Kayıt Ol

Life Is Strange

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Life Is Strange
« : 01 Şubat 2016, 21:58:18 »

İşte size uzun zaman boyunca aklınızdan çıkmayacak, harika bir başyapıt... Daha önce "Remember Me" ile saygımı ve beğenimi kazanan Dontnod, bu sefer iki klişeyi fevkalade bir şekilde harmanlayarak çıkıyor karşımıza: Zamanı geri alabilme yeteneği ve episodik oynanış.

Telltale'in başımıza sardığı, şu sıralar bir hayli revaçta olan episodik oyunlarla aranız nasıl bilmiyorum ama ben kendilerinden çabucak bıktım. Bu yöntemi her şeye uygulamaları ve pek çok firmanın onların izinden giderek oyunlarını bölüm bölüm satmaya başlamaları beni ciddi anlamda sıkıyor. O nedenle Life Is Strange'e uzun süre ön yargıyla yaklaşmıştım. Ama Dontnod çok feci halde yanılttı beni.

Blackwell Academy'de bir fotoğrafçılık öğrencisi olan Maxine Caulfield adlı kızımızı yönettiğimiz oyun temelde "Kelebek Etkisi" üzerine kurulu. İnsanlarla konuşuyor, eylemlerde bulunuyor ve yaptıklarımızın sonuçlarını görüyoruz. Ortaya çıkan şeyi beğenmediğimiz takdirde de zamanı geri alarak farklı şeyler yapmayı deniyoruz. Kulağa çok klişe geliyor değil mi? İşte Dontnod'un küçük ama sihirli dokunuşlarla klişeyi unutulmaza dönüştürdüğü yer de burada başlıyor.

Her şeyden önce Maxine (ya da tercih ettiği isimle Max) inanılmaz sempatik ve çooooook tatlı bir karakter olmuş. Ray Bradbury okuyan, bilimkurgu filmlerine bayılan, gitar çalan, fotoğraf çeken ama tüm bunlara rağmen bir o kadar da içine kapanık biri Max. Kısacası tam bir "nerd." Bununla birlikte zamanı geri çevirebilme yeteneğini kazandığında kendine biraz daha güveni geliyor ve diğer öğrencilerle daha fazla konuşmaya başlıyor. Gördüğü yanlışları düzeltiyor, zorbalığa karşı savaşıyor ve kendine "Maxfactor" ya da "Mad Max" gibi isimler takıyor. Bir işi gizlice hallettiğiniz zaman sesini hafif kalınlaştırıp "Max the ninja strikes again!" demesi, deney tüplerine bakarken "Bring me the brain Igor," diyerek Frankenstein'a gönderme yapması, durmadan filmlerden alıntılar yapması onu inanılmaz sevilesi bir karakter haline getiriyor.

Uzun yıllardır görmediği, oyunun başında tekrar karşılaştığı çocukluk arkadaşı Chloe de onun tam tersine tam bir çılgın. İçki içiyor, sigara tüttürüyor, silah taşıyor, üvey babasıyla durmadan kavga ediyor ve mavi saçları, dövmeli kollarıyla âdeta her şeye isyan ediyor. Max hariç...

İşte oyun bu iki genç kızın arkadaşlıklarının etrafında ve Arcade Bay adlı kasabada yaşanan olayla etrafında dönüyor. Chloe'nin yakın bir arkadaşı olan Rachel Amber kayıplara karışmış, polis herhangi bir ize rastlayamamıştır. Max durmadan kâbuslarında devasa bir hortumun kasabayı yerle bir ettiğini görmekte ama buna bir türlü bir açıklama getirememektedir. Kasabada hayvanlar ölmekte, açıklanamayan doğa olayları yaşanmaktadır. Okulun sahibi olan Prescott ailesinin uyuşturucu müptelası, şımarık oğlu hayatı Max'e zindan etmeye kararlıdır. Okulun en şımarık, en zengin ve en popüler kızı Victoria da öyle...

Max en nihayetinde Rachel'ı bulması için Chloe'ye yardım edeceğine söz verir ve güçlerinin de yardımıyla sır perdesini aralamaya başlar. İşler de o andan itibaren iki kızın arkadaşlık hikayesinin çok daha  ötesine, paranormal bir polisiyeye dönüşüyor ve bu insana inanılmaz bir keyif veriyor.

Özellikle Max'in gücünün farklı bir yönünü keşfetmesi ve zamanı geriye almaktan çok daha fazlasını yapabildiğini öğrendiği kısım cidden çok iyi. Ama işlerin hepten sarpa sarıp oyunun algılarınızla oynadığı beşinci ve son bölüm tam bir şaheser olmuş.

Life Is Strange'i diğer episodik oyunlardan ayıran yanı illa şu veya bu sonuca bağlı kalmak zorunda olmayışınız. Bazen sadece iyi ya da kötü değil, nötr sonuçlar da elde edebiliyorsunuz. Verdiğiniz kararların bazıları etkisini hemen gösterirken bazıları oyunun sonunda çıkıyor karşınıza. Ek olarak, Max bir fotoğrafçı olduğundan, her bölümde kadrajınızla yakalamanız gereken bir sürü giz var, ki bu da bir başka derinlik katan şey olmuş oynanışa. Kısacası "episodik" oynanış kavramını olduğu gibi almak yerine onu çok güzel bir şekilde geliştirmiş Dontnod.

Life Is Strange benim gözümde Witcher 3'ten sonra geçen yılın en iyi oyunu oldu. O kadar diyorum, varın gerisini siz düşünün. Mutlaka oynayın, kesinlikle pişman olmayacaksınız. 10/10
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Life Is Strange’in İlk Bölümü Artık Bedava
« Yanıtla #1 : 21 Temmuz 2016, 13:51:07 »
Eğer bana Life Is Strange senin için ne ifade ediyor diye sorarsanız, “Geçen yıl The Witcher 3’ten sonra oynadığım en muhteşem şey!” cevabını alırsınız.

İşte bu oyunun ilk bölümü artık “sonsuza dek” bedava! Yani kendisiyle tanışmamak için artık hiçbir bahaneniz kalmadı. Eğer hikâye bazlı oyunları seviyorsanız bugün kendinize bir iyilik yapın ve oyunun resmi sitesine giderek ilk bölümü Steam, PS3, PS4, X360 veya Xbox One için ücretsiz olarak indirip oynayın.

Max the ninja strikes again…
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.