrozu tuttu diye düşündü Proust.. Bakışların kendisinde toplandığını hisseden Poe isteksizce ayağa kalktı.
 
- Bu konuşmanın herhangi bir yerinde fikirlerimin olması gerektiğini sanmıyorum.. Hem (Shakespeare'ı işaret ederek) bu adamı tanımıyorum bile..
 
Baudelaire ayağa kalktı, ellerini önce yumruk yaptı ve ardından işaret parmağını ileri çıkartıp Shakespeare'a doğrulttu..
 
- Yazdıklarında beni irkiltmeye iten şeyler var.. Böyle bir kusursuzluğu yaşadığın, yaşanabileceğini düşündüğün ya da nasıl korunacağını bildiğin için mi yazıyorsun..?
Cevabı benden duymak istersen aslında düşünmek istemiyorum ama şu an itibarı ile düşündüğüm ve emin olduğum bir şey var ki aramızda yerin olmadığı..
 
Poe ve Bukowski'nin aynı düşünceleri paylaştığından emin oladuğu için bakışlarını sırayla Proust, Oscar, William Blake ve Cioran'a çevirdi, bakışlar sabitti, dudaklarda oluşan bilmiyorum kıvrımı gözlerinden okunuyordu..
Bukowski'nin viskilerinden bir duble koydu ve sandalyesine otururken son cümlesini söyledi..
 
- Artık şu süslü saraylarına dönebilirsin.. Bir tiyatronun deposunda uyuduğun günler olsa belki seninle gelebilirdik..