Kayıt Ol

Fantastik Resimler Üzerine Öyküler

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #30 : 06 Mayıs 2015, 15:04:46 »
Alıntı
"Daha iyisini yapacakken yapmayanlar da başıboştur."

Taşı göğsümde yumuşatıp yere bırakıyorum ve elimi taşın altına koyuyorum, yeniden. Karşımızda bir Kerem Beyit eseri var, yeniden. Bu sefer peşinden hikayeyi de yazıyorum.

Spoiler: Göster


***

Söylemiştim!

Yıllar önce bunu söylemiştim. Yıllar sonra haklı çıktım ama bunu kimsenin suratına vuramıyorum. Teknik olarak aslında birinin suratına vurdum ama yerde boylu boyunca yatan Goliath bunu anlayacak kapasitede değil. Ağzından çıkan en kompleks kelime "groargh!?" olan bir devden bahsediyoruz sonuçta, yıllar önce söylediğim bir şeyin şu anda ne kadar anlamlı olduğunu ona anlatamam. Anlatsam da anlamaz ama yine de keşke etrafta birileri olsaydı.

Bir devi, tek atışta, alnının ortasından taşla vurarak yere sermeyi geçtim meşhur Goliath ile karşı karşıya gelip bu durumdan sağ çıkmam bile yeterince sevindirici olmalı. Ama ben buna sevinemiyorum. Ah be David, şu anda burada olmalıydın. Beni bu muhteşem isabetli atışımdan dolayı tebrik edecekken seni susturacaktım. Ve diyecektim ki,

"David. Sana yıllar önce bir şey söylemiştim de sen bunu kişisel algılayarak bozulmuştun ya?"

Söyleyeceğim şeylerin etkisini artırmak için dramatik bir sessizlikten sonra devam edecektim.

"Gördüğün gibi haklıyım işte. Önemli olan boyut değil!"

Yıllardır bu anı beklemiş olmam akıl sağlığım hakkında şüphe uyandırabilir ama böyle bir fırsatı kaçıramazdım. Tüh be.
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı Evis

  • **
  • 307
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #31 : 09 Mayıs 2015, 19:34:42 »
Ateş, odayı turuncu ışığıyla aydınlatıyor, içkiyle ısınan kanları alevleriyle kaynatıyordu.  Hancı, bağırışlara, kahkahalara ve küfürlere alışkın, siparişleri hazırlıyordu. Önlüğü kirliydi, içkilerin tadı köpek sidiğine benziyordu ve rutubetli odaları insanları hasta ediyordu ama bunlar önemli değildi. Siparişler, bu yer için değil, O'nun için veriliyordu.

''Ben,'' dedi. Altın sarısı saçları bağlı, sahnedeki tek boş sandalyeye oturdu. '' Moraslî, ağaçları okşayan rüzgar, ismimi fısıldar bazen. Duymuşsunuzdur. Belki, oraya gittiyseniz görmüş ve korkmuş, buraya koşmuşsunuzdur. '' Handaki ses bir mum gibi azalarak söndü. Sadece Moraslî, kelimeleriyle şömine ateşini harlıyordu.

''Devgar,'' dedi Moraslî, handa saniye süren bir uğultu yükselip kesildi. '' O dağın tepesinde koşarken yürüdü yanımda, 'Ölüm,'  dedi, 'seni almak için beni seçti küçük kız.' Koştum, korkmamıştım hayır! Heyhat ki kabul etmem yüreğimin hızlandığını, bir taş gibiydim. 'Korkuyorsun' diye diretti Devgar, 'Korkmalısın da, çünkü ölüm yürüyor yanında.' O ölüm dedikçe elim titredi. Korkudan değil dostlarım,'' dedi Moraslî, sandalyesinde dikleşti. Eldivenlerini çıkarıp masaya bıraktı. '' Bakın bu ellere, bu eller ki ejderhaların nefesini çalmış, bu eller ki gökyüzünde bulutlarla yıkanmış, bu eller ki bir devin kafasını tek hamlede koparmış...'' Sustu.

Han sessizdi. Meraslî arkasında bıraktığı sessizlikten memnun sahneden çıkıyordu. Ateşin çatırtıları, ışığı azaldı. Pıt! Perdeyi çekip odasına doğru yürüdü. Pıt! Hancı hariç kimse gülmüyordu. Herkes sahneye; eldivenlerden damlayan kana bakıyordu. Moraslî holdeyken, cebindeki taşla oynamaya başladı. Ateş, aşağıdan çekilirmiş gibi birden söndü ve han, zamanın karanlığına gömüldü. Pıt!

Çevrimdışı Esvollar Mannelig

  • *
  • 4
  • Rom: 0
  • Hodaret'in Elçisi
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #32 : 12 Mayıs 2015, 17:54:06 »
Spoiler: Göster
Hureeey, gördüm. Ben de katılayım dedim müsaadenizle.



Mavi göğe tutunmuş seyrek bulutların secde ettiği güneş sarı ışınlarıyla yeryüzünü cümbüşe boğmuştu. Gök kubbeden boşalan ışıklar likenlerin ve yosunların üzerinde sekiyor, sonra daha iri olan bitkilerin yapraklarını  süsleyip tekrardan engin mavilerine kavuşuyorlardı.

Birkaç mil gerideki arazi, bir diyar boyu ilerleyen yağmur ormanlarının sınırını teşkil ederdi. Ve bu sınırın alt tarafındaki tepelerde hüküm süren tiran Eoghan, uzak akrabaları sayılan kar barbarlarının adetlerini, adeta dalgalı bir deniz misali ufkun ötesindeki ufka karışan yağmur ormanlarında devam ettirmek niyetindeydi. Ne var ki bu tiranın istekleri oldukça acımasız ve yöre halkına zarar verecek nitelikteydi. Binaenaleyh yağmur ormanlarının kraliçesi, Migdaly Morkere, en maharetli savaşçısını -ki kraliçeyle adaştı- Eoghan'ı öldürüp, sınır bölgesindeki barışı sağlamak üzere tiranın arazisine yollamıştı.

"Bu yağmur ormanlarındaki huzur ortamını bozduğun ve hükümdarımız, Kraliçe Morkere'ye baş kaldırdığın için seni ölüme mahkum ediyorum Barbar Eoghan," diye ilan etti az önce kazanmış olduğu bir dövüşün ardından. Savaşçı Migdaly, soğukkanlı bir aşinalıkla taşıdığı kırbacı ile Eoghan'ın dev gürzüne meydan okumuş ve galip gelmişti. Kırbacıyla dev adamı öbür tarafa yollamasının zor olacağını bildiğinden ötürü, yerden bir taş alarak elinde şöyle bir tarttı. Sonra da kolunu havaya kaldırıp, taşı birdenbire Eoghan'ın alnının çatına geçirdi. "Yaşasın Morkere!"



"Herkes ölür, ama herkes gerçekten yaşayamaz."

Çevrimdışı BuzSakal

  • *
  • 30
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
    • Biraz Yazalım Blog
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #33 : 16 Mayıs 2015, 13:08:27 »
Spoiler: Göster
 Ben de bir şeyler yazdım. Biraz tuhaf oldu. Hatta belki de olmadı ama yazdım gitti. :)


Biliyorum şu anda yazdıklarımı okuyorsun. Hep yaparsın. Hatta biraz da merak içindesin. Bugün her zamankinden farklı bir şey yazmayacağım çok meraklanma. Yazdıklarım bir mağlubiyetin vücut bulmuş hali, bir hayalin üzerime bol gelen tarafı. Her zamanki gibi… Ben neden böyleyim?

Beni bilirsin, kaba saba görünüşüme, çirkin gülüşüme, korkutucu dişlerime, enine boyuna devasa olmama rağmen insanların içinde gezmek isterim. Onlarla konuşmak, dost olmak isterim. Bugüne kadar başaramadım ama yine de isterim. Umarım bir gün olur. Vazgeçmeyeceğim. Sıradan insanlarla da karşılaşsam onları korkutmadan, dost olduğuma ikna etmeye çalışırım, yüce savaşçılarla da karşılaşsam aynı şeyi yaparım. Gerçi onlar aynı tepkileri bana vermez ama ben yine de öyle yaparım. Çoğu zaman o kadar ileri giderler ki benimle savaşırlar. Bana saldırırlar, kılıç, bıçak çekerler, taş atarlar, yaralarlar. Neden bilmiyorum? Sadece kötü gözüktüğüm ve iri yarı olduğum için bunu yapacaklarını düşünmek istemiyorum. Bir keresinde bana taşlarla saldıran bir izci tarafından küçük bir tepecikten aşağı yuvarlanmıştım. Az kalsın ölecektim. Ah neden olmasın?! Sanırım şimdi anladım neden böyle olduğunu? Galiba elimde tuttuğum sopamdan kaynaklanıyor. Onu tehlikeli buluyorlar, tehdit olarak görüyorlar. Halbuki bana hiç sormuyorlar o elindeki ne diye. Sen de bugüne kadar sormadın. O ne biliyor musun? O benim oyuncağım… Bir kere de oyuncağım olmadan onlarla konuşmayı deneyeceğim…

“Olmadı.”
Altın Parlaktır, Elfler Kaypaktır...

birazyazalim.blogspot.com
geocachingmaceralari.blogspot.com

Çevrimdışı kargasiz

  • ***
  • 428
  • Rom: 7
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #34 : 16 Mayıs 2015, 15:16:15 »
Spoiler: Göster
En başından beri tekrar okudum kısa öyküleri, beklentimin de ötesinde ne kadar farklı bakış açıları çıkabileceğini görmüş oldum. Hepinizin ellerine sağlık. Yeni katılanlar da hoş gelmiş, tekrar tekrar bekleriz :) Ayrıca BuzSakal'a da aklımdaki fikri yazdığı için teşekkürler, yeni bir tane düşünmek zorunda kaldım. :D

Yine Kerem Beyit'ten devam edelim bence güzel oluyor.


"Dev'e beyzbol öğretmek de nerden çıktı ya?" diye söyleniyordu sarışın savaşçı, "daha kendi silahı gürzü tutmayı bile beceremiyor. Neyse ben bundan kurtulmasını bilirim."

Dev'in bir yere kaçamayacağı darlıkta yolu olan bir tepeye çıktılar. Dev sağa sola hareket edecek olsa tepeden aşağı yuvarlanacaktı. Dev'in çıkardığı garip seslere aldırmadan, "bu oyun böyle oynanır" dedi. Etraftaki çalılıkları inceledi, rüzgar yoktu. Eğilerek yerden ufak bir taş aldı eline, tartmak ister gibi birkaç defa hafifçe havaya fırlattı ve pürüzü çıkıntısı var mı diye parmaklarının ucunda birkaç defa çevirdi.

"Bu işimize yarar" dedi. Dev homurdanarak karşılık verdi.

Adını bilmediği dev'e taşı attığı zaman gürzle taşa vurarak uzaklaştırmasını söyledi. Taşı eliyle atması gerektiğini bildiği halde yavaşça silahına uzandı ve taşı uç tarafına yerleştirdi. Dev gürzü eline aldı ve beklemeye başladı.

Sarışın savaşçı beklemek istemiyordu tabi ki. Silahını çevirmeden ani bir hareketle zıplayarak ucundaki taşı deve doğru fırlatmasıyla, devin yüksek homurtularla yuvarlanması bir oldu.

Çevrimdışı Evis

  • **
  • 307
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #35 : 18 Mayıs 2015, 17:00:38 »
Buralar ıssız kaldı. Ne yapacağız bir kararlaştıralım. Arkadaşlardan biri resim koyarsa devam edelim. Olmadı ben bir tane ekleyeyim ama devam etsin yani. Bir de bakıyorum, ben dahil kimse yorum yapmamış. Biliyorum zorunlu değil ama katılımı arttıracaktır diye düşünüyorum.

Çevrimdışı kargasiz

  • ***
  • 428
  • Rom: 7
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #36 : 18 Mayıs 2015, 18:08:20 »
Çok haklısınız, yaklaşık 2 hafta sonra rahatlama dönemine gireceğim, bu aralar biraz yoğunum. Daha önce söylemiştim zaten sizler ekleyin diye, bence eklemeniz çok hoş olur.

Yorum konusunda da haklısınız ama ben yazılanları beğeniyorum ve bu durumu belirtiyorum, daha açıklayıcı yorumlar yapmaya çalışırsak daha iyi olur tabi :)

Çevrimdışı Evis

  • **
  • 307
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Yeni Resim
« Yanıtla #37 : 19 Mayıs 2015, 23:19:48 »

Spoiler: Göster
 Fantastiğin sınırlarında bir resim bana kalırsa, eklemek sorun olmaz diye düşündüm. Uygun bulunmazsa değiştirebilirim. Hikayeyi sonra ekleyeceğim. :)

Not: Kimse eklemeyince konu silinip gitmesin diye ben ekledim.

Çevrimdışı mithrandir21

  • **
  • 62
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #38 : 20 Mayıs 2015, 09:23:02 »
Sabah sabah hangi psikoloji içine girmişim de benden bu şekilde birşey çıktı, nerden aklıma geldi bilmiyorum gerçekten. Normalde yazı yazma kabiliyetim çok çok düşüktür onun için hatalarımı mazur görün ve sadece gülün geçin istiyorum.  ;D ;D :P

Spoiler: Göster
Mordor’un kara isli toprakları, çıkıntılı kayaları ile beraber altlarında artık daha da yakından sergilenmeye başlamıştı. Elf Balonları yere yaklaştıkça Mordor’un nefes alımını zorlaştıran havasında tökezlemeye başlamış, özellikle Frodo, Sam ve Gandalf’ın olduğu balon Ali Yüzük’ün etkisi ile geride kalıp sol tarafa yatık bir biçimde tökezleyerek süzülüyordu. Yüzük Taşıyıcısı Frodo artık üstünde yoğunlaşan ağırlık ile başını Samwise’a yaşlamış, yarı uyuklarken rüyada ya da aklında Ithilien yakınlarında kardeşlikten ayrılıp Minas Trith’e yol alan Pippin ve Merry’i düşlüyordu. Uyuyor muydu ya da beynini saran, zihnini berraklaştıramayan düşünceler içinde mi olup olamadığını algılayamıyordu. Aklı hep ikisindeydi. Acaba kanatlı süvarilerden kurtulabilmişler miydi? Ne durumdaydılar? Boromir onları güven içinde tutacağına, sağ salim Minas Tirith’ e ulaşacaklarına dair Gandalf’a söz vermişti. Güveniyordu Frodo güvenmek de istiyordu. Ama en önemlisi yanlarında Aragorn vardı ve Yolgezer’e  güveni tamdı. Gondor’a dönecek ve tacını giyip ordusu ile beraber Kara Kapılar’a gelecekti. Olur da görevi başarı ile sonuçlandırırsalar, son ufak cenkden sonra rahatlıkla geri dönebileceklerdi. Derin, sanki daha bir  içten gelen soluk alışları ile düşüncelerinin arasından, yarı uyuklar haldeyken tekrardan yüzüne yansıyan kızıllık Frodo’yu biraz daha hareketlenmesini silkelenmesini sağladı. Frodo’nun tekrardan yüzüne kızıllık vuruyor, tenini yaktıkça  nefes almasını zorlaştırıyor, ağırlığın altında daha da eziliyor, boynunda daha da dayanılmayacak hale geliyordu. Sanki kızıl bakış sürekli kendisine yoğunlaşıyor gibiydi hatta bunun olduğundan kızıl gözün sürekli kendisini gözetlediğinden kesinlikle emindi. Elini zar zor gözlerine siper edip öndeki balona baktığında Legolas ve Gimli iniş için hazırlıklara başlamış, özellikle Legolas balonu güven içinde indirmek için uğraş vermeye başlamıştı. Elf, Cüce’yi, Amon Hen’den havalandıklarından beri cesaretlendirmekle uğraşıp, Gimli’nin 6000 kuş uçuşu yüksekliğinde korkusundan dolayı oluşan yakarışlarına katlanarak yerdeki orklara yayı ile atışlar yapıp, Ithilien’ da da Nazgül’ü Kartallar gelene kadar kendilerine yaklaştırmamaya çalışmıştı. Balonlar yere yaklaştıkça yüzlerine yansıyan kızıllık artıyor, aşağılarda orkların toplanması kendi etraflarında daire oluşturacak şekilde yoğunlaşıp, Nazgül çığlıkları Kartallar’dan kurtulmak istercesine yükseldikçe yükseliyordu.

Çevrimdışı

  • ***
  • 403
  • Rom: 7
  • ☆★
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #39 : 24 Mayıs 2015, 22:05:15 »
Elf balonları fikri iyiymiş :). Yalnız Legolas, Gimli ve Aragorn'u ayırmışsın, hiç yakıştıramadım >:(. Yüzümde bir tebessümle okudum yazınızı.

Bu da benim hikayem. Ne biçim bir şey oldu ben bile anlamadım. Takdir sizin :D :D.

Spoiler: Göster
"Nereden başlamalı çizmeye. Böyle kopmuşken hayattan, fırça darbelerin de hassas. Nasıl çizmeli ya da düşüncelerini, özlemlerini yansıtmadan kağıda. Neyi vardı da diğer renklerin, düşlerim  sadece siyah beyaz. Ve bir damla göz yaşı akar, derinden, sitemkar, ve de ahmak. Vurdukça vurur, ellerimde fırça ile paletim. İçinde küllenmiş siyahım var benim. Tıpkı yaşadıklarım gibi narin ve silik. Evet silik bir beyaza çalar bütün hayallerim. Bulutlar aşağı inerken, ağaçların yaprakları sivrilir. Gecenin karanlığında ayrı düşeriz. Sen benden uzaklaştıkça daha da alçalır bulutlar ve sivrileşir yapraklar. Sen uzaklaştıkça, gece kaplar her yanımı üstelik ben pastel beyaz. Ve çizerim. Yükselmek için hayatımdan kimleri atarım hatta. Belki de ateşi harlarım. İki türlü de yakalayamayacağım seni. Sonuçta yaşamak, ölmekle ilgili bir mesele. Geri gelmeyeceksin geri. Ben öldüm artık ve sonunda... Geçer zaman, hissizleşir fırça darbelerim. Zaten hassas, narin olan. Kitabımın arasında kuruttuğum gülü de attım artık hayatımdan. Yine de yükselmiyorum ama. Alçalmıyorumda üstelik, yenik düştüm ben bu savaştan..."

Bundan dört yıl önceydi. Profesör Steve bu metni okuyarak, hissettiklerimizi çizmemizi istemişti. Ben de çizdim. Hem de özene bezene. Sonuçta Hogwarts'da sadece bir kere düşünsel resim dersi alabilirsiniz. Ama asıl olay resmi çizdikten sonra başlıyordu. Bay Steve bizlere resmi çizdirirken fırça yerine asalarımızı kullandırtmıştı. Sonra da her birimizi bir diğer sınıf arkadaşımızın resmiyle eşleştirdikten sonra karşımızdaki resme odaklanıp sihirli sözcükleri tekrarlamamızı söylemişti. Bu dersin amacı büyücü ve cadıların ufuklarını ve hayal güçlerini genişleterek daha aktif bireyler haline getirmekmiş. O resme bir kes odaklanıp da sözcükleri mırıldandığınızda hayatınızın eskisi gibi devam etmesinin beklememeniz gerekir.

Akşam üstüydü, gökyüzünde yağmur bulutları ve etrafta kasvetli bir hava vardı. Yalnızdım. Gökyüzünde asılı kalmış bir biçimde etrafı seyrediyordum. Aşağıda yüz binlerce sarı gül, kaşlarını çatmış bana bakıyorlardı. Gerçek anlamda, hepsi beni izliyor gibiydi. Kendi bilincimle arkadaşımın deneyimlerini yaşadığımı bilmeme lakin her bir saniyeyi hissedebiliyordum. Etrafta alabildiğince kuş vardı. Siyah beyaz kanatlı ve daha önce hiç görmediğim, doğal olarak da adını tam koyamadığım kuşlar. Yalnız bir tanesi kıpkırmızıydı. Hemen önümde, tüm ihtişamıyla uçuyordu. Bütün kuşlar kanatlarını çırpmalarına rağmen hareket etmiyor gibilerdi. Gökyüzündeki bulutlar geçen her dakika bana daha çok yaklaşıyorlardı. Bulutlar bana yaklaştıkça kırmızı kuştan uzaklaşıyor ve giderek kendimi daha aşağıda buluyordum. İçimde deli gibi bir haykırmak isteği dalgalanıyor. Ve git gide büyüyordu. Tek bildiğim kırmızı kuşu kaybetmemem gerektiğiydi. Sanki hayatım, yaşama isteğim, bütün umutlarım ve hayallerim onunla bağlanmış gibiydi. Bulutlar bana yaklaşıyor, ben aşağı kayıyor ve aşağıdaki sapsarı güller yavaşça kapanıyordu. Ne kadar istersem isteyeyim haykıramıyor ve düşüşüme engel olamıyordum. Kırmızı kuşu gözden kaybettiğimde aşağıdaki güllerin hepsi kapanmıştı, bulutlar etrafımda dolanıyorlardı. Artık çığlık atabiliyordum. Ben bağırdıkça etrafımda uçuşan kuşlar dağılıp kaçıyorlardı. Ben bağırıyordum, onlar kaçıyorlardı. Sonunda etrafımda hiç siyah beyaz kuş kalmamıştı. Ben ne yapacağını bilemez, endişeli, korkmuş ve sırılsıklam yalnızdım. Ceketimin iç cebinde giderek ağırlaşan bir nesne rahatsızlığıma rahatsızlık katıyordu. Elimi cebime attığımda içinden katlanmış bir kitap çıkmıştı. Aralayıp baktığımdaysa ben daha ne olduğunu bile anlayamadan içinde tek bir kırmızı gül kurusu rüzgara kapılıp kayboluverdi. Bitmiştim, mahvolmuştum. O sırada aklımdan sadece tek bir cümle geçiyordu: Sonuçda yaşamak, ölmekle ilgili bir mesele...

Kapı çalar. İçeri annem girer.

- Doktor hanım işiniz uzun sürecek mi? Bu seansı kısa kessek nasıl olur. Bir toplantıya yetişmem gerekiyor da.
- Benim işim de bitmişti zaten bayan Milton. Lütfen benimle gelin.

Dışarı çıktılar, ben de uzandığım koltuktan kalkıp pencere kenarındaki kanepeye oturdum. Dışarıda iki ejderha oturmuş yeni öldürdükleri boğayı yerken sohbet ediyorlardı.

- Doktor hanım, oğlumun durumu nasıl?
- Bayan Milton size karşı dürüst olacağım. İlk seanstan sonra bunu söylemek biraz garip olacak ama bence oğlunuzu bir akıl sağlığı merkezinde tedavi ettirmenizde fayda var. Öyle yapmasanız bile sizden oğlunuzu tekrar bana getirmemenizi rica edeceğim. Psikolojim çöktü!
İt was one of those March days.
When the sun shines hot,
And the wind blows cold.
When the summer in the light,
And winter in the shade.

Çevrimdışı mithrandir21

  • **
  • 62
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #40 : 25 Mayıs 2015, 08:17:16 »
İlginç, eksantrik, psikoloji bozucu ve güzel :)

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #41 : 27 Mayıs 2015, 00:52:36 »
Spoiler: Göster
Yorumları spoiler içerisine, hikayeleri açığa yazıyorduk diye hatırlıyorum. Bir şey farkedeceğinden değil de, düzenli olsun, kafa karışmasın. Hikayeye gelecek olursak;


Itharren, bir zamanlar sadece ülkenin değil, tüm dünyanın merkeziydi. Muhteşem yapıları, eşsiz sanat eserleri ve insanlarının refah seviyesiyle birlikte, dünyanın merkezi olmayı hak ediyordu.

Ancak görünüş aldatıcıdır.

O devasa yapıların aralarında insanlar dileniyor, düzenli sokakların gizli köşelerinde kirli antlaşmalar yapılıyor ve cinayetler görmezden geliniyordu. Ayda bir dini festivaller düzenlense de din adamlarının kapalı kapılar ardında yaptıkları kulaktan kulağa dolaşıyordu. Şifacılar becerikli oldukları kadar aç gözlüydüler. Ve büyücüler, ülkenin en kudretlileri olmalarına rağmen ellerindekilerle asla yetinmiyorlardı.

Tüm bu parıltılı görüntünün altında kaynayan pislik bir gün dışarı çıktı. Kimse nasıl ve neden olduğunu bilmiyor ama bu konu hakkında anlatılan tüm hikayelerde tek bir ortak nokta var; Başbüyücü Maeris.

Maeris'in Laneti olarak bilinen bir lanet Itharren'in üzerine çöktü. Devasa yapılar yıkıldı, parıltılı eserler çürüdü ve halk düşünemeyen, vahşi, hastalıklı birer yaratığa dönüştü.

En azından hikaye böyleydi. Savaşçı şehrin üzerinden geçmekte olan balonların birinin sepetinin kenarına yaslanmış ve aşağı izliyordu. Karşısındaki kötü görüntünün ve mide bulandıran havanın eski halini hayal etmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Bu sırada aşağıda, lanetli şehirde bir hareketlilik sezdi ve gözlerini kısarak aşağıyı izledi.

***

Gnashmun, kendisine böyle sesleniyordu, gürültüyle uyanınca bir hayli sinirlendi. Yaratıkların belirli bir hiyerarşisi ya da liderleri yoktu ama eğer öyle bir kavramı biliyor olsalardı, Gnashmun liderleri olurdu. Şehrin en iri yaratığıydı ve şimdiye kadar hiç bir savaş kaybetmemişti. O yüzden binadan çıkıp en yakındaki yaratığın boğazını sıkarak öfkesini geçirmeye çalışmasına kimse bir şey demedi.

Gnashmun'un öfkesi geçmemişti ama merak daha baskın hale geldi ve o zaman etrafına bakınmayı akıl edebildi. Meydanda bir grup yaratık toplanmıştı ve hepsi de hararetli bir şekilde tartışarak gökyüzünü izliyordu. Yaratıkların konuştuğu düzgün bir dil mevcut değildi, sadece belirli sesler çıkartıyor ve birbirlerine yumruk atarak iletişimlerini sağlıyorlardı. Yani bu kalabalık grup birbirlerine aşklarını da ilan ediyor olabilirdi ama Gnashmun bunun böyle olmadığına emindi.

Kalabalığın içine daldı ve herkesin izlediği şeye bakmak için kafasını kaldırdı. Hiç bir şey anlamadı.

Nadir de olsa bazen şehre "başka şeyler" geliyordu. Bu durumda yapılacak şey basitti, vur-kır-dök-parçala. Ama daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. Merakı iyice artan Gnashmun etrafına bakındı ve kalabalığın liderlerinin ne yapacağını dikkatle izlediğini gördü. Hemen bir şey yapmalıydı. O da bildiği en iyi şeyi yaptı; yerden bir taş alıp yukarıdaki şeye fırlattı.

Taş yükseldi ve gökyüzünde yavaş yavaş ilerleyen o şeye ulaşamadan tekrar alçalmaya başladı; sonunda merakla olanları izleyenlerden birisinin kafasına isabet etti. Etrafındakiler garip bir ses çıkarttılar. Bu muhtemelen kahkahaydı ama "bugün hava çok sıcak" da demiş olabilirlerdi. Ayırt etmek pek mümkün değildi.

Gnashmun şansını tekrar denedi ve tekrar kalabalıktan birisi kafasından yaralandı. Gnashmun'un etrafındakiler yavaş yavaş liderlerini taklit etmeye başladılar. Kalabalık yerden aldıkları taşları gökyüzündeki şeye fırlatıyor, o şeyi ıskalıyor ve başka bir yaratığa isabet ettiriyor sonrasında da kahkahaya benzer sesler çıkartıyordu.

İlk ıskalamada sinirlenmiş olan Gnashmun şimdi çok daha farklı hissediyordu. Çok uzun zamandır hissetmediği bir şey hissediyordu. Adını unutalı asırlar geçmiş bir duygu içerisinde yeşermişti ve bu konuda ne yapacağını hiç bilmiyordu. Buna bir isim koymayı denedi, ki kendi adından da anlaşılacağı üzere isim koyma konusunda oldukça yetenekliydi, ama beceremedi. Çok uzun zaman önce, demirci çırağı olduğu yıllarda buna "eğlence" diyordu ama şimdi o kavrama çok uzaktı.

Bu yeni hissiyat eşliğinde hız kesmeden taş fırlatmaya devam eden kalabalık, gökyüzündeki şeyden üzerlerine doğru gelen bir ateş topuyla çil yavrusu gibi dağıldı.

***

Savaşçı, büyücüyü yanına çağırıp aşağıdaki kalabalığı işaret etti. Büyücü, arkadaşının aklındaki soruyu dudaklarını bükerek ve tükürürcesine yanıtladı.

"Yaratıklar."

Savaşçı tekrar kalabalığı izlemeye başladı. Lanetli şehir ve yaratıkları hakkında, özellikle çocukluğunda bir çok hikaye duymuştu ama buna ilk kez tanık oluyordu. Aşağıda toplanmış olan yaratıklar gökyüzünde ağır ağır ilerleyen balona taş fırlatıyorlar ama bir türlü başarılı olamıyorlardı.

"Ne yapmaya çal-"

Savaşçı sorusunu tamamlayamadan kalabalığın üzerinde bir ateş topu patladı ve yaratıkların, yani yanarak can vermeyenlerin, etrafa dağıldığını gördü. Ateş topunu fırlatan büyücü, savaşçının soran yüz ifadesine bakıp gülümsedi.

"Bu yolculuk sıkıcı olmaya başlamıştı, biraz eğlenmenin kimseye zararı yok."

Spoiler: Göster
Şimdi gelelim yorumlara;

@mithrandir21: Yıllardır yapılan "Yahu Mordor'a yürüyerek gitmeye ne gerek var?" tartışmasına farklı bir bakış açısı olmuş. Genel olarak mevcut kurguların yeniden kurgulanmasına sıcak bakmıyorum ama resme uygun, farklı bir yazı olmuş. Sadece göze biraz karışık geldi. Gülün geçin dedin ama gülmedim, geçmedim. Ellerine sağlık.

@Hatunkız: Böyle bir şey okumayı beklemiyordum açıkcası. Paylaşılan resmi çok farklı bir şekilde kullanmışsın, iyi de olmuş. Teknik açıdan bir tek şuna takıldım; geçmiş zamanla ilerlerken birden geniş zamana döndü hikaye bir yerde, afalladım. Sonra tekrar geçmiş zaman döndü. Ama şu anda salatalığa eğri diyorum, farkındayım. Ellerine sağlık.
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı Evis

  • **
  • 307
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #42 : 27 Mayıs 2015, 02:48:17 »
Siyahın karaya, karanın zifire kaçtığı yerlerde yaparız gösterimizi. Gözlerin koyultan şa'şaasında dövülürüz. Ellerimiz ne isterseniz onu yapar, ayaklarımız olduğunuz yere çalar hep. İstediklerinizi satarız. İsmimiz istediğiniz isim. Düşmanımız veya dostumuz. Biz siz nasıl biliyorsanız öyleyiz, biz adını sizin koyduğunuz Kumpanyayız.

***

''Sigara?''

''Yok, yasakmış.''

''Neden?''

''Kağıttan, yakıyormuş.''

''Ne kağıdı?''

''Etrafına bak.''

''Ne zaman düştük lan buraya?''

''Oldu epey.''

''Sen kimsin peki?'' dedi sigarasını dudaklarına götürerek.

''Bilmem, sen?'' Elleriyle yağlı saçlarını geriye attı. Balondan aşağıdaki şehre bakıyordu.

''Kemıl Soft'um ben, insan neyi severse giderek ona dönüşür ya hani. Ben de en çok bu mereti seviyorum. Sen?'' Çakmağını çıkardı. '' Sen kimi seviyorsun?''

''Necla'yı sevdim ben, sonra evlendi, çocuğu oldu. Çocuğunu çocuğum gibi sevdim. Sonra annem öldü, annemi sevdim...'' Gözleri binaların çarpıklığında takıldı.

''Kendini?'' dedi yanmayan çakmağı şehre fırlatarak. Sigarayı kulağının arkasına sıkıştırmaya çalışıyordu.

''Pek sevilecek yanım yoktur.'' dedi. Dalgınlıktan duymadığı insanların sesi geldi önce bütün çarpıklığıyla, sonra o kaba ses.

''Geldik,'' diyordu kağıttan kafese kısılmış bütün kumpanya ahalisine, '' Kumpanya Kurbanlarını getirin.''

Birilerini beklerken şehri izlemeye koyuldular. Buraya ne zaman düştüklerini hatırlamıyorlardı. İnşallah yanarız diye dua etti sigarası kulağında olan, sonra şu b.ktan kağıtta yanar ve ben sigaramı içebilirim. Diğeri belki diyordu içinden, bir müddet tükürükler saçan insanlara bakarak sustuktan sonra sordu.

''İnsan öldükten sonra sevebilir mi?''

Spoiler: Göster
 @mithrandil21 Açıkçası ben de kurguların tekrar kurgulanmasına alışamadım ama benim aklıma Lotr hiç gelmemişti resmi seçerken. Güzel düşünmüşsünüz, güzel olmuş. :) Elinize sağlık.

@Hatunkız: Farklı kafalar bunlar, güzel kafalar. :) Sevdim ben. İçsel karışıklığını yazdığın yerler biraz sıkıyor insanı ama belki de bunu bilerek yaptın. Güzel olmuş. Eline sağlık. Yaşamak, ölmekle ilgili bir mesele sözü de epey tanıdık geldi ;D

@Laughing Madcap Sağolasın, ne zamandır yazmak istiyor erteliyordum, sen olmasan yazmaya niyetim yoktu bu zamanlarda. Hikayen yine senin üslubunda olmuş, güzel bazı yerlerde komik ve büyük bir hikayenin bir parçası gibi. Eline sağlık. :)

Çevrimdışı kargasiz

  • ***
  • 428
  • Rom: 7
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #43 : 27 Mayıs 2015, 12:34:50 »
Spoiler: Göster
Evet yorumları spoiler içerisine alırsak ve hikayeleri açığa yazarsak daha hoş durur bence de. Öyle devam edelim mümkünse.

Bu haftayı es geçmek istemediğimden birkaç cümle karalamaya çalıştım. Bir sonraki resimde normal yazmaya devam edeceğim. Farklı bakış açıları çok güzel olmuş bu hafta yine :)


mithrandil21 : Karada değil de havada geçen bir Orta Dünya yolculuğu gerçekten ilginç olmuş. Yalnız araya paragraflar koyarsanız okumamız daha kolay olur. Kaleminize sağlık ;)

Hatunkız : Bu neyin kafası :). İlk paragrafı okudum, okumasam mı diye düşünürken tırnak işaretini gördüm de devam ettim, başkasının saçmalamalarıymış :). Resim dersi fikri de iyiydi, bakmakla görmek arasında fark var. Zaman kaymalarına biraz daha dikkat edebilirsen iyi olur gibi. Kalemine sağlık ;)

Laughing Madcap : Biraz uzun ama beklenen öykü. Yeni bir dünya yaratıp ona göre kurgulamak kolay bir iş değil, ellerine sağlık. Anlatımın sadeliği ve düzgünce ifade edilen cümleler okumayı kolaylaştırmış.

Evis : Kafam karıştı desem? Cümleler muallakta kalmış. Balonda satış yapan bir grup olması fikri güzel ama devamında öykü yok tam olarak. Farklı bir bakış açısı getirmeye çalışılmış ama biraz daha açık yazılsa daha iyi olurdu sanki. Eski yazdıklarına benzemiyor, bunu yazmadın olarak kabul ediyorum ya da ben anlamadım :)



"Işığı arttırın" diye seslendi mağaradakilerden biri.

Duvarlarda o ana kadar varlıkları çok da eskiye dayanmayan balon çizimlerini görmüştü. Duvar resimleri ters durduğundan amuda kalkarak bakma ihtiyacı hissetti. Karanlıkta çok da belli olmuyorlardı. Bu mağaraya geliş amaçları nadir görülen bir yarasa türüydü. Fazla ışıkta öldükleri söylenen bu türü daha önce canlı gören olmamıştı.

Taşa kazınan resimleri incelerken tavandan sarkan sarkıtlara gözleri takıldı. Ana ışığı açtıkları anda hala amuda kalkmış duruyordu. Karanlık bir anda kaybolup mağara aydınlandığı anda 1 metre uzağında kendisine doğru gelen yarasayı farketti. Artık çok geçti.

Çevrimdışı

  • ***
  • 403
  • Rom: 7
  • ☆★
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fantastik Resimler Üzerine Öyküler
« Yanıtla #44 : 27 Mayıs 2015, 13:28:20 »
Spoiler: Göster
Sevgili Laughing Madcap: Hikayeni kolay okunur bir biçimde tasarlamışsın. İsimleri ayrca beğendim :). Ama biraz basit kaçmış sanki ne dersin. Ben böyle kısa hikayelerde ya bir komedi unsuru yada bir duygunun ağırlıklı olarak yansıtılmasını bekliyorum. Ve evet zaman şeysi bazen kaçıveriyor :D.

Sevgili Evis: Kemıl Soft benzetmesine çok güldüm. Bence karşılıklı konuşmaların da altından gayet iyi  kalkmışsın ama kargasız'ın da dediği gibi genel olarak pek bir şey anlamadım. Balonla satış yapan bir gurup olduğunu anladım lakin olay neydi heç anlayamadım :). Profilinde görüp çaldım o tanıdık gelen sözü :).

Sevgili kargasız: Ben farklı bakış açısı diye buna derim. Balonların bir duvardaki çizim olması fikri çok hoşuma kaçtı :D :D.


Bir resim de ben atayım o halde. Hikayemi sonra eklerim artık. Resim Alan Lathwell adında birine ait.



Bu da hikayem. Sonunda yazdım :).

Toynak sesleri ve hatta atların delice kişnemeleri bile orkların gırtlaktan gelen çığlığımsı ulumalarını bastıramıyordu. Doğudaki ork yuvasına ilk baskınımızdı. AtaKhan Mattewu tarafıdan bu baskına liderlik etmek için görevlendirilmiştim. İki yüz atlıyla birlikte ani ve habersiz bir baskın olması gerekiyordu. Öyle olmalıydı... Lakin biz ovaya girer girmez orklar mızraklı birliklerle önümüzü kestiler.

- Killsch sol kanatta daha fazla adam kaybetmek istemiyorum.
- Emredersiniz efendim.

Sayıları çok fazlaydı. Doğrusu bu yuvada böyle bir güçle karşılaşacağımızı baskından önce anlatsalar gülüp dalga geçerdim. Gerçi baskın demeye bin şahit isterdi ama...

- Efendim, çok adam kaybettik geri çekilmeliyiz.
- Hayır, bir araya gelin. Toplanıp yeniden saldıracağız. Sürün atları!

Sağ sancağın beyini kanla sulanmış alanda göremiyordum. Atını da öyle. Dört bir yanımı beyin, bağırsak, kopmuş ve yarı parçalanmış başlar ve çirkeften adını bile koyamadığım çeşitli organlar kaplamıştı. Eğer bu baskından elim boş dönersem AtaKhan kesin başımı alırdı. Öyle bir seçenek olamazdı.

-Toplanın! Toplanın! İşaretimle birlikte. Öttürün boruyu! Saldırın!

Orklar kaçtığımızı düşünüp de kazanmış olmanın verdiği heyecanla düzenlerini bozarken, bizim aniden toparlanıp saldırıya geçmemiz karşısında afallayıp dağılıverdiler. Sonunda mızraklı birliği yarıp geçebildiğimizde, ağır zırh ve silah kuşanmış bir birliğin daha üzerimize doğru yürümekte olduğunu keşfettik.

- Efendi Lingard bu dalgaya dayanabileceğimizi hiç sanmıyorum.
- Haklısın Killsch, dayanamayız. Düzen alın...
İt was one of those March days.
When the sun shines hot,
And the wind blows cold.
When the summer in the light,
And winter in the shade.