Kayıt Ol

Zarlar

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Zarlar
« : 15 Temmuz 2015, 15:52:16 »
Takvimler temmuz ayının ortasını gösterse de iklimin bunu pek umursamadığı günlerden bir günde, yağmur usul usul yağıyordu. Sokaktaki bir çok kişi bu geçici yağmurdan kendilerini korumak için sağa sola koşuşturuyorlar, ellerindeki gazete ya da çanta gibi eşyalarla ıslanmamaya çalışıyorlardı. Bir tanesi hariç, herkes hareket halindeydi.

“Eggs’n Beans” tabelasının altında duran adam bir süre yağan yağmuru izledi. Gözlerini gökyüzünden ayırmadan yavaş hareketlerle ceplerini karıştırdı ve cebinden bir sigara paketi çıkarttı. Bakışlarını gökyüzünden indirip yolun karşısına sabitleyen adam kendi kendine konuşmaya başladı.

Aslına bakarsanız kendi kendime konuşmuyorum, sizinle konuşuyorum. Sigara ister misiniz? Oops, pardon. Fiziksel olarak imkansız sanırım. Neyse, ne diyordum? Hah evet, bir süredir beni izlediğinizin farkındayım. Bir selam vermesem çok ayıp olurdu. Evet evet, size söylüyorum. Şaşırmış durmayın, şu anda bile ağzımdan çıkan her harfi takip ediyorsunuz.  Merhaba! Nasılsınız? Bir saniye şu çakmağı bulayım da...

Adam ceplerini hararetli bir şekilde karıştırırken yoldan geçenler adama garip garip bakıyorlardı. Sonunda çakmağını bulup ağzına yerleştirdiği sigarayı yaktığında bakışlarını tekrar yolun karşısına dikti.

Adım Jacob. Ve bu da, derin bir nefes aldığı sigarasını gösterdi, benim merdivenim. Eveeet, bazılarınız bu göndermeyi kaptı bile. Vay be, sizinle daha önce konuşmalıymışım. Buna inanabiliyor musunuz, temmuzun ortasında iliklerimize kadar ıslanacağız! Eve dönüş yolunda bir dinlenme molası vermek hiç de fena olmaz herhalde. Tamam, dur bakalım.

Sigara paketini bulduğu cebinden iki tane zar çıkartan adam yere çömeldi ve zarları attı.

2-6.  Butler’s Butt’a o zaman... Haydi beni takip edin.

Adam sallana sallana, yağmurun tadını çıkartarak ilerlemeye başladı ve bir kaç ötede bulunan küçük bir bara girdi. Arkalarda, tuvalete açılan kapının yanına yerleştirilmiş küçük bir masaya oturdu ve bekledi. Çok geçmeden sakalları bir hayli uzun, hafif göbekli, bol siyah giyinimli, klişelerle bezeli bir adam masaya yaklaştı.

“Hey adamım, sana ne getire- Ah pardon Jacob. Saçların yağmurdan berbat olmuş, tanıyamadım. Yaptığın şeyi yap da ne istediğini söyle.”

Jacob zarlarını çoktan çıkartmış ve masanın üzerine atmıştı bile.

“Hmm... 4-4. Dur tahmin edeyim. Guiness?”

Jacob gülümseyerek başını hayır anlamında salladı.

“Viski, duble.”

Adam bir kere daha tahmininin tutmaması nedeniyle başını salladı ve bara doğru yöneldi. Bu sırada Jacob bakışlarını giriş kapısına doğru dikti.

Bunun adı Alfie. Ve evet, klişelerle dolu gerçekten de. Motorcu gibi giyindiğine bakmayın, hayatında hiç motor kullanmamış. Ortama ayak uyduruyor sadece. Adının uzun hali Alfred ve bu mekan onun. Butler’s Butt. Dediğim gibi, klişe ama uygun. Kendimi burada rahat hissediyorum. Pek müşterisi olmaz zaten, kendisi de bana ve bu garipliklerime pek karışmaz. Bu zar olayını çözmeye çalışıyor, kompleks bir sistemim olduğuna inandırmış kendisini. Her seferinde gelen zarlara göre ne isteyeceğimi tahmin etmeye çalışıyor ama şimdiye kadar bir kere bile doğru tahmin edemedi. Neden mi? Size bir sır vereyim ama aramızda kalacak. Kaç kişisiniz bilmiyorum ama aranızda anlaşın işte, bunu kimseye söylemeyin. Adam öne doğru eğildi ve fısıldadı. Sistemim falan yok! Zarları atıyorum ve aklıma gelen ilk şeyi söylüyorum!

Jacob kendinden memnun bir şekilde geriye yaslandı, yüzünde şapşal bir sırıtış vardı.

Şapşal mı, aşk olsun! Pek yakışıklı olduğum söylenemez, aynı şekilde pek güldüğüm de. Tecrübesiz bir sırıtış diyelim ona. Neyse, zar olayı diyorduk.

Jacob’ın kendi kendine konuşmasını zerre umursamayan Alfie elindeki viski bardağını masaya bıraktı ve geri dönüyordu ki, bir an duraksadı. Neden sonra Jacob’ın karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu.

“Sahiden bu zar olayı ne? Biliyorum işine karışılmasını sevmiyorsun ama 12 yıllık bar serüvenimde tanıdığım en iyi delisin. İşin garibi, çoğu arkadaşımdan daha düzgün birisin. Bir tek bu zar olayı var çözemediğim. Sırrını falan anlat demiyorum ama neden zar?”

Jacob zarları eline aldı ve bir süre duraksadı. Sonra kafasını kaldırıp Alfie’ye baktı ve zoraki bir şekilde gülümsedi.

“Teşekkür ederim Alfie, sen de tanıdığım en az rahatsız edici insansın. Sanırım sana anlatmamda bir sakınca yok.”

Bu sırada gözlerini Alfie’nin omzundan geriye doğru kaçırdı ve fısıldadı.

Ve tabi ki size de...

“Tanrı zar atmaz diye bir laf var, bilmiyorum duydun mu ama. Ne niyetle söylenmiş önemli değil ama şöyle bir durum var ki yaşananlar, burası, orası, geçmiş, gelecek, durumlar... Hepsi sabit. Yani kader denen bir senaryo örgüsünün içerisinde yüzüyoruz ve olan bitenler hep tanrının elinde. İşi asla şansa bırakmıyor, kısacası zar atmıyor.”

Alfie oturduğu sandalyede arkasına yaslanıp kollarını kavuşturdu. Bu duruşu ve surat ifadesi, pek anlamasa da gerçekten anlamaya çalıştığını gösteriyordu.

“Yani önümüzde bir menü var. Bir çok seçeneğimiz var. Hatta menüden bir şey seçmeme, kalkıp gitme, oturup öylece menüyü izleme, menüyü parçalama seçeneklerimiz de var. Biz de bunlardan birini seçiyoruz. Diyelim ki tekila seçiyoruz. Hem de üç tane istiyoruz.  Üçünü de içtikten sonra midemiz bulanıyor ve kusuyoruz. Bir seçim yapıyoruz ve sonuçlarına katlanıyoruz. Ama öyle mi gerçekten? Bara gelmeyi, tekila içmeyi, üç tane içmeyi biz mi seçiyoruz? Yoksa kaderimizde mi bu var? Örneğimin kusuruna bakma, kaderimizde tekila var, berbat bir ergen rock şarkısı ismi gibi oldu ama anlayabileceğin şekilde anlatmaya çalışıyorum.”

Alfie başını hafifçe salladı ve Jacob’ın devam etmesini bekledi.

“Seçimleri zarlara bırakırsan ne olur? Zarların nasıl geleceğini de tanrı belirliyor, evet. Kimin Afrikada doğup 12 yaşına kadar yaşamayı çok büyük bir başarı olarak göreceğini, kimin malikanesinde doğum gününde kendisine spor araba alınmadığı için babasına vazo fırlatacağını tanrı belirliyor. Seçimlerin önemli durduğu sabit bir kaderde, seçimleri zara bırakmak...”

Alfie’nin gözleri kısıldı ve öyle bir bakış attı ki, birazdan kulaklarından duman çıkacak gibiydi. Mavi ekran vermesine çok az kalmış gibi duruyordu. Jacob buna şaşırmamıştı ama kendisine kızdı. Kuyusunda rahat bir şekilde yüzüyordu aslında; kuyudan çıkıp okyanusa girmek bir an için rahatlatmış olsa da boşa kulaç atıyormuş hissi, özgürlük hissini okyanusun derinlerine gömüp boğdu. Kuyusuna dönüp, Alfie'yi rahat bırakmak en doğrusu olacaktı. Konuşmasını tam olarak doğru olmasa da Alfie'nin duymak isteyeceği şekilde, sıkkın bir ses tonuyla sonlandırdı.

“Seçim yapmadan önce zar atıyorum. Zarların seçimlerimi belirlemesine izin veriyorum. Benim yerime Şans Leydisi seçsin.”

Bir süre sessizlik oldu ve sonunda bu sessizliği Alfie’nin gülüşü bozdu.

“Biliyor musun, neredeyse senin deli olmadığını düşünecektim. Teşekkürler Jacob, artık eminim. Madem şans oyunlarına girdin, Rus ruleti de bir şans oyunu, seçimlerine öyle karar ver bakalım.”

Alfie yaptığı espriye kendi kendine gülerken, Jacob viskisinden büyükçe bir yudum aldı.

“Şans Leydisi ile dans etmek istiyorum Alfie, ona tecavüz etmek değil.”

Bir an sessizlik oldu ve Alfie tekrar gülmeye başladı.

“Vay be, bak bu çok iyiydi. Sen kitap falan yazsana?”

Jacob bir önceki seansında psikoloğunun da buna benzer bir öneride bulunduğunu hatırladı ve Alfie'ye de psikoloğuna söylediği şeyi söyledi.

“Ben daha çok konuşmayı seviyorum sanırım. Yazmak başkalarının işi.”

Gözlerini tekrar Alfie’nin omzundan geriye kaydırdı ve göz kırptı.

Değil mi?
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Zarlar
« Yanıtla #1 : 16 Temmuz 2015, 12:08:10 »
Düşler Limanı ile Kurgu İskelesi arasında kalan ve sanırım sonunda seçimini zarlara göre belirleyen, değişik bir hikayeydi. İşin ilginç yanı dün gece kaderin çizdiği yollara, ana hatlarına ve seçimlerimize göre nasıl değiştiğine takmış ve bunlara kafa yormuştum uzun uzun. Üstüne böyle bir hikaye okumak enteresan oldu doğrusu.

Bununla birlikte kadere bu kadar kafayı takmış bir adamın zarlarını bir sisteme oturtmaması ve aklına ilk geleni söylemesi de ilginç olmuş. Zar atmasına rağmen işi yine kadere bırakmış olmuyor mu? Yoksa kahyamın kenarı Alfred'e (i see what you did there) palavra mı sıkıyor?

"Kaderimizde tekila var" şarkısı esprisine sesli güldüm bu arada :) Jacob'ın "merdivenine" gönderme yaptığı kısımda "O da ne ola ki?" diyen sessiz takipçilerine ufak bir açıklama yapması, çevirmenliğin feleğinden geçtiği sırada buna benzer terimleri zor yoldan öğrenmek zorunda kalmayan okurlar için hoş bir lütuf olabilirmiş belki. Kalemine sağlık.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zarlar
« Yanıtla #2 : 16 Temmuz 2015, 13:43:46 »
Kader-zar ikilemi ya da bir sistemi olmaması konusunda da; Jacob kitabi olarak deli. Bilinç seviyesi yüksek, fonksiyonel olmayan bir düşünce ağına sahip bir adam. Haliyle konuşabildiği pek kimse yok, anlaşabildiği ise kimse yok(Bizler hariç). Durum böyle olunca, günlük hayatta Jacob'ın varlığından rahatsız olmayan yegane insan olan "belirli kapasiteli" Alfred'e palavra sıkıyor. Hatta bir noktada, tam olarak duymak istediklerini söylüyor. Sonuçta Alfred'in gözünde zararsız bir deli.

Jacob's Ladder konusunda öyle nazik bir şekilde attın ki yumruğu, acıdan değil sevinçten ağlıyorum  :) . Teşekkür ederim efendim.

Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.