Kayıt Ol

Susam Sokağı

Çevrimdışı Sophié

  • ***
  • 836
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
    • Sinek Alkışı
Susam Sokağı
« : 26 Şubat 2008, 16:21:07 »
80’li kuşağın sevgilisiydi Susam sokağı... Sokak tabelasının asılı olduğu köşedeki yuvasında yaşayan Minik Kuş ile, içi ıvır zıvırla dolu olan sepetinde yaşamayı çok seven Kırpıkla, Kırtasiyeci Tahsin Amca, manav Zehra Teyze, mahalle çocuklarının ağabeyi Hakan’la, ve tabii ki izleyenleri ile yaşıt çocuklarla bir bütün olan o mahalleye gitmeyi; Edi ile Büdü’nin tatlı atışmalarını dinlemeyi, Kurabiye Canavarı’nı, Açıkgöz’ü, Kurbağacık’ı (Muppet Show’daki ismiyle Kermit’i) görmeyi, sayı saymaya, harflere ve geometrik şekillere dair şarkılar söylemeyi dört gözle beklerdik her akşam üstü.

Çocukken eğlence dolu bu dünyada kaybolup giderken elbette hiçbirimiz düşünmezdik bunun büyükler tarafından bizim için bin bir emekle hazırlamış oldukları bir program olduğunu. Geçmişimizle böylesine içiçe geçmiş, bizden biri olmuş bir programın aslında Sesame Workshop tarafından hazırlanmış olan “Sesame Street” programının bir uyarlaması olduğu inanması güç de olsa, gerçek. İlk yayımlandığı 1969 yılında, çığır açan bir program olduğu görüşü hakim oldu. Bu tarihten üç yıl sonra Sesame Street dünya çapına açılmak üzere ilk adımlarını atmaya başladı. Şu ana kadar yüz yirmiden fazla ülkede yayımlanmış olan program, gittiği ülkelerin bazılarında kültürel yapıya ayak uydurabilmek adına bazı değişimlerden de geçti; yani Türkiye’ye geldiğinde programın değişen tek kısmı ismi değildi. Ancak bu programın özgünlüğünden bir şeyler kaybettiği anlamına gelmez; hatta ulaştığı her farklı ülkede daha özgün bir yapıya sahip olduğu fikrini ortaya çıkartabilir.

Programın organizatörü Joan Ganz Cooney, Sesame Street hakkında şöyle diyor: “Bizim yapımcılarımız eski moda misyonerler gibi... Ama onların yaydığı din değil; öğrenme, tolerans, sevgi ve karşılıklı saygı. Bunun dünya üzerindeki en güzel meslek olduğunu kabul etmek gerek.”. Belki de yapımcıların yaptıkları işe bu gözle bakıyor olması programın kendiyle aynı kategoride bulunan diğer programlardan sıyrılıp zihinlerdeki kalıcı yerini almasında en büyük etken. Programın hazırlanması aşamasında büyük özen gösterilmiş. Bunun en çarpıcı örneği, programın ebeveynlerin gözünde yaratacağı izlenimi değiştirme çabası. Programın bir “bebek bakıcısı” olarak görülmesi ve sadece çocuğu bir saatliğine oyalamak için tasarlanmış bir araç olarak anlaşılmasındansa, anne-babalar ve büyük kardeşler tarafından da izlenmesi isteniyor, amaç bu sayede öğrenme aşaması sırasında çocukların yanında bulunulmasını sağlamak. Programın büyükler tarafından da çekici hale gelmesi için ilginç öğeler oluşturulmuş: Örneğin “Sherlock Hemlock (dedektif)” karakterinin yer aldığı bir parodiyi izlerken çocuklar kuklalara, ebeveynlerse parodi sırasında yapılan esprilere odaklanabiliyor. Programın içeriğine gösterilen özenin bir başka kanıtı ise, kuklalar: Sesame Street’te (ve tabii ki Susam Sokağı’nda) yer alan kuklaların hepsi farklı şekillerde, farklı boyutlarda, farklı renklerde, ve farklı karakterlerde. Böylece çocuğa çeşitliliğin güzelliği ve tek bir ideal yapı olamayacağı anlatılmak isteniyor: “İnsanlar birbirinden farklıdır ve hepsi de özeldir”. Programı farklı kılan bu ve bunun gibi özellikler, Sesame Street’in 11 Grammy ödülü kazanmasını sağlamıştı.


Progamın küreselliğini bir kenara bırakıp Türkiye’deki varlığına değinecek olursak, programa her şeyden önde bir “çocuk gözü”yle bakmak doğru bir adım olacağa benziyor: akrep 5’i, yelkovan 12’yi gösterirken her saat başı sunulan haber bülteninin bitmesini sabırsızlıkla bekleyen bir çocuğun gözüyle (neyse ki o zamanlar bitmek bilmeyen reklam kuşakları henüz türememişti). Dışarıda kar da yağıyor olsa, sisten göz gözü görmüyor da olsa, insanlar yağmurdan kaçacak delik de arıyor olsalar, program başladığı anda güneş açar, insanlar neşelenirdi hemen (şu anda çocuğun gözünden bakmaktayız dünyaya hatırlatmakta fayda var). Susam Sokağı bizi oyun oynamaya çağırırdı, ve koşardık peşinden. Aslında Susam Sokağı’nda oyundan çok daha fazlası vardı ve biz bunları anca büyüdüğümüzde fark ettik.

Program ortalama beşer dakikalık parodilerden oluşurdu. Bir tür karmaşık lunapark çizimi belirirdi ekranda, sonra fondan müzik girerdi. Kapı açılır, kocaman bir top kaydıraktan kaymaya başlardı. Rakamların yanından geçtikçe şarkı eşliğinde söylerdik: “Bir-ki-üç döört beş, altı-yedi-sekiz-dokuz-on, on bir on ikiiiiihihihihi!”. Biz şarkımızı söylerken çok tan öğrenmiş olurduk 12’ye kadar saymayı.

Ardından kendimizi bir kukla evde bulurduk. O eve gündüz uğradığımızda hep Büdü’yü koltuğunda oturmuş kitap okurken ya da hayal alemine dalmışken yakalardık; geceleri ise Edi ile beraber yataklarına uzanmış birbirleriyle konuşurlarken. Büdü’nün dingin, sakin, huzurlu yaşam tarzı ile Edi’nin hareketliliği ve muzur tavırları birbirinden oldukça zıt karakterler yaratsa da, bu karakterlerin aynı evde yaşaması ve anlaşabilmesiydi önemli olan, ve gerçek yaşamda da oması beklenen. Büdü monotonluğun içinde boğulur gibi olduğunda Edi ona hep oyunlar yaratır ve Büdü’yü neşelendirir; Edi geceleyin yatağına uzanırken gölgelerin canavar oldukları düşüncesine kapılıp korktuğundaysa Büdü böyle bir şeyin gerçek olamayacağını ve orda bir şey olmadığını anlatır ve Edi’yi rahatlatırdı: Tam da iki dostun birbirine destek olması gerektiği şekilde. Ama müziklerin, şarkıların, komik repliklerin arkasına fon olan bu özellikler biz çocuklarca o an dikte edilen kurallar olarak değil de, aksi doğal olarak düşünülemeyecek bir yaşam tarzının temelleri olarak algılandı ve benimsendi.

Kurabiye canavarı çocukluğumuzun vazgeçilmez karakteriydi kuşkusuz: Aer an kurabiye araması, bulmak için her türlü yolu denemesi, bulduğunda zaferin tadını kurabiyeleri etrafa saça saça midesine götürerek çıkarışıyla... Onun da verdiği mesajlar vardı: Kurabiye dediğin vazgeçilmez bir tutkuysa, vazgeçmeyeceksin! Nerede olduğunu bulana kadar gerekirse sorular soracaksın: “Kurabiyen var mı?”; gerekirse ısrarcı olacaksın: “O kurabiyeyi istiyorum!”; kurabiyeye sahip olduğunda da yemeyip yanında yatmayacaksın, o anı değerlendireceksin ve yiyeceksin! Eğer hepimiz büyüyüp birer kurabiye canavarı olduysak, girişken olmayı biliyoruz demek; bir hedefimiz varsa onun bize gelmesini beklemiyoruz, biz onu buluyoruz demek...

Susam Sokağı tabelasının hemen yanında çit ile çevrili bir köşede de “minik” bir kuş yaşardı. Mahallenin çocukları bir şeyler öğrenmeye hep Minik Kuş’a koşardı; çünkü o hep bilirdi. Gene de her şeyi bilmesine rağmen o da hatalar yapardı, mükemmel değildi, hiç kimse değildi zaten. Hatayı herkes yapabilirdi, hata yapmak istemediğinden hep yerinde durmamalıydı ne Minik Kuş, ne de çocuklar.

Günlük yaşamın izlerini taşıyan kukla parodiler ve Susam Sokağı’nın geçtiği mahallenin dışına çıkıp ormanda yaşayan aslanı, ayıyı, zebrayı kısa belgeseller sayesinde tanıdık. Cam şişelerin, vazoların nasıl yapıldığını bir cam fabrikasına giderek yerinde gördük gene Susam Sokağı sayesinde.

Tırtıllar asla asla asla kahverengi pabuc giymedi, canavarların arasında kaldık, en sevdiğimiz sayı 6 oldu, önümüze ve sırtımıza dair şarkılar söledik, kurabiyelerimiz zamanla bir avuç kırıntıya dönüştü, komik şeylere farklı güldük, dağdan bir kız döne döne indi, ve bizim için bir çocukluk dönemi daha maalesef sona erdi.



[benim en sevdiğim resimleri :P]


*ne kadar 80'li yılların çocuğu olmasam bile bende bunlarla büyüdüm sayılır :P okumayı falan hep bunlardan öğrendim keşke hala devam etse bizden sonrakilerde adam gibi şeyler izlemiş olurdu :)

hee bu arada alıntıdır ;)

too much sugar 
tb

Çevrimdışı vampireLLa

  • ****
  • 1273
  • Rom: 11
    • Profili Görüntüle
Ynt: Susam Sokağı
« Yanıtla #1 : 26 Şubat 2008, 16:24:16 »
ben küçükkene çok severdim ama bazen denk geliyorumda ııh hoşlaşmıyorum pek :D o zamanlar en cok (Adını hatırlamıorum şimdi) şu kont'u se4verdim o zamandan belliymiş ilerde ne olcağım yahu :uhe .. şimdi nie hoşlaşmıyorum dora the explorr gibi bir saat bekleye bekleye sayılar sayılıyo bişiler oluyo falan fişman zaten cokda zamanım yok onları izlemeye artık eşek kadar olduk :D
she's back!!

Çevrimdışı Nefertari

  • ****
  • 1517
  • Rom: 6
  • Bla bla böö
    • Profili Görüntüle
Ynt: Susam Sokağı
« Yanıtla #2 : 26 Şubat 2008, 17:23:05 »
küçüklüğümün bişeysi =P ne izlerdim bee hey gidi günler heyy yaşlanıyorum :/:D

Çevrimdışı Sophié

  • ***
  • 836
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
    • Sinek Alkışı
Ynt: Susam Sokağı
« Yanıtla #3 : 26 Şubat 2008, 19:35:22 »
ben küçükkene çok severdim ama bazen denk geliyorumda ııh hoşlaşmıyorum pek :D o zamanlar en cok (Adını hatırlamıorum şimdi) şu kont'u se4verdim o zamandan belliymiş ilerde ne olcağım yahu :uhe .. şimdi nie hoşlaşmıyorum dora the explorr gibi bir saat bekleye bekleye sayılar sayılıyo bişiler oluyo falan fişman zaten cokda zamanım yok onları izlemeye artık eşek kadar olduk :D

:D ben bi de kurabiye canavarını severdim :P zamanında kurabiyeyi de severdim zaten :P

küçüklüğümün bişeysi =P ne izlerdim bee hey gidi günler heyy yaşlanıyorum :/:D

dimi azizim hepimiz yaşlanıyoruz :P

too much sugar 
tb

Çevrimdışı Amèlie

  • ***
  • 531
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Susam Sokağı
« Yanıtla #4 : 23 Haziran 2008, 16:29:51 »
Cookie Monster hayatımın aşkı. :D Susam Sokağı da iyidir ya ben de izlerdim, onlarla büyüdüm diyemiycem ama en azından çizgifilm izlediğim zamanlarda tercihim onlardan yana oluyodu. :P

Çevrimdışı R

  • **
  • 140
  • Rom: 0
  • before twilight ,you must fly..you can be ash..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Susam Sokağı
« Yanıtla #5 : 02 Temmuz 2008, 21:14:46 »
kuzen sukam sokağı derdi dalga geçerdik:D

Çevrimdışı Lucilla Clarté

  • ****
  • 935
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Susam Sokağı
« Yanıtla #6 : 07 Temmuz 2008, 15:17:58 »
Küçükken izlerdim çoğu çocuk gibi. :P Hastası da değildim ama rastladıkça iyi gidiyodu ya. : )

Çevrimdışı PhoenixMan

  • ****
  • 919
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Susam Sokağı
« Yanıtla #7 : 07 Temmuz 2008, 15:27:07 »
o zamanlar en cok (Adını hatırlamıorum şimdi) şu kont'u se4verdim o zamandan belliymiş ilerde ne olcağım yahu :uhe ..
sayıların kontu o... ;D
Kurabiye Canavarı ve Sayıların Kontu tam kafa adamlardı, bende bir de Minik Kuş ile ilgili bir kitapçık vardı sürekli okurdum onu... ;D Hey gidi günler heyy... ;D hakkaten ya yaşlanıyor muyuz ne? :P hiç sanmıyorum hala bomba gibiyim ben... ;D :gh >:D (ahh belim tutuldu... :P) Edi ile Büdü gıy gıy gıy... ;D ;D ;D