Bölüm 6
Düşünce Odası
Loren içeri girdiğinde derin bir nefes aldı. Kapı çok büyük bir girişe açılıyordu. Oval bir girişti burası ve üç farklı kapı barındırıyordu (giriş kapısı hariç). Biri tam sağlarında, biri tam sollarında diğeri ise karşılarındaydı. Tam karşılarındaki kapınında iki yanında aşağı doğru inen merdivenler vardı. Loren kaşlarını çatarak Bill’e döndü;
“İki katlıdan kastın buysa, bodrum sayılmaz”
Bill kocaman bir gülümsemeyle ona baktı, aslında bu durum bir süre sonra sinir bozucu oluyordu.
Oluyor muydu?“Hayır, orası bodrum değil ve burası da evin üst katı aslında”
Loren bu durumu anlamakta oldukça güçlük çekiyordu. Genç adam konuşmasını sürdürdü;
“Babam ilk katı yerin altına inşa ettirdi” Loren tam konuşacaktı ki Bill bu fırsatı ona vermedi;
“Dur, hemen itiraz etme, daha oraya inmedin”
Loren yine de itiraz etmeye hazırlanıyordu ki, neşeli (aynı zamanda ürkütücü) bir ses bunu engelledi;
“Sonunda onu buraya getirebildin oğlum!”
Loren tartışmak üzere açtığı ağzını kapatmayarak sesin geldiği yöne döndü ve merdivenlerden çıkmakta olan orta yaşlarının sonunda, kır saçlı bir adamla göz göze geldi. Yavaşça ağzını kapadı ve görünmez bir heyecan dalgasının ona çarpıp tüm bedenini sarmasına izin verdi. Adam giderek yaklaştı ve aynı neşeli tavırla konuştu,
“Demek şu muhteşem kitabın güzel yazarı sizsiniz”
Loren utandığını hissetti, yüzünde tek bir kızarma belirtisi bile yoktu tabii, mahcup bir tavırla gülümsedi. Adam elini uzattı ve kendini tanıttı;
“Ben Doktor Ruxlow” sonra fısıltıyla “Ama sen ban Richard diyebilirsin” dedi ve göz kırptı. Loren yavaşça adamın elini sıktı;
“Memnun oldum Dok—“ adamın sağa sola sallanan kafasını görünce hemen düzeltti
“Richard”
Adam yine neşeli bir tavırla, bu sefer daha yüksek sesle
“Böylesi çok daha iyi!” dedi.
Loren adamı biraz garip bulmuştu, sanki çok
fazla neşeliydi fakat aldırmadı. Richard yine gayet neşeli bir tavırla konuşmaya başladı;
“Eminim aklınızda çok fazla soru vardır, benim de anlatmak istediğim şeyler var. Neden içeri girip karşılıklı bir şeyler içerken bunları konuşmuyoruz?”
Loren hemen;
“Tabii!” dedi ama tam karşılarında duran kapıya yöneldikleri sırada birden bire durdu. Richard yine neşeli ama sorgular gözlerle kıza bakıyordu. Loren rahatsız bir ses tonuyla;
“Şey…” dedi “Eğer sorun olmazsa…Yani telefonum buralarda çekmiyor ve aramam gereken biri var…”
“Ah aptal kız! Hadi ara. Bill genç konuğumuzu telefona götürür müsün?”
Bill nazikçe Loren’e onu takip etmesini işaret etti ve soldaki kapıdan içeri girdiler. Burası dar, uzun bir koridora açılıyordu ve sağlı sollu pek çok kapı bulunduruyordu. Loren çok etkilenmişti, büyülenmişçesine
“Çok garip bir mimarisi var buranın” dedi Bill ise sıkıntılı bir sesle cevapladı;
“Bir de bana sor”
Koridorda ilerlerken Loren odaların içinde ne olduğunu çok merak etti ama sonra neler görebileceğini düşünüp bundan vazgeçti. Koridorun sonuna geldik onları küçük bir sehpa ve üzerinde bir telefon karşıladı. Telefonun biraz üzerinde duvara monteli bir lamba vardı çünkü bu koridor oldukça karanlıktı (aslında loş demek daha doğru).
“Edward’ı mı arayacaksın?” dedi Bill
Loren yavaşça başını salladı ve ahizeyi kaldırıp numarayı çevirdi.
“Görüyorsun değil mi!” diye bağırıyordu Edward. Şimdi ağzından kurabiye parçacıklarının yanı sıra tükürükler de savruluyordu.
“Tanrım! Yaşlı biriyim ben. Ölsem haberi olmaz!”
Elini tekrar kurabiye tabağına uzattı ve hiç kurabiye kalmadığını görünce daha da sinirlendi. Tam yerinden kalkacakken telefon çaldı. Edward kimin aradığını çok iyi biliyordu. Önce
Açma diye düşündü.
Açma da meraktan kudursun! Bir süre telefona baktı, dayanamayacaktı, aceleyle ahizeyi kaldırdı ve tüküre tüküre;
“Alo!” dedi karşısında korkak bir ses hemen cevap verdi
“Edward ben Loren. Şu an—“ ama sözlerini bitiremeden Edward (bir eli havada yumruk yapmış ve sadece işaret parmağı dışarıda sanki kız görebilirmiş gibi sallıyordu) kükremeye başladı;
“Sen!...Nasıl?... Ne zaman arama—Neden arama---“ ama o kadar sinirliydi ki doğru düzgün bir cümle kuramıyordu. Loren de zaten ahizeyi kulağından uzaklaştırmış özür dilercesine Bill’e bakıyordu.
“Edward” dedi kız ama Edward onu duymuyor gibiydi, anlamsız sözcük dizisini ardı ardına sıralamaya devam ediyordu. En sonunda Loren bağırmak zorunda kaldı;
“Edward!”
“Ne?!”
Loren sırıttı, ne olursa olsun bu huysuz ihtiyarı seviyordu, derin bir nefes aldı ve;
“Tanrı aşkına biraz sakinleşip tek, düzgün ve anlayabileceğim bir cümle kurar mısın?”
Yaşlı adamın yüzü kızardı, patlayacak bir balon gibiydi (aslında çok komik görünüyordu) ama kendini durdurdu ve hastalık derecesinde sakin bir sesle;
“Neredesin?” dedi
“İşte şimdi beni korkutmaya başlıyorsun Edward. Bak özür dilerim arayamadım ama her şey çok ani oldu. Ben Doktor Ruxlow’un evindeyim ya da ev de değil tam Rüya Okuma Merkezi sanırım. Bir süre burada kalmak zorunda kalabilirim ve seni arayama—“
“Ne demek?!...Neden?!” yaşlı adam yine eski haline dönmüştü.
“Edward beni dinle” bu onu bu kez sakinleştirmişti.
“Bir süre seni arayamayabilirim. Bu kitabım için tamam mı?”
Edward tam itiraz etmek için ağzını açmıştı ki vazgeçti.
“Tamam. Fırsat buldukça bana ulaşmaya çalış, seni merak ederim biliyorsun”
Bilmez miyim?“Merak etme Edward, gelince her şeyi anlatacağım”
Loren yavaşça ahizeyi yerine oturttu
“Kızgın ha?”
“Köpürüyor”
İkisi de gülüştüler ve Richard’ın olduğu yere doğru gitmeye başladılar.
Richard onları elinde bir fincan çayla salonda bekliyordu. İçeri girdiklerinde neşeyle ayağa fırladı;
“Sonunda!” Bill’in omzuna küçük bir yumruk atarak ekledi;
“Bu güzel bayanı kaçırdığını düşünmeye başlamıştım”
Loren istemsiz olarak sırıttı, Bill ise kızarmaya başlamıştı. Richard oturmalarını işaret etti ve herkes oturduktan sonra rahatsızca kıpırdandı ve sabırsız bir çocuğun edasıyla konuşmaya başladı;
“Bak kızım, öyle lafı dolandırmayı seven biri değilim. Bill de sana niyetimden bahsetmiş olmalı, öyle değil mi genç adam?”
Bill hiç konuşmadı, yalnızca başını sallamakla yetindi;
“Bu sebeple sana açıklamam gereken bazı şeyler var. Öncelikle çok özel biri olduğun kanısındayım”
Loren cevap vermedi, sadece gülümsedi
“İkinci ve asıl açıklamam gereken şey ise rüyalar”
Adam birden ciddileşmişti, Loren bu adamdan korkmaya başladığını hissetti.
“Ben” sesi şimdi daha kalın çıkıyordu sanki “Rüyaları ikiye ayırırım: Hayaller ve kabuslar. İkisi de bilinç altımızın bir yansımasıdır fakat incelediğim pek çok rüyada gördüm ki hayallerimizde çok daha kontrollüyüz. Kabuslarımızda genelde çıkacak kapıları bulmakta zorlanıyoruz. İşte ben de rüyalarını bu şekilde kategorize ederek izleyeceğim”
Loren yarı anlar bakışlarla adama bakıyordu, adam duraksamadan devam etti;
“Bir de, eminim başına gelmiştir,
“gerçek” diye isimlendirdiğim rüyalar vardır. Bunlar kabuslarımızda da hayallerimizde de olabilirler. Bu tip rüyalarda her şeyi hissedebilirsin. Acıyı, kızgınlığı, üzüntüyü… ve yine bunlarda, tıpkı kabuslar gibi, kontrol edilemez”
Loren bölmek için ağzını açacak oldu ama adam izin vermedi;
“İşte kızım ben senin bu gerçek rüyalarda boyutlar arası geçiş yapabildiğini düşünüyorum. Bu yüzden buradasın”
Loren yine konuşmaya yeltendi ama Richard hiç duraksamıyordu;
“Şimdi birinci kata inelim” dedi ve hızla odadan çıktı.
Loren şoka uğramış bir şekilde Bill’e döndü ama genç adam
benim babam böyledir işte dercesine omuz silkti ve ayağa kalktı. Loren de onu takip etti.
Alt katta kare bir giriş onları karşıladı.
Nasıl bir yer burası böyle??? Burada dört kapı ve sekiz pencere vardı. Pencereler ikişer halde kapıların yanındaydı ve çok güzel yemyeşil, çiçeklerle dolu bir bahçeye bakıyordu. Loren bu bahçe karşısında büyülenmişti ama bir yanlışlık olduğunu düşündü. Birden gözleri büyüdü ve korkuyla Bill’e döndü;
“Birinci kat yerin altında dememiş miydin?”
Bill sırıttı
“Sanal dünya” dedi. “Babam yaptı. Gerçeğinden farksız değil mi? Hatta çok daha iyi. Camı açtığında seni hoş bir rüzgar bile karşılıyor”
Loren böyle bir deha karşısında söyleyecek bir şey bulamadı ve sağdaki ilk kapıdan içeri girdiler.
Bembeyaz, büyük (devasa) bir oda onları karşıladı. Oda bir aynayla ikiye ayrılmıştı (dıştan içeriyi gösteren ama içerden dışarıyı göstermeyen aynalardandı) ve yarım taraflardan biri de iki kara oda olacak şekilde tekrar ikiye bölünmüştü. Dikdörtgen olan tarafta bir bilgisayar, bir yazı makinesi (en azından Loren böyle düşünüyordu), bir kayıt cihazı ve bir de dişçi koltuğu benzeri bir koltuk vardı. Kare odalardan biri boştu, diğerinde ise yine karmaşık makineler ve bir dişçi koltuğu daha vardı. Richard yine neşeli bir tavırla ona bakıyordu.
“Buraya düşünce odası diyorum kızım” dedi babacan bir tavırla.
“Seni şu küçük odaya alacağım ve makinelere bağlayacağım. Rüya görmeye başladığın an arkamda gördüğün (kablolarla boğuşan o cihazları gösteriyordu) şu küçük
dahiler kaydetmeye ve (Loren’in yazı makinesi olarak düşündüğü şeyi gösteriyordu şimdi) her şeyi yazacak”
Loren biraz heyecanlı, biraz meraklı etrafını incelemeye devam ederken diğer odanın neden boş olduğunu merak ediyor ama sormaya çekiniyordu çünkü ağzını ne zaman açmaya kalksa Richard onu susturuyordu.
“Ve şu da---“
Adamın sözlerini biraz daha dinledikten sonra dayanamayarak sordu;
“Peki ya şurası. O oda neden boş?”
Richard sözü kesildiği için şaşkın bakışlarla bir an dona kalmışken Bill açıklamak için bir adım öne çıktı, Loren bunu sorduğu için mutlu görünüyordu.
Ya da babasının sözünü şak diye kestiğin için mutludur ne dersin?“Burası rüyanı üç boyutlu yansıtacak olan oda” Loren’in bakışlarını görünce ekledi;
“Biraz küçük biliyorum ama zaten şu gözlükleri takman gerek (havada birkaç komik gözlük tutup sallıyordu), çıplak gözle göremezsin”
“Anlıyorum” dedi Loren gülümseyerek “Peki ne zaman başlıyoruz”
Richard boğazını temizledi ve hafifçe parmak uçlarında yükselip alçaldı;
“Hımmm… Aslında, yani tabii sana uygunsa, şimdi başlamayı düşünüyordum”
Loren bir an ne diyeceğini bilmedi. Her şey çok çabuk oluyordu ve bu hız onun hoşuna gidiyordu ki zaten asıl korktuğu da buydu. Bir an önce başlamak ve rüyalarının tamamını görebilmek istiyordu çünkü çoğu zaman hatırlayamazdı ve bu onun için bir sıkıntıydı.
“Aslında biraz ani oldu ama…” biraz duraksadı sonra Bill’le göz göze geldi, genç adam onun kadar heyecanlı gibiydi;
“Tamam başlayalım”
Richard sevinçle el çırptı. Loren şaşkınlıkla ona bakıyordu. Adamın gözlerinde hoş olmayan bir parıltı görmüştü. Deli bir insanda görülebilecek tarzda parıltılardı bunlar.
“Bill! Genç bayana yardım et!”
Bill Loren’i küçük kare odaya götürdü. Kapıyı kapattığında her taraf bembeyaz oldu, şimdi kapı bile gözükmüyordu. Bill onun koltuğa uzanmasına yardım etti ve kızın elleriyle ayaklarını koltuğa bağlamaya başladı;
“Bunlar şiddetli bir kabus görürsen düşmemen için” dedi ve sonra kodluğun yakınındaki makineye gitti ve alnına makineye bağlı olan iki tane yuvarlak bandaj yapıştırdı;
“Bunlar düzenli olarak beynine sinyal gönderecek ve gelen cevapları alıp rüyalarını görmemizi sağlayacak”
Richard yavaşça içeri girdi, elinde bir enjektör ve bir de ilaç vardı. İlacı yatmakta olan kıza gösterdi:
“Bunun ne olduğunu biliyor musun?”
Loren yavaşça başını salladı;
“Hastalarını bununla uyutuyorsun, belli bir süre uyanmamaları için”
Adam mutlu bir şekilde ve yayarak;
“Eveeet!” dedi. İğneyi ilacın kapağına batırdı ve içindeki sıvıyı çekti.
“Şimdi hiç korkma, ilaç vücuduna girdikten sonra ona kadar saymanı istiyorum” dedi “Yüksek sesle lütfen” ve dikkatli bir şekilde kızın koluna ilacı enjekte etti. Loren sıvının damarlarına girip kanına karıştığını ve hızla kendine yer aradığını hissetti.
“Bir”
Oda çok beyazdı, bu çok sinirini bozuyordu aslında.
“İki”
Belki ışıkları biraz kapatsalar?
“Üç”
Yavaş yavaş vücudunun teslim olduğunu hissediyordu.
“Dört”
Şimdi beyazlık bulanıklaşmıştı
“Be—“
Gözlerini kapatıp kendini ilaca teslim etti.
“İyi geceler kızım, tatlı rüyalar”
Richard ve Bill odadan çıktılar. Bill imdi dikkatle makineleri inceleyen babasına bakıyordu;
“Neden söylemedin?”
Neyi?”
Bill sinirle içeride yatan kıza baktı
“Ona rüyalarına girip müdahale edeceğini neden söylemedin? Boyut kapısı açılırsa oraya gireceğini neden söylemedin?! Tanrım amacın bir araştırmadan fazlası değil mi? Şu kahrolası elması istiyorsun değil mi?!”
“Kes!”
Bill birden sustu. Richard’ın gözleri şimdi iyiden iyiye o deli bakışlara bürünmüştü.
“Hayır hayır en başından beri niyetimin bu olduğunu söyleyemem aslında ama kız o kadar güçlü ki… Hissedemiyor musun? Elması ele geçirmek demek her şeye sahip olmak demek, hatta belki her şeyi kontrol edebilmek! Ve ben—“
Ama sözlerini tamamlayamadan makineler çalışmaya başladı.
“Ona zarar verebileceğin hiç aklına geldi mi?!”
Ama adam onu dinlemiyordu. Yazıcı yazmaya başlamıştı bile.
Rüya – Kabusİki adam da hızla gözlükleri taktılar. Loren rüyasında elmasın bulunduğu odayı görüyordu.
“Hadi baba! Gitsene? O mükemmel elmasa koşsana?!”
Bill’in alaycı kızgınlığının farkında bile olmayan Richard yavaşça başını iki yana salladı:
“Tanrım bu kız gerçekten çok güçlü ama şimdi girmem olanaksız. Gerçek bir rüya görmüyor baksana”
Görüntü gidip gidip geliyordu bu sanki bozuk bir televizyonu izlemek gibiydi ama yine de kendini izletiyordu.
“Sen kafayı yemişsin! Elması ele geçiremeyeceksin!”
“Çeneni kapat ve izle!”
Loren yavaşça uyandı, elmasın olduğu odadaydı. Yavaşça ayağa kalktı ve elmasın olduğu yöne döndüğünde Edward’ı gördü. Sırtı ona dönüktü ve biraz ileride yerde oturan bir kıza bakıyordu. Loren bu kızı tanıyordu, hem de çok iyi tanıyordu.
“Tanrım bu benim” diye fısıldadı ve bir anda ne olduğunu anlayamadan elmasın gerisindeki boyalı cam patlayıp tuzla buz oldu. Loren korkuyla bir çığlık attı ve Edward’ın yanına koştu. Diğer Loren hala yerde oturuyordu ama şimdi elleri de yere değiyordu, sanki bir şey olmuştu.
“Edward!” diye bağırdı Loren. Yaşlı adam boş gözlerle dönüp ona baktı, bir şok geçiriyor olmalıydı:
“Neler oluyor Edward?!”
Adam yine o boş, ölü bakışları hiç bozmadan, korkutucu bir sakinlikle konuşmaya başladı;
“Muhafız” dedi “Muhafız yerini terk etti. Artık her şey için çok geç”
Loren korkuyla geri çekildi, elleri titriyordu. Yavaşça yere düştü, bu kötü bir haberdi hem de çok kötüydü. Loren titreyen elleriyle ağzını kapatırken etraf yavaş yavaş karardı ve hiçbir şey görünmez oldu…