Yorumları spoiler içerisine, hikayeleri açığa yazıyorduk diye hatırlıyorum. Bir şey farkedeceğinden değil de, düzenli olsun, kafa karışmasın. Hikayeye gelecek olursak;
Itharren, bir zamanlar sadece ülkenin değil, tüm dünyanın merkeziydi. Muhteşem yapıları, eşsiz sanat eserleri ve insanlarının refah seviyesiyle birlikte, dünyanın merkezi olmayı hak ediyordu.
Ancak görünüş aldatıcıdır.
O devasa yapıların aralarında insanlar dileniyor, düzenli sokakların gizli köşelerinde kirli antlaşmalar yapılıyor ve cinayetler görmezden geliniyordu. Ayda bir dini festivaller düzenlense de din adamlarının kapalı kapılar ardında yaptıkları kulaktan kulağa dolaşıyordu. Şifacılar becerikli oldukları kadar aç gözlüydüler. Ve büyücüler, ülkenin en kudretlileri olmalarına rağmen ellerindekilerle asla yetinmiyorlardı.
Tüm bu parıltılı görüntünün altında kaynayan pislik bir gün dışarı çıktı. Kimse nasıl ve neden olduğunu bilmiyor ama bu konu hakkında anlatılan tüm hikayelerde tek bir ortak nokta var; Başbüyücü Maeris.
Maeris'in Laneti olarak bilinen bir lanet Itharren'in üzerine çöktü. Devasa yapılar yıkıldı, parıltılı eserler çürüdü ve halk düşünemeyen, vahşi, hastalıklı birer yaratığa dönüştü.
En azından hikaye böyleydi. Savaşçı şehrin üzerinden geçmekte olan balonların birinin sepetinin kenarına yaslanmış ve aşağı izliyordu. Karşısındaki kötü görüntünün ve mide bulandıran havanın eski halini hayal etmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Bu sırada aşağıda, lanetli şehirde bir hareketlilik sezdi ve gözlerini kısarak aşağıyı izledi.
***
Gnashmun, kendisine böyle sesleniyordu, gürültüyle uyanınca bir hayli sinirlendi.
Yaratıkların belirli bir hiyerarşisi ya da liderleri yoktu ama eğer öyle bir kavramı biliyor olsalardı, Gnashmun liderleri olurdu. Şehrin en iri yaratığıydı ve şimdiye kadar hiç bir savaş kaybetmemişti. O yüzden binadan çıkıp en yakındaki yaratığın boğazını sıkarak öfkesini geçirmeye çalışmasına kimse bir şey demedi.
Gnashmun'un öfkesi geçmemişti ama merak daha baskın hale geldi ve o zaman etrafına bakınmayı akıl edebildi. Meydanda bir grup yaratık toplanmıştı ve hepsi de hararetli bir şekilde tartışarak gökyüzünü izliyordu. Yaratıkların konuştuğu düzgün bir dil mevcut değildi, sadece belirli sesler çıkartıyor ve birbirlerine yumruk atarak iletişimlerini sağlıyorlardı. Yani bu kalabalık grup birbirlerine aşklarını da ilan ediyor olabilirdi ama Gnashmun bunun böyle olmadığına emindi.
Kalabalığın içine daldı ve herkesin izlediği şeye bakmak için kafasını kaldırdı. Hiç bir şey anlamadı.
Nadir de olsa bazen şehre "başka şeyler" geliyordu. Bu durumda yapılacak şey basitti, vur-kır-dök-parçala. Ama daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. Merakı iyice artan Gnashmun etrafına bakındı ve kalabalığın liderlerinin ne yapacağını dikkatle izlediğini gördü. Hemen bir şey yapmalıydı. O da bildiği en iyi şeyi yaptı; yerden bir taş alıp yukarıdaki şeye fırlattı.
Taş yükseldi ve gökyüzünde yavaş yavaş ilerleyen o şeye ulaşamadan tekrar alçalmaya başladı; sonunda merakla olanları izleyenlerden birisinin kafasına isabet etti. Etrafındakiler garip bir ses çıkarttılar. Bu muhtemelen kahkahaydı ama "bugün hava çok sıcak" da demiş olabilirlerdi. Ayırt etmek pek mümkün değildi.
Gnashmun şansını tekrar denedi ve tekrar kalabalıktan birisi kafasından yaralandı. Gnashmun'un etrafındakiler yavaş yavaş liderlerini taklit etmeye başladılar. Kalabalık yerden aldıkları taşları gökyüzündeki şeye fırlatıyor, o şeyi ıskalıyor ve başka bir yaratığa isabet ettiriyor sonrasında da kahkahaya benzer sesler çıkartıyordu.
İlk ıskalamada sinirlenmiş olan Gnashmun şimdi çok daha farklı hissediyordu. Çok uzun zamandır hissetmediği bir şey hissediyordu. Adını unutalı asırlar geçmiş bir duygu içerisinde yeşermişti ve bu konuda ne yapacağını hiç bilmiyordu. Buna bir isim koymayı denedi, ki kendi adından da anlaşılacağı üzere isim koyma konusunda oldukça yetenekliydi, ama beceremedi. Çok uzun zaman önce, demirci çırağı olduğu yıllarda buna "eğlence" diyordu ama şimdi o kavrama çok uzaktı.
Bu yeni hissiyat eşliğinde hız kesmeden taş fırlatmaya devam eden kalabalık, gökyüzündeki şeyden üzerlerine doğru gelen bir ateş topuyla çil yavrusu gibi dağıldı.
***
Savaşçı, büyücüyü yanına çağırıp aşağıdaki kalabalığı işaret etti. Büyücü, arkadaşının aklındaki soruyu dudaklarını bükerek ve tükürürcesine yanıtladı.
"Yaratıklar."
Savaşçı tekrar kalabalığı izlemeye başladı. Lanetli şehir ve yaratıkları hakkında, özellikle çocukluğunda bir çok hikaye duymuştu ama buna ilk kez tanık oluyordu. Aşağıda toplanmış olan yaratıklar gökyüzünde ağır ağır ilerleyen balona taş fırlatıyorlar ama bir türlü başarılı olamıyorlardı.
"Ne yapmaya çal-"
Savaşçı sorusunu tamamlayamadan kalabalığın üzerinde bir ateş topu patladı ve yaratıkların, yani yanarak can vermeyenlerin, etrafa dağıldığını gördü. Ateş topunu fırlatan büyücü, savaşçının soran yüz ifadesine bakıp gülümsedi.
"Bu yolculuk sıkıcı olmaya başlamıştı, biraz eğlenmenin kimseye zararı yok."
Şimdi gelelim yorumlara;
@mithrandir21: Yıllardır yapılan "Yahu Mordor'a yürüyerek gitmeye ne gerek var?" tartışmasına farklı bir bakış açısı olmuş. Genel olarak mevcut kurguların yeniden kurgulanmasına sıcak bakmıyorum ama resme uygun, farklı bir yazı olmuş. Sadece göze biraz karışık geldi. Gülün geçin dedin ama gülmedim, geçmedim. Ellerine sağlık.
@Hatunkız: Böyle bir şey okumayı beklemiyordum açıkcası. Paylaşılan resmi çok farklı bir şekilde kullanmışsın, iyi de olmuş. Teknik açıdan bir tek şuna takıldım; geçmiş zamanla ilerlerken birden geniş zamana döndü hikaye bir yerde, afalladım. Sonra tekrar geçmiş zaman döndü. Ama şu anda salatalığa eğri diyorum, farkındayım. Ellerine sağlık.