Kayıt Ol

Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (11. Bölüm!)

Çevrimdışı Michael Evans

  • **
  • 309
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (Ara Bölüm!)
« Yanıtla #15 : 20 Haziran 2008, 14:12:11 »
Baştan yeniden okudum. 1. sezonla karşılaştırıldığında hikayenin ne kadar gelişmiş olduğunu görmemek elde değil yani. Süper gidiyor. Betimlemeler ve olayları bağlama gücü kesinlikle artmış.

Devamını bekliyoruz. =)

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (5. Bölüm!)
« Yanıtla #16 : 24 Haziran 2008, 15:14:48 »
Buyrun o zaman =)

5. Bölüm – Yükseliş

Ordular toplanmış, yeni bir sefer için hazırlıklara başlanmıştı. Uzun süredir görülmüş nadir büyük ordulardan biriydi bu. Yavaş yavaş çürümekte olan Doğu kıtası için bir umuttu. On üç gün önce güneydeki iki kenti de –Neidh ve Nudher- almış ve Suadhre’yi almak üzere yolculuğa çıkmışlardı. Bugün, savaş vardı.

Bu savaşın asıl amacı, Sugg Vua’ya karşı direnmeye çalışan altı kaleyi bir çatıda toplamak ve bu sayede Sugg Vua’yı yok etmek adına bir ordu toplamaktı. Neyse ki çok kan dökülmemişti, çünkü yorgunluktan bitap düşmüş askerler, teslim olmuş ve ülkelerini teslim etmişlerdi. Bu sayede, şimdi, herkes daha huzurlu bir şekilde yaşıyordu. Sugg Vua, uzun zamandır saldırmamıştı. Kraliçenin bir şeyler tasarladığı belliydi.

Suadhre kuşatılmış ve alınmasına az bir zaman kalmıştı. Elçi, içeri gönderilmiş ve teslim olmaları üzerine uyarılmışlardı. Elçi geri döndüğünde işlerin hiçte istedikleri gibi gitmediğini anladılar. Suadhre, teslim olmuyordu.

Savaş hazırlıkları başlarken, kuzey batıdan gelen bir ordu görüldü. Ordunun önünden bir atlı geliyordu. Elçi olduğu belli olan bu adam, zırhını giymiş ve savaşa hazırlanmış olan Neinea’ya yaklaştı ve diz çöktü.

“Kraliçem, kralım, Dehrea Kenti hükümdarı, sizin hükmünüzü kabullendiğini söylüyor ve size bunun kanıtı olarak bu orduyu hediye ediyor.”

Neinea orduya baktığına memnun oldu. Kendi ordusuyla birleştiğinde, Suadhre’nin alınması çok da zor olmayacaktı. Ordular bir süre sonra birleştiğinde, artık savaş için son emir verildi. Artık Yedi minareli Suadhre kenti, elindeydi.

***

Bundan yüzlerce kilometre ileride, büyük bir ordu toplanıyordu. Kimse onları fark etmemişti. Kimse onların nereden geldiğini merak etmemişti. Karanlık, güneşi daha yeni yeni kapatıp yok ederken, onlar dehşetli mağaralarından çıktılar.

Uzun ve sert demirlerden kılıçlar dövdüler. Dehşetlerini göstermek için kılıçlarına zehirler sürdüler ki, canlı kalmasın. Pençelerini bilediler. Korku nedir bilmeyenlerdi onlar. İlk Sugg Vua olan kraliçe Faéra’nın soyundan gelenlerdi onlar.

***

“Bir gün dehşetle,
Kızıl güneş girdi dibe,
Nerden geldiği bilinmese de,
Onlar yeniden gelecekler şehre!

O şehir ki halkı yeniden korkacak,
Bir kez daha boğulacak, kanayacak,
Dehşet onları öldürecek,
Son kez büyük bir savaş olacak…”

-Kör Kehanetler: X-I
#rekt

Çevrimdışı Michael Evans

  • **
  • 309
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (5. Bölüm!)
« Yanıtla #17 : 24 Haziran 2008, 16:54:18 »
İyi bir geçiş bölümü, hikayenin devamı hakkında ipuçları veriyor. Ama yine kısalmaya başladı bu bölümler bak, sinir etme beni :P

Çevrimdışı vampireLLa

  • ****
  • 1273
  • Rom: 11
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (5. Bölüm!)
« Yanıtla #18 : 24 Haziran 2008, 18:24:48 »
ama evet yaaa emre'ye katılıyorum gene kısalmış..gerçi normaldir cok fazla uğraşınız var.. neyse.. gene cok güzel olmuş ben cok beğendim kısa mısa :P hoş olmuş gene teori falan üretmeye başlıyorum hadi bakalım cıkcaklar mıı :P
she's back!!

Çevrimdışı Michael Evans

  • **
  • 309
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (5. Bölüm!)
« Yanıtla #19 : 24 Haziran 2008, 18:32:26 »
Kasabanın Karanlığı'nda her bölümde -boşlukları sayarsak- 6 sayfa -belki de daha uzun- bölüm yazıyorum. Hepimizin işleri var :P. Sinirlendim :P

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (6. Bölüm!)
« Yanıtla #20 : 24 Haziran 2008, 19:32:46 »
6. Bölüm – Kuzeye Yolculuk

“Kraliçem!”

Neinea, sarayın balkonundan şehrine bakıyordu. Şehir o kadar gelişmişti ki, o bile şaşıyordu bazen. Annesinin hayalindeki her şeyi o yapmıştı. Devasa kuleler, binlerce kitabın bulunduğu bir kütüphane… Neinea Krallığı son iki senede çok yer almış ve çok gelişmişti. Gözlerini şehrin üzerinden çekmeden, konuştu.

“Efendim Duras? Bir şey mi vardı?”

Duras, sanki emin değilmiş gibi bir an ağzını açıp kapadı.

“Efendim, şey, Sugg Vua kraliçesinin yeni bir saldırı düzenleyeceğine dair söylentiler geldi. Neadha kentindeki gözlemciler büyük bir hareketlenme tespit etmişler Sugg Vua şehirlerinde.”

Neinea hiç korkmamıştı. Son üç senede gücünü çok geliştirmiş ve yüceleştirmişti. Artık sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da kontrol edebiliyordu her şeyi. En sevdiği element ateşti. Zaten ülkesinde Ateş Kraliçesi olarak bilinirdi.

“Ordulara haber verin.” Büyük bir kararı, hızlıca vermişti. “Artık bu Sugg Vua’nın kökünü kazımanın zamanı geldi.”

***

Altı gün sonra, ordular, Başkent Seukha’da toplanmış, Neadha’ya doğru yolculuğa çıkmışlardı. Ordular, özel olarak hazırlanmışlardı, çünkü Sugg Vua toprakları ağır kış iklime sahipti.

“ORDULAAAR! İLERİİİ!”

Bütün komutanlar aynı anda bu emirleri verdiler ve düzenli ordu, hızlıca ilerlemeye başladı. İlerideki Sugg Vua ordusu görülüyordu. Tabi tüm askerler korkuyordu, ama hepsi, en önde atıyla ilerleyen Neinea’ya güveniyordu. Son savaşta nasıl öldürmüştü Sugg Vua klanının tamamını!

Tepenin üzerinden inen ordu, çok ilerideki Sugg Vua’ya yaklaştıkça titredikleri daha belli oluyordu. Güçsüz hissediyorlardı kendilerini. Güçlü ve kaslı, büyük kılıçlı ve zırh bile giymeyen Sugg Vua klanını gördükçe korkuyorlardı.

Bir süre sonra adımlar kesildi ve ordular durdu. Ne olursa olsun devam etmek istemiyorlardı. 6 şehrin 6 komutanı, hızla atlarını sürüp Neinea’nın yanına geldiler.

“Kraliçem, ordu yürümek istemiyor. Sugg Vua ordularından korkuyorlar.”

“Öyleyse onlara benim gücümü geliştirmenin zamanı geldi. Kraliçelerinin gücünü anlarlarsa, korkuları geçecektir.”

Komutanlar ona endişeli gibi baktılar. İnsan oldukları için Eun büyüsünden anlamazlar ve korkarlardı genellikle. Böylelikle, geliştirdiği gücüyle alakalı onlara göstereceği şeyi düşünmeye başladı. Kısa süre sonra, karlar altındaki bu diyara yapılabilecek en güzel şeyi buldu ve uygulamaya koydu.

Atından indi ve gözlerini kapadı. Açtığında, grileşmiş gözleri bembeyaz olmuştu. Ayakları yerden kesildi ve yükselmeye başladı.

“Ey Ordum! Eğer korkuyorsanız gücümü görün! Gücümü görün ki onlardan korkunuz kalmasın! Sizinle birlikte, yenemeyeceğim ordu yoktur!”

Yükseldikçe yükseldi ve ellerini iki yana açtı. Ayaklarını birleştirdi ve bir süre yerden 5-6 metre yükseklikte durdu. Şiddetli kar yağışı hala devam ederken, kraliçe, yavaş yavaş hareket etmeye başladı.

“A Des At’uner, Sei Deis Oes Mesan!”

Sonra hızlı bir şekilde ellerini çarptı önünde. Bir ses küre şeklinde ses dalgası yayıldı kraliçenin etrafında. Kraliçenin olduğu yerden başlayarak, yerdeki karlar erimeye başladı. Gökyüzündeki bulutlar açıldı ve güneş ışığı geldi.

“Ey tanrıça Des, Duy beni doğaya hükmetmemi sağla!”

Kar yağışı uzun bir mesafede durdu. Ufka kadar hiçbir yerde bulut kalmamıştı ve kar, eriyip, pek çok küçüklü büyüklü nehir oluşturmuştu tepeden aşağıya inen. Çimenler çıktı sonra, karların eridiği her toprak parçasından çimenler çıktı. Sonra yavaş yavaş filizler çıktı topraktan.

Hızlıca büyüyüp, ağaçlara dönüştüler. Yavaşça, orman oluştu ve ağaçlar belli aralıklı bir şekilde büyüdüler ve devasa bir orman haline geldi. Sonunda uzamaları durduğunda, güneş ışığının, ağaçların bu uzun haline rağmen yere ulaşabilmesi askerleri şaşırttı.

“Atu Deis, At nei Deis! Doğayı Öldüren, Doğada Ölür!”

Neinea alçaldı ve yere indi. Etrafındaki ormanı izledi bir süre, şu ana kadar denediği en güçlü büyüydü bu. En yüce olanıydı. İlk defa bir tanrının ismiyle büyü yapmıştı. Askerlere döndü ve daha demin korku ile titreyen askerlerinin şimdi umut ile bakmakta olduğunu gördü.

“Ordum! Dinleyin beni! Sizler, burada durun. Orman sizi koruyacaktır. Sugg Vua ordusu geldiğinde, savaş burada olacak ve onları yeneceğiz! Siz Dæró Sultanlığının torunlarısınız, hiçbir şeyden korkmanıza gerek yoktur. Sizler en güçlü olanlarsınız, öldüremeyeceğiniz şey yoktur! Bu gece burada kalın! Ve ağaçların tepelerine saklanın. Yaylarınızı hazır tutun. Onlar geldiğinde, gafil avlayacağız!”
#rekt

Çevrimdışı vampireLLa

  • ****
  • 1273
  • Rom: 11
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (6. Bölüm!)
« Yanıtla #21 : 24 Haziran 2008, 21:31:08 »
bide şu yazım hatalarını yapmasaaan :P [tamam tamam cok mükemmelliyetçi takılıyom anladık] hömm neinea yani hesna bana bak anladık ölcezde bari layığıyla öldürün be :P (siparişle ölüm aman ne güzel :P ) höm hesnaya niye diosam :P yiğit sana diyom bi lasombra'ya yakışır bişi yaz be :P neyse gene güzel ama böle daha hararetli hareketli aksiyonu bol, kanı bol şeyler istiyorum (A) KK) anladın sen beni :P
she's back!!

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (6. Bölüm!)
« Yanıtla #22 : 24 Haziran 2008, 21:39:52 »
Halledicem irem halledicem merak etme sen :P ;) ;D
#rekt

Çevrimdışı vampireLLa

  • ****
  • 1273
  • Rom: 11
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (6. Bölüm!)
« Yanıtla #23 : 24 Haziran 2008, 21:42:02 »
görcezzzz
she's back!!

Çevrimdışı Lucilla Clarté

  • ****
  • 935
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (6. Bölüm!)
« Yanıtla #24 : 25 Haziran 2008, 11:39:32 »
Aman Tanrıım. =| Yiğit mükemmel bişe olmuş bu sonuncusu. =| Emre haklı çok çok geliştin yazarken ya.. Devam devam.

Bu arada İrem bişe bilmiyorum ki ben de ya, Yiğit bey söylemiyo. :P

P.s : Uzun bi ara olmaması dileğiyle.. :hemk

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (7. Bölüm!)
« Yanıtla #25 : 01 Temmuz 2008, 14:25:07 »
7. Bölüm – Kan Ormanı

Gece geldiğinde bile, açık hava sayesinde askerler gayet mutluydular. Ormanın tepesine, görülmeyecek şekilde tahta platformlar yapmışlar ve düşmanları bekliyorlardı. Sugg Vua Savaş klanının davullarını ve dehşet verici çığlıklarının bu kadar yaklaşmış olması ne kadar korkunç olsa da, Neinea, onlara gereken cesareti verebilmişti.

Komutanlardan biri Neinea’nın yanına geldi o gece usulca. Yaşça ondan daha büyük ve gayet güçlü bir komutandı.

“Kraliçem” dedi ve eğildi “Sizce, onları yenebilecek miyiz?”

Neinea hafifçe gülümsedi. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra dilendirici sesiyle şöyle dedi;

“Kazanacağımızdan emin olmasam, bu kadar yolu getirmezdim size. Dehşet ve korku siz insanların kalbine hükmedebilir ama ben bir insan değilim ve dehşetle korku, hiçbir zaman beni kontrol edemeyecek. Duras, korkunu anlıyorum.”

Komutan, kafasını salladı ve arkasını dönüp gitmeye yeltendi. Ancak sanki bir tereddüdü vardı. Söylemek istediği söyleyemiyormuş gibiydi. Sonra cesaretini topladı ve onun önünde durdu. Gözlerinin içine baktı.

“Neinea, sen Suadre’ye geldiğinden beri sana aşığım.”

Bu sözünün idamını bile getirebileceğini biliyordu.

Neinea ile yavaşça yaklaştılar. Öyle    ki dudakları birbirine değinceye dek…

***

Tanrıların Doğuşu

Tek olan, ilk yaratılanı yaratıktan sonra ve ilk yaratılanın oğullarını ve kızını yarattıktan sonra, denen odur ki, yanmış ve külleri Dünyaya saçılmış. O gün, küllerinden beş tane tanrı doğmuş. Tanrıların her biri farklı konularda ustalaşmış. Sonunda her biri birer tane kıta yaratmışlar.

Uneleis, Batı Kıtası diye adlandırılacak olanı yarattı. Orası devasa bir çöl kıtasıydı. Sıcaklığın ve kumların tanrısı olarak bilinir Uneleis. Eun halkı hala ona taparlar ve hala ona hürmet ederler.

Des, Doğu Kıtasını yarattı. Orası verimli toprakların kıtasıydı. Tüm halklar ilk orada yaşadılar. Des, verimliğin ve doğanın tanrıçasıydı. Dehşet verici olabilecek kadar güzel olan her şeyi yaratandı o. Denir ki, Des ve Uneleis, bir gün karşılaşmışlar ve evlenmişler. Böylelikle büyük bir kutlamaya, iki kıta birbirine yaklaştırılmış.

Serus, gizlenmiş şeylerin tanrıçası, batı kıtasınında batısında kalan bir yere, gizli bir kıta inşa etmiş. Oraya Tanrılar meskeni adını vermiş ve zaman içinde Des ile Uneleis oraya yerleşmişler. Kıtanın etrafı bir sisle çevrilmiş ve hiçbir ölümlü oraya yaklaşamamış.

Deor, karşıtlığın tanrısı ise, kuzey kıtasını yaratmış. Buzulların ve karların hüküm sürdüğü kargaşa ortamını... Oraya hiçbir canlı yerleşememiş, hiçbir canlı orada yaşayamamış. Denir ki, ondan önce kıtalarda kış ve gece olmazmış, Ancak Deor, bütün bu kötülüğüyle doğanın karşıtını yaratmış: Kış!

Böylelikle Des ve Uneleis, Tanrılar meskeninden ayrılmışlar ve kendi kıtalarına geçip bir koruyucu kalkanla çevirmişler orayı. Bu kıtalara hiçbir güç giremezmiş. Böylelikle Aesten Çemberi denilen korkuma kalkanı yaratılmış ve Aesten Kıtaları ismini böylece almışlar.

Ancak dehşetle fark edilmiş ki, beşinci kardeşleri, bir ada yaratmış. Aune adını verdiği küçük bir adaymış bu. Denir ki, o, Tek olandan en yüksek gücü alanmış. Böylelikle diğerlerine kolayca hükmünü geçirebilirmiş.

Böylelikle büyü gücünü kullanmış ve diğer tüm tanrıları yok etmiş. Üç tanrının gücü ve yarattıkları, oldukları yerde kalmışlar ancak kış tanrısının gücü tüm dünyaya yayılmış. Böylelikle dünya, kışın gücüyle tanışmış.

Deor, ölmeden önce demiş ki ilk doğanlardan Faéra’ya, “Sen benim Kışımın kar tanesisin, kışımın gücü halkınla beraber olacak”

Des, ölmeden önce demiş ki ilk doğanlardan Denizciye, “Sen benim Doğamın ölümlüsüsün, dehşet seni ele geçirse de, ölümden sonra huzur bulacaksın.”

Uneleis, ölmeden önce demiş ki ilk doğanlardan Eun’a, “Sen benim Çölümün güneşisin, ölüm seni ele nadiren geçirecek, ama geçirdiğinde bile tekrar döneceksin bu dünyaya”

Böylelikle büyüler yapılmış ve yeminler edilmiş. Serus, hiçbir şey yapamadan ölen ilk tanrı olmuş.

Böylelikle hepsini yok eden, Şimdilerde Puslu Kıta olarak tanımlanan en batıdaki kıtadaki tahtına oturmuş. Ona her şeyi gören denir. Ki o her şeyi gördüğünü zanneder.

***

Sabah olduğunda Sugg Vua orduları ormana yeni girmişlerdi. Güneş ışığı onları dehşete düşürmüş olsa da Kraliçenin vermiş olduğu güçle yollarına devam ediyorlardı. Ormana girdiklerinde kılıçlarını çektiler ve yavaşladılar.

Onlar ormana girdiğinde, Neinea’nın ordusu, çoktan hazırlanmış ve Klan savaşçılarını pusuya düşürmek için yerlerine geçmişlerdi. Oklarını almış ve askerlerin etrafını çevirmişlerdi. Sonunda Neinea işareti verdi ve okçular ok yağmuru ile Klan askerlerinin bir kısmını delik deşik ettiler.

Kaçan çok az sayıda Klan askeri, saklandıktan sonra, Neinea ikinci işareti verdi ve kılıçlılar aşağıya atladılar. Neinea ve Duras da atladılar ve dövüşmeye başladılar. Büyük bir hızla ilk adama kılıcını sapladı Neinea ve hızla dövüşmeye devam etti.

Oklarla çoğu düşman öldürülmüş olsa da, devasa ordunun kayda değer bir kısmı hala ormandaydı. Zehirli kılıçlarını vurdukları herkes sanki alev topu çarpmış gibi yanıyorlardı. Korku ortamında, Neinea büyük bir askerle karşı karşıya geldi. Sugg Vua’nın kullandığı yaratıklardan biriydi bu.

Bir dev gibi uzundu. İki bacağı ve iki kolu vardı ancak kambur olduğundan üstüne bir sürücü biniyordu. Tıpkı binilen atlar gibi, bu yaratıklarda binici tarafından kontrol ediyordu. Sadece komutanlar kullanırdı bu yaratıkları. Onlara Sehudh derlerdi.

Neinea, kılıçlarını hızlıca savurdu ve arkasından ona vurmaya çalışan kılıcı durdurdu. Sonrasında zıplayıp birkaç söz mırıldandı.

“Saan kass!”

Sehudh sanki ayağı kaymış gibi düştü ve üzerinde ki komutan yere yığıldı. Neinea hızlıca komutanın üzerine atladı ve kafasını kesti. Sehudh sert bir hareketle kalkmaya çalışırken, Neinea hızlıca boğazını kesiti canavarın ve etrafına baktı.

Ormandaki savaş göz alabildiğince devam ediyordu. Fark etti ki, kazanmaktaydı savaşı. Canavarın üzerinden atladı yere. O anda yer delindi ve Neinea bir boşluğa düştü.

***

Uyandığında, derin bir çukurdaydı. Önünde bir mağara, sonsuzluğa doğru uzanıyordu. Neinea, yavaşça kalktı ve ilerlemeye başladı. Mağara, garip bir şekilde tavandaki deliklerden ışık alıyor ve asla tam bir karanlık olmuyordu.

Sonunda koridorun sonuna ulaştığında şok oldu. Önünde bir heykel vardı. Çok eski olduğu belli olan bu heykel, tepeden vuran bir ışıkla aydınlanıyordu. Heykelin altında, şöyle yazıyordu:

“Des At’uner, eni meus, kass mei nedh”

Neinea yavaşça okudu.

“Tanrıça Des, Toprakta olan, Zamanı büküp hükmeden”

Anlaşılan ondan çok önceleri de birileri buraya gelmişti. Odada ki kemiklerden, çok eskiden buralarda birilerinin yaşadığını anladı. Tavan baktığında, bir duvarın çıkıntılı olarak yukarı uzandığını ve bir deliğe kadar uzandığını fark etti. Delikten, Heykeli aydınlatan ışığın girdiği delikti aynı zamanda.

Neinea, hızla çıkıntıları tutunup tırmanmaya başladı. Buradaki her şeyi arkasında bırakarak, savaş alanına çıktı…
#rekt

Çevrimdışı Michael Evans

  • **
  • 309
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (7. Bölüm!)
« Yanıtla #26 : 01 Temmuz 2008, 15:22:29 »
Uzun ve masal gibi bir bölüm olmuş. Hoşuma gitti. Hikayeye biraz açıklık geldi. Devam et =)

Çevrimdışı Lucilla Clarté

  • ****
  • 935
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (7. Bölüm!)
« Yanıtla #27 : 01 Temmuz 2008, 16:09:35 »
Oh bee diyorum sadece, upuzun çok güzel bi bölüm olmuş. :P Neinea da super bi varlık hani. :P Neyse devam Yiğitcim, çok güzel gidiyo. =)

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (8. Bölüm!)
« Yanıtla #28 : 02 Temmuz 2008, 12:44:14 »
Bölüm 8 – Yürüyüş ve Savaş

Neinea, yukarı tırmandığında savaşın çoktan bitmiş olduğunu gördü. Sugg Vua ordusu dağıtılmış, Neinea’nın ordusu kazanmıştı. Cesetlerin yanından geçip komutanlarının yanına doğru ilerledi. Onlar, bir ağacın kenarında, ne yapacaklarını tartışıyorlardı.

“Duras? Orada mısın?” dedi Neinea.

Duras ağacın diğer tarafından geçti ve Neinea’nın yanına geldi.

“Buradayım Kraliçem.” Yüzünde hafif bir utanma ifadesi vardı. Anlaşılan geçen geceyi hatırlamıştı.

Neinea boynundan annesinin verdi kolyeyi çıkardı ve Duras’a uzattı.

“Bundan sonra, Duras benim Kralım ve eşimdir.” Bunu söylerken beyaz yüzünde bir gülümseme yayıldı. Komutanlar şaşkın şaşkın neler olduğuna bakıyorlardı. Sonunda yaşlı bir komutan Neinea’ya doğru ilerledi ve sert bir şekilde öksürdü.

“Efendim, bunu dönüşte yapsanız daha iyi olurdu. Çünkü savaş arifesindeyiz.”

Neinea sert bir şekilde komutana döndü ve kılıcını çekti.

“Sen benim ne yapacağıma karışamazsın. Ben ne güçlere sahibim, senin gibi bir pisliğin söylediklerini dinlemek zorunda değilim.”

***

Ormanın dört bir yanında bağırtılar duyuldu.

“ORDULAAAR! HAZIRLANIIN!”

Neinea’nın ordusu hızla ilerliyordu. Artık sadece bir sonuç adına ilerliyorlardı. Sugg Vua başkenti yok olacak ve Sugg Vuaların hepsi kılıcın soğuk tadını tadacaklardı. Artık, bu savaşa bir son verilmeliydi ve sonsuz buzlar diyarındaki bir savaşla, bu son verilecekti.

Neinea, hızla atına bindi ve ordunun başına geçti her zaman olduğu gibi. Kahverengi atına, siyah bir at eşlik ediyordu. Atın üzerinde, tacıyla etrafa ışıl ışıl bakan Kral Duras vardı.

“Neinea, neler tasarlıyorsun bakalım?”

Neinea atından inmeden hızlıca konuşmaya başladı. Ordu onların arkasında dizilene kadar sözlerini bitirmek gibi bir telaşı vardı.

“Kış diyarına yazı getireceğim Duras. Sugg Vualar bu haftadan sonra artık yaşamayacaklar. Uzun süredir bir saldırıda aldığımız ilk başarı bu. Bu bize cesareti verecek. Cesaretten büyük bir büyü yoktur dünyada.” Sonra yüzü biraz kızardı ve “Aşk hariç…” dedi.

***

10 yıl önce, Seukha

Çamurlu sokakta bir çocuk, elindeki tahta kılıçla, yanındaki arkadaşlarına karşı oyun oynuyordu. Birkaç arkadaşıyla beraber askerlerin yaptıklarını hayal edip gelecekte yapacakları savaşlara karşı kılıçta geliştirmeye çalışıyorlardı kendilerini.

Onlar kararlarını vermişlerdi. Savaşçı olacaklar ve komutan olup Seukha’yı koruyacaklardı. Büyük savaşların olduğu o dönemde, çamurun içinde bu tahta kılıcını sallayan çocuğun babası geri dönmemişti.

Evden bir ses geldi.

“Duras! Yemek hazır!”

Duras büyük bir hızla kılıcı yere bıraktı ve eve doğru koştu. Gücünü biliyordu ve bu güç onu, en yukarıya taşıyacaktı…

***

Neinea hızlıca atını sürdü ve orduyu gezdi. Sesi, ince ve zarif olmasına rağmen gür ve koskoca ormanın her yerinden duyulacak gibi çıkıyordu.

“Ordular! Artık bir son vermenin zamanı geldi! Sonsuz kış diyarına gidiyoruz ve başkentlerini kuşatacağız onların! Bu gece, yıllardır süren Sugg Vua Klanının baskılarını yok edeceğiz ve artık onlar sadece bir hayalden ibaret olacaklar! ONLAR ARTIK KÜL OLACAKLAR!”

Tüm ordu silahlarını büyük bir neşeyle ve coşkuyla kaldırdılar ve naralar atmaya başladılar. Artık herkes, sonun geldiğine ve huzur bulabileceklerine emindiler. Sonrasında Neinea atını ileri sürdü ve Kral Duralsa beraber ilerlemeye başladılar. Bütün ordu, onlarla beraber ilerliyordu.

Ayak sesleri, tüm göğü inletiyordu…

Tam 6 saat sonra yüksek bir tepeye tırmandılar ve ilerideki Sugg Vua Başkentini, Ghread’ı gördüler. Büyük kara kulelerin yanı sıra, devasa çukurlar kazılmıştı. Her ne kadar koruma için yüksek kuleler gerekse de, Sugg Vua Klanları daima yeraltında yaşarlardı.

Şehrin ortasında, büyük bir çukur vardı. Belliydi ki, o çukur, Kraliçe Faéra’ya aitti. Büyüklük tutkusu yüzünden en büyük olanı o almıştı.

Kar yağışı şiddetlendi giderek. Neinea, ordusuna demişti ki, gücünü çok gerekli olmadıkça kullanmayacaktı.

Tam bir gün sonra, inanılmaz karanlığın altında, başkente saldırı başladı…

***

Kuşatma tamamlanmış, duvarsız kent ele geçiriliyordu. Neinea’nın kontrolündeki bu devasa ordu, artık yenilmesi imkânsız bir şekilde tüm şehri alıyordu. Savaşın bir kısmında Neinea ve Duras ayrılmışlardı. Duras, Batıdan saldıracak ordunun başına geçmiş, Neinea ise doğuya gitmişti.

Böylelikle Neinea, saraya hızlıca girdi.

Hızlıca, merdivenlerden inip, sarayın karanlığına bıraktı kendini. Az ilerledikten sonra elini kaldırdı ve fısıldadı.

“Anuu Kesha Deus Sethu”

Elin üstünde bir alev topu oluştu. Sonra bu alev topu üçe ayrılıp etrafında üç ayrı yerde durdu ve bir üçgen oluşturdu. Bu sayede etrafını tam aydınlatan üç tane ışık kaynağına sahip oldu. Merdivenlerden inmesi bitince, önündeki kapıdan devam etti.

Kapıdan az ilerledikten sonra karşısında, karanlıkta sessizce oturan kadını gördü. Neinea’nın o an içinden kılıcını bırakıp ona tapmak geldi. O kadar güzeldi ki! Kimse onun bir Sugg Vua olduğuna inanmazdı.

“Nihayet geldin, kardeşimin torunlarından, Kraliçe Neinea!”

“Kardeşinin torunlarından mı?”

“Elbette Neinea, elbette. Bizler ilk çocuklarız. Babamızın üç evladı... Denizci diye bildiğiniz Adém,  Gizli kalmış olan Eon ve şimdilerde Faéra denilen ama asıl adı Sugvua olan ben.” Yüzümde bir gülümseme yayıldı. “Bizler, ilk olanlarız Neinea, hepinizin anneleri ve babaları. İster inanın ister inanmayın. Bizler ölümsüz olanlarız. Aesten’in ilk gününü görmüş olanlarız biz.”

Neinea ne diyeceğini bilmeden bir şok geçirdi. Gerçektende Alev Mızrağı efsanesindeki ilk çocuklardan biri miydi bu? Ölümsüzlüğünü başka bir şey açıklayamazdı sanırım. Evet, bu oydu!

“Sen, bir başka ölümsüz tarafından öldürülemeyecek olansın. Ölümün benim elimden olacak!”

Hızla kılıcını savurdu ama Faéra kaçtı. Tahtının arkasındaki mağaraya girdi ve karanlıkta kayboldu. Ağlarla kaplı bu mağaraya, Neinea’da hızlıca girdi.

Önünde pek çok yol vardı ve o, nereden gideceğini bilmeden mağarayı dolaştı.

“Neredesin Faéra! Ölüm Günün geldi!” diye bağarmaktan başka bir şey yapamıyordu bu karanlıkta. Cevap ise yankılanıp geldiği için, onu bulamıyordu.

“Buradayım, beni istiyorsan gel ve al!”

Ancak Neinea onu hiç bulamadı. Kısa bir süre daha aradıktan sonra, artık sıkıldı ve onunla alay eden Faéra’yı bırakıp, buruk bir şekilde dışarı çıktı. Nasıl olsa, askerleriyle beraber geri dönecek ve intikamı alacaktı.

Ancak dışarı çıktığında…
#rekt

Çevrimdışı vampireLLa

  • ****
  • 1273
  • Rom: 11
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aesten Efsaneleri 2 - Alev Mızrağı (8. Bölüm!)
« Yanıtla #29 : 02 Temmuz 2008, 13:09:57 »
ooo cok güzel olmuş yaa .. ölümüm yaklaşıo ya neyse :hemk ;D .. uzun uzun yazdıkça cok daha güzel oluyo yiğit verceklerin yazının tadı daha bi belirgin oluyo ben böle uzunkene daha bi cok seviyorum..şimdi kalan 5 bölüm sanırım Faéra ve Neineâ'nın dövüşleri geçmişleri Kör Hikayeci falan onlardan oluşacak... ikisinin düellolarında savasında birebir savasında olayı hemen bitirme uzat dur :D ikiside güçlü ikisinide yapamayacağı şey yok ilk doğanlardan onlar güçlüler betimlemelere falan baya bi yer ver bunlar kavga ederken önemli bi yerde mllet -yada sadece ben- ne olup bittiğini film izler gibi tad almak isterken sen kesersen ııh olmaz :P   neyse son 5 bölüm sanırım hadi bakalım neler olacak..
she's back!!