Kayıt Ol

Bioshock: Rapture Şehri

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Bioshock: Rapture Şehri
« : 08 Şubat 2016, 17:53:54 »


Bioshock: Rapture Şehri

Irrational Games’in meşhur oyun serisi için yazılan BioShock: Rapture Şehri çok yakında bizlerle.

2007 yılında çıkan ve System Shock’ın ruhani devamı olarak addedilen Bioshock, video oyunları tarihinin son yıllardaki en önemli yapımlarından biridir. Hikâyesi 1960’lı yıllarda, okyanusun altına inşa edilmiş, Rapture adındaki gizli bir ütopya şehrini konu alır. Andrew Ryan tarafından inşa edilen şehir devletlerin, dinlerin ve genel ahlak kurallarının baskısından kaçmak isteyen tüm bilim adamlarına, ressamlara, müzisyenlere ve sanatçılara çalışmalarını özgürce yürütebilecekleri bir yer var etmeyi amaçlamaktadır.

Ancak insanlara süper güçler bahşeden ADAM adlı genetik bir maddenin keşfedilmesi, da sonrasında bağımlılığa neden olması, akıl hastalıklarına ve deformasyona yol açmasıyla ütopya bir anda distopik bir cehenneme dönüşür.

Bioshock: Rapture Şehri işte bu olaylardan öncesini, şehrin nasıl kurulduğunu anlatıyor bizlere. Kitabın arka kapak yazısı şöyle:

Alıntı
Dünyanın en çok satan bilgisayar oyunlarından Bioshock’ın başlangıç hikâyesi…

Su altı şehri Rapture’ın bilinmeyen gerçekleri… Bir ütopyanın adım adım distopyaya dönüşmesi… II. Dünya Savaşı’nın sonuydu. Franklin D. Roosevelt’in Yeni Düzen’i, Amerika siyasetinin gidişatını değiştirmişti. Vergiler hiç olmadığı kadar yüksekti. Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları, tüm dünyaya toplu bir ölüm korkusu saldı. Hükümetlerin gizli ajanlıklarının ve birimlerinin yükselişi, dikkatleri üzerine çekiyordu. Amerika’nın özgürlük anlayışı yok oluyordu ve pek az insan özgürlüklerini kazanmak için savaşmaya hazırdı.

Ancak bu insanlar arasındaki bir hayalperest, zorlu yollardan gelen bir mülteciyken dünyanın en zengin ve en hayranlık uyandırıcı adamlarından birine dönüştü. İşte o adam: Andrew Ryan! Ve kendisi, insanların hep daha iyisini hak ettiğine inanıyor. Bu yüzden dünya üzerinde bir ütopya yaratıp imkânsızı gerçekleştirmeye kararlı. Öyle bir ütopya ki devletten, sansürden, bilim üzerindeki ahlaki sınırlamalardan uzak, emeklerinizin karşılığını aldığınız bir yer. İşte bu fikirle Rapture ortaya çıktı; denizin altındaki o parıltılı şehir… Ancak bu ütopya büyük bir trajediyle yüzleşti. İşte her şey böyle başladı… her şey böyle son buldu.

“Ben Andrew Ryan ve size bir soru sormak için buradayım: Bir insan kendi alınterinde hak sahibi olamaz mı? Hayır, der Washington’daki adam. O ter, fakirlere aittir. Hayır, der Vatikan’daki adam. O ter, Tanrı’ya aittir. Hayır, der Moskova’daki adam. O ter, herkese aittir. Bu cevapları reddettim. Bunlar yerine, başka bir şeyi seçtim. Ben imkânsızı seçtim. Ben… Rapture’ı seçtim. Sanatçıların sansürden korkmayacağı bir şehir. Biliminsanlarının gereksiz bir ahlakla sınırlandırılmadığı bir şehir. Mükemmelin, değersizler tarafından sınırlanmadığı bir şehir… ve alın terinizle, Rapture sizin de şehriniz olabilir.”

Kitabın en ilginç yanlarından biri John Shirley tarafından yazılması. “Post-modern Edgar Allan Poe” olarak anılan Shirley cyberpunk, fantastik ve bilimkurgu türlerinde 40’tan fazla eser vermiş, oldukça başarılı bir yazardır. Hatta William Gibson ile birlikte pek çok kısa hikâye üzerinde birlikte çalışmış, Neuromancer’a ilham kaynağı olmuştur. Yani “iyi oyunun kötü kitabı” gibi bir durumla karşılaşmayacağımızı söyleyebiliriz rahatlıkla.

Çevirisini Kerem Ergener’in, redaksiyonunu Eren Karadağ’ın, editörlüğünüyse Alican Saygı Ortanca’nın üstlendiği 424 sayfalık kitap ciltli olarak basılıyor.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.