Kayıt Ol

Kuzgun

Çevrimdışı muaet

  • **
  • 215
  • Rom: 12
  • Carai an Ellisande!
    • Profili Görüntüle
Kuzgun
« : 01 Nisan 2016, 09:15:15 »
Edgar Allan Poe'nun Kuzgun şiirini bilmeyeniniz yoktur. Eski dosyalarıma göz atarken lisede edebiyat dersi için şiiri hikayeye dönüştürme ödevi olarak yaptığım hikayeye rastladım. Paylaşmak istedim sizlerle.



Kuzgun

Karanlığın karanlığı boğduğu ürkünç bir aralık gecesiydi. O tozlu raflardaki, kurtların kemirdiği eski kitapların barındırdığı yitik hikmeti arıyordum. Yorgundum, gecenin soğuğu ne kadar hırçınsa en az o kadar yorgundum. Ve bitkin…

Şöminenin ışığı benim kadar solgun ve aradığım çare kadar yitikti. Hayalet alevlerinin ışığıyla çevirdim kitapları. Onlardan bu ıstırabın bitmesini diledim, Lenore’umu kaybetmenin ıstırabının bitmesini…
Başım öne düşüyor, sanıyorum koltukta sayıklıyordum. Ve ansızın kapıdaki nazik bir tıkırtı oldu beni o ruhsuz, acı hülyalardan uyandıran. “Misafirdir.” diye düşündüm, “Yolu ya da vakti şaşırmış bir misafirdir, o kadar.”

Mor, ipeksi perdemden gelen o süzgün hışırtıyla, içimi daha önce hiç yaşamadığım kadar anlamsız bir korku kapladı. Yineleyip durdum deli gibi atan kalbimi sakinleştirmek için. “Kapının ardındaki kişi bir misafir, gecikmiş bir misafir yalnızca, başka bir şey değil.”

Ve çabucak doğruldum masamın başından, “Bayım ya da bayan,” dedim, “öylesine usulca çaldınız ki kapımı, tıkırtının gerçekliğinden şüphe ettim.”

Ardından sonuna kadar açtım tahtadan kapıyı ancak karşımda ne bir bay gördüm ne de bir bayan. Kapımın ardında bekleyen şey karanlıktı. İçinde tüm perilerin hülyalarını ve korkularını barındıran uçsuz bucaksız bir karanlık… Zifiri karanlığın içine baktım uzun müddet. Ve hayaller kurdum, hiçbir faninin cüret edemeyeceği hayaller tasarladım kafamda. Dudaklarımdan tek bir sözcük döküldü orada, “Lenore.” Ve karanlığın dört bir yanından cevaplar yankılandı. Lenore.

Kapattım kapıyı alevden çehreli bir ruhla, sıcak odama(!) döndüm. Kuruldum masaya ancak bir tıkırtı daha duydum. Pencereden gelen tıkırtının sesiyle zorlukla dizginlediğim kalbim tekrar sayıklamaya başladı. “Eminim,” dedim, “bir şey var penceremin ardında.”

Pencereyi açacaktım, açacaktım ki bu gizem çözülsün, garip kalbim bir sükûn bulsun. “Rüzgârdır,” dedim içimden, “başka bir şey değil.”

Pencereye açtığım anda, kanat şakırtılarıyla bir kuzgun belirdi önümde. Daldı penceremden içeri, ne bir şey dedi, ne selam verdi. Muhterem bir kişi edasıyla doğruca kapımın üstündeki Pallas büstüne tünedi.
Kuşun o azametli tavrı ruhumun derinliklerine işledi, gülümsedim. “Karanlık kıyılardan gelen korkunç kuzgun,” dedim, “odama izinsiz girsen de belli ki namert değilsin. Söyle bana nedir, o kışın yüreğinde sana verdikleri isim?”

Kuzgun gagasını çok hafifçe iki yana salladı ve dedi, asla

Şaşırmıştım, o müşkül halimle ne kadar şaşırabilirsem o kadar şaşırmıştım. Her ne kadar anlamsız olsa da, bir kuşun böylesi açık bir yanıt verebilmesine şaşırmıştım.

Pencereden hışımla esen rüzgâr pelerinimi çekiştirirken, kuşun devam etmesini bekledim. Fakat kuş ne bir kılını kıpırdattı ne de bir söz ekledi. Onun için yeterliydi o söz, sanırım benim için de. Sanki o kelimeden, tüm ruhu taşıverdi de içimi dağladı.

Kendime mırıldandım acı acı, “Yanımdakilerin hepsinin göçüp gittiği gibi, elbet sen de birazdan gideceksin buradan.”

Ve kuş tekrar yanıtladı beni, asla.

İrkildim bu defa, böylesi yerinde söylenen sözle. Şüphesiz bu söz onun belleğindeki tek kelime, onun tek sermayesidir diye düşündüm. İlgimi çekmişti kuş. Hala ona bakıp gülümserken Pallas büstü ile masamın ortasındaki koltuğa oturdum. Düşünmeye başladım, kadim zamanlardan kalma bu gaddar, siyah kuşun “asla” derken neyi kastettiğini.

Tahmin yürütmeye başladım sessiz sedasız, o ruhumu dağlayan kuşun bakışları tam üzerimdeyken. Ve gözüm, mor perdemin üzerine sürtündüğü mor yastığa takıldı. İçim yine cız etti, Lenore aklıma geldi. Lenore’um bir daha ‘asla’ dokunamayacaktı ipek parmaklarıyla o yastığa.

O anda her şey değişti sanki. Odaya farklı bir hava çöktü, meleklerin fısıltısının meltemi penceremden içeri süzüldü.

“Bre sefil!” diye haykırdım kendi kendime, “Bu sana Tanrı’ndan gelen bir lütuf. O kitaplarda aradığın hiç var olmamış derman. İç bu ilacı ve sil artık Lenore’u aklından!”

Derken kuş yanıtladı beni, asla.

“Ey cehennemden gelen uğursuz kuş ya da Şeytan! Kara bir fırtına mıydı seni cehennemden bu taraflara, bu kâbusların hortladığı evime yollayan? Söyle ey iblis söyle, var mı günahlarımın ilacı, söyle bana söyle, yalvarıyorum!”

Kuş tekrar yanıtladı beni, asla.

Tatmin olmaksızın devam ettim. “Ey karanlığın içinden gelen kuş, ya da Şeytan! Üstümüzde kıvrılan gökler ve yücelttiğimiz Tanrı adına söyle! Bu karşındaki sefil ruh kavuşabilecek mi, adı meleklerce Lenore konan o eşsiz bakireye?”

Kuzgun yineledi, asla.

“Bu söz ayrılık nişanımız olsun ey kuş!” diye bağırdım. “Dön artık geldiğin kara kıyılara, o fırtınaya! Söylediğin yalanlara nişan tek bir tüy bırakma. Bırak beni yalnızlığımla, terk et o büstü. Çek gaganı zavallı kalbimden, çık git bu evden.

Kuzgun tekrar etti, asla.

Uçmadı kuzgun. Ben bu satırları yazarken bile, hülyalı şeytan gözlerini üzerime dikmiş oturuyor o büstte. Tüylerinden daha kara gölgesi akıyor bembeyaz zemine. Peki ya o gölgeye hapsolmuş, yerde yatan ruhum yükselecek mi, cennetteki bakireye?

asla
“My father used to say that there are two kinds of people in the world,” Kaladin whispered, voice raspy. “He said there are those who take lives. And there are those who save lives. I used to think he was wrong. I thought there was a third group. People who killed in order to save.” He shook his head. “I was a fool. There is a third group, a big one, but it isn’t what I thought. The people who exist to be saved or to be killed…The victims. That’s all I am.”

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kuzgun
« Yanıtla #1 : 11 Nisan 2016, 12:35:54 »
Merhaba
İyi bir çalışma olmuş. Şiirdeki gizemli ve ürkütücü havayı yakalamışsınız. Yine de biraz daha hikaye havasına dönüştürülebilirdi. Bu da detaylara önem vermek anlamına gelir kanaatimce. Pallas kimdir büstü nasıldır. Üzerine bir kuş konmasına müsait midir. Okuyucu Pallas'la korku arasında nasıl bir bağ kuracak... gibi.
Son olarak, ödevinizden kaç almıştınız?
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı muaet

  • **
  • 215
  • Rom: 12
  • Carai an Ellisande!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kuzgun
« Yanıtla #2 : 11 Nisan 2016, 13:58:42 »
Merhaba teşekkür ederim, her ne kadar hikayeye dönüştürmek eylemine girişmiş olsam da şairane havayı kaçırmamak adına yine çoğu yerde ufak tefek kafiyeler yakalamaya çalışmışım. Ve yine şiirde anlatılan, yer verilen betimlemelerin üstüne daha fazla şey koymaya gerek duymadığımı anımsıyorum, zira fazladan ayrıntı eklemek çok iyi yazılmış bu şiir içinde yer yer eğreti kaçabilirdi. Dosyanın oluşturulma tarihi 2011, maalesef kaç not aldığımı hatırlamıyorum, epey vakit olmuş :)

Kıymetli yorumunuz için teşekkür ederim tekrar.
“My father used to say that there are two kinds of people in the world,” Kaladin whispered, voice raspy. “He said there are those who take lives. And there are those who save lives. I used to think he was wrong. I thought there was a third group. People who killed in order to save.” He shook his head. “I was a fool. There is a third group, a big one, but it isn’t what I thought. The people who exist to be saved or to be killed…The victims. That’s all I am.”