Oğuz Kağan'ın bir mit olarak kökeni üzerine, bir kaç laf edeyim.
Mitoloji, daha önce başka yerlerde de açıklamıştım, bir halkın, "çevre"nin etki ve sınırlayıcılığında, varoluşu açıklama, ona sebepler atfetme arayışıdır. Uzun uzun aynı açıklamayı burada da yapmayayım, gerek yok. Ancak şunu söyleyelim ki, bir "açıklama" yapılacaksa, eski zamanlarda, bir alegoriye ya da sembole ihtiyaç duyuluyordu. Kişileştirme, sembolleştirme, gayet yaygındı.
Bu açıdan baktığımızda, Oğuz Kağan, bir semboldür, kişileştirmedir. Dağınık yaşayan, kendilerine "Oğuz" (Oğuz kelimesinin etimolojik evrimine dair iki teori var. Birincisi, "OKZ" kelimesinden türediğidir ki, eski Türkçe "-z" bir çoğul ekiydi [ben=> biz örneğinde olduğu gibi] ve Okz "oklar", yani "boylar" manasına geliyordu. İkincisi, öküz kelimesiyle aynı olduğu teorisidir ki, ben bunu destekliyorum. Eski Türklerde hayvan isimleri gayet yaygın kullanılırdı. Ki, öküz kelimesi de esasında OKZ kelimesinden türemiş olabilir, ok=çıkıntı olarak alırsak.) diyen Türk grupları, birleşip, 24 boydan oluşan siyasi olmasa da, içtimai bir konfederasyon oluşturduklarında, böyle bir mit yarattılar. (Ki tarihsel seyirde Oğuzlar dokuz-Oğuz gibi hep sayı içeren isimler taşımışlardır. Buna göre diyebiliriz ki, Oğuzlar, yeni boyların eklenmesiyle sürekli genişleyen bir birlikti. Sonunda 24 boy, asgari müşterek içeren, içinde görece homojen, dışında "diğerlerinden farklı" bir grup oluşturdular ve biz bunlara bu tarihten sonra, Oğuz dedik.)
Buna göre Oğuz Kağan, tarihte yaşamış bir figür değil, bir kahraman imgesi ya da "fikri" üzerine kurgulanarak, Oğuzların geçmişini açıklayan alegorik bir metindir.
Ek olarak, bu bahsettiğim "kahraman imgesi", köklerini Alpamış'tan alır. Alpamış destanı, Türkler'in bildiğim kadarıyla ilk destanıdır ve diyebilirim ki, bütün diğer destanlarımız, Alpamış'tan izler taşır. Bu benzerliklerle ilgili yapacağım bir derlemeyi bir gün "Alpamış Destanı" başlığıyla buraya aktarırım belki.