Kayıt Ol

Antikacı - Gustavo Faveron

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Antikacı - Gustavo Faveron
« : 24 Ekim 2016, 00:28:28 »

Alıntı
"Hepimiz hilkat garibeleriyiz, öyle ya da böyle."

Ünlü bir dilbilimci olan Gustavo, nişanlısını öldürdüğü için psikiyatri kliniğinde yatan eski dostu Daniel'in gerçeği itiraf etmek üzere kendisini umulmadık bir anda aramasıyla geçmişin izini sürmeye başlar. Tozlu kütüphaneler, egzotik genelevlere dair gençlik anıları, Daniel'in deliliğin sınırlarında gezinen hastalıklı küçük kız kardeşi ve kitap koleksiyonculuğu… Gustavo, polis raporlarından daha gerçek olan anıştırmalar ve metaforlar aracılığıyla cinayetin arkasında yatan gerçeği çözmek durumundadır.

Antikacı, yozlaşma ve şiddet yüzünden harap olmuş huzursuz bir Güney Amerika şehrinde geçen tutkuyla sarmalanmış bir cinnet öyküsünü anlatıyor. Perulu yazar Gustavo Faverón Patriau'nun gizemli ve efsanevi yaratısına derinlemesine dalınca, elinizden bırakamayacaksınız…

"Müthiş bir neo-gotik hikâye… Okuma deneyiminizi değiştirecek türden bir metin."
-Dennis Haritou, Three Guys One Book-

"Borges'in büyülü gerçekçiliğini, Calvino'nun Görünmez Kentler'ini anımsatan yanları var; aynı zamanda çok daha gizemli, gotik, dehşetli bir şeyler de var."
-Daniel Alarcón, Geceleri Daireler Çizerek Yürürüz'ün Yazarı-

"Yazarla birlikte çalışarak romanı okuyanlar ve onunla birlikte hayal kurup böylesine yoğun ve zengin bir metnin inceliklerinin keyfini sürebilecek olanlar, Antikacı'yı asla unutmayacaklardır."
-Mario Vargas Llosa, Nobel Edebiyat Ödüllü Yazar-

Yorumum:

Antikacı okumaya hevesle başladığım, çok da ümit vadedici bir girişi olan ama daha sonrasında aradığımı bulamadığım bir eser oldu. Bunun birkaç nedeni var ve hepsini sıralayacağım. Ama aralarından en büyüğü beklentimin çok yüksek olmasıydı kuşkusuz. Bildiğiniz gibi, Kayıp Rıhtım İnceliyor serimizin güzide konuklarından biriydi bu kitap ve Hazal’la zevklerimiz genelde uyuştuğundan ben de en az onun kadar hayranlıkla okumayı bekliyordum bu neo-gotik romanı.

Antikacı çok çarpıcı, hatta biraz H.P Lovecraft’ın eserlerini andıran bir giriş bölümüyle başlıyor. Yazarla aynı ada sahip olan Gustavo adındaki anlatıcımız rüya ile uyanıklık arasında, yüzü gözü sargılarla dolu bir biçimde açıyor gözlerini ve bize tarihlerle, tuhaf ölümlerle dolu bir liste sıralıyor. İşin içinde büyük bir gizemin olduğunu daha ilk sayfalardan anlıyor ve heyecanlanıyorsunuz. Gustavo bize nasıl olup da bu hâle geldiğini anlatma vaadinde bulunuyor. Ama ne yazık ki ardından işin içine Daniel, yani kitaba adını veren Antikacı giriyor ve o noktadan sonra kitap düşüşe geçiyor.

Gustavo’nun çocukluk arkadaşı olan Daniel iflah olmaz bir eski kitap koleksiyoncusu ve nişanlısını öldürdüğü için psikiyatri kliniğinde yatıyor. Ailesi çok zengin olduğundan hapse düşmekten bu şekilde kurtulmuş. Ama anlatmak istediği bir hikâyesi var ve güvenebileceği tek kişi Gustavo. Böylece onu arayıp hastaneye ziyaretine çağırıyor.

Sorun Daniel’ın konuşma biçimi. Eski kitaplara ve efsanelere tutkun olduğundan kendisi de sürekli uzun uzun, alakasız örnekler vererek, ilginç betimlemeler yaparak, kimi uydurma kimi gerçek hikâyeler anlatarak konuşuyor. Kendisine sorulan hiçbir şeyi doğrudan cevaplamıyor ve anlattıkça anlatıyor. Hatta sadece Daniel değil, onun gibi kitap tutkunu olan arkadaşları da öyle.

Böylece Gustavo cinayetin sebebini araştırır, o mekân senin bu mekân benim gezer ve farklı insanlarla konuşurken biz de durmadan konuyla neredeyse hiçbir alakası yokmuş gibi gözüken bir sürü şey okuyoruz. İnsan derisinden kâğıt yapan Naziler, ilk film makinesi, savaş hikâyeleri, Ortaçağ keşişleri, deli hastanesinin inşası, şehrin gelişimi vs vs.

Normalde hikâye içinde hikâye okumayı severim, o yüzden bu durumdan keyif almam gerekirdi. O noktada da yazarın iki özelliği ket vurdu okuma zevkime. Birincisi ÇOK uzun cümleler kurması. Daniel’ın bir deli gibi durmadan alakasız şeylerden bahsetmesi yetmiyormuş gibi yazarın hem bunu hem de betimlemeleri yarım sayfalık yılankavi cümlelerle anlatması okuduğunuzu anlamayı iyice güçleştiriyor. İşin içine bir de çevirmenin bu cümleleri bölmemekteki azmi ve yanlış virgül kullanımları (çeviride sık karşılaşılan bir hata; yabancı metinde virgül görülen yere virgül konulması) eklenince aynı satırları defalarca okumanız gerekebiliyor. Buna rağmen bazı yerlerde cümlelerin başıyla sonunun alakasız olduğu durumlar da var.

Çevirmeni ve editörü suçlamıyorum, çünkü Antikacı gerçekten de çevrilmesi çok zor bir kitap. Ellerinden gelenin en iyisini yapmışlar, ki Gustavo’nun tek başına kaldığı bölümlerde ne kadar maharetli oldukları görülüyor. Özellikle 140. sayfadan sonra, baş karakterimiz ipuçlarını birleştirmeye başladığında okuduklarımdan cidden keyif aldım. Hele bir bulmaca var ki sormayın gitsin; ciddi bir çeviri ve editörlük emeği var bu kısımlarda. Ve yine bu bölümlerde o kısma kadar okuduğunuz alakasız şeylerden bazılarının aslında o kadar da deli saçması olmadığını, hikâyeyle bağlantılı olduğunu keşfediyorsunuz. Kapak görselinin manasını kavradığınızda, olayın içyüzünü anladığınızda aslında yazarın ne kadar da başarılı bir kurgusu olduğunu da fark ediyor ve bundan keyif alıyorsunuz. Ama dediğim gibi, anlatımı çok dolambaçlı ve dolaylı. 150’lere gelinceye dek ciddi bir sabır göstermeniz, aşırı uzun, virgül hatalarıyla dolu ve kimi zaman bütünlüğünü yitiren cümlelerle boğuşmanız gerekiyor. Misal:

"Her akşam ilk buluşmanın ardından Antikacı, kâğıt tomarlarının arasından çıkar ve gözlerinin hizasında tuttuğu bir kitapla, şehrin gitgide kalabalıklaşan kaldırımlarını dolduran başıboşlardan ve dilencilerden saklanarak sarmal caddeye yönelir ve evin ya da motelin kapısıyla, plastik sardunyalarla ya da insan mırıltılarıyla pencerede tırnakları kırmızı, gözleri mermi deliği (ya da neşter kesiği) kadar ince, kolları solgun aynı kadınla yüz yüze gelene kadar yürür."

Bir de, “Bir ihtimal iskambil oynayan, belki de televizyon seyreden koridorun sonundaki hademeler…” gibi hademelere değil de koridora iskambil oynatıp TV izleten küçük çeviri hatalarımız var.

Velhasılıkelâm, ilk bölümünü ve 150. sayfadan sonrasını sevdim, geri kalanıysa benim için zorlu bir okuma deneyimi oldu. Bunda karamsar bir dönemime denk gelmesinin ve kitabın gotik, boğucu atmosferinin de etkisi vardı muhakkak. Yanılmıyorsam gotikle olan üçüncü-dördüncü randevum bu. Muhtemelen de sonuncu. Okuyacaklara sabır diliyorum, çünkü hikâyenin tadına ancak sonuna kadar sabrederseniz varıyorsunuz.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı milenya

  • **
  • 260
  • Rom: 6
  • Belki de Tanrı bize inanmıyor!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Antikacı - Gustavo Faveron
« Yanıtla #1 : 24 Ekim 2016, 01:02:22 »
Kitabı alalı iki hafta oldu benim de bu yorumu görünce belki de en güzeli çok hızlı bir şekilde tüketmektir diye düşünüyorum şu an. Başında gazı alıp yine güzel olan sona hızla varmak. Sanırım güzel bir aralık bulduğumda kamplayacağım kitaplara ekleyeceğim bunu. Sabır isteyen eserleri sayfa sayısında kendini aşmıyorsa zamana yaymadan okuması en güzeli.

Goodreads'e bakınca sizin bunu epeyce zamana yayarak okuduğunuzu da gördüm. 192 sayfayı  (az önce baktım da) iki aya yakın bir zaman diliminde okumak da sabrınızı ne kadar zorladığınızı gördüm. Her ne kadar kendim yapamasam da keşke bıraksaydınız, buhranlı bir okuma dönemi o kadar kötü ki. Çıkınca insan bir süre kitaplardan uzak durmak da isteyebiliyor.
Spoiler: Göster

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Antikacı - Gustavo Faveron
« Yanıtla #2 : 24 Ekim 2016, 08:31:48 »
Antikacı yoğun dönemlerin kitabı değil maalesef.

Ben burada yazanların hiçbirini yaşamadım. Ayrıca milenya'nın da dediği gibi, kısa vadeli bir okuma süreciyle bitirilmesi kitabı daha anlaşılır kılıyor. Sanırım ben 3 günde, meraktan ölerek okudum.
Cümlelerin uzunluğu mesela, bana çok şiirsel geldi ve aralarında tatlı tatlı sürüklendim gittim. Dilinin edebi yönü beni büyülemişti. Aynı şekilde içindeki küçük öykülerinden, akıl hastanelerinden ve manyak karakterlerinden aldığım haz bir başka. Hastalıklı bir zevk almak böyle bir şey demiştim okurken.

Sabır kısmıyla ilgili olaraksa özellikle şu cümle yanlış yönlendirici:

Alıntı
Okuyacaklara sabır diliyorum, çünkü hikâyenin tadına ancak sonuna kadar sabrederseniz varıyorsunuz.

Sanki çok uzun bir maratonmuş bu kitap da ancak kendimizi sıkıp sabredersek sonunu görecekmişiz gibi. Kitaba karşı haksızlık olarak görüyorum bu cümleyi. Çünkü yorum burada öznelliği yitirmiş :). Sanki okuyan herkes böyle yaşayacakmış gibi bir izlenim çıkmış.

En azından cümlenin ifade edilişi bana bunu çağrıştırdı. Beğenmemen ya da sana göre olmaması hiç sorun değil elbette. Sadece ifade ediş şekline dayanarak diyorum.

Son olarak,

Alıntı
Daniel’ın bir deli gibi durmadan alakasız şeylerden bahsetmesi yetmiyormuş gibi...

Akıl sağlığı yerinde diyebilir miyiz gerçekten :)?

Diyorum ya, bu herkesin kitabı değil. Ama şurada yazanlarla benim yaşadıklarım arasında büyük zıtlıklar var. O nedenle tek kişinin yorumunu baz almayın. Okuyun, kendiniz görün.

Çevrimdışı ionik

  • *
  • 19
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Antikacı - Gustavo Faveron
« Yanıtla #3 : 24 Ekim 2016, 16:48:16 »
2015'de okuduğum en iyi kitaptı, çeviri ve düzenleme muhteşem, en son İçeriden Ölmek türkçeleştirme konusunda bu kadar etkilemişti beni, o bir türlü bitmeyen cümlelerin tamlama üstüne tamlamaların altından çok güzel kalkılmış, ikili anlam taşıyan cümleler bile değerini bulmuş, helal olsun..

full konsantre okunmazsa gerçekten okunması zor, noktaya geldiğimde özneyi unuttuğum çok yer oldu :) sinirle cümlenin başına dönüyorsunuz haliyle ki o baş baya bir yukarda kalmış oluyor :) üsluba alışınca bu durumdan keyif almaya başladım ben, hatta zamanla kendimi yazarla rekabete girmiş buldum; o tamlamaları ve betimlemeleri ard arda diziyordu ben de hakkından gelip "heh tüm bu yapabildiğin bu mu dostum" diyordum.. gerçekten çözmesi çok zevkliydi

hikaye zaten çok akıcı, anlatım tarzını Orhan Pamuk'un Kara Kitap ve Yeni Hayat romanlarıyla benzeştirdim, hikaye içinde hikayeler ve peşinden koşulan gizem, o gizemi çözme tarzı falan.. konudan sürekli bir yan yollara sapma hali hakim ama ben hiç "öff sadede gel" demedim, o yan yollar da çok keyifliydi.. en çok beğendiğim noktalardan biri de çok ekstrem kişi ve olayların çok sıradanmış ve normalmiş gibi anlatılmasıydı.. deliliğin normalliği;böyle söyleyince de tersi normalin deli sayılması oluyor sanırım, konjöktüre de uydu galiba :D

belki hiç öyle bir beklentim olmadığı içindir ama ben gerçekten çok beğendim


Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Antikacı - Gustavo Faveron
« Yanıtla #4 : 24 Ekim 2016, 16:50:29 »
Goodreads'e bakınca sizin bunu epeyce zamana yayarak okuduğunuzu da gördüm. 192 sayfayı  (az önce baktım da) iki aya yakın bir zaman diliminde okumak da sabrınızı ne kadar zorladığınızı gördüm. Her ne kadar kendim yapamasam da keşke bıraksaydınız, buhranlı bir okuma dönemi o kadar kötü ki. Çıkınca insan bir süre kitaplardan uzak durmak da isteyebiliyor.

Bırakmak istemedim. Son zamanlarda başladığım her kitabı yarım bırakır oldum çünkü. Hiç de sevmem hâlbuki. O yüzden bu döngüyü kırmak istedim, devam ettim. Bilmiyorum, belki de kötü ettim. Umarım siz benden daha fazla keyif alırsınız okurken.

Akıl sağlığı yerinde diyebilir miyiz gerçekten :)?

Diyorum ya, bu herkesin kitabı değil. Ama şurada yazanlarla benim yaşadıklarım arasında büyük zıtlıklar var. O nedenle tek kişinin yorumunu baz almayın. Okuyun, kendiniz görün.

Ben Daniel'ın genel anlamda, kitap genelindeki diyaloglarını kastetmiştim aslında. Gustavo'yla ilk karşılaşmasında, sarmal sokaktan bahsettiği kısımlarda, Juliana'yı tavlamaya çalıştığı yerlerde, evine gelen misafirlerle ve ortaklarıyla konuştuğu yerlerde ve Kitap Yolu'nu gezerken de durmadan, alakasız şeylerden bahsetmesi beni boğdu.

Yoksa akıl hastanesindeyken akıl sağlığının yerinde olmadığı çok açık :) Zaten anlattıklarından ve "duyduklarından" da anlaşılıyor bu.

Her neyse... dediğim gibi, sevmememin tek nedeni kitabın kendisi değil. Çevirisi, karamsar bir dönemime denk gelmesi ve gotik yapısı. Bu gotik edebiyatla olan üçüncü ya da dördüncü randevum yanılmıyorsam. Hiçbiri de iyi geçmedi. Anlaşılan bu tür bana göre değil.

Ve tabii ki sadece benim yorumuma bakarak değerlendirilmesin. Okuyan/okuyacak diğer arkadaşların yorumlarını da merakla bekliyorum.

Edit: ...dedim, o sırada ionik de yazmış :)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı milenya

  • **
  • 260
  • Rom: 6
  • Belki de Tanrı bize inanmıyor!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Antikacı - Gustavo Faveron
« Yanıtla #5 : 24 Kasım 2016, 15:27:46 »
Vize sonrası en boş dönemim diyebileceğim bir arada okudum ve çok kısa sürede sonuna geldim. Akrostişle yapılan kelime oyunlarının dilimize uygulanması gerçekten güzeldi. Uzun, sonu gelmek bilmeyen cümlelerde bile noktalamalar sayesinde nispeten yorulmadan ve kesilmeden okudum. Kitapta emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Kitapta beni büyüleyen şey tasvirler, cümlelerin birbiri ardına dizilişi gibi yazarın kalemiyle ilgili olan şeyler. Üslup harika, resmen ders niteliğinde ama konu akışı için aynı şeyi söylemem mümkün değil. Mesele kitap boyunca süregelen dağınık anlaşılmaz öyküler değil, arkada esas konunun basitçe örülmüş olduğunu düşünmem. Okurken aklımda şöyle bir fikir de vardı: Keşke öykü kitapları da bunun gibi bir sütunun etrafına dizilmiş merdivenler gibi olsa... Bu bir romandı ama aynı zamanda harika bir öykü diziniydi belki de ikinci kısmı daha kuvvetliydi.

Araya eklemek istediğim bir diğer konu da, kapak tasarımı. Başka ülkelerdeki kapaklarına göre bizimki feci iyi, özellikle kitabın bir yerinde netlik kazanan kapaktaki resim sizi gülümsetiyor ama tabii o ürkünç öykülerden sonra buna ne kadar gülmek denir bilinmez. Çarpık bir tebessüm belki.

İşin özeti: İnanılmaz, kan donduran öyküler var ve evet hepsi başıboş birer hayvan gibi rastgele geziniyor kitapta. Bunlara tutunarak ilerledim ve esas olay örgüsünün bağlanması gereken güzel bir final beklentisiyle okumaya devam ettim. Final tatmin ediciydi lakin kalemi böylesine güçlü bir eserden daha çok şey beklemiş olacağım ki etkilenmedim de.
Spoiler: Göster