Kayıt Ol

Al Midilli - John Steinbeck

Çevrimdışı Rosemary

  • **
  • 282
  • Rom: 12
  • With tired eyes, tired minds, tired souls we slept
    • Profili Görüntüle
    • last.fm
Al Midilli - John Steinbeck
« : 09 Ağustos 2015, 01:49:43 »

Alıntı
Yamaçlarda jambon ve yumurta yetişse hepimiz için iyi olurdu.

Uzun süredir yeni bir Steinbeck kitabı daha okumak istiyordum fakat yoğunluktan dolayı bir türlü tutturamıyordum. Neyse dedim, illa da okuyacağım, illa da ama. Amanın da illa. Kitapçıda bakarken en ince kitabın Al Midilli olduğunu görünce ve konusuna da önceden bakıp hoşuma gitmiş olması sebebiyle ona karar verdim.

Kitabı evde rafa yerleştirdim. Birkaç gün bakıştık. Derken Meksika açmazı kuruldu. Bir tarafta Siddhartha, diğerinde Vadideki Zambak, ortada ise Al Midilli. Gel buraya seni hırçın çocuk diyerek kaptım kitabı ve başladım okumaya.

Öyle bir dünya hayal edin ki, Ulu Dağlardan esen serin rüzgârların oluşturduğu fısıltıda kahvaltı zilinin çalmasıyla uyanıyorsunuz. Hemen koşmalısınız, ne kadar çok yerseniz gün içinde o derece dinç olursunuz. Atları tımar etmeye gidiyorsunuz. Şansınız varsa babanız koca arazide kovboyculuk oynamanıza az da olsa izin veriyor. Sapanınızla kuş vurmaya gidiyorsunuz lakin öyle yüce terennümde bulunuyorlar ki bu hayvanlar, kot gömleğinize yapışmış olan saman sapından basit bir düdük yapıyor, annelerinin peşinden koşturan şapşal tayları izliyor, büyükbabanızın artık büyüklere bıkkınlık verdiren fakat sizin belki de milyonlarca kez daha dinlemek isteyebileceğiniz Kızılderililerle olan öykülerini hayal ediyor, düdüğünüzle doğaçlama şarkıya katkıda bulunuyorsunuz. Büyüme zamanınız gelmiş olabilir. Çocuklar nasıl büyürdü ki.

Saman rengi saçlara sahip olan Jody, ailenin tek çocuğu on yaşında bir oğlandır. Bir gün babası ve çiftlikteki yardımcıları Billy Buck sürpriz yaparak bir midilli alırlar. Jody çok sevinir. Okuldaki tüm arkadaşlarına hava atmaktan geri de kalmaz. Yalnız, babası midillinin tüm bakımının Jody’e ait olduğunu söyler. Jody sabahları artık daha erken kalkmak zorundadır fakat bu zorunluluktan öte midilliye olan sevgisindendir. Midilliye Gabilan Dağları adını vermek istedi. Billy Buck bunun oldukça uzun bir ad olduğunu belirtince Gabilan’da -şahin, anlamına gelir- karar kıldılar.

Jody okula giderken Gabilan’ı o gün yağmurun yağmayacağını söyleyen Billy Buck’a emanet etti. Gabilan gün boyu soğuk yağmurun altında kaldı. Günlerce tedavi etmeye çalıştılar midilliyi. Sonunda Gabilan öldü. Billy Buck’a olan sonsuz güveni de zedelendi Jody’nin. İnsanlara artık başka gözlerle de bakmaya başlamıştı. Ölümün soğuk nefesini hissetmişti. Gabilan ölmüştü.

O gün büyümüştü işte Jody. Bir oğlan çocuğu birçok şekilde büyür. Hayatın tüm ince noktalarını gerek gözlemleyerek gerekse de yaptığı hatalardan ders çıkararak öğrenir. Sayısız dayak yer, küfür işitir. Silah ateşler, kızlarla oynaşır. Hikâyeler dinler, tütün içer. Fakat Jody, erkenden yetişkinliğin farkına varmış, ölümle karşılaşmıştı. Çaresiz kaldı, sığınamadı. Hayat en büyük dersini, Jody’nin en küçük ve saf zamanında vermişti. Gerçi ölüm karşısında kim ne yapabilir ki, kim dirayet sahibi olabilir, kim saflığını koruyabilir. Kimse.

Bir gün Gitano adında yaşlı bir yerli geldi çiftliğe. Eskiden orada yaşarmış. Sonra bir at alıp Ulu Dağlara gitti öylece. Jody baktı Ulu Dağlara, Gitano’yu göremeden. Yaşlı adam, Jody’nin tüm umut ve hayallerini alarak gitmişti. İnsanlar yol alır.

Ve böylece devam ediyor Jody’nin hikâyesi. Yaşamının sonrasında gene ölümle karşılaşıyor. Ölüm gördükçe, körpe bedeninin içerisindeki kibar ruh gitgide sertleşiyor. Ölüm gören artık can alabilir mi ki? Artık fareleri öldürmekten de vazgeçiyor. Tamamıyla doğanın bir parçası oluyor.

Durmadan ve düşünmeden can alıyorsun ve bir gün anlıyorsun ki her an kendi canında alınabilir. İşte o gün geri adım atıyorsun, kim bilir, belki de tamamlanıyor, paklanıyorsun.

Al Midilli çocukluğu ve doğayı anlatan ve bununla birlikte yer yer didaktik bir yapıya sahip olan küçük ama değerli bir kitap. İnsan ruhunu betimleyip, doğanın güzelliklerini her zamanki gibi görkemli şekilde resmeden Steinbeck, büyümeyi ve bunun getirdiği yükü küçük bir çocuğun sırtına yükleyip yol alan ve gerçekçi duruşundan ödün vermeden bir yerlerden başlayıp finalde yine her daim devam eden -bitmeyen- bu kitapla yüreğimin ve zihnimin en kıymetli köşesindeki yerine bir eser daha bıraktı.

Kitabın çevirmeni Şirin Sabırlı. Gayet güzel ve temiz bir çeviri sunmuş. Ah bir de noktalama işaretleri hak ettikleri ilgiyi görüp yeterince yer etseymiş, o vakit kimi cümleler daha anlaşılabilir olabilirdi.

Bence artık Steinbeck okumanızın zamanı geldi.