Yüzüme vuruyordu acı acı yağmur, dindi
ve bulutlar dağılarak benden uzağa gitti...
Yalnız kalmıştım, köyün birinde, dağın tepesinde
Ben varım sanarken sadece; yüzüme dokundu sıcak, kırmızı eller,
Yaktı etrafımdaki zaten içi geçmiş otları, bir kez daha
Aralarından yürüdüm mecburen, uzundu yolum,
Düşünüldüğünden de fazla...
Kül olmuştu yalnızlık bile, onun yangınında.
Biz kaldık orada sadece, bir ad vermeliydim,
Düşündüm, gözüm daldı, hiç kolay olmadı.
Gözlerimi kapattım...
Bıraktım, yakmasına izin verdim tenimi.
Onun adı akşamüstü güneşiydi, batarken alıp beni,
Götürmeliydi.
Konuşmadan başbaşa kaldım onunla, biraz daha.
Zaman boldu, batmasını bekledim, batmadı.
Çevirdim kafamı, yavaşça ilerlediğini hissettim
Gökten yere.
Değecekti az kalsın bana; ama utanıyor gibi bir hali vardı.
Yerdeki cansız otlara baktım.
Yak, dedim beni de onlar gibi...
İnadına yaparmışçasına, kendini dağın arkasına attı...
Yakmadı...
Giderken ardından kal demedim.
Zaten kimseye yalvarmazdım ki hayatımda.
Farklı olsa da, yapamazdım, üzgünüm.
O batarken ben tam tersine yürüdüm.
Küsmüş gibi, arkama aldım sıcaklığını,
Bir rüzgar diledim gölgemin vurduğu dağlardan.
Es! Es! Es, sert rüzgar...
Daha kuvvetli, çarpa çarpa yüzüme...
Yollarda yalpalatarak ayaklarımı...
Akşamüstü güneşim, kaçıyor benden...
Belki zarar vermek istemediğinden; ama çoklukla beni sevmediğinden...
O halde söyle bu boşluk kolay dolar mı?
Yolumda ilerledim, az kalmıştı.
Kendi kendime konuşmamak için çok çaba harcadım...
Adını anmamak için...
Sonunda sert rüzgar canımı öyle acıttı, etrafımı öyle sardı ki!
Hissettiklerimde sadece o vardı,
Yeni tanıştığım sıcaklığı, o bedenimi alevle dolduran kızıllığı...
Daha fazla susamazdım.
Akşamüstü güneşim, dedim.
Gece oldu, bana bir haber yolla, hayatta olduğuna dair.
Sonra tepelerin ardından rüzgarın hızını kesen,
Beni umuda bağlayan parlak şey belirdi...
O'ydu biliyordum.
Beyazdı; başkalarını yanıltmak için,
Benden başka kimseye, kimseye...
Kızıllığını göstermek istemiyordu.
Hayattaydı, biliyordum.
Aydınlatıyordu başka yerleri.
Değiyordu, benden başka herkesin tenine...
Kıskandım, hep görmeyi düşlüyordum onu oysaki.
Minik pencerelerinden güçlükle bakarken,
Yamaçtaki evin.
Günler geçti, göremedim geçtiği yerleri.
Yaşadığını belli etmek için yolladığı işarete,
Dikkat etmez oldum.
Alevi zamanla söndürüldü, buz gibi esen rüzgarla...
**
Günler sonra...
Yolculuğa çıkıyordum bir kez daha,
Eğri büğrü, toprak yolda ilerledim bir müddet.
Yanmış otlar yine yerde, olur olmaz heyecanlandım.
Bir sıcaklık hissettim sağ tarafımda, baktım:
Akşamüstü güneşi...
Dağların ardına kaçıyordu, acelesi varmış gibi.
Yine alçalıyordu, beni görmüş olmalıydı.
O, sadece arkadaş gözüyle bakmıştı bana;
Ama ben...
Ben son kez baktım bitmeyen bir aşkla...
Farklı değildi, aylar önce onu ilk gördüğüm an aklıma geldi...
Bir farkı elbette vardı;
Yüzüme değil, yüreğime işledi bu sefer aşkı.
Akşamüstü güneşim,
Kıpkızıldı.