Yetenek...
Şimdi kitabı neredeyse bir buçuk aylık süreç içerisinde, nihayet dün tamamladığım haberini salmak istiyorum.
David Eddings. Beni tanıyan çoğu kişi bu yazarın hayranı olduğumu, birisi bir şey önermemi istediği zaman kesinlikle Eddings serilerinden birini tavsiye ettiğimi görmüş, duymuş, tanık olmuştur.
Fakat maalesef diğer serilerin aksine bu kitabın beni mest ettiği söyleyemeyeceğim...
Neden mi?
Nedenini az sonra açıklayacağım. Fakat ona gelmeden önce şunu söylemek istiyorum. İnsanlar bağımsızdır. Eğer mantıklı bir "fantastik kurgu" yazmak istiyorsak ve içinde mantıkvari cümlelerin çoğunlukta olacağını varsayıyorsak gelen eleştirilerin tümünü sessiz bir şekilde kabul etmeliyiz. Fantazyayı okumamızın temel nedeni, mantık dışı olayların gerçek dünya ile ilişkilendirilmesinden çok o evrende kendimizden parçalar bulmak fakat bunun yanında reel dünyadan çıtlatıcı ayrıntılarda yakalayıp, yazarın gerçekliğe göz kırpmasına keyifli bir şekilde tanık olmamızdır.
Farkındalık kavramı burada devreye giriyor denebilir. Farkında olmadan bazı olayların mantıksal çözümlemelerini kendi beynimizde gerçekleştirmemiz, özellikle fantastik edebiyatında oldukça rastlanılabilir bir durumdur.
Ben size yazdığım bir fantazya romanında iki artı ikinin beş ettiğini, beş etmesinin nedenlerinin şu şu olduğunu, bu yolla böyle bir sonuca ulaştığımı belirtirsem siz okuyucular, benim fantastik bir eser yazdığımın bilince olsanız dahi iki artı ikinin beş etmesinin mantıksal durumunu kendi içinizde tartıp değerlendireceksinizdir.
İşte Eddings çiftinin bu romanını diğer serileri kadar beğenmememin nedenlerinden biri bu. Olaya mantıksal bir bakış açısıyla yaklaşmışlar ve her şeye mantık dâhilinde cevaplar vermişler. Ama mantık kuralım derken birçok mantıksal düşüncenin dibine vurmuşlar.
Geçmiş ve gelecekle oynamak herkes için kolay görünse de aslında çok zorlu bir süreç, yazış biçimidir. Bir yerine mantıksal çözümleme yaparsınız fakat gerideki dokuz bölümü cevapsız kalır. İşte bu yüzden en usta yazarlar bile bu türde bazen mantık dâhilinde, mantıksız betimlemelerde bulunabiliyorlar.
En bilinen örneklerden biri, geçmişe gittiğimizde kendinizle karşılaşacağınız gerçeğidir. Eğer mantık dâhilinde bu duruma yaklaşıyorsak tabii. Geleceğe gittiğinizde de aslında biraz düşününce sizin yine orada olmanız gerektiği gerçeği kolay biçimde algılanacaktır. Eğer bir olaya geçmiş ve geleceği katarsanız, yaşadığınız şimdiki zamanın bile aslında geçmişten yahut gelecekten bir parça olduğunu bilmeniz ve belki de sadece aradaki kısımda bulunan olgunun parçası olduğunu varsaymanız gerekebilir. Dünyadaki döngü süreci ile oynamak biz sınırlı insan ırkının çok ötesinde bir durum. Beyinlerimizin belirli sınırları var. Aynı bir bilgisayar gibi. 2 GB ram isteyen bir oyunu tutup da 512 MB ram donanımlı bir bilgisayarda çalıştırmaya çabaladığınızda karşılaşacağınız sonuç ile geçmiş ve geleceğin insanla ilişkisi de buna benzerdir.
Kitabı okuduğunuz zaman bu mantıksal kavramı daha detaylı bir şekilde irdeleyebileceğinize inanıyorum. Romandan kesitler vermek yerine yukarıdaki açıklamaların daha anlaşılır olduğu kanısındayım. Gelelim bir diğer hususa;
Bir roman yazımında, özellikle de bir çok insanın adı geçen romanlarda yaptığınız gözlemlemeler çok önemlidir. Birbirine benzer ya da daha önceki romanlarınızda bulunan karakterlere benzer şekilde yazarsanız okuyucular ister istemez "hmm." ifadesini takınır.
Peki bu "hmm." ifadesinin bende oluşmasını sağlayan etken nedir? İlk olarak karakterlerin hepsinin oldukça zeki olması, hatta oldukçanın ötesine geçmesi. Herkes akıllı olabilir, evet. Fakat herkes dâhi olamaz. İşte Althalus'un Dönüşümü kitabında bulunan karakterlerin -kötüler hariç- neredeyse hepsi dâhi kategorisindeydi. Yahu bir karakter bile salak ya da normal insan olamaz mı? Eddings'ler karakter analizini neye göre yapmışlar bilmiyorum fakat bu kitaptaki en salak kişi bile, gerçek dünyadaki en akıllı insandan daha akıllı tavırlar sergiliyordu.
Bence bu romana eksi puan katıyor. En azından kendi açımdan bakıldığında, hele de bu yazar en sevdiğim kişiyse, eksinden de öte eksi katıyor. Aynen zekiden de öte zeki olan karakterler gibi.
Diğer yandan başlangıç harici olayların Elenium'u çok fazla andırması bir diğer eksi durumu katıyor. Eğlenceli değil mi? Eğlenceli. Ama yine de daha farklı bir yazım tarzı, farklı bir düşünce tarzı, farklı bir evren, farklı bir oluşum arıyor insan. İster istemez.
Kitabı okurken keyif aldım. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Durup durup kahkaha attığım bölümlerde oldu. Fakat aynı zamanda sıkıldım. Çünkü bu mantıksal davranışların ardındaki gerçeklikler, hikâye benzeşmesi, herkesin dâhi olması, bir süre sonra bazı cümlelerin kendisini tekrar etmesi beni sıktı. İlginçtir ki bir hikâyeden keyif alıp aynı anda sıkıldığım sanırım hiç olmadı. Bazılarını beğeni ile okumama rağmen, "sona ne kadar kaldı?" diye bakmadım değil. Ama bu farklı bir durum.
Kitaba bu kadar eleştiri yaptım. Hiç mi güzel değil be kardeşim?
Hayır, aksine çok güzel. Fakat ne bunu ne Elenium'u okumuş arkadaşlar için şunu söylemek istiyorum. Eğer Eddings okumaya başlayacaksanız kesinlikle ilk olarak bunu, sonrasında Elenium serisini okumanız sizin açınızdan çok daha keyifli olacaktır.
Her şeye rağmen Eddings'lerin o askeri dehasına bayılıyorum! Lafı öyle bir eğirip çevirebiliyorlar ki hayran kalmamak elde değil.
Gelelim son kısma. Yani kitabın cildi, çevirisi, editörlüğü vs vs...
Sayfa dizaynına ve karakter tipine bayıldım. Geçişlerdeki paragraf aralıkları oldukça iyiydi. Çeviri de anlaşılır ve sade şekildeydi. Sadece bir kaç cümlede "şu şekilde olsa, daha uyum sağlayabilirdi." diyesim oldu. Ama bunun pek fazla önemi yok. Nihayetinde aynı anlamı verecekti.
Editörlüğü de iyiydi. Bir kaç yerde harf kayması, karakter sorunları vardı. Ve sanırım sadece bir yerde Gher yazılacağına başka bir karakter olan Ghend yazılmıştı. Özellikle gözüme takılan ve kanaatimce diğer birçok hatadan daha fazla önemsenmesi gereken bir durum.
Ve böylece neredeyse iki aylık "Althalus'un Dönüşümü" maceramı bitirip, sevdiğim yazara olan borcumu daha da azaltıyorum.
Okumalı mısınız?
Kesinlikle!