Bölüm 2
Zamanda Yolculuk
Molly Walker her zaman işleriyle büyük övgüler almış, görülmeyeni görmüş, çözülemeyeni çözmüş biri olarak tanınırdı. Bu nedenle onu bu dava için görevlendirmişlerdi ama o şu anda gördüğü şey karşısında kendi kendini hayal kırıklığına uğratmıştı. Atladığı küçük bir detay pek çok insanın canına mal olmuştu ve belki de olmaya devam ediyordu. Sandalyede ellerini sıkarak yumruk yaptı, sarı saçları yüzünün önüne gelmiş, kısmen, kızgın bakışlarını örtüyordu;
“Sen!”
Karşısındaki kadın zarif bir gülümsemeyle cevap verdi.
“Evet ben, beşinci suçlu, Ruh Avcısı, ya da sizin tanıdığınız şekilde Doktor Mary Ann Coleman”
Dedektif Walker başını hafifçe geri itti ve saçlarının yüzünden çekilmesini sağladı;
“Nasıl, nasıl anlayamadım… O sulu gözlü salak numarası yapan doktor, “Kimin yaraladığını görmedim, arkadan gizlice yaklaşıp kafama vurdular” diye ağlayan doktor meğersem bir katil olmuş!”
Molly karşısındaki kadının gerildiğini ama bir yandan da bu konuşmadan eğlendiğini hissetti;
“Yerinde olsam sözlerime dikkat ederdim Walker” dedi gülümseyerek “Bunu anlayamamış olman benim hatam değil biliyorsun. Hem sana üç ay süre tanımama rağmen birimizi bile yakalayamadın, sen ve ahmak çalışanların hiçbir şey bulamadılar”
Molly şimdi sinirlendiğini hissediyordu;
“Bana verdiğin süre mi?” dedi ve zoraki bir şekilde güldü “Ne süresinden bahsediyorsun?”
Ruh Avcısı Molly’i şöyle bir süzdü;
“Ah hayır! Yok, yok olamaz… Koskoca Dedektif Walker bunu anlamamış olamaz…”
Ruh Avcısı’nın alaycı ses tonu Molly’i sinirlendiriyordu, kontrolünü kaybetmek üzereydi, kafasını bir kez daha geri itti;
“Sen neden bahsediyorsun?!”
Ruh Avcısı güldü, şimdi işler istediği gibi gidiyordu.
“Hadi ama Molly! Sence bir planımız yok mu? Öylesine mi öldürüyoruz? Boşuna mı kurdum bu ekibi?”
Molly’nin gözleri dehşetle açıldı, Ruh Avcısı ekibe sonradan katılmış bir acemi değildi. Ekip kendisiydi ve anlaşıldığı üzere her şey istedikleri gibi gidiyordu. Molly’nin kulaklarında ofisteki sözleri çınladı;
“Eğer onları yakalayamazsak bizi ne bekliyor biliyor musunuz? Koca bir kaos!!”Bakışlarını Ruh Avcısına çevirdi ve sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi kısık bir sesle “Kaos” dedi.
Ruh Avcısı kadına taktir dolu bir bakışla baktı;
“Biraz geç oldu ama tam üstüne bastın güzelim”
“Ama neden?!”
Ruh Avcısı bir sandalye çekti ve tam Molly’nin karşısına oturdu. Cebinden bir sigara ve çakmak çıkardı. Sigarayı yavaşça dudaklarına yerleştirdi ve yakarken cevap verdi;
“Bu sorunu cevaplamak için sanırım hikayenin en başına girmemiz gerek, benden başlayalım. Sırayla sana her şeyi anlatayım, ne dersin?”
Sigarasını yaktı ve derin bir nefes çekti. Molly cevap vermedi, her şeyi bilmek işine gelirdi, ayrıca ona düşünmek için de zaman kalırdı. Ruh Avcısı arkasına yaslandı ve bacak bacak üstüne attı.
“Bir zaman yolculuğu yapalım mı? Mesela 21 yıl öncesine gidelim. 17 yaşıma ve ilk cinayetime?”
Sigarasından derin bir nefes çekti ve anlatmaya başladı.
“Kızgın bir gençlik dönemi geçirdiğimi söyleyebilirim. Çeşitli nedenlerden ötürü ailemden uzakta, büyükannemle yaşıyordum. Başlarda her şey iyiydi aslında ama sonradan bir şey fark ettim. İnsanlar beni rahatsız ediyordu. Her hareketleri, her sözleri, hepsi yanlıştı ve sonra neyi fark ettim biliyor musun? İnsanlar yaşamayı hak etmiyordu Molly. Bu dünya onlara fazlaydı. Bu düşünceyle beraber içimde insanlara karşı bitmek tükenmek bilmeyen bir öfke büyümeye başladı ve ben bunu durduramıyordum. Aslında durdurmakta istemiyordum, bunu söylemek korkutucu ama bu hoşuma gidiyordu. Zavallı büyükannem içimde merhamet oluşsun diye gönüllü hemşirelik yapmamı istediğinde içimdeki bu öfkenin büyüklüğünün farkında değildi. Önce karşıma çıkan bu fırsatı fark edemedim ama çok geçmeden anlayacaktım”
21 yıl önce
Kingdom Hastanesi her zamanki gibi yoğun günlerinden birini yaşıyordu. Mevcut çalışanı yavaş yavaş az gelen hastane yeni bir uygulama başlatmaya karar vermişti. Hızlı kurslarla gönüllü hemşireler yetiştireceklerdi. Hızla kentin her yanına küçük el ilanları asıp gönüllü hemşirelerini aramaya başladılar. Başvurularla ilgilenme görevini Başhekim Deke bizzat üstlendi.
Başvuruların biteceği son gün Baş Hekim Deke masasında oturmuş sıkıntıyla kalemiyle oyamaya başlamıştı. Gözleri ara ara saatine gidiyordu. Bugün sabahtan beri kimse gelmemişti. Sıkıntıyla ayağa kalktı ve bir mola vermeye karar verdi. Tam odadan çıkmaya hazırlanmıştı ki kapı çaldı. Yavaşça yerine oturdu ve
“Girin” dedi.
Kapı açılmak istemiyormuş gibi kendini zorladı ama kapının arkasındaki kişi sabırla ve biraz daha fazla güç kullanarak kapıyı açtı ve içeri yaşlı bir hanımla genç bir kız girdi. İkisi de doktorun masasına yaklaşıp masanın önündeki koltuklara oturdular. Yaşlı hanım oturur oturmaz konuşmaya başladı;
“İyi günler doktor bey, biz gönüllü hemşirelik için gelmiştik”
Doktor Deke şüpheyle yaşlı hanımı süzdü ve
“İkinizde mi?” dedi.
Yaşlı kadın güldü, kuru ve neşesiz bir gülüşü vardı;
“Ah hayır! Kendime yardım etmekte zorlanırken başkalarına yardım etmek? Biraz zor gibi. Ben torunum için geldim. Onun gönüllü hemşire olmasını ve yaşamla ölüm arasındaki çizgiyi daha iyi kavramasını istiyorum”
Doktor Deke yavaşça başını kıza çevirdi. Kahverengi dalgalı saçları ve koyu yeşil gözleriyle oldukça güzel bir kızdı ama bakışlarında bir terslik vardı. Doktor ürperdiğini hissetti.
“Adın ne küçük kız?”
“Mary Ann Coleman efendim”
“Doktor bana şöyle bir baktı. Kurslara alıp almama konusunda kararsızdı. Gözlerimde bir istek görememişti ama onun yerine ismini koyamadığı bir şeyler hissetti benimle ilgili. Ne diyebilirim ki? Onu bunun için suçlayamam değil mi?” Kısa bir kahkaha attı ve devam etti; “Daha sonra bu önyargısından sıyrılarak beni kabul etti. İşte bu doktorun hayatının hatası olmuştu ama o bunun farkında değildi ve asla da farkında olamayacaktı. Bir hafta sonra kurslar başladı. Çok temel şeyleri öğrettikleri kurslarda ilk yardım dersleri aldım, iğne nasıl vurulur onu öğrendim, ilaçlarla ilgili bilgiler edindim. Kendimi herkese sevdirmeye çalışıp insanların güvenini kazandım. Bir buçuk ayın sonunda o kadar çok çalışmıştım ki beni erken mezun edip hemen hastanede çalışmaya başlamamı istediler. Severek kabul ettim ve herkesin sevdiği, işini severek yapan bir gönüllü hemşire olarak işe başladım”“Mary buraya gelebilir misin?”
Doktor Deke Mary ilk hastasına gitmeden onunla konuşmak istiyordu, bu sebeple onu yanına çağırdı. Genç kız ürkek bakışlarla doktorun yanına gitti. Adamın yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
“Biliyor musun Mary, ilk gün buraya geldiğinde seni programa dahil edip etmemeyi çok düşündüm ama sen tüm ön yargımı yıktın ve beni iyi, yardım sever biri olduğuna ikna ettin”
Mary Ann ister istemez güldü ama bu sözler onu etkilediği için değil, onları komik bulduğu için güldü. Aynı anda bu kadar insanın böyle şapşal oluşuna inanamıyordu ama mütevazi duruşundan taviz vermeyerek yüzüne utangaç bir bakış yerleştirdi ve teşekkür ederek oradan uzaklaştı. Gün geçtikçe içinde artan öfke devam ediyordu. Bitmek tükenmek bilmeyen nefreti onu tüketmeye başlamıştı. Bir şeyler yapmalıydı artık yoksa asla rahatlayamayacaktı. O da yapabileceği en iyi şeyi yaptı, küçük bir plan.
Ruh Avcısı sigarasından derin bir nefes daha çekti. Rahat bir şekilde anlatmaya devam ediyordu.
“Neden olmasın dedim Molly, anlıyor musun? Elimde insanlardan kurtulmak için bir fırsat vardı, başından beri bunu düşünüyordum zaten neden olmasındı ki? Ve ben de ilk kurbanımı seçtim. Bir hafta önce hastaneye yatan kimsesiz bir adam. Düşünsene kimsenin ona ihtiyacı yoktu, dünyanında ona ihtiyacı yoktu. Hem zaten ben kararımı çoktan vermiştim”Mary Ann kafasında küçük bir plan yaptı, hastane odalarında kamera yoktu ve adama düzenli olarak her gün ilaç vuruyordu. Her zamanki ilacı vurmak yerine ona kalbinin hızını olağan hızının üç-dört katına çıkartacak olan bir ilaç enjekte etmeye karar verdi. Bir anda kalp krizi geçirecekti ve hiçbir yakını olmadığı için kimse sorgulamayacaktı. Mary Ann enjektöre ilacı dikkatli bir şekilde doldurdu ve her gün yaptığı gibi neşeli bir tavırla adamın odasına girdi. Adam kurumuş boğazıyla, her zamanki hoşnutsuz ses tonuyla konuşmaya başladı;
“Yine mi sen! Bıktım senden! Şu kahrolası ilaçları vermekten ne zaman vazgeçeceksiniz?! O aptal doktor sürekli iyileştiğimi söylüyor ama ilaç vurmaya devam ediyorsunuz. Resmen benden para sızdırıyorsunuz!!!”
Mary Ann nefret dolu bakışlarını gizleyerek gülümsedi;
“Merak etmeyin Bay Roper yakında bu ilaçlardan sonsuza dek kurtulacaksınız”
Ellerinin titrediğini hissetti, bakışlarıyla odayı bir kez daha taradı ve kameraların olmadığından kesinlikle emin olunca adama yaklaştı. Sıkıca tutup iğneyi adama vurdu. İlk başta ne olduğunu anlamayan adamın bir anda gözleri büyüdü, sanki yuvalarından fırlayacaklardı. İstemsiz olarak sarsılmaya ve titremeye başladı. Mary Ann koşarak odadan çıktı ve doktorları çağırdı. Hastanın doktoru ve genç asistanı koşarak odaya geldi ama artık çok geçti. Doktor ölüm saatini ve nedenini söyledi;
“Ölüm saati 18:37, ölüm nedeni kalp krizi”
Bir süre sustu ve ekledi;
“İşte bunu beklemiyordum”
“Odadan koşarak uzaklaştım ve boş bir odaya girdim. Bedenim deli gibi titriyordu. Bir anlık bir duraksamadan sonra gülmeye başladım. Tanrım sanki çatlayıncaya kadar gülecektim. Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim ama her şey planladığım gibi olmuştu. Hastanın bir yakını olmadığı için olay neredeyse hiç kurcalanmadı, çabucak kapandı. Araya ufak haftalar sokarak aynı olaya, farklı, anlaşılmayacak ilaçlarla devam ettim. Artık öldürmek benim için bağımlılık olmuştu. Bilirsin dedektif, bir kez öldürmeye başladın mı, gücün tadına bir kez baktın mı bırakmak kolay olmuyor. Ama bir gün oradan ayrılmam gerektiğini biliyordum. Biri mutlaka fark edecekti ki öylede oldu”Uzun aralıklarla öldürdüğü beş kişiden sonra Mary Ann kendine yeni bir kurban seçmişti. 30’lu yaşlarda bir kadın trafik kazası sebebiyle 10 gündür hastanedeydi ve hafızasını kaybetmişti. Bu süre zarfında hiçbir arayanı olmamıştı. Uygun aday gibi görünüyordu. Mary Ann kadını kontrol için odaya girdi;
“İyi günler, bugün nasılsınız?”
Kadın gülümsedi;
“Daha iyiyim canım. Yaralarım neredeyse iyileşti”
Mary Ann gülümsedi;
“Ah çok sevindim! Doktor Deke size bir ilaç gönderdi bugün. Sanırım sırt ağrısı çekiyormuşsunuz?”
“Ah evet!” dedi kadın “Çok önemli değildi aslında ama…”
“Olsun, lütfen alın”
Mary Ann tam kadına yönelmişti ki içeriye asistanlardan biri girdi. Yüzünde zafer dolu bir ifade vardı.
“Benimle gelir misiniz küçük hanım. İlacı daha sonra verirsiniz”
Mary Ann bir an bir buz kütlesinin tüm bedenini kapladığını hissetti. Yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirerek;
“Tabii Max” dedi
İki genç yavaşça odadan çıktılar. Genç adam kızın kolundan tutarak hızlı adımlarla onu boş bir odaya soktu. Yüzündeki gülümseme sürekli büyüyordu sanki. Kızı biraz süzdükten sonra konuştu;
“Ne yaptığını biliyorum seni küçük ölüm meleği”
Mary Ann tüm soğukkanlılığını bir an için kaybetti. Yolun sonuna gelmişti. Bataklığa saplanmıştı ve hızla batıyordu. Yumruklarını sıktı, beyni deli gibi çalışıyordu. Bu kahrolası bataklıktan kurtulmanın bir yolu olmalıydı.