Kayıt Ol

Richard

Çevrimdışı Herr Mannelig

  • ****
  • 924
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Richard
« : 04 Ocak 2008, 22:40:41 »
Pek fantastik hikayem bulunmaz ama fanteziye en yakını bu sanırımı. Ayrıca bir sorum olacak burdan, deneme bölümünde sadece fantezi unsuru içeren denemeleremizi mi yayınlayabiliriz?

neyse işte aslında edebiyat ödevi olan hikayem :)

Kudüs önündeki neredeyse ne kadar kum varsa hepsini kaldıran; tozu dumana katarak yüz bin askerin ilerlemesini çok güç kılan, askerlerin kalın, sağlamlaştırılmış plaka zırhlarında ritim tutan, miğferlerinin açıklıklarından girip insanın buz kesmesine sebep olan rüzgar delice esiyordu gece vakti. Kudüs’e henüz miller vardı ancak birkaç metre ilerisini görmek bile imkânsızdı neredeyse sis yüzünden. Doğmak üzereydi güneş, gökyüzünü örten kapkara bulutların arasından sızıyordu birkaç zayıf ışık demeti. Kargalar uçuşuyorlardı ordunun ilerlediğinin ters istikametine doğru, haçlı ordusundan eksilen askerlerle ziyafet çıkarmak amaçlı. Rüzgârın gürlemesi, atların huysuz sesleri, toynakların ve botların yeri dövmesi, kargaların sinir bozucu gaklaması, yaralı askerlerin iniltisi ve savaşmaya can atan askerlerin meydan okuyan gürlemelerinden oluşan bir senfoni. Cenk meydanında daha ne sesler eklenecek bu senfoniye. Yıkım’ın senfonisine!

   “Ne korkunç bir manzara” tam olarak böyle düşünüyordu Richard. Onun aslan yüreği bile titriyordu bu manzara karşısında. Rakibini en iyi tanıyan oydu belki, bu yüzden kral sıradan askerlerden bile daha korkakça davranıyordu. Zeki olmasından belki, sırf bu savaşta bulunduğu için cennete gitmeyeceğini bildiği için. Gerçekleri gördüğü için! Bu korkusu, çekingenliği kızıl sakalının gizlediği yüzüne telaş, korku olarak değil sadece ciddiyet olarak yansıdı. Kır atının dizginlerini daha sıkı kavradı zırhlı elleriyle, atının böylece ordusunun temposunu arttırmak için dilini şaklatırken soluna baktı, diğer kralların at sürdüğü yere; kara atının üzerinde heybetle oturan, kara pelerinin kukuletasını yüzüne çekerek yüzünü gizleyen, gizemli korkunç bir görüntü oluşturan Novgorod kralı Dimitriv’e, tam plaka zırhı, metrelerce uzunluğundaki bir organıymış gibi beceriyle kullandığı mızrağı, haç şeklinde bir siperlikli miğferli İngiliz kökenli Fransız kralı Philip’e baktı Richard.

   Miller geride kalmaya başladıkça belindeki uzun kılıcı daha ağır gelmeye başladı Richard’a, dizginler elinde taş kesti resmen, atı huysuzlanmaya başladı, geriye doğru savrulan kırbaç gibi şaklayan pelerini kendisini de geriye doğru çekmeye başladı. Britanya’dan buraya neden gelmişti ki? Bir kez daha aynı sorularla bir paradoksa düşmek istemiyordu, boş verdi sadece. Vazgeçse ne olacaktı ki dünyanın bir ucundan bir ucuna çoktan gelmişlerdi artık, ne kadar sızlansa ve nispeten boş bulsa da davalarında haklı olduğunu biliyordu hem Richard. Sadece kazanabileceklerine pek inanmıyordu, canla başla savaşacaktı elbet yine de. Yüz bin askerin ölmesine, esir düşmesine nasıl izin verebilirdi?

Geriye baktı bu seferde; askerlerine. Kıbrıs, San Giova ve Acra savaşlarında on binlerce kayıp vererek artık Kudüs’e ulaşıp kalenin önüne dayanan,  zırhlarına işlenmiş hacı gururla taşıyan, yakında tozla değil kanla kirlenecek botlarını kaldırmakta zorlanmalarına rağmen savaş beklentisi ve heyecanıyla yürüyen yüz bini aşkın asker. Kılıçlarını kalkanlarına vurarak, baltalarıyla zırhlarını döverek, mızraklarını yere vurarak ritim tutan, zafer diye haykıran, tanrının adını haykıran, heyecanlanan atlarının üzerinde durmaya çalışan askerler. Kralları Richard’a teslim olun çağrısı için gelen elçiyi krallarının diplomatik sözlerinden önce kahkahalarla cevaplamış olan askerler.

Hayatları sivri metal parçalarının ucuna bağlı olan yüz bin insan. İnsanlar ki hayatları, atını ileri sürerek ordusunu tezahürat ve katatonik çığlıklarla yürüten, kızıl sakalının, miğferinin, tacının sakladığı yüzü kararsızlığın getirdiği asıklık ve zafere olan inancının getirdiği mutluluk hissiyle harmanlanmış, en az Salahaddin kadar bilge, onun kadar imanlı, onun kadar zeki olmasına rağmen onun kadar duyarlı olamamış olan bu asık suratlı adamın ağzından savaşın sonuna kadar asla dökülmeyecek olan şu iki kelimeye bağlı: Teslim olun!
Contraataques muy rabiosos, deberemos resistir; Ay Carmela!



Çevrimdışı Vesmor

  • **
  • 85
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Richard
« Yanıtla #1 : 04 Ocak 2008, 22:57:56 »
Bence güzel olmuş ellerine sağlık Yazar dostum :D

Çevrimdışı Neases

  • ****
  • 944
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
    • vieux-jeu =)
Ynt: Richard
« Yanıtla #2 : 04 Ocak 2008, 23:18:18 »
bN CEvapliyim sorunu evet bu bölümde yalnızca fantastik edebiyat dalında olan hikayelerimizi paylaşabiliyoruz.diğer hikayelerimiz ve alıntılarımız için yeni bölümlr kısa süre içersinde açılacak (=

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Richard
« Yanıtla #3 : 13 Şubat 2008, 18:48:38 »
Alıntı
Hayatları sivri metal parçalarının ucuna bağlı olan yüz bin insan. İnsanlar ki hayatları, atını ileri sürerek ordusunu tezahürat ve katatonik çığlıklarla yürüten, kızıl sakalının, miğferinin, tacının sakladığı yüzü kararsızlığın getirdiği asıklık ve zafere olan inancının getirdiği mutluluk hissiyle harmanlanmış, en az Salahaddin kadar bilge, onun kadar imanlı, onun kadar zeki olmasına rağmen onun kadar duyarlı olamamış olan bu asık suratlı adamın ağzından savaşın sonuna kadar asla dökülmeyecek olan şu iki kelimeye bağlı: Teslim olun!

Buraya hayran oldum.. Eline sağlık!  ;)

Çevrimdışı chandler

  • **
  • 52
  • Rom: 0
  • Herkesin gördüğü ileti kişisel olur mu? :)
    • Profili Görüntüle
Ynt: Richard
« Yanıtla #4 : 10 Mart 2008, 17:34:12 »
Kesin 100 almışsındor o edebiyat ödevinden...Truva gibi olmuş.Elina sağlık. :yeho


φσζτ  fαιЯч σξ  τнэ нэаµэη