Belli bir din yok, çünkü eserlerin toplamının kendisi zaten bir dini hikaye, mitoloji. Alıp inanıp tapmak mümkün. Gandalf Saruman filan keşiş, rahip değil, bizzat tanrısal varlıkların kendileri. Onların karşısında eğilip dua etmeye gerek yok, onlara yardım etmek, onlarla savaşa gitmek, onların emrini yerine getirmek zaten boyun eğmenin ta kendisi.
Tapılan bir mitoloji, bizim anladığımız formda Platonik bir dinden farklı bir anlayış şeklidir. Mitolojilerde tanrılar birer karakter olarak temsil edilir ve göz önündedirler. Haliyle hikaye içinde atılan her adım, onların arzuları ya da arzulamadıkları doğrultusunda gerçekleşir aslında. Kazanan tarafa göre bir grup ya ödüllendirilir ya da yıkıma uğrar böylece. Daha fazla bir tapınmaya gerek yoktur. Ama isteyenler bu anlatıları alıp onlara tapabilirler.
Orta Dünya mitosu bir roman değil. Bir epos sayılabilir. Her unsuru tasvir etmesine gerek yok. Roman kafasıyla mitoloji okursanız olmaz. Şiirin içinde paragraf başı aramaya benzer bu. Düz yazıya gelene kadar daha çok var. Olay zaten bir din savaşı. Ama sonu aynı kapıya çıkacak bir din savaşı. Bu yüzden taraflar çok keskin. Bir romanın gerisinde, o karakterlerin taptığı bir mitolojinin olmasını anlayabiliriz. O zaman onları temsil eden rahipleri, tapınakları vesaireyi tasvir etmek gerekebilir. Ama Orta Dünya hikayeleri zaten öykülerin gerisinde tapınılan mitosun kendisi. Tanrılar orada bizzat dururken bir tapınağa gerek olmuyor. Onlarla savaşa gidiyorsun, seni kurtarıyorlar, dua etmiyorsun. Karakterler de birer mitolojik kahraman.
Tarafların keskinliği, mitolojideki bu hikayeleri alıp yorumlayarak, kişilerini insan karakterine yakınlaştırıp trajikleştirdiğimiz Tragedyalarda yumuşayabilir ancak. Orta Dünya mitosunu arkanıza alıp, karanlık yana düşmekle düşmemek arasında gidip gelen ve sonunda kibrine yenilerek felakete uğrayan bir Elf hakkında trajik bir hikaye yazabilirsiniz. Bu, mitostan bir sonraki adım olan Tragedya olur. Tanrılar artık bir adım daha geride kalmıştır, aslolan karakterdir.
Böylece dramatik gelenek ilerleyerek mitosların değil karakterlerin ön planda olduğu hikayelere evrilir,
mitoslar hikaye içindeki hikayeler, anlatılar, dışsal unsurlar olarak kalır ve onlara ait kurumlar görünür olur.
Dramatik yazının evrimidir bu.
Öte yandan, Antik Yunan mitoslarındaki tanrılardan farklı olarak, Valar, Maiar filan seni kurtarmak için sürekli kurban gibi bir karşılık isteyen varlıklar değil. Bu yönleriyle de ayrılıyor ve mitosları farklı şekillendiriyorlar. Kurbandan ziyade, onların mücadelesine katılıp katılmayacağın önem kazanıyor. Tarafını seçmen gerekiyor. Haliyle tarafların keskinleştiği bir yapı ortaya çıkıyor.
Silmarillion bir mitolojidir, Yüzüklerin Efendisi bir mitostur.
Oradaki herhangi bir karakterin hikayesini alıp, açmazlarını çıkmazlarını sorgulayacağımız bir öykü ise ele alış biçimimize göre tragedya ya da komedya olur.
Gerçekte dramatik geleneğin başında Antik Yunan mitolojisi var. Bir üst paragrafta saydığım sıralama oradan geliyor. Mitoloji, ondan bir adım sonra bir olayı anlatan bir mitos, örneğin X ile Y mitosu. Yani bir hikaye. Sonraki adım ise hikayeden seçilmiş bir karakteri merkez alarak onun olaylara bakışını, insanlık durumlarını sorgulayan Tragedya. Örneğin Antigone tradegyasını ele alalım. Kral Kreon'a bakınca, adam koyduğu yasayı sokağa çıkıp kendisi duyurur gibi görünmektedir günümüzden bakınca. Ama o dönemde bunu daha detaylı resmedecek bir perspektif algısı yok. Evet, resimde de perspektifin girişiyle paralel olarak ilerliyor bu süreç. Kreon çıkıp yasayı duyuruyor, ama biz demiyoruz ki "bu kralın adamları yok mu, niye kendisi dolaşıyor?" Çünkü bizim o kralı görmemiz gerekiyor karakterin karşısında. Yasayla değil, yasayı koyan karakterle burun burunasın, onunla çarpışıyorsun. Dinle değil, tanrıyla. Mitolojide de karakter bizzat tanrısal unsurlarla çatışıyor zaten, ki kendisi de o düzenin bir parçası. Bu yüzden tragedyalar üst kesimde geçiyor. Rönesans'a kadar böyle. Sonra aşağı doğru yeterince uzamış olan metin, yanlara doğru da genişlemeye başlıyor bu kez. Krala eşlik eden lordları, dükleri, prensleri, soytarıları vesaireyi de görmeye başlıyoruz, perspektifi genişliyor olayın. İşte Tolkien'in türlere sıradan bir okuyucudan elbette ki çok daha hakim bir profesör olarak yapmaya çalıştığı şey de bu, geçmişimizdeki Antik Yunan mitolojisine alternatif bir mitoloji daha üretmek. Onu taklit etmek. Dolayısıyla adam yaptığı şeyin ne olduğunu bildiği için koymuyor o saydığınız unsurları öyküsüne. Koysa, eserin türü değişecek tümden. Yapmaya çalıştığı şeye aykırı olacak.