Kayıt Ol

Eornd Efsanesi - Deneme

Çevrimdışı Guy Fawkes

  • **
  • 266
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Eornd Efsanesi - Deneme
« : 28 Ağustos 2016, 17:36:27 »

Giriş Bölümü - Anlaşma




Hava kararmış, gökyüzü göz alıcı parlaklıkta bir ışıkla bezenmişti. Kuzey ışığı derlerdi ona. Yolculuğu esnasında tanıştığı tüccarlar, kiralık askerler ve kelle avcıları, ışığı gördüğünde çok dikkatli olması konusunda önemli uyarılarda bulunmuşlardı. Nedenini merak edip sorduğunda, kiralık askerlerden biri: "Kuzeydeki dağların kötülükle dolu karanlık köşelerinde uyuyan Galzra'nın ışıltıyı sevdiği söylenir," diye açıklamıştı. "Dikkatli olman gerekir savaşçı, Galzra sadece bir ejderha değildir aynı zamanda kadim bir büyücüdür."


Mavi ve yeşilin muazzam bir ahenkle karıştığı ışığa bakarken o sözleri hatırladı. Günlerdir yoldaydı. Öyle ki geceyle gündüzü karıştırır hale gelmişti. Güvenilmez bir yabancının sözlerine kulak asıp geri dönemezdi artık. Sert kayalardan birine yasladığı kalkanını sırtladı ve ayağıyla küçük bir kar kütlesini ateşin üzerine doğru sürükledi. Zaten sönmek üzere olan ateş, pek anlaşamadığı soğukla temas edince çızırtı çıkarıp söndü.


Doruğa çıkan geçit dardı, sarp kayalıklarla doluydu. Eornd'un sırtındaki büyük kalkan fazlasıyla ağırdı. Bir savaşçının sahip olabileceği en güçlü kalkanlardan biriydi. Kuzeydeki orman halkındandı Eornd; bu kalkan da cömert kralı tarafından hediye edilmişti ona. Bir yandan sarp kayalıkların arasından ilerleyip uçurumdan düşmemek için dengesini korumaya çabalarken bir yandan da kalkanına mukayyet oluyordu.


Geçit sanki hiç bitmeyecekmiş gibi uzayıp duruyordu. Eornd dinlenmek için ara verdiğinde yolun sonunu görmeye çalıştı ancak görebildiği tek şey zifiri karanlıktı. Günlerdir karanlıkta yol almaktan gözleri körelmişti. Renkli veya parlayan bir şey görse dayanılmaz bir acıyla yanmaya başlardı. Gözlerinin sağlığı açısından karanlığın önemli olduğunun farkındaydı ama yolun ilerisinde onu bekleyen şeyi nasıl görecekti? O esnada ustasından ödünç aldığı küçük kılıç geldi aklına. Ustanın söylediğine göre eğer sihirli cümleyi doğru telaffuz ederse, karanlığı gündüze çevirecek bir ışık saçarmış. Usulca çekti kılıcı deri kınından ve şöyle dedi: "Grolozaan, unnindein!"


Ancak en ufak bir ışıltı bile olmadı. Söylemesi çok zor bir cümleydi, belki yanlış telaffuz etmiş olabilirdi. "Grolozaan, unnindein!" Ardından tekrar: "Grolozaan, unnindein!" Bunu birkaç kez daha denedi. Yolculuğu yüzünden zihninin bitap düşüp cümleyi unutması korku verici olurdu. Zira aynı cümle kilitli kapıları açabiliyor, dev trolleri taşa çevirebiliyordu. Karşısına troll çıksa ya da yolunu kesen bir kapı, yapabileceği hiçbir şey yoktu. Cümlenin Grolozaan ile başladığını anımsıyordu, peki bitişi? Sonu hep aynı şekilde aklında kalmıştı ama o da yanlıştı.


Öfkeyle kılıca baktı. "İşe yaramaz demir parçası!" diye bağırdı. "Sana emrediyorum, Grolozaan, unnindein! Sahibine itaat et."


Bu sözler üzerine kılıcın sap kısmı dayanılmaz bir ısıyla tutuşmaya başladı ve Eornd son anda yere kılıcı atarak elini yanmaktan kurtardı. Kılıç önce sivri bir kayaya çarptı, ardından gürültüler çıkararak uçurumdan aşağıya düştü. Eornd büyük kayalıklardan birine sarılıp uçurumdan aşağıya bakmaya çalıştı. Derin bir iç çekerek ofladı. Kalkanı dışında kendisini koruyabileceği hiçbir şeyi yoktu şimdi. Üstelik iyi bakılması şartıyla ödünç verilen bir eşyayı da kaybetmişti.


Yüreğini pişmanlık ve huzursuzluk kapladı. Ancak ümidini yitirmemişti. Yola kaldığı yerden devam etti. Sarp kayalıkları aştı, kaygan taşların üstünden atladı ve karanlığa doğru adım adım yaklaştı. O karanlığa yaklaştıkça yeraltının derinliklerinden geliyormuş gibi boğuk bir ses doldu kulaklarına. Tam emin olmasa da hırıltıya benzer bir ses olduğunu düşündü. Hasta bir insanın hırıltısı. Sonra bu ses, yanan odunların çatırtısıyla karıştı. Eornd giderek meraklanıyordu. Kendisinden başkasının bu dağlarda yolculuk yapacağını hiç düşünmemişti.


Karanlığın ortasına daldığında, etrafı, dev sütunların üzerine kazınmış Runik yazıların büyülü ışığıyla aydınlandı. Eornd anladı: sonunda dağın doruğuna ulaşmıştı. Adımlarını daha dikkatli seçerek tapınağı andıran yapıya doğru ilerledi. Çok eski zamanlarda büyücülerin insanlar için iyilik ya da kötülük dilediği bir tapınaktı bu. İlk çağlarda çok görkemliydi ama şu sıralar yer yer dökülmüş, harabeden beter görünen kısımları vardı. Üzerine binen ağır karları taşıyamıyordu. Beyaz renk taşları kül rengine dönmüştü, kapısı ise güçlü balta darbeleri yüzünden zedenlenmişti.


Heyecanla büyümüş gözleri çevreyi inceliyor, küçük kulakları sesleri dinliyordu. Hırıltıyı andıran ses kesilmişti ama diğer ses hala devam ediyordu. Eornd ay şeklini andıran büyük kayanın ortasında bir parıltı fark etti. Kalkanını omuz hızasında tutup oraya doğru ilerlediğinde yanan ateşi gördü. Birileri ondan önce buraya ulaşmış ve bir ateş yakmış olmalıydı.


Eornd'un merakı katlandı. Aynı zamanda oldukça şaşkındı. Kadim büyülerle dolu olduğu söylenen buralarda pek insana rastlanmazdı. Buralara gelmek yolgezerlerin ya da büyücü avcılarının işiydi. Zaten Eornd da bir yolgezer olduğundan çıkmıştı bu zorlu yolculuğa.


Ateşin başına ulaştığında çelik kısmı bilmediği harflerle süslenmiş battal bir kılıç gördü. Usulca kılıcı yerden alıp inceledi. İşçiliği muntazam görünüyordu. Eornd kılıcın kar elflerinin diyarında dövüldüğünü sapta ışıldıyan simgeyi görünce anladı. Kar elflerinin en iyi kullandığı silah her zaman yay ve ok ikilisi olmuştur. Kılıcı sadece yakın dövüşe girmek zorunda kalırlarsa kullanırlar. Üstelik kuzeyli insanları pek sevmezler. Bunları oldukça iyi bilen Eornd, kılıcı sımsıkı kavrayıp kendi etrafında döndü. Ateş hala yandığına göre yakında elf geri dönecekti.


Daha önceleri işittiği hırıltı sesi rahatsızlık verecek derecede arttı. Hatta artık kendi içinde duymaya başlamıştı. Kayanın hareket ettiğini, göz ucuyla, fark eder etmez arkasını döndü. Sonra sağında ve ayaklarının altında titrek bir ses daha hissetti.


"Ortaya çık elf! Göster kendini bana, senden korkmuyorum!" Sözleri oldukça tehditkardı.


Birkaç adım geriye çekilerek savunma pozisyonu aldı: sağ ayak ileride, kalkan omuzlarda, kılıç ise kalkanın üstünden ileriye doğru uzanmış. O anlarda gökyüzündeki sonsuz karanlığın içinde kötücül bir şey hareket ediyormuş gibi göründü gözüne. Burada kalıp elfi mi beklemeliydi yoksa tapınağa mı girmeliydi emin değildi şimdi. Kararsızlığı yüzünden öylece kalmıştı. Belki elfin de tapınağa girmiş olabileceği aklına gelince savunma pozisyonunu bozdu. Birkaç adım atmıştı ancak arkasından gelen ses durmasını emretti. Hırıltılı ve tok bir ses. Sıcak, çok sıcak bir nefesin varlığını hissediyordu arkasında. Eornd'un kılıcı ve kalkanı iradesi dışında yere düştü.


"Şimdi de bir yolgezer gelmiş ziyaretime, ne hoş."


"Kuzey ormanlarının kralından selam getirdim sana," diye karşılık verdi. "Tapınakta dua etme amacıyla görevlendirildim."


Arkasındaki kanatlı yaratık Eornd'un önüne uçtu. Kiralık askerin ona bahsettiği ejderha bu olmalıydı. Kara büyük kanatları, çelik gibi güçlü pullu vücudu ve kemikli, donuk bir yüzü vardı. Siyah gözleri öfkeyle büyümüştü, geniş burun deliklerinden duman çıkıyordu.


"Tıpkı elf gibi," dedi Eornd'a yaklaşarak, "sen de yalancısın. Büyücüler gittiğinden gayrı kimsecikler dua etmeye gelmedi buraya. Sende çok daha farklı bir amaç seziyorum kuzeyli adam."


"Dediğim gibi sadece dua edeceğim."


Yaratık onun etrafında dönmeye başladı.


"Belki öyledir, belki de değildir," dedi Galzra. "Kuzey ışıkları gökyüzünde belirdiğinden beri uyanığım. Senden önce Buzkent diyarından kar elfi geldi." Eornd çaresizlikle dinliyordu onu. "Bana tapınakta dua etmeye geldiğini söyledi ama ona inanmadım. Kılıcı vardı tıpkı seninki gibi, ok ve yayı. Oldukça saldırgan bir görünüş, dua etmeye uygun olduğu söylenemez."


"Şimdi nerede o?" diye bir soru yöneltti Eornd.


"Midemde," diyerek korkutucu bir yanıt verdi Galzra. "Vücudumun büyük bölümünü oluşturan kızgın ateşin içinde kavruluyor. Çok olmadı. Çığlıklarını hala duyabiliyorum."


Eornd pek fazla seçeneğinin olmadığını düşünerek cesaretini topladı, kılıcına uzanmak için hızla arkasına döndü. Ancak bunu çok önceden sezen yaratık önüne geçivermişti.  


"Ölmek için aceleci olma."


"Savaş benimle seni pis sürüngen!" dedi Eornd. "Seninle yüzleşmeye hazırım."


Duydukları hoşuna gitmiş olacak ki gülmeye başladı ejderha.


"Ben bu lafları çok duydum," dedi. "Kiminle karşılaşsam benimle dövüş diyor. Ben artık yaşlıyım." Eornd'u kokladı. "Kolay yoldan karnımı doyurmak varken niye zoru seçeyim."


"Demek bir korkaksın," diye bağırdı Eornd. "Tam tahmin ettiğim gibi."


Ejderha simsiyah kanatlarını olabildiğince açtı. "Tapınağa taşı almak için geldiğini biliyorum," dedi. "Kralın o taşı istiyor zira kendisi çok güçsüz. Kar elfleri güçlendi, ülkelerini sizden geri almak için dönecekler. Taş sahibine güç bağışlar ama benim kadim büyüm olmadan neye yarar ki! Demek istediğim şey cesur adam, benimle konuşurken kelimeleri dikkatli seç. Korkak, benim sevdiğim bir sıfat değildir."


"Sana en çok yakışan sıfat gibi göründü bana."


Galzra hırıltılı bir sesle kahkaha attı.


"Hem beni öldürüp hem de taşı alabileceğine inanıyorsan sen de koca bir aptalsın. Taş, büyüyle güçlenir. O büyüyü biliyor musun?"


Eornd çaresizlikle yaratığın gözlerine baktı. Ne yazık ki o büyüyü de unutmuştu. Kendisine ne kadar lanet etse azdı. Eğer görevini başaramazsa kralının ve ustasının güvenini yerle bir etmiş olacaktı. En kötüsü de vatani görevi başarısızlık suçlamasıyla idam bile edilebilirdi. İçgüdüleri ejderha ile bir anlaşma yapması gerektiğini söylüyordu ona.


"Pekala," dedi. Sesi çok güçsüz çıkmıştı. "Bir anlaşma yapalım: ben taşı alayım ve sen bana büyüyü söyle, karşılığında ne istersen yaparım."


Galzra, bir süre düşündü bunu. Yüz ifadesi memnuniyetle karşıladığını gösteriyordu.


"Oldukça makul," dedi. "Sana taşı verecek ve büyüyü söyleyeceğim ama..."


"Ama?"


"Kralın, kar elflerinin mağaralarında sakladıkları o donmuş altınları, zümrütleri ve yakutları bana teslim edecek. Atınların hepsini istiyorum yolgezer, hepsini!"


"Ancak, "diye karşı çıktı Eornd. " altınlar sadece birer efsane. Gerçek oldukları bile belli değil."


"Taş da bir efsane olarak bilinir," dedi Galzra. Eornd'dan çok daha bilgiliydi. Onunla konuşup haklı çıkmak çok zor görünüyordu. Kralı, kar elfleriyle savaşa girmek üzereydi. Buzkent'in güçlenmesine engel olunmalıydı. Eğer Eornd ikna edebilirse, savaş ganimeti olarak altınları alabileceğini düşündü. Ona sadece muhafızların sahip olabileceği kalkanı hediye eden cömert kralı, bu isteği geri çevirmezdi belki.


"Tamam, nasıl istersen. Altınları sana getireceğim, sen de bana taşı verecek ve büyüyü söyleyeceksin."


Böylece Galzra ve Eornd, diyarın kaderini değiştireceklerinden habersiz, anlaşmaya vardılar.




Çevrimdışı milenya

  • **
  • 260
  • Rom: 6
  • Belki de Tanrı bize inanmıyor!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eornd Efsanesi - Giriş Bölümü
« Yanıtla #1 : 26 Ekim 2016, 23:27:47 »
 Uzun süreli buralarda gezinmeyi bırakmıştım. Biri bana imla ve noktalama konusunda çok kastığımı ve gereksiz olduğunu söylemişti ve ben de yüzyıllardır kimsenin bilmediği bir şeyi sadece onun bildiğine kanaat getirip uzaklaşmıştım iyice. Tabii noktalama ve imlanın olduğu yerlere kaçmıştım, gerçek şeylere ve ne diyeyim geri dönüp ilk baktığım hikayede bu ikisi gerçekten iyi uygulanmış. Sana patlamış gibi oldum ama senin öykünde hiç bir yazım yanlışı çarpmadı gözüme. :D

Onun dışında elf, ejderha ve bir de o ejderhanın altına düşkün olması çok klişe... Tabii bundan eleştirilmez insan ama ne bileyim, yeraltı edebiyatı ile ilgilendiğin için belki de böyle farklı bir şey beklemiştim. Zan altında bırakmış gibi oldum, ben böyle biri değilim aslında :P

İçeriği geçersek masalsı, akıcı bir anlatımın var burada. Açıkçası ben ne olduğunu anlamadan kendimi 'hızlı cevap' kısmında buldum. Dediğim gibi biraz uzak kaldım bir süre iyi ve yapıcı bir eleştiri olmadı ama hiç olmamasından iyidir, yakında acımasız, laf sokmalı eleştirilere başlarım.

Spoiler: Göster
Aramızda kalsın sizin sayenizde pek de sevmediğim David Bowie'yi tekrar deneyip biraz daha beğendim. (Zevkler zamanla değişiyor) Özellikle daha önce görmediğim Blackstar albümünün -ki gerçekten harika bir albüm- katkısı oldu bunda. Eskilerini hala pek sevemiyorum, en azından bir çoğunu. O yüzden direkt sizin hikayeye atladım denilebilir. Bunlar hep aramızda  ;)


 
Spoiler: Göster

Çevrimdışı Guy Fawkes

  • **
  • 266
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eornd Efsanesi - Giriş Bölümü
« Yanıtla #2 : 27 Ekim 2016, 07:41:52 »
Yorumunuz için teşekkürler. Aradan çok zaman geçti ve bu öyküden uzaklaştım; devamı gelmeyecek. İyi bir deneme oldu. Klişeleri biliyorum. Yeraltı Edebiyatı tarzında öykülerimi seçkide paylaşıyorum. Ya da paylaşacağım diyelim. Fantazya yazmak pek bana göre değil.