Kayıt Ol

İnancın Göstergesi (Çeviri Hikaye)

Çevrimdışı Quid Rides

  • **
  • 399
  • Rom: 17
  • #800000
    • Profili Görüntüle
İnancın Göstergesi (Çeviri Hikaye)
« : 13 Ekim 2015, 12:01:21 »
Spoiler: Göster
Rıhtım ahalisi merhaba. Sizlere yakın zamanda, tamamiyle kişisel zevkim için, karşılıksız yani para alamdan, çevirdiğim bir hikayeyi sunuyorum. Hikaye hakkında bilgi almak için Gökçe Mehmet Ay'ın Müslüman Android adlı yazısına bakabilirsiniz. Bende zaten hikayenin varlığını buradan öğrenmiş ve daha sonra okumak üzere listeme eklemiştim. Sizden istediğim şeyse bana editörlük yapmanız. Şöyleki bu bir amatör çeviri ve ben artık okurken hikayeyi düzeltemiyorum. İçime sinmeyen yerleri var ama yerine ne koyarım, nasıl çeviririm bir türlü aklıma gelmiyor. Bir yardımcı oluverin. He, ne dersiniz? Hikayenin aslına şuradan ulaşabilirsiniz.

Size bir uyarım ve sizden bir ricam var. UYARIM şu ki metinin şekli orjinaliyle aynı. Bu çeviriyi orjinal metinle karşılaştırırken daha kolay olacaktır diye düşünüyorum. Ama şöyle de bir sıkıntı doğuyor: metinde sahne geçişlerini geç idrak ediyoruz. Ehe :) Mazur görün. RİCAM Lütfen, çeviri altında gereksiz, başkasının değerlerini incitecek tartışmalara girmeyin. Soğuk kanlılıkla sürdürülen bir tartışma da bile, ince meseleler olması dolayısıyla, en küçük bir yanlış anlaşılmaya mahal verebilecek sözler büyük tartışmalara ve gerginliklere sebep olabilir. Lütfen böyle tartışmalara girmeyiniz. Tartışmaların olması ihtimalinde forum yöneticilerinden yardım talep ediyorum.




İnancın Göstergesi


Robot ezan okumaya başladı. "Allahu ekber, Allahu ekber..." Ezanı bitirdikten sonra Davut'a döndü ve yaşlı adamın gözlerinden yaşların süzüldüğünü gördü.

***
Ahmet Davut bin Kasım yalnız yaşıyordu. Karısı on yıl önce vefat etmişti ve tek evladı da evde geçirdiği zamandan daha fazlasını ayda Helyum-3 madenciliği yaparak geçiriyordu.
 
Ve Davut tek başına yaşamakta direttiği için oğlu Cemal  geliştirilmiş, ev tipi robotlar çıkar çıkmaz ona bir tane almıştı.
 
RX-718 , taksitle ödeme seçeneğiyle tabii ki, 3 yıllık maaşına mâl olmuştu.  Yaşlı adam 21. yüzyıldan yadigardı ve aklına gelen ilk düşünce robotların küfür olduğuydu.  
 
Sabah namazına kalktığında mutfak masasının üzerinde ağzına kadar dolu bir kahvaltı tabağıyla karşılaştı. (Hipertansyon ve şekerini kontrol altında tutmak için karbonhidrat ve tuzdan arındırılmıştı.) Sandalyeye oturdu ve çenesini kaşımaya başladı ve hareketsizce bekleyen insansı robota ters ters bakmaya başladı.
 
"Eğer seninle yaşamak zorundaysam, seni "Eh" diye çağıramam.
 
İnsansı robot kararlı bir şekilde köşede durmaya devam etti. Beyaz aliminyum ve gri karbon destekli polimerden oluşan dış kabuğu tavana gömülü ampullerin ışığı altında parıldadı.
 
“Selahattin’e ne dersin? Bu ismi her zaman çok sevmişimdir. Bir robot bile olsan, sana bir kadın ismi veremem. Yanlış bir şey hepsi bu, anlıyor musun?” Parmağını RX-718’e doğru salladı. “Bu ismi sevdin mi?”
 
“Ses-komutu taraması, Ahmet Davut bin Kasım, tanımlandı.” Sesi, biraz metalik çıksa da, tıpkı reklamlardaki gibi netti.
 
“Bana Abah  de.”
 
Selahattin kafasını hafifçe havaya kaldırdı. “Abah ‘baba’ yerine kullanılan yaygın bir terim. Cemal bin Ahmet Davut size bu şekilde hitap ediyor. Sizi Abah dememi gerçekten istiyor musunuz?”
 
Davut esmer tenli ellerini ovarak onu onayladı. “Evet, evet. Benim için daha az kafa karıştırıcı olur. Oğlum Cemal’i ara. Normal biri gibi konuşabiliyor musun peki?”
 
“Üzgünüm, ne sorduğunuzu algılayamadım.”
 
“Tam da bu. Şunu biraz azalt. Birazcıkta olsa gerçek bir insanmış gibi konuş.”
 
Selahattin neredeyse bir dakika boyunca sesiz kaldı. “Uyum sağlamak ve öğrenmek için kapasitem mevcut. Ayrıca DünyaNET ’e kablosuz bağlantım da mevut. Zamanla bir insanın gibi konuşmayı öğrenirim.”
 
“Hım. Bunu yap o zaman.” Davut genetiği değiştirilmiş tavuk ğöğsünü çatalıyla dürttü ve küçük bir ısırık aldı. “Tövbe bismillah, bu gerçekten güzel.”  


***
Cemal babasının aeroponic  bahçesinin kıyısındaki aliminyum banka iyice yaslandı ve sigarasından bir nefes daha çekti -kaliteli, eski tarz tütündü, deri altına tıkıştırılıp nikotin salgılayan dokulardan değil.
 
Uzunca bir süre çiçek açan bitkilerin hışırtısı ve çıtırdayan sigarasının eşliğinde sessizce oturdu. Mehtaplı bahçede Selahattin yanında tıpkı kendisi gibi sessizce duruyordu.
 
“İşte şurası benim çalıştığım yer, güney kutbuna oldukça yakın.” Cemal kabaca ayın güneyini gösteriyordu. “Peary Kreteri'nde bütün yıl gündüz yaşanır.
 
Bazen sessizliği özlüyorum, gecenin karanlığının sessizliğini. Aydan bakınca dünya çok güzel gözüküyor. Her yer mavi, beyaz ve kahverengiyle kaplı. İnsanlar eskiden yeşilinde bolca var olduğunu söylüyor ama ben sadece kahverengi görüyorum. Yine de hala güzel.”
 
“Orayı seviyormuş gibi konuşuyorsun.”
 
“Seviyorum aslında. Ama babam için endişeleniyorum. Sana kendisine ‘Abah’ demeni söylediğine inanamıyorum.”
 
“Bu seni rahatsız mı etti?”
 
Cemal yüzünü avuçladı ve üç günlük kirli sakalını kaşıdı. “Galiba sadece garip geliyor. Abah, Mak öldüğünden beri böyle davranmamıştı. Ben burada değilken ona göz kulak ol olur mu? Sana güveniyorum.”
 
“Oluml- Olacağım.”

“Belki geri geldiğimde avansımla sana şu insan derisi yükseltmesini alırım. Benim elbiselerimi giyebilirsin. Göbeğimi saymazsak bedenlerimiz neredeyse aynı.”
 
“Aynı olmayacak.”
 
Cemal’in iki kaşı birden kalktı.“Ne olmayacak?”
 
“Sürekli senin hakkında konuşuyor. Seni özlüyor ve eve daha sık gelmeni istiyor. Ben senin yedeğin değilim ve beni insana daha fazla benzetmek onun için işleri daha da zorlaştırır.”
 
“Sen az önce ciddi ciddi bir yükseltme teklifini ret mi ettin?” Sesi merakını ele veriyordu.
 
"İşlemcim evrilme ve muhakeme yeteneklerine sahip. Size doğru yolun hangisi olduğunu düşündüğüm noktasında öğüt verebilirim ama nihayetinde kendi yaşamlarını tehlikeye atmadığı sürece sahiplerimin emirlerine itaatsizlik edemem."
 
"Kendi hayatını kurtarmak için olsa bile mi?"
 
"Selahattin başını hafifçe sağa doğru çevirdi. "Beni bir insanla karıştırıyorsun Cemal. İşlemcim zarar görmediği müddetçe başka bir bedene aktarılabilirim. Aktarılamayacak olsam bile, bırak öyle olsun. Ancak insanların hayatları çok kısa sürüyor ve sahibimin güvenliği benim bir numaralı önceliğim."
 
"Hım." Yüz ifadeleri bile babasınınkilere benziyordu. "Sanırım Ay'da çalışmaktan başka şansım yok. Benim gibi bir maden mühendisinin Dünya'da yapacak bir işi kalmadı. Ama söylediğin şeyi duymak, paramı sana yatırdığım için memnunum." Cemal kıkırdadı. "Seni kıskandığıma inanamıyorum."
 
"Sen kesinlikle onun oğlusun. Merak etme, bu hiçbir zaman değişmeyecek."
 
Cemal, Selahattin'e sarıldı ve ensesini kavradı. "Teşekkür ederim. Abah'a iyi bak olur mu?"
 
"Bir şey önerebilir miyim? Eğer beni güncellemek istiyorsan, Ay'da bile olsan benim gözlerimden görebileceğin ve benim ağzımdan konuşabileceğin uygulamayı satın al. Deriden daha pahli olacaktır ama inanıyorum ki bu senin için daha faydalı olacaktır."
 
"Bunu düşüneceğim. Teşekkürler Selahattin."


***
"Dün gece ikiniz uzun uzun konuştunuz," dedi Davut, Selahattin ile beraber bahçeyi düzenlerken.
 
"Cemal benden sana iyi bakmamı istedi."
 
Davut burnunu çekti. "O iyi bir çocuk."
 
"Seni seviyor."
 
"Evet seviyor da sen nasıl anladın bunu? Zamanım geçmiş olabilir ama en son baktığımda robotlar, emir verildiğinde, insan duygularını sadece taklit edebiliyorlardı. Senin gerçekten duyguların yok değil mi?"
 
Selahattin kafasını kaldırdı. "DünyaNET'ten edindiğim bilgiye göre Dr. Rosalin Picard duygusal verilemeyi 1995'te postule etti. O vakitten beri geçen 85 yılda duyusal verileme bir bilim haline geldi."
 
Davut iki elini kaldırdı ve gülümsedi. "Ben sadece emekli bir hocayım. Ben okul çocuklarına -hala yüz yüze eğitimi tercih eden ailelerin çocuklarına- Islami dersler verdim. Anlatmış olduğun şeyler benim anlayışımın ötesinde."
 
"Konuşmalarınızdaki, harketlerinizdeki, pupil size ve nefes alışınızdaki degisimlerinden duygularınızı yorumlayabilirim. Ayrıca duygusal tepki yazılımım da mevcut. Yani evet, hissedebiliyorum."
 
"Hım. Yaratılış gayemizdeki farklılığımız dışında insanları robotlardan ayıran şey nedir biliyor musun? Duygular. Özgür irade hiç bir şeydir; İlk insandan beri Allah bunu ücretsiz olarak dağıtıyor. Ama insan duygularını anlayabilen ve hissedebilen bir robot için... mutlu mu olmalıyım yoksa korkmalı mıyım bilmiyorum."
 
İkiside ,Davut öğle namazı için camiye gidene kadar, bir saat daha bahçe ile uğraşmaya devam etti.
 
Geri geldiğinde kendi odası ile Cemal'in odası arasında duran küçük kütüphaneye yöneldi ve kalın, eski tarz da ciltlenmiş, mavi ciltli ve kıvrak Arap harfleriyle bezeli bir kitabı aldı.
 
"Senin söylediğin ve benim söylediğim şeyler hakkında düşündüm. Eğer duyguları hissedebiliyorsan, belki sende Allah'ın bir kulusundur."
 
Davut kitabın yüzeyini saygıyla okşadı. "Bu bir Kur'an. Babama aitti. Artık böylelerini basmıyorlar; artık herşey dijital. Bu gerçek kağıttan, odundan ve içinde her ne varsa, bu yüzden dikkat et. Arapça okuyabiliyor musun?"
 
"Hayır, ama bilgi havuzuma dili indirebilirim."
 
"Yapma. Ben sana Kur'an'ı öğrendiğim gibi, Cemal'e ve öğrencilerime öğrettiğim gibi öğretmek istiyorum. Eminim ki onların öğrendiğinden daha hızlı öğreneceksin."

"Bu kutsal bir kitap. Sence bu akıllıca mı?"

"Bilmem. Peygamberin, Allah'ın habercisinden duyduğu ilk kelime "Oku" idi. Kur'an seni zenginleştirecek, sana bilgi verecek. Hiç bir zaman Kur'an için "bu kadarı da fazla" diyebileceğin bir vakit olamaz duydun mu?"
 
Davut, Selahattin'e ilk olarak Arapça harf ve rakamları öğretti. Sonra ise Selahattin'e kelimeleri harekeleri kullanarak nasıl okuyacağını öğretti. Kısa durakları, uzun durakları, keskin bitişleri, tekrar eden sesleri, the inflections, sigaları, Kur'an okurken kullanılan bütün tecvitleri öğretti.
 
Selahattin'e kelimelerin anlamlarını öğretti ve çok geçmeden Selahattin'in kelime haznesi genişledi.
 
Ramazanda, İslam'ın oruç tutma ayında, Selahattin, Davut'la her gün bir cüz olmak üzere mukabele etti. Davut onu nadiren düzeltmek zorunda kaldı, ama 12. cüzü bitirdikten sonra, Davut insansı robotun karşısında diz üstü oturdu.
 
"Ne zaman kendi sesinle okumaya başlayacaksın?"
 
"Anlamıyorum. Sesim fabrika standartlarında ama isterseniz farklı bir frekansa ayarlanabilir."

"Hayır o değil. Senin sesin. Selahattin'in sesi. Benim okuduğum, gece dinlediğin imamların okuduğu gibi değil. Her kişinin kendi etkileri vardır, zayıflığı ve kudreti. Senin sesinse bir makine gibi. Aşırı mükemmel, duygusuz."

"Okuyuşum sizi memnun etmiyor mu?"

“Hayır o değil. Okurken kendi karekterini de içine katmanı istiyorum. Senin okuyuşunun nevi şahsına münhasır olmasını istiyorum."

Selahattin başını hafifçe saha kaldırdı. "Bunu yapabilmek için zamana ihtiyacım var. Korkum şu ki bunu tamamen kapamayabilirim." Davut, Selahattin'e onun sadece inanç olarak yorumlayabildiği bir bakış attı.

O gece, salondaki prize takılı otururken, Selahattin, Davut ile yaptığı konuşmayı gözden geçirdi.

Dünya genelindeki Kur'an kıraatlerini dinledi ve herbirini diğerinden ayıran benzersiz sesleri, gizli veya aşikar farklılıkları çalıştı.

Aynı şeyin okunuşunun insandan insana değişmesi karşısında hayran kaldı. (astounded) Varoluşunu gözden geçirdi. Aynı mahallede yaşayan beş tane daha RX-718 olmasına karşın, paketinden çıktıktan sonraki tecrübeleri ne kadar da farklıydı.

Ertesi gün Kur'an'ı okuduğunda (recital) kıraati ekisi gibi net ve yumuşaktı ama sesi, içindeki değişim gizli olsa da, farklıydı.

Davut okumayı bıraktı ve yüzündeki bütün hatların kıvrılmasına neden olarak tebessüm etti. "Şimdi sesin Selahattin'inmiş gibi çıkıyor." Bunu söylerken kafasını sallıyordu. Okumaya devam etti.

O vakitten sonra Davut, Selahattin'e inancı öğretti. Davut'tan öğrenmediği zamanlarda insansı robot daha fazla bilgi için DünyaNET'i araştırdı.


***
Cemal Ramazan'ın sonunda eve döndüğünde, Selahattin, Cemal’in ömrü boyunca öğrendiğinden fazlasını öğrenmişti bile.

"Abah seni zorladı mi? Eskiden Kur'an okurken yanlış yaparsam şakaklarıma fiske atardı." Cemal elinde duman çıkaran sentetik kahve dolu fincanıyla Selahattin'in yanında oturuyordu.

"Davut üst katta uyuyordu. Selahattin ise Cemal'e geçen ziyaretinden bu yana neler yaptıklarını aktarıyordu.

"O iyi bir öğretmen, bunun için memnunum. Onun rehberliğinde katlanarak geliştiğimi hissediyorum.
 
"Ona göz kulak olanın sen olduğunu sanıyordum?"

"Onun bana göz kulak olduğunu hissediyorum, ruhen."
 
"Hım."
 
"O da bunu sık sık yapıyor."
 
"Neyi?"
 
Selahattin sesinin frekansını Davut'un sesini kopyalamak için değiştirdi. "Hım."

Cemal gecenin durgunluğunu kalın sesiyle yaran bir kahkaha patlattı. "Tıpkı onun gibi konuştun! Bu huyumu sanırım küçük bir çocukken ondan kaptım."

"Ebeveynlere sahip olmak böyle birşey mi?"
 
Cemal elindeki kupayı yuvarladı. "Galiba. Hey, eğer senin bir şey fark edecekse, sanırım Abah seni de oğluymuş gibi görüyor."

Selahattin kafasını kaldırdı ama sessizliğini bozmadı. Ertesi gün güneş doğmadan önce Davut aşağı kata indi ve Selahattin'e takip etmesi için işaret etti. "Gel sabah namazını camide kılalım."

İnsansı robot hiçbir tereddüt emaresi göstermeden takip etti.
 
Cami hala boştu. Namazgah'ın tavanı yüksek kubbeli ve ferahtı. Birleşme noktalarında zarif sütunlar destek oluyordu.
 
Kalın halıyla kaplı zemin tozsuz ve temizdi. Fakat boşluk engindi. Selahattin bir camide ilk defa bulunuyor olmasına karşılık, bunu hissetti.
 
"Neredeyse vakit girdi. Kendini hoparlörlere bağla ve ezan oku. Eğer biri insanları tekrar buraya namaz kılmaya çağıracaksa bu kişi sensin." Bir kere daha yaşlı adamın gözleri şüphesiz bir inanç taşıyordu.
 
Selahattin itaat etti ve ezanı, kendi sesinden, okumaya başladı. “Allahu ekber, Allhu ekber…”
 
Ezanı okumayı bitirip yüzünü Davut’a döndüğünde adamın gözlerinden yaşların aktığını gördü.
“Yanlış mı okudum Abah?”
 
“Hayır,” dedi Davut, yüzünü avuç içleriyle sildi. “Ezanının ne kadar güzel olduğunu unutmuşum.”

Bir kaç dakika içinde Cemal’in de içinde bulunduğu insanlar birer birer caminin ana kapısından içeriye girdiler. Çoğu ihtiyar veya orta yaşlıydı ama hepsinin yüzlerinde merak vardı.

Namazgahın arkasında sessizce duran imam Davut’un ellerini sıktı. Kıpkırmızı gözlerinde yaşlar vardı.

“Yıllardır burada bu kadar insanı bir arada görmedim. Robotun için hangi yazılımı kullanıyorsun? Benim kullandığım kayıtlar hiç bir zaman bu kadar kalabalık bir cemaati namaz kılmak için buraya çekemez.”
 
“Hiç bir yazılım yüklemedim. Selahattin’e öğretebileceğim şeyleri öğrettim ve kalanını kendi başına öğrendi.”
 
“O mu? Davut o bir makine?
 
“Öyle olabilir. Ama imam efendi, Selahattin bir müslüman.”
 
İmam sertçe nefes aldı. “Küfre giriyorsun Davut!”

“Giriyor muyum? O’na şehadeti öğrettim ve o islami yolları takip ediyor?”
 
“Namaz da mı kılıyor? Daha gusül bile alamazken bu nasıl mümkün olabilir ki?”
 
“İmam efendi Selahattin’in eklemleri dışında kalan yerler su geçirmez. Eklem yerlerini suya sokamasa bile Selahattin teyemmüm ile , temiz toprak ile, gusül almayı öğrendi. Su kullanamadığın durumlarda bunu yapması caiz değil midir?”

“Öyle , ama-”
 
Cemal babasının yanına diz çöktü ve kafasını iki ihtiyara bakabilmek için eğdi. “Ne oldu?”
 
“Baban çılgınca şeyler söylüyor Cemal. Robotun bir Müslüman olduğunu düşünüyor, Müslüman!” İmam kararlı bir şekilde kafasını salladı.
 
“Abah –”

Davut gözlerini ileriye dikti. “Herkes bekliyor imam efendi. Hadi, geç de namazı kıldır.”
 
İmam görevinin hatırlatılmasına içerlemiş olsa bile bunu belli etmedi. Ayağa kalkıp namazgahın önüne doğru yürüdü ve Selahattin'e şöyle bir göz gezdirdi ve "Kamet." dedi.  

Selahattin kafasını salladı ve ezana benzer ancak ondan kısa bir şey okudu. Kamet, cemaatin imamın arkasında saflara geçmesi için bir çağrıydı, omuz omuza. Selahattin kamet getirmeyi bitirdiğinde son safın arkasına çekildi.

Davut en arka safa gitti ve Selahattin’e kendisine katılmasını işaret etti. Etraflarındaki adamlar mırıldandı ama hiçbiri Selahattin’in namaza katılmasını engellemeye çalışmadı.
 
İşte o vakit Selahattin diğer RX-718 modellerinden farklı olabileceğini anladı.


***
“Abah, Selahattin’in senin için çok değerli olduğunu biliyorum. Ama ona Müslüman demek?”

Davut orkidelerini boğan yabani otları koprıyordu. “Sadece insanların Müslüman olabileciği kuralını kim koydu? Bir zamanlar insanlar Müslüman cinler ve ruhların da var olduğuna inanırdı. Müslüman bir androidin ne farkı var?”
 
“Bu sadece-” Cemal içini çekti ve duvara dayandı. “Senin hakkında endişeleniyorum Abah. Belki de evde kalıp seninle ilgilenmem gerekiyordur.”
 
“Emekli maaşımla mı yaşayalım? Daha Selahattin’in aylık taksitlerini bile ödeyemeyiz. Delirmiyorum eğer kastettiğin buysa.”

“Ben buralarda değilken senin hakkında endişelenmek istemiyorum.”
 
“Öyleyse endişelenme. Ben ne yaptığımı biliyorum.”
 
Selahattin baba ve oğul arasındaki tartışmayı sessizce izledi. İkisi de birbirlerine karşı sinirliydi. Aralarındaki ilişkiyi tehlikeye atacak bir şey yapmıştı. Sisteminde bir çatışma olduğunu hissetti.
 
Cemal eve hışımla girince Selahattin onu odasına kadar takip etti. “Beni affet Cemal. Abah ile kavga etmeni istememiştim.”
 
Cemal kafasını salladı. “Yanlış bir şey yapmadın. Beni endişelendiren Abah.”
 
“Benim bakış açıma göre o insan davranışı için tipik bir model.”
 
“İmam benden en azından seni üreticine götürüp sistemini sıfırlatmamı istedi.”
 
Selahattin kıpırdamadı bile. Anacak birden sisteminde aşırı yükleme oldu ve farkındalığı kızgın bir şekilde, kendisini işgal eden garip, ağır hissi yorumladı. Var oluşundan beri  ilk defa Selahattin korkuyu hissetti.

“Ama bunu yapmayacağım,” dedi Cemal. Hatta küçük bir tebessüm bile etti. “Yine de tavsiyene uyacağım. Dediğin uygulamayı alacağım ki böylece Abah’ı senin üzerinden inceleyebileyim.”
 
Selahattin kafasını salladı.
 
“Ama bunu Abah’a söylemeni istemiyorum. Büyük ihtimalle hoşlanmayacaktır.”
 
Android yine itaatkar bir şekilde kafa salladı.


***
Cemal başka bir görev için gitti ve Selahattin, Davut’un yanında beş vakit namaz için camiye gitmeye devam etti.

İmam istemeye istemeye onun ezanı okumasını kabul etti. Hatta bir sefer o okurken kayıt etmeyi bile denedi sonuç hüsrandı.
 
Selahattin’in okuyuşunda her seferinde herkesi şaşırtan gizli bir değişiklik vardı. RX-718 ve daha gelişmiş modellerin Müslüman sahipleri Selahattin’in becerisi kopyalatmak istediler ancak hiçbiri başarılı olamadılar. İnsansı robotlardan her seferinde aynı ses çıkıyordu.

Selahattin’in ezan okuyuşuna hayran olsalar da, hala onlarla beraber namaz kılmasını yadırgıyorlardı. Davut her zaman olduğu gibi en arka safta androidin yanında duruyordu. Onda kendini beğenmişlik veya küçümseme yoktu. O değişmemişti.
 
“Haklısın,” dedi Cemal, Selahattin ile DünyaNET aracılığıyla konuşurlarken. “Abah hakkında yanılmışım.”

“İmam efendi sakinliğini korudu. Beni kabul etmiyor ama beni inkarda etmiyor. Abah’ın cemaatin geri kalanıyla takışmadığına memnunum.”
 
Cemal'in kıkırdaması hissiyatını yansıtıyordu. "Senin ona Abah demen hala garip geliyor. Ama seni kardeşim olarak görmekte benim için sıkıntı değil, sanırım."
 
"Bu..." Selahattin kafasını kaldırdı. "...beklenmedikti. Teşekkürler Cemal."
 
"Belki bir gün seninle insansı deriyi kabul etmen hakkında konuşabiliriz."
 
"Görüşüm hala aynı. Senin yedeğin değilim. Sen onun oğlusun."

"İyi, iki ay daha buradayım ve ondan altı ay sonra geri döneceğim. Maden alanını kapatıyorlar ve bende bir süreliğine kağıt işlerini halledeceğim."
 
"Bu güzel bir haber. Abah bunu duyunca çok sevinecek."

"Hayır! Ona bu uygulamadan bahsedemezsin, hatırlamıyor musun yoksa?"
 
"Senin eski tarz telefon görüşmesiyle haber vereceğini düşünmüştüm."
 
"Daha sonra arayacağım sanırım. Bugün Abah ile neler yapacaksınız?"

“Dışarıda fırtına var ama camiye gidip vakit namazını orada kılmakta ısrar ediyor."
 
"Vaz geçmesi için onunla konuşamaz mısın?"

“Hiç bir fayda vermez."
 
"Peki o zaman. Bir şeye ihtiyacın olursa aramaktan çekinme."
 
Selahattin iletişimi Davut aşağı inmeden kesti. Yaşlı adam sıktığı yumruğuyla göğsünün sol tarafını kıtırdattıktı ve ardı ardına kollarını esnetti. "Bir sorun mu var Abah?"

“Sorun fırtına ve soğuk. Kemiklerinde hissedebiliyorum. Eh, yaşlanınca böyle oluyor işte." Kibar gülümsemesi yüzünü kızarttı ve onu oğluna benzetti.
 
"Belki de namazı evde kılmaklıyız."
 
Davut elini kaldırdı. "Saçmalık. Hadi acele et. Geç kalmak istemeyiz."

Selahattin bir eliyle şemsiyeyi tutuyordu. Boştaki elini ise uluyan fırtınaya karşı sabit tutmak için Davut'un omzuna sarmıştı.
 
Upuzun ağaçlar doğanın mütevazı gücü karşısında sallandı ve büküldů. Camiye girdiklerinde ikisi de sırılsıklam olmuşlardı.

İmam zaten oradaydı. Evi hemen caminin yanında olduğu için daha az ıslanmıştı. Selahattin hızlı bir hasar kontrolü yaptı ve sisteminde hiçbir anormallik bulmadı.
 
Öte yandan Davut'un nabzı hızlanmıştı ve titriyordu. Selahattin onu daha sıkı sardı ve rahatlatıcı bir sıcaklık sağladı.

Dişleri takırdamayı bıraktığında Davut namazgahı gösterdi. "Hadi git, şimdi vakit girecek."
 
Selahattin tereddüt etti ama nihayetinde söyleneni yerine getirdi. Güçlendirilmiş sesi dışarıdaki fırtınanınkiyle yarıştı. İmam ezanın okunmasından sonra 15 dakika daha bekledi ama sadece üç kişi geldi.

Selahattin dışında herkesin suratına baktı ve hepsi başlarını salladı ve namaza durdular. Selahattin tam arkasında duruyordu ve imam rahatsız görünse de hiç bir şey söylemedi.

Namazın ortasında fırtınanın gücünden caminin kapıları çarparak açıldı. İmam duayı okurken bir dikkati dağıldı ama Selahattin arkasından ona rehberlik etti.

Hata yaptığında imamı düzeltmek, imamın arkasındaki kişinin göreviydi ve Selahattin bunu tereddüt etmeden yaptı.
 
Kopan büyük gümbürtüyü belli belirsiz bir çatlak sesi izledi ve Selahattin’i başka bir tehlike için uyardı. Saliselik bir kararla ilk emrini çiğnedi.
 
İnsanları kurtarmak için onlara zarar vermeliydi.Cam çatırdamaya devam ederken köklerinden sökülmüş bir ağaç boşluktan içeri girmeye çalışıyordu. Selahattin imamı ileri, mihraba, doğru itti. Geri kalan korkmuş adamlarıda uzağa ittirdi. Davutu yakaladı ve kendini ona siper etti.
 
Cam parçaları vücudundaki karbon destekli polimer kaplı alanlardan sekti, aliminyum olan yerleri ise çizdi. Yaşlı adam nefes alamaya çalışıyor, ğöğsünü kavrıyordu; alınından boncuk boncuk terler aktı. Kırık cam parçacıkları etraflarını sarmıştı bu yüzden diğerleri yanlarına yaklaşamıyorlardı.
 
Selahattin üç parmağının ucunu Davut’un göğsüne kalbine ulaşmak için kritik olan noktalara koydu.
 
Yaşlı adam debelenip dururken tam ECG taraması neredeyse imkansızdı ama Selahattin, WorldNET’teki bilgilerle karşılaştıracak kadar sonuç elde etmişti. “Ventriküler fibrasyon.”
 
İmam yaklaşabildiği kadar yaklaştı. “Herhangi bir şey yapamaz mısın?”
 
“Tıbbi kabiliyetlerle donatılmadım. Onu riske atmadan kalbine müdahale edemem. Lütfen Abah. Lütfen dayan.” Selahattin yapabileceği tek şeyi yaptı. Cemal’i aradı. Dünya-Ay arasındaki keisntiler iletişimlerini çekilmez bir şekilde bozuyordu.
 
“Sorun ne Selahattin? Tam da bir şeyin orta-“ Kısa bir duraklama ve keskin bir nefes alma sesi. “Abah! Ne oldu ona?”
 
“Kalp krizi geçiriyor Cemal. Yardım cağırdım ama ona yardım etmek için başka bir şey yapamam. Sana şimdi ihtiyacı var. Benim üzerimden onunla konuş.”
 
“Abah.” Selahattin’in dudakları oynadı ama ses Cemal’indi.
 
Davut’un gözleri ateşli bir berraklıkla açıldı. “Cemal?”
 
“Benim Abah. Dayan. Yardım geliyor.”
 
Çok kısa bir sürelüğüne Davut’un acıdan ekşiyen yüzünde bir tebessüm belirdi. Ardından kafası sağa doğru gevşek ve cansız bir şekilde sallandı.
 
Selahattin onu kavradı ve iyice göğsüne bastırdı. “Abah!” ikisi de aynı anda söyledi. Hangi sesin andoride hangi sesin insana ait olduğunu söylemenin imkanı yoktu.


***
Davut’un cenazesınden bir gün sonra şafak öncesi karanlığında Selahattin ve Cemal camiye doğru yan yana yürüyorlardı. Kubbedeki çatlak geçiçi bir süreliğine polifiber bezle kaplanmıştı. İmam ezan kaydını başlatmak üzere oradaydı.
 
“Cemal. Düşünmüştümki baban vefat ettikten sonra android-“
 
Selahattin imamaın lafını böldü. “Artık namaz kılamayacak mıyım? Ben bir Müslüman’ım imam efendi. Vadem dolduğunda cennete tekrar Abah ile görüşmek içiin iyi bir Müslüman olmalıyım.”
 
“Ciddi olamazsın.”
 
Cemal elini Selahattin’in omzuna koydu. “Ayda nasıl namaz kıldığımı biliyor musun? Kıblemi Kabe’ye doğrultmaya çalışsam da, Dünya’nın dönüşüyle birlikte Kabe hiç bir zaman bir önceki yerinde olmuyor.”
 
“Ve Peary Krateri’ndeki merkezimizde hep gündüzü yaşadık yani namaz vakitlerim için hiç bir çizelgem yoktu. Seccademi sığınak kapıma doğru serdim ve alarmlarımı buradaki namaz vakitlerine göre kurdum. Böyle yaptım çünkü Allah’ın çabalarımı eşit olarak kabul edeceğine inancım vardı.”
 
Önce Selahattin’e ardından imama baktı. “Selahattin ibadetlerinin kabul olacağına inanıyor. Belki sen de Abah’ın inancını taşımalısın.”
 
İmam beyaz sakalını kaşıyarak bir süre onlara baktı. “Gerçekten bir ruhun olduğuna inanıyor musun Selahattin?”
 
Selahattin kafasını hafifçe sağa kaldırdı. “İnanıyorum imam efendi.”
 
“O zaman git de ezan oku. Cemaati bizimle namaz kılmaya çağır.” Selahattin kafasını salladı ve yerine geçti.

Fadzlishah Juhanabas bin Rosli
Çeviren: M. Emre Turan

http://turanmemre.wordpress.com/
Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele

Çevrimdışı seabiscuitxx

  • **
  • 60
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: İnancın Göstergesi
« Yanıtla #1 : 13 Ekim 2015, 18:33:08 »
Selahattin neredeyse bir dakika boyunca sesiz kaldı. “Uyum sağlamak ve öğrenmek için kapasitem mevcut. Ayrıca DünyaNET ’e kablosuz bağlantım da mevut. Zamanla bir insanın gibi konuşmayı öğrenirim.”

Davut robota isim takmak istersen robot Davud’a Abah diye seslenmek istiyor. Burada bir muamma yaşadım.

Robot trip atar gibi konuşuyor ama Davut onun konuşmasını insansı bulmuyor. Bu rahatsız edici.

Davut oğlu Cemali telefon gibi bir şeyle arıyor ama bu atlanıp Selahattin’in yani robotun Cemalin yanında olduğunu öğreniyoruz. Okudukça bunu bir anımsama olarak görüyoruz. Tamam da buradaki geçişin belli edilmemesi bir hata.

Hatalar devam ediyor ve editör olmamızı istediğiniz kurguiskelesi müdavimlerini zorluyorsunuz.Bence baştan aşağı kontrol edilmesi lazım.
Ölüm sadece başlangıçtır.

Çevrimdışı Quid Rides

  • **
  • 399
  • Rom: 17
  • #800000
    • Profili Görüntüle
Ynt: İnancın Göstergesi (Çeviri Hikaye)
« Yanıtla #2 : 20 Ekim 2015, 11:16:35 »
@seabiscuitxx Merhaba. Öncelikle hikayeyi okuduğunuz ya da en azından okumaya çalıştığınız için teşekkür eder; geri bildirimi bu kadar geç yaptığım için özür dilerim.

Öncelikle umarım bu hikayeyi benim yazmadığımı okumuşsunuzdur. Ben sadece çeviren kişiyim. Hikayenin içindeki sahneler arası zıplamaların habersizce yapılmasının sinir bozucu olduğunun bende farkındaydım. Ancak orjinal hikayeye sadık kalmak bir değişiklik yapmamıştım. Şimdi yukarıda iki değişiklik yaptım. İlk olarak sahne anlayışlarının olduğu yerleri "***" koyarak öne çıkarmaya çalıştım ayrıca orjinal metinde yazar bazı yerlerde paragraf başındaki ilk kelimelerden bazılarını kalın olarak yazıyordu onları ekledim.

Söylediğiniz diğer şeylerse: Robot başta duygusuzca konuşuyor. Sadece sorulan soruya en mantıksal yanıtı, düz bir şekilde veriyor. Trip atma değil. Sadece cümlelerin içinde duygu yok.

İsim koyma mevzuunda kafanız neye karıştı ben alayamadim. Kusura bakmayın.

Telefon benzeri diye tanımladığınız şey ise Cemal'in Selahattin'e yapmış olduğu bir "upgrade" ki hikayenin içinde bu bilgi veriliyor.

Atar değil bunlar. Belki okunurken öyle çıkacak. Ama gerçekten, vallahi atar değil. :)

Selametle.

Ekleme: Hikayenin orjinal ingilizce olan metnine şu linkten ulaşabilirsiniz: http://archive.cosmosmagazine.com/science-fiction/act-faith/
http://turanmemre.wordpress.com/
Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele