Bugün kardeşimle gittik filme.
Kitabı okudukça aldığım duygu ve düşünceler vasıtasıyla, hikayedeki boşlukları bir fiil doldurarak hikayeyi özümsüyordum.
Film, seyircinin bunu daha rahat yapabilmesi için yardımcı olacak değişiklik ve düzenlemeler gitmiş. Tabii yönetmen de kendinden bayağı şeyler katmış.
Kitabın da filmin de mesajı aynı olsa da hissiyat olarak iki farklı hikaye izlemiş gibiyim. Tamam, sonuçta biri kitap biri film. Belki, kitabı bilmemden ötürü böyle bir tat almışımdır.
Canavar'ın varlığı konusunda filmin vardığı nokta, olayın neden yaşandığını bağlama konusunda, "Evet bu sebeple bunu yaşadı." diyebilecek bir dayanak noktası oluşturuyor. Dolaylı yoldan verilen bu cevap, kitabın içerdiği sertliğin filmde yumuşatılmasını sağlamış. Yumuşatma demişken, büyükannenin, beni ürkütüp hüzünlendirmesini beklediğim sahnesi, kitaba kıyasla oktavı düşük geldi. Seyir notu; yanımdaki seyirci büyükannenin ne yapacağını bilmediği için kıkırdarken, ben "Ne olacak bir bilsen." kıvamındaydım
.
Kimi izleyen çok kasvetli diye yorumlarken, ben, film kitaba göre yumuşatılmış mı ne yorumunda bulunacağım. Bahsettiğim gibi, kitabı bilmek sanırım ben de filme karşı farklı duygular içerisinde olmama sebep olmuş olabilir.
Şimdi düşünüyorum da, film zaten başkaları kederlendirmişken, bu yeterli değil dememde biraz yersiz biraz. Sanırım, Canavar'ın, kitaptaki varlığı ile filmdeki varlığının bağlandığı köklerin farklı olması, ikisini de farklı duygu durumlarıyla algılamama sebep oldu.
Filmi beğendim. Ama gönlüm yine de kitaptan yana.
Bu tuhaf duygu durumundan çıkıp, oyunculuklara ve hoşuma giden bir ayrıntılara atlayayım.
Oyunculuklar harika. Bundan fazla bahsetmeye gerek yok.
Sigourney Weaver'ın başlardaki bakımlı hali ne kadar kendinden emin bir portre çizmişse, sonlara doğru ki bakımsız ve bitap halleri de karakterin değişimini anlatmada önemli bir görsel ayrıntı olmuş.
12:07. Bu saatteki rakamlarla sıkça karşılaşıyoruz. Conor'un annesi ile hastane odasında konuştuğu sahnede, gene bu rakamlarla, 17:02 olarak karşılaşıyoruz. 07:12 olarak da karşılaşıyoruz galiba. Orayı tam hatırlayamıyorum işte
Geçeyim, filme dair gelen bazı yorumlara dair görüşlerime.
Film devamlı Pan'ın Labirenti'ne benzetiliyor. İki film de yaşanan olaylar gerçek miydi değil miydi sorunu sordurmuyor değil. Film olarak Canavarın Çağrısı, sizi yaşananların gerçek olup olmadığı konusunda ikileme bırakmada Pan'ın Labirenti kadar başarılı olamıyor bence. Yönetmen J.A Bayona'da, Pan'ın Labirenti'nin yönetmeni Guillermo del Toro'nun yapımcısı olduğu 2007 tarihli Yetimhane'nin yönetmeni. İkisi de İspanyol. Hikayeyi ele alış açısından kanı del Toro'ya çekmiş olabilir
Bu arada film Amerikan-İspanyol ortak yapımıymış. İlginç geldi. Belki, filmin iyi bir uyarlama olmasının sebebi de budur ha? Ne dersiniz
?
Filmin yeterince fantastik olmadığı yorumları kulağıma çalındı. Bunu, kardeşimin arkadaşından öğrendim. O da filme dair kendisinin okuduğu eleştirilerden almış bu yorumu. Sanırım, Canavar'ın olup olmaması konusunda ikilemde kalınınca bu tip yorumlar oluşmuş. Tabii kişinin "fantastik" denince filmden ne beklediği de önemli.