Kayıt Ol

Cypraqual: Kolye (14.Bölüm 2.Kısım)

Çevrimdışı Marjuarane

  • *
  • 46
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cypraqual: Kolye 13.Bölüm 2.Kısım
« Yanıtla #15 : 02 Haziran 2015, 00:02:39 »
13.BÖLÜM İKİNCİ KISIM

Cypraqual Dünyasında iki ana büyücü topluluğu vardı.Bunlardan bir tanesi üç güçlü ejderhanın hizmetinde olmayanların bulunduğu ‘Işığın Büyücüleri’ diye adlandırılan ve bir diğeri de ‘Karanlığın Büyücüleri’ idi.Dünyada güç ejderhalarda olduğu için sözü geçenler ise bunlara hizmet eden gruba ait olanlardı. Onlara göre Işığın tarafındakiler şu dönemde güçlerine karşı kapının önünde bekleyen minik bir kedi gibiydi.Karanlık grubun en üstünde dokuz büyücü bulunuyordu.Üçü batının sahibi olarak kendini gören Siyah’ a, diğer üçü güneyin sahibi Beyaz’a ve kalan üçü ise doğunun ki Kırmızı’ ya hizmet edenlerdi.

Doğudakiler bataklığın oradan ayrılıp Dacassyre’ nin inine gidip ona iki tane haber vermişlerdi.Birincisi tanımlayamadıkları ve gördükleri karşısında şaşkına düştükleri yaratığa ait olandı diğeri ise siyah bir ejderhanın onun bölgesinde umarsızca uçmasıydı. Dacassyre ise bunları duyduktan sonra ki ilkini umursamamıştı ama ikincisine dikkat kesilmişti.Ardından misafirini karşılamak için arena genişliğindeki ininden sadece kendisinin giriş çıkış yaptığı yerden yola çıkmıştı.Büyücüler, Kırmızı, ritüel düzenleyeceği için arenayı hizmetkarlarıyla doldurmak adına hazırlıklara başlamak üzere adamlarına onların buraya gelmesi hususunda emir vermişti.İn’ de bulunan arenanın alt kısımlarına oturtulmuş parmaklıklara ve içindeki tutsaklara gülümserken büyücüler kayboldular.

DOĞU TOPRAKLARI/ ÜÇÜNCÜ ANA BÖLGE: DRİANDER
LORD GANTSAR’ IN GÜÇ BÖLGESİ

Doğudaki Wrendruk denizinin kıyısını selamlayan üçüncü bölge olan Driander’ da bulunan üçününde beraber vakit geçirdikleri kulelerinde ortaya çıktılar.

“Ejderha söylediğimiz garip yaratığı önemsemedi.Siyah ejderhanın haberi onu cezbetti adeta,”

“Sana katılıyorum Ryemond.Biz ona haberi verdik.Bu arada diğer üçlülerle ne zaman toplanacaktık? Aklıma geldi de bir anda, “

“İki gün sonra kuzeyde,” dedi cevaben Ryemond

Aizallane adındaki elf olan diğeri ise ikisinin konuşmasına katılmayıp doğuyu gözledikleri kürenin yanındaydı.

“Seni elf topraklarından kovmasına rağmen iki kralın bulunduğu Diameld’ e bakmaktan kendini alamıyorsun,” dedi Enpheriam hiçbir duygu belirtmeksizin sesindeki öylesine tonla

“Haklısın, beni sanatımda kendi tercihlerimden dolayı yurdumun dışına atsalar da sonuçta oradakiler benim ırkdaşlarım.Elbet o iki kral bozuntusuna gününü göstereceğim.Biz kimin ikisini yönettiğini biliyoruz,” dedi öfkesi sesinde yer edinerek

Aizallane adındaki dişi elf ellerini küreye dokundurup içerisinde Diameld’ in geçtiği bir cümle bıraktı narin dudaklarından.Böylelikle telaffuz edilen yerin görüntüsü kürede belirmeye başladı.

Üçü de nesneye bakarken görüntüde Elf İmparatorluğunun batısının bulunduğu ormanlık alanın başlangıcında üç kapkara ata binmiş üç kara zırhlı şekil belirdi.Atların üstündekiler onlardan indikten sonra bir anda binekler eriyerek toprağa karıştı.

“Nereye gitti atlar? Bunlar da ne? Senin yurdunda ne işleri var? Hangi ırka mensup oldukları da seçilemiyor? Bunlar—“

“Yeter Ryemond. Susta anlayalım!”

“Öylece ormana girdiler.Üç ağacın değişen rengine bakın.Ooo—“

“Şimdi elf okçular onları halleder.”

“Kılıca bakın üçe ayrıldı.Ve onları karartıkları ağaçlara sapladı. Bir hareketiyle tekrar kendine çekip silahları bütünleştirdi."

“Bu nasıl olur o kadar ok atılmasına rağmen… Böyle nasıl durdurabilirler. “

“Hayııııır!” diye bağırdı Aizallane gördüklerinden sonra.İki büyücü ve o küreye bakamaz oldular.Kara zırhlılar elflerin cesetlerini dışı soyulmuş üç kararmış ağaca fırlatmıştı.

Tekrar gözyaşlarının arasından küreye baktığında Aizallane daha da şaşkınlığına büründü. Diğer ikisi de gördüklerine inanamaz bir şekilde nesneye bakıyorlardı.Elf cesetleri farklı bir biçimde üç karanın ardından gidiyordu.Derilerinde garip çizimler vardı.Nitekim on tane cesetten birindeki çizimlerin kancalaşmış kısmı alev alırken…

“Yeter! Ejderha’ ya çok daha büyük bir tehlikenin topraklarında olduğunu söylemeliyiz! Dünyamız ne hale geliyor.”

“Sen Enpheriam, ona haber ver.Biz de diğer büyücülere gördüklerimizi iletelim.Daha sonra dokuzumuz acilen bir toplantı yapalım!”


“Bizi izliyorlar farkındasınız değil mi?” dedi kara zırhlılardan elinde kılıcı olan.

“Bu dünyadakilerin gücü sinek bile değil bizim için.Onları boş verin kolye hareket halinde.”

“Efendimiz Asdachen’ e ait değil mi kolye!”

“Öyle gibiydi ama sanırım başkalarının da parmağı var. Bizim bir an önce ikinci taşı bulmamız gerek.”


GÜNEY TOPRAKLARI/FEİROLLA ADINDA BİR YER


Güneyin sahibi olarak kendini gören Beyaz geniş bozkırlardan birinde sinirli sinirli dolanıyor ve kanatlarını toprağa saplayıp saplayıp çıkarıyordu.Gözleri çılgın gibi etrafa bakıyor ve pençelerini sanki kırmızı ejderha Dacassyre’ ye geçirmişçesine savurup duruyordu.En gözde hizmetkarlarından biri olan pullarında çok az da olsa mavinin en açık tonunun gezindiği Bora adındaki ejderha Kırmızı’ nın topraklarına girmiş ve neredeyse bir gün olmuş ama ondan her hangi bir haber alınamamıştı.Biliyordu ki anlam veremediği bir şekilde Dacassyre kendi türünü tuzağa düşüyor ve özlerini bir taş içinde topluyordu.Neden doğunun sahibinin böyle bir şey yaptığını bir türlü bulamıyordu.Aklının kapısını önce bir düşünce çaldı, yanındaki getirdiği fikirle Beyaz onu içeri aldı ve muhakemeden sonra taşı onun ininden almaya karar verdi.Öncelikle bir plan yapmalıydı.Biraz düşündükten sonra Chirraphreix adındaki en gözdelerinden olan beyaz ejderhayı bozkırlarından birine çağırdı.

“Sence Dacassyre, neden türümüzü avlayıp özlerini toplayıp bir taşın içine koyuyor?”

“Bana göre Kırmızı kuzeyi de istiyor ve bundan dolayı da türümüzün özlerinden güç toplamaya ya da askerlerine onların vereceği gücü aktarmaya çalışıyor olabilir.”

“Ya da yeni bir ordu kurmak için onlardan yararlanabilir.Aslında düşüncen aklıma yattı, ejderha özlerinin gücünden oluşturulmuş bir ordu uygun da yine de pek ihtimal vermiyorum bu çıkarımına,”

“Ne yapmayı düşünüyorsunuz efendim. Onu durdurmak mı istiyorsunuz ya da türümüzün intikamını mı almak arzusundasınız.Zira duyduğum kadarıyla bir çokları ondan rahatsız,”

“Aslında Onu da Siyahı da yok etmek istiyorum da şu anlaşma yüzünden müdahalede bulunamıyorum onların bölgelerine ama ben giremiyorsam da sen yapabilirsin,”

“Ne yapmamı istiyorsunuz efendim?”

“Siyah kendi hakimiyetindeki bölgeleri hükmü altına almak için hizmetkarlarına kuşattırıyor ve nihayetinde teslim alıyor.Bir sonraki hedefi Chrubergine adındaki liman şehri olacak.Orada Bilge diye çağrılan şehirde yaşayanların çok değer verdiği ve sözünü dinlediği bir insan yaşıyor.Sen onun kılığına gireceksin ayrıca korkulan ama sevilen de bir büyücü var, onun da formunu alacaksın.Büyücü, Siyah’ a hizmet eden üç büyücüsünden değil ama onların küçük karanlık grubunun alt seviye bir üyesi.Bu sayede sinsi büyücülerden de haberdar olmuş olacağım senin yardımınla çünkü benim üçü dahil hiç birine güvenmiyorum,”

“Hem Bilge’ nin kılığına gireceğim hem de büyücünün,”

“Aynen öyle. Sonuçta sen de şeklini aldığın bir ölümlünün zihnini beynine aktarabilme yeteneğin var.Onun geçmişini kendi zihnine alabilirsin böylelikle şehirde sıkıntı yaşamazsın.Daha sonra bana üç tane cesur, gözüpek ve yurdunu ölmek pahasına olsa seven, birbirine bağlı savaşçı insanlar bulacaksın.Yakında şehir kuşatma altına girdiğinde seçeneklerini yaptığın gözlemler sonucunda daha aza indirip bana araştırmanın neticesini daha sağlam verebilirsin.Bunu istememin sebebi Kırmızı’ nın değerli taşını almak için yaptığım planda insanları kullanacağımdan,”

“Neden batıdaki bir şehir ve neden bir insan, elf ya da cüce değil.Beni mazur görün sorduğum için,”

“Önemli değil aşırı kaçmamak kaydıyla istediğin seviyede konuşabilirsin.Yaptığım araştırmalara göre Batının insanları çok çetin savaşçılar ve her ne pahasına olsun ki ölmeleri de dahil yurduna bağlı insanlar.Benim topraklarımdakiler de güçlü ama batıdakiler kadar sürdürülebilir cesarete sahip değiller ve de onlara göre daha sinsiler.Doğudakileri hiç düşünme zaten. Elfler zayıf cüceler de çok huysuz.Neyse… Bu üç insandan birinin liderlik vasfı olması lazım.Seçtiğin kişiye taşıyabileceği büyülü bir nesne ver ki onların yolculuğunu hem sadece bana rapor veren gözcülerim hem de ben ara sıra da olsa merak duygusuna kapılırsam takip edebileyim.Ayrıca ejderhanın inine girmesi için ufak yaratıklar lazım.Küçük boyutlular pek fark edilmez de,”

“Onları ölmelerinin büyük olasılıkla gerçekleşeceği Kırmızının inine çıkacakları yolculuk için nasıl bir sebep sunabilirim sizce?”

“Kuleler Şehri’ ni ve efsanesini biliyorsun değil mi.Evet, evet ben de bilmiyorum nerede olduğunu.O şehir hakkında araştırma yap kitaplar falan karıştır.Siyahın kuşatmayı yapıp biraz da süresi ilerleyince seçtiğin lidere yurtlarındaki insanları kurtarmaları için Kuleler Şehri’ ne götüreceğini söyle.Anlatılanları biliyorsun; Ona liçlerden bahset ve bunları altedebilmek için de ejderhaların özlerinin barındığı taş olursa bunu gerçekleştirebileceklerini kabul ettir.Sonuçta sen Bilgesin.Savaşçılardan biri taşı çalsın ben ondan rahatça ödülümü alırım.”

“Siz nasıl isterseniz.”

“Son olarak Siyahın bölgesinde olacaksın ve hiçbir şekilde gerçek şeklinde görünmeyeceksin.O korkakla uğraşamam.”



“Yüce efendimiz, Shelazantler adında bir siyah ejderha sizinle görüşme talep ediyor.”

“Gönder bakalım, “

Gelen siyah ejderha boynunu eğip selam vererek saygısını belirtti beyaza.Konuşmak için izni aldıktan sonra;

“Siz bu dünyada bulunan en güçlü üç ejderhadan birisiniz.O yüzden sizden diğer ikisinden biri olan Dacassyre konusunda yardım istemek için geldim.Aranızdaki antlaşmayı biliyorum ama eminim ki farkındasınızdır kendi türümüzü avlıyor özel bir taş için onların ruhlarını saklıyor.Ben ve iki siyah arkadaşım korku içerisindeyiz.Düşündük ki sizin gibi kadim bir ejderha’ nın ölen kardeşlerimizin ruhlarına sahip çıkacağını ve kırmızıya dersini verebileceğini.”

“Evet uzun süredir söylediğinden haberdarım ve koca kançığın değerli taşındaki ruhlardan biri benim en gözde adamlarımdan olanına ait.Ondan intikam almak istiyordum zaten.Bunun için yaptığım bir plan vardı o taşı almak için,üç savaşçıdan ikisi gitse bile yeni gelenlerle beraber ine yolculuk devam ediyor.Siz üçünüzü de bu plana dahil edebilirim.”

“Nasıl?”

“Benim yolcu ki adı Marjuarane adında savaşçı bir insan ve boynunda büyülü bir kolye var.İki arkadaşı maalesef mağarada öldü.Ama şu an yanında adı S… ile başlayan bir elf var.Gözcülerimin bana anlattığına göre doğuda bir insan şehrinde olan Arcwund Yolu denen bir yolda kasabaya doğru gidiyorlarmış.Dacassyre’ nin o korkunç ritüeli sergilediği ve taşın bulunduğu inin nerede olduğunu biliyorsunuz.Benim savaşçıma inin nerede olduğunu siz söyleyeceksiniz ama inandırıcı olması lazım ki görevinden caymasın.Yetenekli,cesur,sağlam yapılı ve vatan sevgisi tavan yapmış olan birini daha bulamam,hem de vaktim yok."

“İyi fikir.Ben, diğer iki arkadaşımla daha önce buluştuğum o gizli mağara da görüşeyim.”

“Bitince bana haber verirsiniz.”


KUZEY TOPRAKLARI/ NARQUİSMAR ŞEHRİ


Üç siyah ejderha, daha önce Kırmızıya dair ne yapacakları konusunda görüştükleri oldukça geniş mağaranın açılan üst tarafından içine girdiler ve onların gelişiyle duvardaki tüm meşaleler yandı.Öncelikle her biri üç kolona ayrılmış yerdeki bölgelerinde tavanlarında bulunan kafeslerindeki tutsakları midelerine indirdiler.Daha sonra kendi dillerinde bir söz söyledikten sonra bölmeler ortadan kaktı ve tek bir kolonun etrafında ikinci kez buluştular.Yine kendi dillerinde konuşuyorlardı.

“Kardeşlerim ilk görüşmemizin seyri farklı olarak Beyazla görüşmeye gittim.Ondan Kırmızı konusunda yardım istedim,” dedi Shelazantler adındaki

“Sonuçta türümüzü niye avladığını değil de öldürdüklerinin özlerini neye saklığını öğrendik.Eğer taşı ondan alırsak ve bunu diğer iki büyüğe bırakırsak üçü arasındaki antlaşmayı Dacassyre bozacaktır,”

“Aynen öyle İmmortanu.Beyazın da buna dair bir planı varmış zaten yani ruhların barındığı taşı almak adına.Bizim de dahil olmamızı istedi.Taşı alacak olan insan savaşçı şu an doğunun başlangıcındaki Arcwund denen yerdeymiş,”

“Planın ne Shelazantler?” diye sordu pulları daha koyu olan.

“Muhtemelen orada bulunan handa dinlenecektir insan ve yanındaki elf.Hana bir insan gönderin, o ikisiyle bir şeklide tanışsın.Ne biliyim kardeşini kurtarmak için onlardan yardım istesin falan filan.Onu siz bulun.İnsan, ejderhanın inlerinden birini arıyor.Onlara inin yerini bilmediğini ama bilenleri tanıdığını söyleyen biri gibi davransın.Dolaylı yoldan boynunda kolye taşıyan insanı ine getirecek.Önce bilen tanıdığına gelsin… Sonrasını siz planlarsınız. Önemli olan arayışında karşısına çıkacak olanların inandırıcı olması ki bunlar da biz olacağız.Bu ayrıntıya göre düzenleyin planı.”

“Bir fikrin var mı peki?” diye sordu Terrianmer isimli olanı

“Sonuçta in Orioca denen şehirde.Öncesinde Lasmendia ve Valbritma denen insan şehirleri var.Adamımız o ikisini bize yönlendirecek.Üçümüzünde ne biliyim bu cılız yaratıkların yaptığı işlerini sergiledikleri yerlerin sahipleri olalım.Sen Lasmendia da bi… çömlekçi ol, sen Valbiritma da bi… Demirci ol ben de aynı şehir de kür yapan olayım falan filan…”

“Evet böyle bir plan seçeneklerimiz arasında olabilir.”

“En önemli nokta ine giresiye kadar gerçek şeklimizi göstermeyeceğiz! Doğuştan gelen dışa verdiğimiz bize ait olan korkuyu çok alt seviyede tutmamız lazım ki bizden şüphelenmesinler.”


DOĞU TOPRAKLARI/ İKİNCİ ANA BÖLGE: MALCURCHAT
LORD THALMANE’ NİN GÜÇ BÖLGESİ: ORİOCA ŞEHRİ


Gökyüzünde iki ejderha savaşıyordu.Doğu topraklarının sahibi Dacassyre karşısındaki rakibi hakkında ‘ ya yolunu kaybetmiş bir seyyah ya da oldukça kendine güvenen ve bunu benim üzerimde test etmek isteyen bir budala.’ Diye düşündü.Aşağıda ise bu mücadeleyi izleyenler vardı.Takip edenlerden biri Marjuarane ve arkadaşlarıyken bir diğeri ise büyücülerin kulesinin yakınında duran insan formundaki üstüne giydiği rengi açık elbiseyle güneyin sahibi Beyazdı.

“Siyah ejderhanın ani manevrasını gördünüz mü? Nasıl da savurdu pençesini.”

“Çok fazla bir şey elde edemedi Laphlan,birkaç pula dokunup hasar verebildi sadece,” Dedi Marjuarane sanki biraz düşünceli biri gibi cevap vermişti. ‘Acaba boyutsal bakımdan her haliyle güçlü Kırmızı nasıl bu atağa izin vermişti.’

“Bakın! Gözlerime inanamıyorum kırmızı geri dönüp kaçıyor.” Dedi Swaclon sanki diğer üçünün düşüncesinin tercümanı olmuştu.Dacassyre kendisinden beklenmeyecek bir şekilde siyahtan kaçmıştı.Bu duruma onlar kadar ise siyah ejderha da şaşırmıştı ama izleyici Beyaz için bu geçerli değildi.O biliyordu ki Kırmızı oyununa başlıyordu.Dacassyre’ nin rakibi kendine iyice güvenip kaçan düşmanını hemen ardından takibe başladı.

Aşağıdaki hizmetkarları bir anda hareketlenerek efendilerinin gittiği yöne bataklığa doğru seğirttiler.Marjuarane ve arkadaşları hemen saklandıkları yerden çıkıp onların peşine takılacaklardı ki yere vuran ağır botların seslerini duyduktan sonra tekrar eski yerlerine döndüler.Üç Kara büyücünün çağrısıyla kırmızıya hizmet edenler gruplar halinde onların bulundukları taraftan bataklığa doğru geçiş yapıyorlardı.İnsanlar,cüceler,orklar,kiandorlar… topluluk halinde yollarına devam ederken orkların arka taraflarından dördünden biri en çok elde etmek istediği ve yemek istediği bir de ek olarak en çok nefret ettiği ırkın mensubunu fark etmiş ve diğer dördüne de onu göstermişti.Böylelikle gruptan kopmuşlardı.

“Çok fazlalar… Bunların hepsi ine mi gidiyor? İşimiz baya zorlaştı.”

“Haklısın dostum.Hizmetkarlarının inde olacağını hiç düşünmedik.Saç bantları ork gibi gösterebilir ama onların kıyafetleri yok ki üzerimizde.İçeri girsek bile hemen fark ediliriz.”

“O zaman biz de onların kıyafetlerini alırız!” dedi ve göz kırptı prenses.

“Orklar en çok kimden nefret eder tabii ki elflerden,”

“Yani ben onların dikkatini çekeceğim siz de savaş yeteneklerinizi göstereceksiniz.” Dedikten sonra Desurun onların yanından ayrılmış ve ork grubunun arka kısmındakilerden birine kendini göstermiş o ve diğer arkadaşları hemen geriye dönmüş ve kaçan elfin peşine düşmüşlerdi.Üç erkek orkları avlamış veprenses de dahil zırhlarını kuşanmışlardı.Metal miğferleri kafalarına geçirip saç bantlarını da takıp ine giden gruba yetişip yerlerini almışlardı.

Dacassyre rakibini istediği gibi yanılsama olan bataklığın üzerine getirmiş ve ordaki platformadan atılan mızraklar siyahın gövdesini,kanatlarınını ve boğazını da bulmakla kalmayıp onları yarmış ve bundan dolayı da ejderha helezonlar çizerek düşerken Marjuarane ve arkadaşlarını takip eden çömlekçi,demirci ve kür yapan kılığındaki üç siyah ejderha (İmmortanu,Shelazantler ve Terrianmer) onları ork grubunun arkasına takılırken görmüş ve izlemeye devam ediyorlardı.

Bataklıktaki gökten düşen kurbanı içine alıp kırmızının inindeki havuza ulaşması için oluşturulan kuyuda siyah kanlar içinde ve uyuşmuş bir şekilde onun iç kenarlarından çıkan sıvının üstünden kayarak ilerlerken ork grubu platformun yanındaki ine giriş için olan basamaklardan iniyordu.İnsan kılığındaki takipçileri ise onların peşi sıra gelen insanlar ve kara cücelerin arasındaydı.

Gittikleri yer Dacassyre’ nin en çok kullandığı ve sadece onun yapabildiği Ritüel’ ini sergilediği oldukça geniş mağaraydı ve içi arena şeklindeydi.Kırmızı ejderha en çok istediği an geldiğinde bunu hizmetkarlarıyla paylaşmak istiyordu.İne giriş iki şekildeydi.İlki o merdivenlerden bir diğeri de Dacassyreyi alabilecek şekilde geniş bir tünel şeklinde oluşturulmuş olandı.

Üstü kapalı arenanın ortasında bir sunak bulunuyordu ve üç karanlık büyücü araştırmalar sonunda eskiden tanrılara adanmış daha sonra harabelere dönmüş tapınaklardan topladıkları taşlardan oluşturmuştu onu.Alt tabanı dikdörtgen şeklinde olan üstüne iki tane küp şeklinde yerleştirilmiş ilahi taşların olduğu ve yüksekliği alt tabanla paralel bir dikdörtgenin daha konulup sonlandırıldığı bir yapıydı.Üstteki dikdörtgen şeklindeki taşın ortası çember şeklinde oyulup içe doğru açılarak derinleştirilmişti.Oraya minik bir içi boşaltılmış sütun koyulmuştu.İki kenarında ikişer tane delik olup bu dik sütunun içerisinde Dacassyre’ nin o çok değerli yeşil taşı saklıydı.Dış kısmının tamamı safirden yapılmış iç bölümünün orta kısmında da ejderha ruhlarının damarlarında gezindiği beril taşı bulunuyordu.

Sunağın dört dış kısmında da Dacassyre’ nin kendi pençeleriyle çizdiği desenler vardı.Kurbanı küçültmek için kuzeydeki tersine aktığı düşünülen Drathnor nehrinden getirilmiş ve onunla doldurulmuş havuz vardı sunağın biraz ilerisinde solunda.İkisinin ortasında da bir kaide ve onun üzerine de bir küre oturtulmuştu.

Siyah ejderha kuyudaki yolculuğunu tamamlayıp havuza düşerken ejderhanın hizmetkarları gruplar halinde arenadaki tribünlere yerleşiyordu.Yol arkadaşları da sunağı tam karşıdan gören yerdelerdi.İzleyiciler gruplar halinde yerlerini almıştı.Yeni tür achianlar da onlardan biriydi.İnsanlar arasındaki onların kılığında bulunan üç ejderha da kendi girişinden gelen Dacassyre’ ye bakıyorlardı.Ejderha havuza giderken çok heyecanlı görünüyordu.

“Nasıl almayı düşünüyorsun Marjuarane bu kadar kalabalığın arasında acaba? Sanırım şu karşımızda görünen sunakta aradığımız.Baksana dış kısmındaki desenlerin ucu hareket etmeye başladı.” Dedi çok kısık bir sesle Swaclon

“Susun! Sizi kokuşmuşlar!” diye bir uyarı geldi ork grubundaki birinden

Kırmızı, havuza ulaşmış ve kendine has büyüsüyle güçlendirip suya karıştırdığı sıvı sayesinde minik bir kertenkeleye dönmüş siyah ejderhayı itinayla oradan aldı.Yaratık havuzdan çıkarılırken sarfedilen kadim sözler ise sunağın dış kısmındaki desenlerin uç taraflarını hareketlendirmişti.Dacassyre artık bir kertenkeleyi kaidenin üzerindeki kürenin içine koyarken sunağın dış kısmındaki dört tarafındaki desenlerin uçları uzayarak kürenin dışına dokunup yapıştı.Kırmızı kurbanını koyup kürenin kapağını kapattıktan sonra içindeki dönmeye başlarken nesneye vantuz gibi yapışmış uzantılara Dacassyre dokunmaya başladı.Yaratık döndükçe kırmızı ejderha uzantılara temas etmeye devam ediyor ve onlar sayesinde önceden siyah ejderha olanın anılarında geziniyordu.En nihayetinde kürenin içindeki sis bulutuna döndü.Dacassyrenin tavrı değişmişti.Kapağı açtıktan sonra sis topluluğu kürenin içine giren dokungaçlara dolup sunaktaki desenlere aktarıldı.Ejderha sunağın yanına gidip sadece diğer iki büyük ejderha gibi kadim olanların bildiği sözü söyledi ve desenlerin ucu tekrar hereketlendi.Safir sütundaki iki kenardaki deliklere uçları temas edip taşıdıkları sis kümesini onun içine aktardılar.Böylelikle Dacassyre ejderha ruhunu beril taşına nakletmiş oldu.Ve istediğini yine alamamıştı, öyle bir kükredi ki arenada… Sütunu havaya kaldırdığında delikler kapanmıştı ve tekrar onu sunağa yerleştirdi.

Grup başları gitme zamanın geldiğini bu kükremeden anlamıştı ancak bunu idrak etmeyenler vardı.Bir anda insan formundaki üç ejderha yukardan aşağıya atladı ve gerçek şekillerine döndü.Daccasyre anında achianların başı Gillantirre işaret ederek taşı almasını istedi.O hengamede Swaclon bunu fark etti ve Marjuaranenin dikkatini çekerek hareketlenen achianı gösterdi.Savaşçı ,dört hayvanı çağırmak için Mia Rander dedikten sonra isimlerini söyledi ve dört yırtıcı arenada belirdi.Kırmızı ejderhaya saldıran üç siyah, savaşçı için zemini hazırlıyordu.Tribünlere de alevlerini gönderirken siyahlar bir yandan da oldukça öfkeli olan kırmızdan kendini korumaya çalışıyorlardı.Büyülü hayvanlar da alevlerin arasında oraya buraya kaçışan hizmetlarları hallediyordu.Marjuarane ve arkadaşları kendilerine dikkat etmeye gayret ederek bu karmaşada hayatta kalmaya çalışıyorlardı.Dacassyre kanatlarının biriyle siyahlardan pulu daha koyu olana oldukça sert bir darbe indirrerek onu tribünlerdeki artık boşalan yere fırlattı.

Marjuarane,Swaclon ve Desurun saç bantlarını çıkarmış ve öz hallerine dönmüşlerdi.Öyle bir karışıktı ki arena kimileri ejderha alevlerinden korunmak için oraya buraya kaçıyor, büyülü hayvanlar üç yol arkadaşını bir yandan korumaya çabalıyor bir yandan da önlerine çıkanı parçalıyordu.Laphlan ise üç ejderhanın kendisine verdiği görevi başarmış ve mağaradan sıvışmaya çalışıyordu ancak basamaklardan hızlı hızlı atlarken yerde yatan bir cücenin sakalına takıldı ayakları ve yere düştü.Tam ayağa kalkıyordu ki korkuyla üstüne gelen trolden boyut olarak biraz daha küçük ama orklardan boy olarak uzun benzer bir tür kiandorun hışmına uğradı ve tekrar yeri boyladı.Ağır ağır botların altında telef oldu bedeni.Diğer taraftan üç yoldaş aşağıya inmiş sunağa doğru koşuyordu.Gillantirre onlardan avantajlıydı zira kanatlanmıştı.

“Bir kanatları eksikti.Zaten—“

“Nefesini boşa harcama dostum.Koşmaya devam,”

Gillantirre safir sütunu onlardan önce aldı.Kırmızı, tam siyahlardan birini havuza fırlatacakken bir anda Enpheiram adındaki büyücü ortaya çıktı.Hemen asasıyla bir güvenlik kalkanı oluşturarak kırmızı ejderhaya bakış attı.Siyahlardan birinin ona gönderdiği alev pek etki etmedi.Dacassyre achiana bir bakış attı ve taşın onda olduğunu anladı.Siyahlardan iyice sıkılmıştı artık.Büyücüsünün oldukça telaşlı halini gördü ve yanına geldi.

“Efendimiz, elflerin başı belada,”

“Banane elflerden,”

“Sizin topraklarınızda sizden habersiz elfleri katlediyorlar.Diameld topraklarını ele geçirmeye çalışan üç, kara zırhlara bürünmüş bu dünyada daha önce hiç görmediğim ve oldukça güçlü olan yaratıklar size meydan okuyarak orada cirit atıyorlar.Bence onlara hadlerini bildirmelisiniz Majesteleri,”

“Benim topraklarımda hem de bana meydan okuyarak… Şu siyahları bir halledeyim on—“

“Efendimiz bir an önce Diamelde gitmelisiniz.Yoksa yaratıklar topraklarınızı talan edecek.Elfler kimin umurunda önemli olan size ya—“

“Tamam Enpheiram.Değerli taşımı şu ucubeden al peşindekileri hallet,ben de şu zırhlı mırhlı mı olan bana meydan okuyacak kadar aptal yaratıkların defterini dürüvereyim,” dedi ve kendi girişinden mağaradan ayrıldı.Onun çıkışını Beyaz ejderha da görmüştü ama insanı beklemeye devam ediyordu.

Marjuarane büyülü yaratıkları uçan Achian’ a doğru yönlendirdi.Hayvanların dördü de onu havada yakalayıp yere mıhladı.Batılı Savaşçı hemen oraya giderek Gillantirre’ nin boğazını kesti.Tam taşı ondan alıp kaçacaktı ki büyücünün sesini duydu.Enpheriam ona asasından bir yıldırım gönderiyordu.Savaşçı büyücünün davetsiz misafirinden kurtulmaya çalışırken Desurun küçük safir sütunu achiandan aldı bedeni patlamadan önce.Yıldırım Marjuarane isabet etti ama sadece sersemletti onu ve kısa bir süreliğine yere düşürdü.Büyücü bir anda patlayan Lord Talmane’ nin oğluna bakarken parçalar tekrardan daha önce olduğu gibi bir yerde toplanmaya başladı.

Parçalar yerdeki cesetlerden birinden aldıkları deriyle kendini tamamlaya dursun yıldırımın etkisiyle sersemleyip yere düşen ve kılıcını da kaybeden Marjuarane i elf casus yerden kaldırmaya çalışıyordu.Büyücü tekrardan oluşan ve Lord Thalmane’ nin oğluna dönen ucubeyi görünce asasının topuzundan yıldırımlar gönderdi ona ama yüzü tekrar değişen yaratık gelenleri adeta buyur etti kendine.Yıldırımlar bedeninde gezinirken yaratık ağzından küçük deri parçaları fırlattı büyücüye doğru.Enpheiram hiç bekleme yapmadan koruma kalkanının içinde yer değiştirme büyüsünü sergileyerek mağaradan kayboldu.Deri parçaları ise etrafta dolanan bir kara cüceyi bir de talihsiz orku buldu.

Öte yandan Swaclon tam savaşçıyı kurtaracakken üstüne atlayıp onu düşüren achianla uğraşıyordu.Desurun ok üstüne ok atmasına rağmen yaratığı casusun üzerinden uzaklaştıramadı.Hayvanlardan puma onun imdadına yetişti ve achianı pençeleriyle parçalayıp fırlattı.Gel gör ki achian tekrar kalkıp saldırıya başladı.Swaclon prensese;

“Sen mağaradan kaç.Dışarıda buluşuruz eğer görüşemezsek Lasmendia daki cücenin hanında kavuşuruz,”

“Sizi böyle bırakamam,”

“Prensesim başımızın çaresine bakarız.Hem Marjuarane de kendine geldi.Hadi git,”

Kara cüce ve orku bulan deri parçaları koza haline gelirken tekrar Gillantirre görünümüne dönen ucube hiçbir şey olmamış gibi yürüyerek Dacassyre nin çıktığı geniş tünele doğru gidiyordu.Desurun tam merdivenlerden çıkarken kozalar parçalandı.Marjuarane ayağa kalkmış kılıcını da almış Swaclonla beraber çıkışa doğru savaşa savaşa ilerlerken arenanın zemininde bir anda örümcekler dolanmaya başladı.Onlar hangi yaratığa rast gelirse rast gelsin dokundukları zaman bedenlerine girip hem zehirliyor hem de derilerini kurutuyordu.Büyülü hayvanlar ise onların üstlerine basıyor ve iki yol arkadaşınından uzak tutmaya çalışıyordu.Marjuarane de ateşli silahıyla yaklaşmaya çalışanları biçiyordu.

Beyaz ejderha çıkışta bekliyordu ama hala insan içerdeydi.Öte yandan üç siyah savruldukları yerlerde yaralı halde yerlerinden kıpırdayamıyordu.

En sonunda merdivenlerin başlangıcına ikisi ulaşmıştı.Kalan örümcekler peşlerini bırakmış sahiplerinin ardına düşmüştü.Marjuarane çıkışa yakın yırtıcıları elbiseye çağırdı.Desurun mağaranın dışında onları beklemiş,beklemiş ama gelmeyince ve etrafta dolanan ve kaçışan achianları fark edince, onlar peşine düşmeden ormanın o kısmından başlangıcı olan kuleye doğru uzaklaşmıştı .Beyaz ejderha ikiliyi görür görmez gerçek şekline döndü.Aniden karşılarında onu görünce elf ve savaşçı korkuya kapıldılar.Marjuarane;

“İkiye ayrılalım.Sen doğuya ben batıya,” dedi elfe

Daha o bunu söyleyemeden ejderhanın gölgesi üzerlerine çöktü.Swaclon ejderha korkusunu üstünde hissedip titrerken Marjuarane öyle bir büyünün altında değildi kolye sayesinde.Savaşçı, elfin yanından ayrılıp batıya doğru kaçmaya başladı.Swaclon ise hareket dahi edemiyordu kapıldığı korkudan.Ejderha onu bırakmış ağaçların altında kendisinden kaçan savaşçıyı takip ediyordu.Daha önce olduğu gibi kolye ısınıp sıcaklığını bedenine vermeye başlad.ıMarjuaranenin.Yarı tanrısalların güçlerinin uzantıları kaçarken bedeninin etrafında dönüp onu kaplamaya yüz tutmuştu.Ejderha alev kustuğunda ağaçlara doğru Marjuarane bu dünyada görülemeyen uzantıların arasında kaybolma yolundaydı.Üstündeki görünmeyen elbise bundan dolayı ondan ayrılıp toprağa tüy parçası olarak düştü.Savaşçı yine bu dünyadan kaybolmuştu ama bu gücü kullanmanın bir bedeli vardı.Kolyedeki yarı tanrısallardan birinin daha önce yaptığı gibi savaşçının tekrar geri dönene kadar bir tezahürünün bu dünyada kalması gerekiyordu.Bu gücün bedeli ise onun sevdikleriydi.Swaclon ayağa kalmış ejderhanın uzaklaşmasıyla korkuyu üzerinden atmış kaçarken bir anda hareket edemez oldu.Elfin bedeni savaşçının bedenine dönüşüyordu.Yüzü Marjuarane’ nin yüzüydü artık.Savaşçı tekrar Cypraqual’ a döndüğünde bu bedende yaşayacaktı.

Marjuarane kaçarken bir anda etrafına bakındı.Şaşkındı; ‘burası neresiydi böyle,’. Bir an durdu; ‘Nerede kaldı bu Swaclon.Ateş yakmak için çalı çırpı toplamaya gitmişti ama hala gelmedi.Bu orman… Neyse şu ağaca yaslanayım da o gelesiye kadar kestireyim,” diye düşündü.O zaman ona doğru gelen iki orku fark etmemişti.

Düşünceler içinde dolanırken Beyaz ejderhayı gördü.Ejderha ilerde ağaçlar arasında onlar kanatlarına bedenine batmasına rağmen bir şey arıyordu.O taraftan uzaklaşırken bir anda boynuna saplanan bir iğnenin acısını hissetti ve yere düşüp bayıldı.

MAYIS 2015

Çevrimdışı Marjuarane

  • *
  • 46
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cypraqual: Kolye 14.Bölüm 1.Kısım
« Yanıtla #16 : 16 Temmuz 2015, 03:55:01 »
14.BÖLÜM
BİRİNCİ KISIM

DOĞU TOPRAKLARI/ ORİOCA ŞEHRİ

Yavaş yavaş -uçlarına doğru dalgalı olan uzun kestane saçlarının alnının iki yanından düşerken arkasında görünen – gözlerini açıyordu.Göz kapakları istemeyerek görevini yerine getirirken en son hatırına düşen nereden geldiğini bilemediği ve o kadar kargaşanın içinde tahmin etmekte güçlük çektiği sert bir darbeyle sırt üstü yere düştüğü akabinde orada öylece kaldığıydı.Ayağa kalkmak için tüm gücünü yanına alarak hareketlendi ancak istediği olmadı zira kendini yerde bulmuştu.Ellerinden ve ayaklarından hücum eden acıyla beraber kulaklarına yaklaşan , hareket ettikçe yere sürten ayakkabıların sesleri geliyordu.Bunu icra edenler onu iki kolundan tutup tekrar kaldırdılar.Yüzüne düşmüş saçlarını elleriyle arkaya atmak istedi ama onlar kendisiyle aynı arzuyu paylaşamadılar zira bağlıydılar.Kafasını kaldırınca öne düşmüş saçlarının bir kısmı orda kalırken bir kısmı da arkaya giderken elleri ve ayakları bağlı bir şekilde sandalye de oturduğunu anladı.Artık uyuşukluğu üzerinden atmış bakışlarıyla gördükleri karşısında şaşkınlık içerisinde yüzüyordu.Denizi ise; ‘Burası da neresiydi? Bu adamlar da kimdi? Yere düşmeden önce en son kurumuş toprak üzerinde yatan canlanmış her tür ölümlünün parçalanmış, yanmış cesetlerini biçiyordum.Her tarafından ateş fışkıran dev yaratıklar ölen ejderhalara alevler atıp onları tekrardan canlandırıyor ve beş kara pelerinli uzun insan boyunda şekillere gönderiyordu.Tıpkı demirciyi aramadan önce Valbritma şehrinde o evde gördüğüm rüyadaki gibi.Yoksa…’ bu ve benzer düşüncelerdi.

“Çabalamayı kes! Hareket edip durma! O sandalyeden kurtulmak istiyorsan bize istediklerimizi söyleyeceksin!” dedi saçı az miktarda dökülmüş,yüzü dolgun,elbisesi oldukça düzgün,özen gösterilmiş bir şekilde üzerinde çalışılıp giydirilmiş, gösterişli bir şekle sahip daha önce kendisinin hiç görmediği bir yüz.Ardından bakışlarını ondan alıp yanındaki üç kişiye yoğunlaştırarak; “Nasıl büyücüsünüz siz! Bir türlü konuşturamadınız şu adamı!” diye söylendi.

Öte tarafından büyücülerin şaşkınlık yüklü bakışları konuşandan çok yanındaki bağlı haldeki ve tuhaf gözlerle etrafı inceleyen tutukluya kitlenmişti.Dacassyrenin en çok ziyaret ettiği ininin bulunduğu ormanda bambudan yapılmış minik bir borunun içinden üflenen hafif zehir yüklü iğneyle bayıltılıp akabinde yakalanıp onlara söylenen adamın yani Lord Thalmene’ nin malikanesine getirilen ve yapının altındaki sorgulama odalarından birine koyulan Marjuarane adındaki mahkumun o anki üzerinde gördükleri yıpranmış elbiseyle şimdiki büyük farklılık gösteriyordu. ‘Ne ara üzerini değiştirdiler’ diye düşündü bir tanesi.Ardından da şüphesini beyninde bir yere kısa bir süreliğine emanet bırakarak;

“Adamın zihni baya kuvvetli. Biz üçü—“diye devam edecekti ki onun sözüne müdahalede bulunan kapı şiddetli bir şekilde sesler çıkarmaya başladı.Bunun müssebbibi olan haberci yüzünde azar yeme korkusunu barındıran bir şekilde içeri girdi.

“Ben sana rahatsız edilmek istemiyorum demedim mi? Çık dışarı!” diye ona bağırırken bir başkası ise hışımla içeri daldı.Hiç bekleme yapmadan nefesindeki hızlı koşmanın etkisi içinde; “Çok önemli şeyler oldu,olmaya da devam ediyor efendim.Diamelddeki elflerin başı belada.Krallık yanıyor efendim.” Diye konuştu.

“Nasıl? Tamam,tamam biraz nefeslen.” Dedi Lord Thalmane ve onunla beraber sorgu yerinden ayrılırken de büyücülere sanki kullandığı kokunun etkisini bırakır gibi ‘Bir an önce bu işi bitirin!’ şeklinde sert bakışıyla kapıyı kapattı.

ELF KRALLIĞI DİAMELD/ BATI TARAFI

Geçmişte çıkan anlaşmazlık sonucu iki kanada ayrılan Elf Krallığının batı kısmının sınır boyundaki ormanın başlangıcındaki yüksek ağaçların tepesindeki elf okçulardan birinin dikkatini bir hareket çekti.Karşısındaki ağaçta bulunana ve diğerlerine işaret ederek ormana yaklaşanları gösterdi.Üç kapkara ata binmiş aynı renkteki zırhlara sahip aynı sayıdaki üç şekil durdu ve bineklerinden etrafa göz gezdirmeden indi.Hemen ardından bir tanesi elinde bulunan ejderha pulunu atlara dokundurdu ve onlar eriyerek toprağa karıştı.Bunları izleyenler şaşkınlıklarından nerdeyse yere düşüyorlardı.Sınır boylarına yerleştirilen Okçular seçkin askerlerdi ve her ne durum olursa olsun ki bu kadar tuhaf olana bile karşı koyarak kendilerini kontrol edebilme yetisine sahiptiler ancak gördükleri ise bu özelliklerini baya zorlaştırmıştı zira bir tanesi ağaçtan düşecekken diğeri tarafından tutulmuştu.

Kara Zırhlılar elflerin bulunduğu tarafa rahatça yaklaşırken ağaçlardan daha fazla ilerlememeleri için önlerine oklar atıldı ancak onlar bunu umursamadan yürümeye devam etti.Bu esnada toprağa karışan atlar ağaçların köklerinden girip gövdelerine ulaşıp dallarına yapraklarına nüfuz edip renklerini kararttı.Onların dış derisi koyu gri renge dönüyordu.Okçular bu sefer gelenlerin üzerlerine yağdırdılar attıklarını.Üç karadan biri ellerini havaya kaldırarak rengi kararan üç ağaçtan parça parça kabuklarının kopmasını sağladı.Bir çok kararmış kabuk tanesi ağaçtan ayrılarak havada okların menzlinde kara zırhlıların önünde toplanarak onları durdurdu.Atılanlar tek tek her bir kabuğa saplanıp havada asılı kalıp yolculuğunu sona erdirdi.Elfler, şaşkınlıklarından küçük dillerini yuta dursun gelenlerden elinde kılıcı olan üç katmanlı silahını ayırıp rengi değişen sağındaki yan yana duran iki ağaca ve solundaki olana birer birer fırlatıp sapladı.Bu darbeyle onların kararmış gövdeleri parçalanıp birer yarık şeklinde açıldı ve genişlemeye başladı.Ağaçlar değişime devam ede dursun çeşitli şekildeki kabuklar tamamen bükülüp ok uçlarına yapışıp saplarına doğru akıp sanki kaplama oldu üzerlerine.Ellerini kaldıran tamamen iki yana doğru açınca ok uçlarının yönü değişti ve atanlara doğrultulup onlara tekrar gönderildi.Üzerine kara elbisesini giymiş sivri yolcular elfler kaçamadan hepsini tek tek buldu ve tamamı ağaçlardan farklı farklı konumlarda yere düşüp hareketsizce kaldı.

Tekrar silahını tamamlayan kara zırhlı ve kalkanı olan diğeri elf cesetlerini birer birer fiziki durumları ne olursa olsun hiç zorlanmadan üç ağaçtaki oluşan geniş yarıkların içine fırlattı.Elinde pulu olan içinde Kötülük Tanrısı Asdachenin isminin telaffuz edildiği birkaç kelime söyledi ve kapkara renkteki ağaçlardaki genişlemiş yarıklar içe doğru kapandı.Onlar beklemeye başladı ve bir süre sonra ağaçların gövdesindeki yarıklardan oldukça koyu sıvılar dışına sızıp zemine aktı ve bir yerde hepsi toplandı.Kara zırhlılardan elinde üç katmanlı kalkanı olan onu tek tek ayırıp koyu renkteki birikintinin sınırlarına saplayarak çember içine aldı.Diğeri birer birer kılıçları kalkanların tam ortasından saplayıp uç kısımları çemberin merkezinde olacak şekilde yerleştirdi.Üç hançer kılıçların uç kısımlarına sivri tarafları dokunacak şekilde tabanları kara sıvıya temas edecek biçimde dikey halde konumlandırıldı.Çemberin merkezdeki kılıç uçlarının üzerine üçüyle de ilişkide olacak şekilde ejderha pulu konuldu.Onun üzerine de Kuleler Şehrinden aldıkları ölülerin tanrısına ait olan kristal taş yerleştirildi.

Kara Zırhlıların üçü de ‘Asdachen’ dedi ve birikinti hareketlendi.Bir kısmı kalkanlara bir kısmı kılıçlara ve hançerlere tırmanıp yerdeki bütün sıvı silahlardan ejderha pulundan geçip kristal taşın damarlarından dolanıp tekrar aynı yolun tersini takip ederek zeminde yeniden birikti.Üçü de baltaları alarak kesici kısımlarını birikintiye dokundurarak sıvıyı vakumlu bir alet gibi silahların ucuna çektiler.Hemen silahları ağaçlara yeniden saplayıp yarıkları tekrar açarak kara sıvıları gövdelerine bıraktılar ardından onlar tekrardan içine kapandı.Bir süre sonra gövdeler kendiliğinden dışa doğru açılarak elflerin cesetleri farklı bir görünümde teker teker içlerinden çıktı.Elinde kılıcı olan yeniden canlanan elflerin cesetlerinin derisine bazı şekiller çizdi.Yaratıkların bir nevi dövmeleri olmuştu.

Kara Zırhlılar ve diğerleri sınır boyuyla ana krallığın başlangıcını birleştiren köprünün başına geldiler.Orada da bekleyen elf nöbetçiler vardı.Onlarla hiç meşgul olmadı kara zırhlılar zira dövmeli cesetler hepsinin icabına baktı.Derilerindeki çizimlerin kancalaşmış kısmı uzayarak onların bedenlerine temas edince kılcal damarlar misali dokunuş her taraflarına yayıldı.Yerlerinde öylece kalakaldılar ve sertleşerek çatlamış topraklar gibi taşa döndüler.Bazılarındaki uzantılar ise temas ettiğinde yakıp kavuruyordu.

Bunları gören köprünün krallık tarafındakilerden biri geriye dönüp kaçmaya başladı.Aklındaki tek şey bir an önce buradan def olup gitmek ve doğu kanadının kralı Wairacas’ a haber vermekti.

KUZEY TOPRAKLARI/ CHİASSUA
DRATHNOR KULESİ

Adını önünde bulunan Cypraqual’ un kuzey topraklarında olan diğer nehirlerin akış yönünün tersine giden Drathnor diye isimlendirilen ve tabanı kırmızı renge çalan akarsudan almıştı.Burası Lanetli üçgen diye bilinen toprakların ilk bölümü olan Chiassuadaydı. Diğer ikisi ise Lianchurt ve Herfinzeldi.Bu bölge bulundukları yer olan kuzey hariç batıya,güneye ve doğuya hakim üç ejderhaya hizmet eden karanlık büyücülerin ana eviydi.Beyaz ejderhanın hizmetindekilerin ki Lanchurt’ da,Siyahınki Chiassua’ da ve Kırmızının ki ise Herfinzel’ de idi.Büyücüler diğerleri tarafından rahatsız edilmemek için etrafa buranın lanetli olduğunu belli gezginler vasıtasıyla yaymışlardı.

Drathnor nehri düz bir şekilde kıvrımlı bir biçimde olmadan kıyısındaki toprakların gerisindeki sarp ve yüksek kayalıklara sırtını dayamış kulenin önünde akıyordu.Yüksek ve sık kayalıkların ortasında önünde yan kısımları biribirine bakan taştan, yüzleri korkutucu olan heykel ve onların ardında da kule kapısına doğru giden merdivenler bulunuyordu.Basamakların başlarındaki bu iki golem büyücüler tarafından yabancıların girişini engellemek için koyulmuştu.Bunlar sadece dokuz büyücüye geçit veriyordu.Basamakların iki kenarı kayalıkların aralarında çıkan bitkillerin ince,kalın kollarının uzanıp sarmaladığı kısa duvar şeklinde sonuna kadar uzanıyordu.Sarmal merdivenlerin sonunda da yapının kapısına yakın alan vardı.Biraz daha ilerleyince üç geniş basamağı da çıkınca kapıya ulaşılıyordu.Kule sırtını kayalıklara rahat bir insanın pervasız haliyle dayamış çok yüksek olmayan ama eni biraz geniş olan yapıydı.

Chiassua ve diğer ikisinde bulunan kulelerin kapılarına benzer desenler oyulmuştu.Ola ki yabancı buraya kadar geldi kapıdaki tasarımlar büyülü silahlara dönüşüyordu.Sadece onu çizen dokuz büyücüyü tanırdı.Kapıdaki bu mekanizma kuleyi tehlikelerden korumak içindi ancak ejderhalar için yeterli değildi.

Dokuz büyücü dünyada oluşan gelişmeler konusunda bu kulelerde ciddi değerlendirmeler yapıp tartışırlardı.Ancak icra edecekleri bu son toplantı ise sözleştikleri günün bir öncesiydi.Doğunun iki büyücüsü Aizallane ve Ryemond diğerleriyle büyülü yolla kısa sürede haberleşerek bir gün öncesine almışlardı.

Büyücülerin dokuzu da üst kattaki geniş bir odanın ortasında bulanan altıgen masanın etrafında toplanmak için yerlerini alıyordu.

“Dacassyre’ ye haber verdim kürede gördüğümüz Diameld’ din batısında olanları.O esnada inde üç siyahla savaşıyordu.Thalmane’ nin oğlu Gillantirre tabiri caizse parçalarına ayrılarak daha önce gördüğümüz garip yaratığa döndü.Maalesef ejderha ruhlarının bulunduğu yeşil ziynet çalındı,” dedi uzun kuzguni siyah saçlarını bağlamış,yüzünde boş bir ifadeyle Enpheiram, Ryemond ve Aizallane e hitaben masaya giderken

“Ejderha ayrıldı mı peki?”

“Evet, "

“Beril taşını çalanı gördün mü?”

“Marjuarane isimli bir insan. Ben buraya gelmeden önce ormanda yakalanıp Lord Thalmane’ nin malikanesine götürülüyordu.En son duyduğum ise lord , onu konuşturmak için üç alt seviye büyücü tutmuş,”

“Peh! Zihin yüzücüleri kullan—“ diye sözlerini tamamlayamadan müdahale geldi ona diğer ikisinden daha uzun ve daha iri olan Ryemond

“Arkadaşlar artık masaya oturmuş durumdayız.Kendi aramızda değil birbirimizle konuşalım,” dedikten sonra aralarındaki en yaşlı olan Güney’ in Büyücüsü İnphar toplantıyı başlattı.Doğunun büyücüleri sohbetlerinin kesilmesinie dair herhangi bir tepkide bulunmamıştı.Kural belliydi.

“Batıda değişen bir şey yok.Siyah ininde Chrubergine şehrinin sessizliğe gömülmesinden beri kalmaya devam ediyor.” Dedi Buamad adındaki orta boylu,keskin bakışlı ve yüzü oval olan büyücü.

“Nasıl olmaz! Diameldin batı tarafında olanlardan haberiniz yok mu?” dedi heyecanla Aizallane adındaki aralarındaki tek elf olan

“Elflere ne olmuş ki.Onları umursayan mı var.Hem batı çok geniş bir coğrafya ve görme küresi sizde Aizallane! Kuzeye bakın orklar ve kiandorlar elfleri Lavieronna ormanından sürmüş.Barbarları da yerlerinden etmişler, cüceler ise dağlarına geri dönmüş,”

“Nasıl yani aralarındaki savaşı tek başına orklar mı kazanmış? “

“Trolleri de unutmamak lazım.”

“Nasıl oluyor da onlar birlik olabiliyorlar?”

“Sanırım birileri bunlara yardım etmiş, öyle değil mi Liora ve Derrial,” dedi İnphar sorgulayan bakışlarını bahsedilenlere yönlendirerek.

“Ne olmuş Lavieronna ormanı lazım bize! Elflerle uğraşacağımıza orklar daha kolay.Hem bizim ağaçlarla işimiz yok.Zaten—“

“Kuzey’ i bırakın Batıya bakın,” dedi Aizallane batının iki büyücüsüne kızgınlıkla bakıp sinirle önlerine görme küresini bırakarak

Nesnede şu an itibariyle gördükleri onları çok şaşırttı.Üç kara ata binmiş üç kara zırhlı yanlarında derilerinde garip çizimleri olan on tane elf cesedinin yeni biçimiyle sıra sıra yüksek ağaçların uzun bir şekilde sınırladığı aralarında krallığın batıdaki merkezine girmek için ara ara üç tane kapı bulunan yere yaklaşıyorlardı.Onları bekleyen Üç yüz tane elf askeri vardı.Kral Narallami önden öncüleri konuşlandırmıştı.Yüzerli sıra halinde dizilmiş elfler üç kıdemli komutanın emrindeydi.Kara Zırhlılar daha da yaklaşınca her bir sıradan öne deneyimli ve duyduklarına kulak asmadan, gördükleri ne kadar onlara acı verse de disiplinli ve korkusuz yirmi okçu çıktı.Düşmanları on tane cesedi önlerine alıp bekledi.Okçular oklarını saldığında yaratıklar atlardan indi ve aynı ağızla ‘Mai na pura Asdachen’ dediler.Önlerindeki cesetlerin derilerindeki çizimlerin uçları uzayarak karalara temas etmeden çok hızlı bir şekilde atılan altmış oku da havada yakaladı.Kara zırhlılar atlardan indi ve binekler sıvılaşarak on tane cesedin içine girip desenlerin uçlarına geçip bütün oklara akarak onları siyaha boyadı ve yönlerini değiştirerek elflere geri postaladı…

“Yeter daha fazla görmek istemiyorum,” dedi aralarındaki tek elf Aizallane,göz yaşlarına engel olamamıştı.

Öte yandan büyücüler şaşkındı duydukları kelime ‘Asdachen’ miydi?

Diğerlerinin çoğunluğu elfleri sevmeseler de onlara karşı duygusuzda olsalar topraklarında kara zırhlıların geride bıraktıkları yıkımı gördükten sonra küreyi kaldırmasına izin verdiler Aizallane’ nin.

“Sanırım dünyaya geri dönen tanrılardan birinin gücüne şahit olduk.Bunlar da müritleri olsa gerek,”

“Yanılıyorsun tanrılar bu dünyadan gitti.Yok onlar!”

“Bence de biri geri döndü ama—“

“Müritleri vasıtasıyla gizlice,”

“Eskilerden bildiğimiz kadarıyla tek bir tanrının dönmemesi gerekiyordu,”

“Peh! Onlara inanaırsan! Sanki tanrılarla konuşmuşlar,”

“Siyah ejderha bildiğim kadarıyla bölgesinde olan ondan habersiz bir müdahaleyi gözden kaçırmazdı.Nasıl oldu da hala görünmüyor,”

“Bence o da biliyor bir tanrının geri döndüğünü.Hem böyle bir gücü kim kullanabilir.Bu dünyada hangi büyücü bunu yapabilir.Onların dayandığı güç tanrının gücü bana sorarsanız,”

“Öyle de diğer üçü nerde peki? Hem neden ‘Asdachen’ desinler ve bir nevi cevap alırcasına gücü kullansınlar?”

“Elfler bu güce dayanamaz.Muhtemelen krallığa girip…” dedi ama devamını getiremedi İnpfar

“Sizce elflerle ne işi olabilir ki bunların,”

“Bunun cevabını hiçbirimiz bilmiyoruz ama duyduğum kadarıyla elflerin değerli bir taşı var öyle değil mi Aizallane.”

“Evet var ama doğu tarafında. Hem o taş ne ki onu arasınlar.Benim bildiğim alalade koca bir zümrüt ki senin aşağıdaki nehirde bulduğun safire benziyor Buamad.”

Diğer büyücüler Aizallane ile Buamad arasındaki muhabbete karışmadan dinliyorlardı.

“Sen hiç zümrüt taşına dokundun mu? Ya da çok yakından gördün mü?”

“Uzaktan gördüm ama Wairacas, Swaclon adındaki casustan duyduğum kadarıyla kraliyet büyücüsünün yaptığı koruma kalkanı üzerine işlenmiş özel bir seramik camın içinde onu kendine saklıyormuş,”

“Şunu söylemek istiyorum ki elf haklı. Bu büyük değerli taşların içlerinde barındırdığı bir güç var. Zira dokunduğumda bunu hissettim çünkü temasımla geriye doğru uçmam bir oldu,”

Diğer iki batının büyücüsü duyduktan sonra şaşırdı.

“Ben de bir koruma örtüsü yaptım ve onun üzerini kapattım.”

“Nasıl yani? Neye göre yaptın?”

“Tabii ki nehirde bulduğum bu taş hakkında Liora ve Derrial’ e bilgi sundum (uçma kısmını atlayarak) araştırmalar yaptık beraber.Bizdeki bu safir tanrıların bize bıraktığı –sayısını bilmiyorum ama- emanetlerinden biri.Eskilerin derledikleri kitaplarda okuduklarımıza göre bu taşların gücü oldukça etkiliymiş.Kara zırhlı olan bu ucubeler elflerin cesetlerini geri döndürmeden önce silahlarla yaptıkları bir nevi ayinde kullandıkları taşı gördünüz.Bence o da tanrılara ait.Yani—“

“Diyorsun ki sizdeki de tanrılara ait, muhtemel Wairacasdaki de öyle ki bence onu arıyorlar da batıda ne işleri var. Ayrıca da Dacassyre de olan Ametist taşı da var. Görünen o ki bu elemanlar tanrılara ait malzemeleri topluyorlar.Acaba neden?” diye lafa daldı Enpheiram

“Senin fikrine göre zümrüt için savaşıyorlar.Doğuda ametist var burada safir var.Onlarda da kuvars var.Ola ki zümrütü aldılar sonrasında ametiste mi gidecekler yoksa buraya mı gelecekler ya da daha kaç tane var bu taşlardan?”

“Öyle de bu yaratıklar burada ya da doğuda taş olduğunu nereden biliyorlar ki?”

“Haklısın da elflerde böyle bir taşın olduğunu nereden biliyorlardı ki almak için savaşsınlar.?”

“Orasını bilmiyorum Ryemond.Ayrıca arkadaşlar zümrüt sadece elflerde yok ki.Dünyanın bir çok yerinde küçüklü büyüklü geziniyor. Diamelddekinin emanet olduğu ne belli ki.Hem Aizallane sadece uzaktan görmüş.Onunki de tahmin zaten.Bizim konuştuklarımız da varsayım öyle değil mi?”

“O zaman Asdachen ismiyle güçlerini ifade eden bu karaların elflerle ne işi olabilir anlamış değilim.”

“Belki de Kötülük Tanrısı elfleri bu dünyadan kazımak istemiştir.İlk olarak ta krallıktan başlamak arzusundadır,”

“Senin bu dediğine katılırsak güneyli Quaraschar, O takdirde karanlık tanrı dünyaya dönme çabasında ya da bunun bir yolunu bulmuş demektir. Emanetlerini de bu tipler aracılığıyla topluyordur amacı neyse artık,”

“Metamorfoz’ u yapan tanrılar.Gidenler de on—“ diye tamamlayacakken İnphar, Buamad isimli büyücü altıgen masanın orta kısmına koruma örtüsü olarak ifade ettiğinin altında olan safir kristalini koydu.Örtüyü kaldırmadan önce diğerlerine işaret ederek asalarını masaya koymalarını kendisi de dahil ve saplarından tutarak ve etraflarına kalkan büyüsü yapmalarını istedi.Denilenler yapıldıktan sonra taşı ortaya çıkardı.

Safir göz alıcı renkte maviliğe sahip büyük bir taştı.Büyücüler bir süre bekledi ama taştan her hangi bir ışık ya da tehdit edici güç salınımı yaşanmadı.Nihayetinde asalarını ellerinden bırakarak kalkan büyüsünü de sonlandırarak yerlerine tekrar oturdular.Sonra ne olduğunu anlamadan şaşkınlık içinde bakakalarak (Doğunun üç büyücüsü hariç) asalar bir anda hareket ederek safirin önünde çember oluşturdular.Merkezdeki tanrısal malzemeden asaların topuzlarına birer birer mavi ışık salınımı olmaya başladı.Bu yayılım devam ederken taştan bir sis bulutu havaya yükseldi.Hayaletimsi bir yüz ortaya çıktı.Bu tanrıların emanetlerinin içine sıkıştırıp hapsedip cezalandırılanlardan birisiydi.İşte o yaratığın siluetinin büyücülere bakışı öyle şiddetliydi ki çok güçlü olan onlar dahil ölümlü yapıdakiler buna dayanamazdı.Akabinde dokuzu da transa girdi.Taştan mavi salınım topuzların her birine devam ederken büyücüler sanki biri emretmişçesine asalarının saplarını teker teker tuttu.Topuzlarda yoğunlaşan mavi ışık bu dünyaya ait olmayan silüetin bakışıyla sütunumsu bir şekilde değişik tonlarında ışınlar halinde her birinde havaya doğru yükselmeye başladı.

Onlar odanın tavanına ulaşmaya yakın asanın topuzlarının şekli değişme aşamasına giriyordu.Işınların yolculuğu tavana ulaşıp sona erince büyücülerin ellerinde tuttukları nesnelerin topuz olan her birinin ucu ejderha kafasına dönmüştü.Ağızlarından mavi ışıklar çıkan dokuz ejderha kafası tabiri caizse arzı endam ediyordu taşın etrafında.Ayrıca asaların sap kısmı kristalleşip onlarda ejderha kafası gibi safirin kristalimsi yapısında bir olmuştu.Masanın ortasındaki safir bir anda dağılıp dokuz parçaya ayrılarak kafaların ağzından girip kristalimsi sap kısmına ulaştılar.Sütunumsu ışınlar gizemli silüetin yönetiminde ejderhaların gözlerinden girerken asanın sap bölümü üç kısma ayrıldı.Ve ışınlar her tarafa doldu.Daha sonra kısımlar arasındaki sınıra dolan mavimsi ışınlar iki bölüm tarafındaki geçit gibi oldu.

Büyücüler hareket etmez halde sanki birer eşya gibiydi.Sadece bakabiliyorlar ve bilnç altlarına gördüklerini depoluyorlardı.Artık her bir kristal asanın üç bölmeli sap tarafındaki bölümler arasındaki sınırlarda devamlı hareket halinde olan mavinin çeşitli tonlarındaki ışınların içinden geçen küçük safir taşı kafaya yakın olan ilk yere ulaştı.Daha sonra asaların kristalimsi sap kısımları parçalanarak büyücülerin iki eline yapışıp bir nevi eldivenleri oldu.Her birinin ucundaki büyük ejderha kafaları parçalanıp aynı yapıda on parmağın uçlarına minik ejderha kafaları şeklinde oturdu.Asa parçalanmadan önce sap kısmının üçüncü bölümünde bulunan küçük safir taşı daha da minik parçalara ayrılarak kristal eldivenlerin içinde, üstünde geziyordu.Bu devam ederken eldivenlerde yıldırım etkisi olmaya başladı.Büyücüler aynı anda ellerini hareket ettirince minik ejderhaların ağızlarından yıldırım çıktı.Eğer onlar bu gücü kullanmak istiyorlarsa beraber ya da tek olarak safir taşı üçüncü bölmede olacaktı.Ardından eldiven tekrar parçalanarak kristalimsi sap ve ejderha kafası yeniden oluştu.Safir taşı ikinci bölmedeyken aynı şekilde büyücülere ateş gücünü ve ilk konumda yani ejderha kafasına göre üçüncü bölmede olduğunda buz gücünü verecekti.Önce asanın sap kısmı parçalanıp ejderha kafası on parça halinde parmak uçlarına giydirilip güç ilk olarak kristalimsi eldivenlerde oluşup daha sonra küçük ejderha ağızlarından tabiri caizse dışarı atılacaktı.Sonra eldivenler tekrar parçalanıp ejderha kafası yeniden tek olup asa yeniden oluşacaktı.

Safir taşı yıldırım,ateş ve buz gücünü aynı anda büyücülere sunmuştu.Hayaletimsi yüz ortadan kaybolunca ki gideceği yer Cypraqual dünyasında buraya ait olmayanların görebildiğii ancak ölümlülerin göremediği yeni oluşacak olan ‘Ölüler Köprüsü’ ydü.O gittikten sonra büyücüler transtan kurtuldu ve hepsi baygın halde yere uzandı.

Bir tanesi uyandı,ne kadardır yerde yattığını bilmiyordu. Etrafına ve diğerlerine de göz gezdirdi .Aizallane camdan dışarıya bakınca gözlerine inanamayarak ve de diğerlerini uyandırarak ‘Misafirlerimiz var,’ dedi.

DİAMELD’ İN BATI TARAFI

Üç kara zırhlı kara bineklerinin üstünde ve yanlarında on tane ölü elflerin dönüşüm geçirmiş dövmeli cesetleriyle krallığın merkezini sınırlayan sıra sıra dizilmiş uzun boylu ağaçların bulunduğu yere yaklaşıyordu.Önlerinde üç yüz tane elf askeri onları komuta edenlerle yurtlarını yakıp yıkanları tüm cesaretleriyle bekliyorlardı…

TEMMUZ 2015

Çevrimdışı Marjuarane

  • *
  • 46
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cypraqual: Kolye (14.Bölüm 2.Kısım)
« Yanıtla #17 : 18 Ağustos 2015, 01:38:48 »
14.BÖLÜM İKİNCİ KISIM

Diameld’ in batı tarafındaki krallığın başlangıcı ile ona ait sınır boyunu ayıran köprünün taşraya bakan kısmındaki gövdeleri kalın ve geniş türlerinden biri olan berchal diye adlandırılan ağaçlardan kendi cinsine göre daha yüksek olana kurulan eve ulaşmak için elflerden biri koşuyordu. Yerden onun girişine kadar bitkinin gövdesine sarmal şekilde yerleştirilen ve dolanan tahta merdivenlerden çıkıyordu.Varmak istediği yer sınır boyundaki ufak çaplı karargahtan birine aitti.Telaşın ve yanında getirdiği heyecanın tüm vücudunda dolanmasıyla onu harekete geçiren bir an önce haber verme hissi beklediğinden daha kısa sürede varış noktasının kapısına kendisini ulaştırmıştı.Nöbetçiler onu görür görmez hiç bekleme yapmadan haline bakarak içeri girmesine izin verdiler.Sınır boyundan sorumlu ikinci komutan Saronet adındaki genç elf gelen askeri görünce, oturması için izin verdi.Karargaha bağlı olarak nitelendirilen bu evlerin aynı çeşit ağaçların gövdesinin genişliğine paralel büyüklükleri vardı.

“Ne oldu Larundel? Niye bu kadar telaşlısın?”dedi komutan merak duygusunu yüzüne takmadan

“Efendim çok kötü şeyler oldu.Ben köprünün sınır boyuna bakan tarafında nöbetteyken onun ön kısmında bazı hareketlenmeler gördüm.Diğer askerlerden birini çağırarak (nöbet yerini terk etmek olmaz) benim yerime geçmesini söyledim.Ne olduğuna bakmak için sınır boyunun başlangıcına doğru ilerlediğimde orada bulunan askerlerin yüksek ağaçlardan maalesef düştüğünü gördüm.Ne olduklarını seçemediğim üç kara elbiseli şekil hepsinin ölü bedenini yerden kaldırarak üç tane kararmış ağaçtaki açılmış yarıkların içine fırlattı.Daha—“

“Dur biraz! Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Askerler öldü ve ne idüğü belirsiz kara şekiller onları kararmış ağaçlara fırlattı öyle mi? Larundel! Böyle şaka olmaz! Keyfim yerinde ve komutanına söyle daha inandırıcı şeylerle gelsin.Ölü elflermiş. Peh! Kara şekillermiş,”

“Ölülerle şaka mı olur, efendim.Gerçekten söylediklerime inanmalısınız komutanım.Ben buraya varmadan önce Üç lanet şekil ağaçların ortasında bir şeyler yapıyorlardı.Ben hızlıca buraya geldim size haber vermek için, isterseniz kendiniz ağaç dallarının ucundan bakabilirsiniz.” Dedi asker kendini komutanın umarsızlığı karşısında tutmayı zor da olsa başararak

“Sen ciddisin! Eğer bu bir şakaysa daha önceden komutanın Marondel’ in yaptığı gibi o zama—“

“Hayır! Efendim bu öncekiler gibi şaka değil gerçek.”

“İstersen bir daha sözümü kesme Larundel!” diye azarladıktan sonra ikinci komutan tek odalı evden çıkıp kalın ağaç dallarının birinin ucuna doğru gitti.Gördükleri karşısında nerdeyse düşecekti.Hızlıca geriye dönüp;

“Gerçekten dediklerin doğruymuş.Üç kara şekil gördüm ancak yanlarında on tane ölü elflerin cesedi yürüyordu.Çok iğrenç görünüyorlardı; derileri dökülüyor gözleri,yüzleri sıvı gibi akıyor sonra tekrar yerine geliyor.Bedenleri lime lime olmuş bir şekilde iken ardından tamamlanıyor tekrar parçalanıyor… Hemen en yüksek alarm seviyesinde askerleri harekete geçirin.Taşradaki,Merimal nehrinin kollarının etrafına kurulan köyleri kasabaları ve göl kenarındakileri uyarın.Bir an önce Diameld’ i terk etsinler.Bu ucubeler çok tehlikeli ve oldukça da ölümcül görünüyor.Birileri bizden kurtulmak istiyor.Ben birinci komutana haber vermeye gidiyorum.” Diyerek, öfkeli ama gördükleri karşısında çaresizlik içinde hiçbir şey yapamayacağının psikolojisinde olan biri gibi kendini zorlayarak karargaha ait küçük evden çıkıp hızlıca ve endişe yüklü adımlarla basamakları dolanıyordu.En son gördüğü an ,hiç arkasına bakmadan diğer ağaç evdeki birinci komutanın olduğu yere koşarken aklından çıkmıyordu.Ucubeler köprüye doğru yaklaşıyorlardı ve bir tanesi karşı koyan elfe dokunarak onun bedenini yakıp kavurmuştu.Sınır boyunun komutanı ondan haberleri duyunca çok atik bir şekilde krallıktaki en hızlı atlardan biri olana binerek taşraya doğru hareket etti.Sanki şimşek hızıyla gidiyordu.Merimal nehrinin kollarından hızlıca geçerek kimi zaman suyun içinden yüzerek ,köylerden kasabalara at sürerken ‘Buradan kaçın’ diye uyarıp hiç bekleme yapmadan krallığın ana merkezinin başlangıcına doğru yol almaya devam ediyordu.

Kara Zırhlılardan teki taşlaşmış olan sınır boyu nöbetçilerden bir tanesine dokunup toz haline getirirken;

“Başlarına geleceklerden haberdar olmuşlardır.Yurtlarından kaçmayı deneyebilirler.Bize çok fazla hangi ırktan olursa olsun ölü lazım ‘Ölüler Köprüsünü’ n kurulması için.O yüzden dört tarafını kaçamayacakları şekilde sınırlandırmamız gerek,” dedi elinde pulu olan

Onun bu söyleminden sonra elinde üç katmanlı kalkanı olan onu teker teker ayırıp üçlü bir şekilde havada çevirmeye başladı.Kalkanlar havada birbirlerini takip ederek hızla dönerken eskiden büyücü olan Kaimeld adındaki içinde kötülük tanrısının geçtiği bir başka cümle söyledi ve ardından etrafta bulunan ağaçların kabukları gövdelerinden koparak her yerden kalkanların oluşturduğu döngünün içine girip,birikip orada dönmeye devam ettiler.Yüzlerce koptukları şekilde kabuklar onları alabilecek biçimde genişleyen döngünün içinde renk değiştirmeye başladılar.Ve bu kopmalar ana merkeze doğru her çeşit ağacın gövdesini ziyaret ederek devam etti.Bedenleri, sahip oldukları et parçalarının çürümüş haliyle kararmış rengiyle parça parça her tarafında gezinerek ilerleyen on tane iğrenç yaşayan ölü mahluk taşradaki kaçmaya çalışan ya da kaçamadan yakalanan korkudan bayılan elflere sahip oldukları dövmelerin uzantılarını dokundurunca kimisini yakıp kavuruyor ve bazılarını da taşlaştırıyordu.Kimisinin bedeninine dolanarak sıkıp onu parçalıyor her tarafa dağıtıyor bir kaçında da kılcal damarlar misali teninde çoğalarak yere düşürüp ağzından burnundan gözünden çıkıp parçalayarak ortadan kaldırıyordu.Kara zırhlılar hiçbir şey yapmıyor bu ortaya sürdükleri ucubeler köyleri kasabaları iğrenç şekillerde elf ölüleriyle dolduruyorlardı.Yaşayanların karşı koyması,cesaretle silahlarına sarılıp bunlarla savaşmasının neticesi de kendilerinin ölümü oluyordu.Oldukça feci bir katliam gerçekleşirken öte yandan döngünün içindeki kabuklar iyice karardıktan sonra krallığın dört bir tarafını yüksek duvarlar şeklinde sınırlamak adına her yönüne hareket etmeleri için kara zırhlılar tarafından yönlendirildi.Taşranın nehrin tarafından bulunan kısmındaki sahne çok kötüydü.Toprağın altından çıkan küçük böcekler,karıncalar ve uzak,yakın akrabaları olan renkli türleri ziyafet çekiyordu adeta.Sinekler de bu partiden pay almalıydı ve akabinde onlarda çok feci şekilde can veren elflere çullandı.Minik böceklerden bazıları on tane ne idiğü belirsiz ucubenin iğrenç kokan hareket halindeki derilerinin üstünde fink atıyordu.Bunlar yürürken parçalı bedenlerinde böcekler tur atmaya başlarken diğer taraftan sınır boyunun komutanı krallığın ana merkezine girmişti.

Diameldin batı tarafı üç ana bölümden oluşuyordu.Krallığın merkezi Sequeravel, köylerin kasabaların bulunduğu taşra ve sınır boyu.Komutan krallığın merkezi ile taşrayı sınırlayan uzun bir şekilde sıra sıra dizilmiş ağaçların ortalarında bulunan üç ana kapıdan birinden her hangi bir askere aldırmadan hızlıca girdi.Daha sonra sıra sıra dizilmiş yüksekliği ilkinden daha düşük diğer ağaçların aralarında bulunan iki kapıdan birinden girdi.Bu iki, yan yana dizilmiş ağaçlar tabiri caizse bir sayfa olarak düşünülürse krallığın taşraya olan sınırı bir satır atlanarak aynı seviye büyük harflerle iki yerde virgül kullanılarak yazılmış gibiydi.Bu ağaçların arasındaki boşlukta da halk yürüyor,geziyor ve dolanıyordu.Sık -uzun ve rahatlatıcı etki bırakan- ağaçların kendi aralarında ve iki sıra arasında kalan yerde yürümek oldukça huzur vericiydi elfler için.Aşıklar için ise ideal yerlerden birisiydi.Aynı yürüme yolu ikinci satırla üçüncü satır arasında da vardı.Yalnız üçüncü satırdaki ağaçların yüksekliği ikincisinden daha düşüktü.Komutan hızlıca ilkinde sıralanmış ağaçların arasındaki tek kapıdan krallığa girdi.Aralarda gezen elfler, ağaçların arasından süzülen sakin rüzgarın arkadaşlığıyla huzur bulurken bir anda ağaç kabukları gövdelerinden sanki feryat edercesine kopmaya başladı.Üç sıra halinde dizilmiş ağaçlardan kopan ve her yöne yayılan kabuklar etrafta uçuşup duvarı oluşturmak için havada yolculuklarına devam ederken komutan yerlere kurulmuş basit halkın evlerinin arasından ticaret noktalarından tek tek telaşın zirvesinde hayvanı sürüşüyle geçiyordu.Krallığın merkezi üç kısma ayrılıyordu; Oldukça geniş gövdeli ağaçların birleştirilip taban oluşturduğu ve başkalarının gövdelerine yayılan kral Narallami’ nin sarayı, ağaçların tepelerine kurulmuş olan bölge konumundaki soyluların bulunduğu yer ve yerlere yapılmış evlerin olduğu basit halkın yaşadığı bölge.Komutan, soyluların bölgesine yaklaşıyordu.Krallığın merkezinde yaşayan elfler kopan kabukları gördükçe hem ağaçlara üzülüyorlar hem de şok içinde ne olduğunu anlamayan şaşkın yüzlerle etrafa bakıyorlardı.Vahşetin haberleri yavaş yavaş kabukların ordan oraya uçuşup belli bir yöne savrulduğu rüzgarın içinde dolanmaya başlamıştı.

Soylular Bölgesi çok geniş bir alana kurulmuştu.Krallıkta dört ana grupta ve bunların kendi içinde dörtlü gruplardan oluşan soylu aile vardı ve onların başı krallığın soyundan geldiği düşünülenlerdi.Oldukça planlı bir şekilde burası tasarlanıp ağaçlar o şekilde yetiştirilmişti.İlk olarak çok eskilerin kurduğu bir yermiş. Onların zamanında anlattığı yaşayan elflerin anlattığına ve sonraki neslin anlattığına derken…

Altı tane diğer türlerine göre gövde genişliği en az berichal ağacı bir altıgeni oluşturacak şekilde yetiştirilmiş ve onların gövdelerine de evler kurulmuştu.Bu altıgen’ in merkezinde de gövde genişliği berichal ağacından daha fazla olan emidia isimli daha az yapraklı ağaç ise soylu ailelerden en alt grubunun bireylerinin başının bulunduğu eve sahiplik ediyordu.Merkezdeki bu ev diğer altısına göre daha yüksekteydi.Ağaçlardaki evlere ulaşmak için gövdelerinin kenarlarına tahta basamaklar kurulmuştu.Fertler o gövdeyi dönen merdivenlerden çıktıktan sonra eve varıyordu.Altıgeni oluşturan evlerin kendi aralarındaki bağlantısı için ise ard arda tahta köprüler yapılmıştı.Merkezdekine ise her birinden birer köprü çıkılarak başkanın evine aracı sağlanıyordu.Bu yerleşimin aynısından bir karenin köşelerine oturtulmuş şeklinde dört tane vardı.Ve karenin merkezinde de bu dörtlü alt grup yerleşimdeki bireylerin sorumlusu olan için berichal,emidia ağaçlarından daha geniş gövdeli olan prembilar isimli olanı vardı.Bu ağacın gövdesindeki kabuk daha kalın,daha sağlam ve daha sertti.Dalları daha uzun ve daha genişti.Aynı şekilde yaprak sayıları da diğer türlerden çok fazlaydı.Bu ağacın gövdesindeki evde ise bu dörtlü alt grubun sorumlusu vardı.Bununla beraber üst soylu grup başlıyordu.Bu topluluğa ait bir alt seviyesinin başkanının evine ulaşmak için altıgen şeklindeki karenin köşelerindeki berichal ağaçlarının merkezindeki emidia ağaçlarındaki evlerine varmak adına birbirleri arasında köprüler kurulmuştu.Dört emidia oluşturduğu karenin merkezinde ise bir prembilar ağacı bulunuyordu.Başkana ulşamak için dört emidia ağacında, merkezdeki prembilar ağacına köprüler kurularak bağlantı sağlanmıştı.

Bu karenin merkezinde prembilar ağacının bulunduğu yerleşimden yine köşelerine konuşlandırılacak şekilde dört tane yapılmıştı.Bu karenin merkezinde de gövdesi çok daha geniş beş ağaç çeşidinden dördüncüsü olan asromel bulunuyor ve onun oluşturduğu grup birinci soylu aileye ev sahipliği yapıyordu.Yükseklik olarak en üstteki ev asromelde kurulandı.Birinci adama ulaşmak için dört prembilar ağacından da önce birbirleri arasında köprüler daha sonra dördünden asromeldekine gitmek babında dört köprü daha kurulmuştu.En alt grup, merkezinde emidia ağaçlarının bulunduğu ,onların başlarının oluşturduğu grup ise dörtlü prembilar ağaçlarının bulunduğu ve soylu ailenin başının olduğu ise asromel ağacında olandı.Bütün ağaçların gövdelerine sarmal tahta basamaklar yerleştirilmişti.Berichal ağaçlarının arasında,Emidia ağaçlarının arasında,Prembilar ağaçlarının arasında bağlantı noktası köprülerdi.Alt gruptaki bir fert berichal ağacından en üstteki asromele ulaşmak istediği takdirde köprü bağlantılarını kullanarak önce emidia’ ya ardından prembilar’ a ve ordan da asromeldeki eve varabilirdi.Emidia da olanlar ise önce prembilara sonra asromele.Bundaki eve direk bağlantısı olan Prembilardaki oturanlardı.Bundan dolayı Soyluların Bölgesi bir sürü köprülerden oluşmuş bir yerdi.Soylu ailenin bu yerleşimden diğer üç soylunun da vardı.Bir karenin köşegenlerine oturtulmuş dört soylu ailenin başkanı ise kralın yardımcısıydı.O da Diameldde sadece bir tane bulunan en geniş gövdeli ağaç olan Jirahunın tepesindeki evde kalıyordu.Bu ağaca ulaşmak için ise dört tane Asromel ağacından yine köprüler kurulmuştu.

Komutan hızla saray kapısına yaklaşa dursun soylular bölgesinde tam bir kaos yaşanıyordu.Bütün ağaçların kabukları yerlerinden kopmuş etrafta fır dönerken bireyler evlerinden çıkamıyordu.Ailelerin başları ve kralın yardımcısı çoktan sarayın yolunu tutmuştu.Kral Narallami bahçesinde bu ağaç kabuklarının fırtınasını gördüğünde hemen üst düzey askerlerine emir verip ‘kendilerinin’ büyük kuşlara binmelerini ve ne olduğunu araştırmalarını istemişti.Bu arada Saray kapısındaki muhafızlarla konuşup çok acil haberleri iletmek istediğini söylemişti sınır boyunun komutanı.Muhafızlar onu içeri almış ve kralın huzuruna çıkarmak için saraya götürmüştü.Kral Narallami soylularla ve sarayın ileri gelenleri ve batının sahibi olarak kendini gören Siyahın adamlarıyla toplantı halindeyken komutan içeri alındı.

“Kuşların üzerindeki haberciler bana taşranın alevler içinde olduğunu,gölün ve nehrin suyunun kabarıp yıkımı ve parça parça elf bedenlerini önüne kattığını söyledi.Ne oluyor anlat bakalım.”dedi kral sert bir şekilde.Ancak içi kan ağlıyordu.

“Kralım üç kara zırhlı şekil sınır boylarından girdi.Orda askerleri öldürdü ve onları tekrar diriltip iğrenç mahluklara dönüştürdüler.Köprü muhafızlarını yakıp kimini taşa dönüştürdüler.Bir anda ağaç kabukları etrafta dönmeye başladı.Ben de haberleri vermek için yola çıktım ama çoktan öğrenmişsiniz.” Dedi saygıyla sınır boyu komutanı.

“Neye benziyordu bunlar?Nasıl ölüleri diriltebilirler? Bu güce sahip bir büyücü ya da her neyse var mı bu dünyada?”

Hiç kimseden cevap çıkmadı.Kralın Yardımcısı;

“Majesteleri, taşranın tamamını yakıp yıkmışlar,yurttaşlarımızı katletmişler ve krallığın merkezine doğru yaklaşıyorlarmış.”
Narallami çok sinirliydi ve ölen elfler için ve kalanlar için ne yapacağını bilemez bir halde toplantı odasında dolanıyordu.

“Üçlü yüzerli gruplar halinde krallığın merkezindeki sıralanmış ağaçların önünde askerleri yerleştirin.Üç tane en deneyimli komutan başlarında olsun.Önde okçular,ardında mıızraklılar ve en sonda da kılıç kullananlar bulunsun.Büyük kuşlara mızraklı askerler binip saldırsın.Hani nerede kendini bu toprakların sahibi olarak gören ejderha, ,insan.Niye hükmettiği olarak iddia ettiği yerleri savunmuyor.Niye adamlarını,ona hizmet eden ejderhaları gönderip saldırmıyor? Niye,niye,niye…” diye üzüntüsünden ve çaresizliğinden yere çöktü kral.Her şey çok ani olmuştu ve kral olmasına rağmen kendilerine yapılan bu vahşetin haberlerini artık kaldıramamıştı.

“Hiçbir şey anlamıyorum. Bu ne idiğü belirsiz yaratıkların ki sadece üç taneymiş… Nasıl bu kadar,anlatılanlara göre doğa üstü güçlere sahip olduklarını anlamıyorum.Niye burayı istila ettiklerini de anlamıyorum.Bana sorarsınız askerlerinizi geri çekin onları da öldürteceksiniz.Doğa üstü güçlere sahip düşman var karşınızda.Kılıç,ok,mızrak ya da maddesel bir silah ne işe yarayacak—“

“Ne yapalım insan, katletmelerine seyirci mi kalalım.”

“En güçlü büyücülerinizi gönderin.Sonuçta akıl almayacak şeyler anlatılıyor.Belki onlar—“

“Onlar da savaşta yer alacak ama şimdi değil!”

“Ben buralarda saklanan daha doğrusu bizi gözleyen siyahın hizmetkarı olan ejderhanın mağarasına gidip ona haber vereyim o zaman.Belki onun ateşi kavurur onları,”

“Kralım duyduğuma göre kırmızı ejderha Dacassyre kral Wairacasın yanındaymış.Değerli taşı inindeyken çalındığı için çok öfkeliymiş ve sebep olarak ta diğer iki ejderhayı suçluyormuş.Söylentilere göre bir insan yakalamışlar ama—“

“Uzatma general,bunun bir faydası yok bize.Zaten kırmızı, aralarındaki o saçmasapan anlaşma yüzünden buraya müdahale edemez.Gözlemleye biliyorsan ağaç kabuklarından duvarlar sayesinde kapana kıstık.”

“Peki taşın bizde olduğunu kuşlar vasıtasıyla yaysak doğuya o zaman—“

“Bir de onunla uğraşacağız.Boşver ! “ dedi ve çaresiz gözlerle yanlarından ayrıldı.

Kral sarayındaki kendi özel odasının kapısını açıp üzüntüyle ve gözyaşlarıyla yere düştü.Bir anda dünya değişmişti.Ejderhanın himayesi altında bir krallık yönetiyordu ama şimdi ne yapacağını bilemiyordu.Ne kadar öylece kaldığını bilmiyordu odada. Kapıya vuranlar eli boş dönüyordu.Gözleriyle öylece bakakalmıştı duvara.Sonra odada bir ses duydu ya da duyduğunu sandı ‘ben sana yardım edebilirim’ diye.Buhran halinden kurtulup silkindi ama kimse yoktu ki ondan başka odada.Aynı ses bir daha duyuldu.Dikkatini köşede seramik camın içinde saklı duran zümrüt taşı çekti.Cam titremiş miydi sanki.

Diameld çok büyük bir vadiye kurulmuştu.Batı ve doğu olarak krallığın merkezlerini ikiye ayıran ise oldukça geniş olan Sambrina nehriydi.Bu akarsunun ortası iki taraf için de sınır kabul ediliyordu.Yaklaşık şimdiki zamandan üç yüzyıl önce doğudaki elf askerlerden biri bu zümrüt taşını nehrin ortasında biraz daha batıda olan kısmında bulmuştu.Bunu batıdaki askerlerden biri görmüştü ancak pek önemsememişti.Doğudaki büyücüler bu taşın uzun yıllar süren araştırmalarından sonra içinde güç barındırdığını keşfetmişlerdi.Bunun haberi kral Narallamiye ulaşmış ama o pek önemsemişti ta ki onun aslında nehrin kendi taraflarında bulunduğunu öğrenene kadar.İki taraflı çalışan oldukça yararlı Swaoclon adındaki elften onu kendisine getirmesini istemişti çünkü Wairacasla sıkıntısı olduğunu biliyordu.Casus ise doğunun kralının kızına aşıktı ancak Wairacas, prensesi Soylu bir ailenin ferdi olan Recnat ile evlendirmek istiyordu.Swaoclonda ondan intikam almak adına zümrüt taşını belli bir büyücü yardımıyla ve benzeri ile değiştirerek batıya getirmişti.

Kral Narallami elleriyle gözlerini ovalayarak bir kez daha baktı evet,evet cam kesinlikle titremişti.Hayal meyal taşın bulunduğu kaidenin olduğu köşeye ilerlediğini fark etti.’Ben sana yardım edebilirim,beni kullan,beni arıyorlar,beni istiyorlar…’ şeklinde sesler zihninde yoğunlaşmaya başladı.’Bu tam bir çılgınlık ne yapıyorum ben! Konuşan taş mı olur ama bu ucubeler…’ diye düşünürken gözleri çok farklı bakıyordu etrafa.Şöyle bir ses daha duydu ‘Beş tane güçlü büyücünü buraya getir onlar kaçmadan,’
Belki bu bir saçmalıktı,belki uyduruyordu,belki üzüntüsünden kafayı yemişti ama ne olursa olsun bu kara zırhlılar denen mahluklarda inanılmazdı o yüzden beş büyücüyü odasına çağırdı.Kral ve yanındakiler kaidenin karşısında, taşa bakıyorlardı.Narallami onlar konuşmadan hepsini susturmuştu.Taş sanki büyücüleri görmüşçesine harekete geçti.Metamorfoz esnasında tanrıların giderken bıraktığı emanetlerden birisiydi bu.Cücelerin tanrısına aitti ve onu elfler bulmuştu.Zümrütün koruması durumundaki seramik cam bir anda eridi ve çoğalarak tamamen taşın koyulduğu kaideyi kapladı.Sanki nesnenin dışı ayna gibi olmuştu.Büyücülerin ve kralın şaşkın bakışları eşliğinde aynanın içinde dönen bir girdap oluştu.Zümrüt taşından çıkan yeşilimsi kristalimsi ışıklar ayna biçimindeki kaidenin dışına akışa geçip ve girdaba girip dönmeye başladı.Bir süre orada turladıktan sonra kristalller döngüden ayrılıp aynanın dış kısmında alt tarafa inerek ve orada birikerek bir kapı meydana getirdi.Ve kristalimsi küçük kapı açıldı.İçinden çok küçük, cücelere benzeyen bir sürü kristalimsi yaratık çıktı.Kimisinin taşıdığı minik silahlardan biri kargıydı,kimisinin ki kalkandı,başkalarının ki çekiçti ve bir diğer toplululuğunki ise mızraktı.Kaidenin altından üstteki yeşil taşa gitmek için silahlardan çıkıp önlerine dökülen minik ışık yollarında yürüyerek ona ulaşmaya çalışıyorlardı.Nitekim zirveye çıkınca farklı renklerdeki taşıdıkları minik silahları zümrütün üstündeki boşluğa fırlattılar.Silahları atan yeşil taşın içine girdi. Bu dünyada daha önce görülmemiş ölümlü türüne benzeyen kristalimsi şekillerin hepsi zümrüte girince taştan dört tane -onların boyutundan çok çok daha büyük, fiziksel olarak ve de uzun sakallarıyla- cücenin saydam bedenleri yükseldi.Silahlara uygun farklı giysilerdeki cüceler bir bir dövüp birleştirmek istedikleri küçük silahları topladılar.Mızrak ateşi,çekiç havayı,kalkan suyu ve kargı ise toprağı temsil ediyordu.Bu silahlar cüceler tarafından birleştirirlip dövülürken taşıyanlara dört element gücünü bahşedecekti tanrısal malzeme zümrüt taşının eşliğinde tabii ki.Dört tane hayaletimsi cüce minik silahları birleştirip normal bir boyuta getirdiler.Ve dördü de onları kendi aralarına birleştirdi ya da birbirine katmanladı.Ortaya çıkan çekiç,kargı,kalkan ve mızrağın birleşiminden doğan bir silahtı.Bir anda büyücüler ellerinde buldular tanrısaldan yapılanı.Ve taş onlardan birinin cebine girmişti.Bu gücü ancak onun inayetinde kullanabilirlerdi.

Sonunda kabukların havada döndükleri fırtınalı ortam kendini sessizliğe bırakmıştı.Can çekişen ağaçların kabukları krallığın her yönden her tarafını kara renkte yüksek duvarlarla çevirmişti.Bunları Kral Wairacas ve Dacassyre doğudan görmüştü.Ne olduğuna bakmak için kırmızı ejderha batıya doğru kanatlanmıştı.

Kara Zırhlıları ve yanındaki ucubeleri önlerinde üç deneyimli elf komutanla ardındaki elf askerleri karşılamıştı.Okçular emirle okları salmış saf kötülüğün maddesinden yapılmış atlar eriyerek toprağa ordan da parçalanmış derileriyle ve içlerinde arada bir takılıp, daha çok üzerlerinde gezen minik böceklerle yürüyen ölü elflerin dönüşümüne uğramış mahlukların bedenlerinden atılanların hepsini tek tek yakalayan yarı çürümüş tenlerindeki dövmelerin uzantılarından geçip okları tuttukları kısma gelince uçlarına akıp renklerini kararttı.Her şekle girebilen bu saf kötülüğün kara maddesi okların üstünde yolculuğa devam ederek bir bir yirmi tane elfin bedenine saplandı.Kılcal damarlar misali vücutlarını sarıp dolanarak ve derilerinde genişleyerek onların bedenlerini sıvılaştırıp damarlara çekti.Ve içindekini toprağa boşalttı.Tabanda gezen elflerin tamamiyle erimiş hali on tane ucubenin ayaklarından derisine ve organlarına ulaştı.Üstünde gezen böcekler kabuklarına bu sıvıları bir nevi giydi.Bunu gören diğer askerler ne olursa olsun silahlarını bırakarak komutanlar da dahil kaçmaya başladılar.Ancak her taraf duvarlarla çevriliydi.Ve o kabuklarla oluşturulmuş kapkara duvarların içinde taşrada ve sınır boylarında ölen ve şimdiki kurbanların ruhları geziniyordu.Kara zırhlılar tekrar yanındakilere emir verdi ve dövmelerinin uzantıları yeniden hareket haline geçti ancak bu sefer minik minik bölünerek yere düştü.Toprağa değenler minik ayaklarıyla yaratıklara dönüşerek hızla , kaçan elflerin peşine düştüler.Kara Zırhlılar yollarına devam ederken sıra sıra dizilmiş ağaçların arasından büyük kuşların üstündeki elf askerlerini gördüler.Kara atlar artık yanlarındaki taşın gücüyle de üç tane emiciye dönüşerek kuşları karşıladı.Yerdeki minik yaratıklar kaçanların tenine değidiğinde direk bedenlerinin içine girip orada çoğalarak kan misali dışarı boşanıp elfleri param parça ettiler.İşleri gördükten sonra kara zırhlılara geri döndüler.Kırmızı Ejderha Dacassyre sınırlanmış duvarların üstünde uçuyordu ve bu olanları korku ve şaşkınlık içinde izliyordu.Gerçekten ilk kez korktuğunu hissetti.O da daha önce Chrubergine şehrinde Siyah’ ın gördüğü bu gücün ardındaki zahiri silüeti seçebildi.

Emiciler yırtıcı kuşlarla mücadele ederken kara zırhlılardan elinde üç katmanlı kalkanı olan onu ayırıp üçünü de aralarında boşluk bırakarak çember olacak şekilde toprağa sapladı.Öte taraftan batının sahibi olarak kendini gören Siyah’ın daha önceden yerleştirdiği adamı kırmızı ejderha ufukta göründü.Dacassyre çaresiz gözlerle izliyordu.Şu an için kara zırhlılar onu görmüyor ya da umursamıyordu.Elinde kılıcı olan ise onu üçe ayırıp o boşluklara yerleştirerek çemberi tamamladı.Kuleler şehrinden aldıkları kristal taşı da ortaya koydular.Kuvartzdan çıkan ışınlar kılıçların kesici kısımlarından yansıyıp kalkanın iç tarafına dokunup orada kümelenmeye başladı.Kalkanların dışına çıkıp bir yatay silindir halinde şekil oluşturarak yollarına devam edip ardından da ışınlardan oluşmuş bir dikdörtgen şeklinde kısa seyahetlerini sonlandırdılar.Bu arada Siyah’ ın adamı kırmızı ejderha iyice belirmeye başlamıştı.Alandan kaçmaya çalışan ama hiçbir şekilde kurtulamayan elfleri öldüren ve parçalayan minik ayaklı yaratıklar dikdörtgen şeklindeki ışınların arasına birbir girdi ve orada normal bir sıvı hale döndü.Diğerlerinin tamamı da oraya girip o hale dönünce dikdörtgen tamamen karardı.Yatay silindirin içinden geçen kara sıvı kalkanların dış kısımlarından iç taraflarına ulaştı.Oradan da taşa vardı.Üç kalkandan gelen sıvıların tamamı onda birleşti.Kuvartzın kristal damarlarında bunların gezintisi devam ederken taşın yansıması üç kılıcın kesici kısımlarında birer birer küçük yırtıcı kuşlara dönüşüyordu.Kılıçların kesici kısımlarının içi küçük yırtıcı kuşlarla dolarken taştan akan sıvı toprağa karışıp yeniden on tane ucubenin bedenlerine girdi.Kara sıvıyı da böcekler kabuklarına yeniden aldı.Tam siyah ejderha onların üzerine alev kusacakken on tane ucubenin dövmelerinin uçları uzayarak dokungaç misali havada bir sürü uzantı ejderhayı her tarafından yakaladı.Derilerinin üstünde,içinde ve kokuşmuş organlarının üzerinde iki kez kara sıvıyla yıkanıp giyinmiş böcekler sanki gemiye tutunmak için atılan kalın halatlar misali uzantıların üzerinden yolculuklarına başlayarak havada hareket edemez halde bulunan ejderhanın bedenine ulaştılar.Bütün hepsi halatlardan yürüyüp gemiye çıkınca tahta kurusu misali ya da bıçak gibi keskin dişleri olan balık gibi ejderhayı tamamiyle yediler.Onlar bir nevi açlıklarını giderip doyduktan sonra da yaratığın iskeleti havadan yere düşerken halatlar yani uzantılarda dövmelere çekilmişti.Böcekler yürüyen evlerinde koldan bacaktan ağızdan gözden kafadan oradan buradan girip çıkıp konaklamaya devam ediyorlardı.Kırmızı Ejderha Dacassyre hiç bekleme yapmadan çok kötü bir ruh haliyle hızla geriye dönüp kaçtı.

Bu arada kristal kılıçların keskin kısmındaki minik kuşlar kabzadaki boşluğa doldu.Kara Zırhlı üç kılıcı da birleştirdi ve kabzanın bir nevi açılmasıyla minik ama öldürücü güce sahip kuşlar kurbanlarını ısırıp öldürmek için ve de ruhlarını söküp duvardaki ağaç kabuklarının içine atmak için krallığın merkezinin içlerine doğru uçuşa geçtiler.Elinde pulu olan onlara, hiçbir ölümlüyü sağ bırakmayın demişti.

“Gördünüz mü ölümlülerin korktuğu onu ‘Dacassyre’ olarak seslendikleri ejderha nasıl kaçtı?”

“Şu an sorunumuz o değil.Önümüze çıkarsa onunla da ilgileniriz!”

“Pek çıkacağını sanmıyorum.”

“Onu boş verin bizim saraya girmemize gerek kalmadı.Zümrüt taşı geliyor.”


Kara Zırhlıların taşıdıkları kristal nesneler sadece silah değildi.

AĞUSTOS 2015