Eh... Gerçekten de "ilginç" bir oyundu. Atmosfer olarak mükemmeldi. Bir sabah kim olduğunuzu bile bilmeden bir 'yurt'ta uyanıyorsunuz. Etrafınız ailenize ve geçmişinize dair bir sürü fotoğrafla, günlükle, kitapla ve eşyayla dolu ama hiçbirini hatırlamıyorsunuz. Kim olduğunuzu bile bilmiyorsunuz. Sanki oyuncu olarak bir anda o şahsın zihnini ele geçirip onun yerine geçmiş gibi.
Bir köşede de güzeller güzeli bir robot var. Ama arızalı ve acı çekiyor. Bir yandan onu tamir etmeye bir yandan da kim olduğumuzu hatırlamaya çalışıyoruz böylece. Yurt'un etrafındaki arazi harika görünüyor, ama maalesef bomboş. Etrafta Lost dizisindeki dumanı andıran kötücül varlıklar var. Bir de arada bir bizi ziyarete gelen, uçan bir tren kullanan bir makinist. Makinist bizi, anne babamızı ve dedemizi uzun zamandır tanıyor ama biz onu hatırlamıyoruz.
İlginç olan tek yer biraz ilerideki kocaman bir çadır. Oraya gittiğimizde robot kadının ihtiyacı olan parçaları kazanabilmek için farklı farklı odalarda bir tür mini oyuna giriyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse bu bölümleri son derece sıkıcı ve gereksiz buldum. Sırf oyuna "oynanacak" bir şey katmak için eklendikleri çok belli. Hepsinin aşağı yukarı aynı olması da bir diğer kötü tarafı.
Ama en kötüsü oyunun pat! diye bitmesiydi herhalde. Hiçbir açıklama, hiçbir şey yok. Fransız filmleri misali, işin ardında yatanları çözmeyi size bırakıyor. Oyundaki tüm notları okumadığınız ve tüm diyalogları tıklamadığınız takdirde neler döndüğünü anlamanız mümkün değil. Neyse ki ben bunları kısmen yapmıştım da oturup üzerinde düşününce az çok anladım olayı.
Uzun lafın kısası "ilginçti," ama tavsiye edilecek kadar değil.