Kayıt Ol

Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar // 9.Bölüm

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar // 7.Bölüm ve 8.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #90 : 24 Ağustos 2010, 19:26:19 »
2 bölüm birden kuşağına hoşgeldiniz ;D. Daha da bitmedi ama baktım benim yazmam bitmiyor yazdığım kadarını yayınlayayım dedim ve görüldüğü gibi 2'ye böldüm :). Buyrun ^^

7.Bölüm

Spoiler: Göster
İralde yüksek merdivenli tahtından inmiş, kardeşleriyle birlikte planlarına yoğunlaşmıştı. Hiç nefes almadan her türlü olasılığı değerlendiriyordu. Elinnya yüzünde büyük bir ciddiyetle İralde’yi dinliyor, Arknar planları gözden geçirirken sıkıntılı bir biçimde başını sallıyor, Valerrny ise elini çenesine dayamış, gözleri İralde’de dalıp gitmişti.
Ern’dal Harrdelin durumu onu kesinlikle rahatlatmıyordu. Ona güvenmiyor ve onlar Harrdelin evine saldırırken mutlaka onları yüz üstü bırakacağını düşünüyordu. İralde nasıl olurdu da bu kadar kör olabilirdi? Valerrny elbette en büyük rakibinden nefret ederdi, ama söz konusu evin çıkarları olduğunda onun bir hata yapmasına izin veremezdi. Bu yüzden Ern’dal’ın onları satması durumunda İralde’nin yaşayacağı bozgunu ve yüzünün alacağı hali sadece zihninde yaşayarak keyifleniyordu. Ama bu olayın gerçekleşmesi en büyük kâbusu olurdu.
Bir de evin matronu Fellice Harrdelin vardı tabii. Düşük mevkideki birçok aile gibi o da onun adını iyi bilirdi. Aslında İralde ile ne kadar da benzer yanları vardı. Fellice’in onlarla bu kadar “yakından” ilgilenmesinin nedenini düşünürken birden İralde’nin kendinde buldu cevabı. Bundan başka bir neden olamazdı.

İralde, ablasının ona doğru bakarak dalmış gözlerinin farkında değildi. Her şeyin mükemmel olması için o kadar konsantre olmuştu ki kardeşlerinin onu dinleyip dinlememesine bile dikkat etmiyordu. Kendinde olan tek kişi ise şüphesiz Elinnya’ydı. İralde’nin ağzından çıkan her kelimeyi büyük bir dikkatle dinlemesinin yanı sıra Valerrny’in dalmış gözlerinin de farkındaydı. Silkinerek daldığı düşüncelerden sıyrılan Valerrny ansızın Elinnya’nın anlaşılmaz bakışlarıyla göz göze geldi. Bundan dolayı irkilmişti. Bunca zaman koruyup kolladığı ezik kardeşi yerine ona o garip, anlaşılmaz gözlerle bakan başka birini görmüştü sanki. Elinnya sorguluyordu, bakışlarında olan bu olmalıydı. Ne cüretle? Ama neyi sorguladığına bir anlam veremedi. Ancak ansızın İralde kafasını kaldırdı ve Elinnya’ya baktı.

“Söyle bakalım küçük hanım, koca bir konseyi kandırdığın gibi ailemizin yeni üyesini de kandırabilecek misin?” sözlerinde en ufak bir iğneleme olmamasına rağmen açıkça hesap soruyordu. Başarısızlığı sonucunda onları nasıl bir felakete sürükleyeceklerini kelimelerle ifade etmesine gerek yoktu. Kısılmış kızıl gözleri ve gerilmiş elleriyle her şeyi rahatlıkla anlatıyordu.

“Evet…elbette.” dedi Elinnya, tereddüt ederek. Tam derin bir nefes alıyordu ki İralde dışında Valerrny’in de ve hatta Arnkra’nın bile şüpheci bir tavırla ona baktığını fark etti. Üçü de ikna olmamıştı. Bunda şaşırılacak ne vardı ki? Elinnya bile söylerken emin değildi. Bir kere paçayı kurtarmıştı ama ikincisi olacak mıydı? Bu defa yalnızdı, bildiği tek şey buydu. İralde ikna olmuş gibi yapmakla yetindi, ama yüzünde Ern’dal’dan çok Elinnya tarafından yüzüstü bırakılacağına dair bir iz vardı. En azından Elinnya böyle algılamıştı. İralde bakışlarını çevirdiğinde Valerrny ile göz göze geldi. Şimdi sorgulanma sırası ondaydı. Valerrny’in ne anlattığı çok açıktı, en ufak hatada onu nasıl utandıracağını anlatıyordu yüz ifadesi. Ve o an Elinnya, aslında yeni tanrıçasından çok Valerrny’i utandırmaktan korktuğunu fark etti. Çünkü ne olursa olsun, onu bunca yıldır koruyan bir kişi vardı. Elinnya itaatkâr bir biçimde bakışlarını önüne çevirdi. Gergin havayı dağıtmak için Arnkra sözü aldı,

“Düşünüyordum da, sayıca az olmamızı illüzyon askerlerle telafi etsek? Hiç değilse bir gözdağı vermiş oluruz, ne dersiniz?” Söylediği şeyin oldukça akıllıca olduğunun farkındaydı ama tek kelime bile etmeden, yüzünde en ufak bir değişiklik bile olmadan evin matronu tarafından takdir edilmeyi bekledi. İstediğine kavuştu da.

“Arnkra, sen bu evin sahip olduğu iyi bir üyesisin.”dedi İralde iğneleyici bir biçimde. Arnkra memnun bir biçimde gülümserken, yan gözle Elinnya ve Valerrny’e bakıyordu. Valerrny çileden çıkmış bir biçimde, tıslayarak Arnkra’ya bazı kötü sözler fısıldadıysa da Arnkra istifini hiç bozmadı.

Keraunzaalar’da bunlar olurken, Fellice Harrdelin düşünceler içerisindeydi. İralde’yi düşünüyordu. Valerrny’in fark ettiği benzerliklerini kurcalıyordu. Düşük seviyeli ailelerin ilahıydı o. Evi bir hiçken alıp 18.sıraya kadar getirmişti. Harrdelinler umut vaat eden bir aileydi ve en son ataklarıyla, yani Elinnya Keraunzaa olayı ile, dikkatleri üzerlerine toparlamayı başarmışlardı. İralde için de bu böyle değil miydi? Keraunzaalaar değersiz birer böcekken aileye İralde adında yeni bir üye katılmıştı. Rahibelik okulundan çıktıktan sonra ailesinin yükselmesi için her şeyi yapmıştı. Ne ablası ne de annesi bir o etmiyordu ve o da potansiyelinin farkındaydı. Şimdi tıpkı bir zamanlar Fellice’in yaptığı gibi başa geçmiş ve matronluk ünvanına layık olmuştu. Ama sorunda buydu ya, İralde’nin toplam başarısı Fellice’in bir ömrüne bedeldi. Harrdelinler umut vaat ediyordu, bu kesindi, ama bu yolda bazı kendini bilmezler onu yakın zamanda tehdit edebilirdi. Mesela, o genç sürtük İralde gibi. Bugüne kadar kartlarını akıllıca oynamış olan Fellice bu defa da doğru hamleleri yaptığını biliyordu. Açıkçası Keraunzaalar’ın onlara saldırabileceğini düşünmüş olsa da sayıca üstün olan tarafın onlar olması bu durumu çok da ciddiye almamasına yol açıyordu. İralde ona benziyordu değil mi? O olsa işin içinden kurnazlıkla çıkardı, saldırmakla çok büyük bir risk almış olurdu.
                                                               ***
Düğün günü gelip çatmış ve artık Ern’dal Harrdelin’in bir Keraunzaa olarak yerini almasının vakti gelmişti. Keraunzaalar’ın büyük salonuna adımını attığında onu bekleyen dört yerine üç kişi buldu. Sakat kız yoktu. Ama hiçbir şey belli etmedi ve emin adımlarla ilerledi. Ern’dal her zamanki gibi uzun, beyaz saçlarını sıkı bir biçimde toplamıştı. Yürürken dimdik duruyor ve doğruca karşıya bakıyordu. Beyaz, fırfırlı bir gömleği vardı ve onun üzerinde, önü V şeklinde gelerek gömleğin fırfırlarını dışarıda bırakan siyah bir ceket vardı. Ceketin kolları, modeline uygun olarak dirseğe kadar kıvrılmıştı. Bu nedenle kolundaki yara izleri tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. Ceketinin yakalarında bazı işlemeler vardı. Bu ona ayrı bir hava katmıştı. Pantolonu ise ceketine nazaran daha koyu renk bir siyahtı. Sanki karanlığın kalbine bakar gibi oluyordu insan o renge baktığında. Yürüyüşünde en ufak bir tereddüt yoktu. Çekik, kırmızı gözleri kararlılıkla ilerleyen bir avcının gözleriydi. Ama avı henüz görüş açısına girmemiş bir avcı… Birkaç kez kırıldığı belli olmasına rağmen hala biçimli sayılabilecek burnu ve kenetlenmiş ince dudakları ile damat adayı Keraunzaaların tam karşısında duruyordu.
 Ern’dal aile üyelerine şöyle bir göz gezdirdi ve selam verdi. Ortada duran İralde’ydi hiç şüphesiz. Onu merak ettiği günlerden sonra şimdi tam karşısında duruyordu. Kaslı kolları olmasına rağmen omuzları pek geniş değildi. Drow standartlarına göre ince yapılıydı. Üzerinde simsiyah bir elbise vardı ve iki yanında, kalçasına kadar çıkan yırtmaçlar yer alıyordu. Derin bir göğüs dekoltesinin yanı sıra, dekoltenin bittiği yerde bir Lloth arması yer alıyordu. Bunun dışında hiçbir süse sahip olmayan elbise İralde’nin vücuduna tam oturuyordu. Omuzlarına dökülen saçları Ern’dal’ınkilerden daha kısaydı. Çıkık elmacık kemikli yanakları ve siyah derisi gergindi. Gözlerinde beklenti içinde olan birinin bakışları vardı. Ama bu beklentinin sadece kendisiyle ilgili olmadığını o an bilmiyordu erkek drow. İralde’nin gözlerinde aynı zamanda bir de kan beklentisi vardı. Güzel bir kadındı ve Ern’dal’ın hayal ettiklerinden de oldukça uzaktı. Tabii bu, beklentisinin daha üzerinde biriyle karşılaştığına işaretti. Gözü Valerrny’e kaydı bu sırada. İralde’nin sağında duruyor ve kollarını kavuşturmuş bir biçimde onu izliyordu. Kısık gözlerine ve her an bir şey söyleyecekmiş gibi duran ince dudaklarına bakılırsa Ern’dal’a zerre kadar güvenmiyordu. İralde’ye göre biraz daha uzundu ve kardeşine oranla daha kalıplıydı. Tıpkı Ern’dal gibi sıkıca toplanmış saçları vardı, ancak o topuz yapmayı tercih etmişti. Topuz biçiminde toplana saçı nedeniyle yüzü daha bir ortaya çıkmış ve bu da onu iyice sinirli göstermişti.
Son aile üyesi de Arnkra’ydı, Ern’dal dışında ailenin tek erkeği. İki kız kardeşinden daha uzun ve ince bir vücudu vardı. Keraunzaa ailesinin üyeleri anlaşılan fazla uzun boylu değildi. Kısa kesilmiş beyaz saçları sol tarafından yana doğru ayrılmıştı. Düzgünce taranmış saçları ve çekik gözleri bir uyum içerisindeydi. İralde gibi çıkık elmacık kemikleri vardı. Yüzünde hoşnut bir gülümseme ile bakıyordu Ern’dal’a. Ama onun yüzünde de bir beklenti vardı. Ern’dal buna bir anlam veremedi.

“Hepinizi selamlıyorum Keraunzaa ailesi ve Yüce Anne İralde” dedi ciddi bir tonda.

“Biz de seni selamlıyoruz Ern’dal Harrdelin.”dedi evin matronu ve devam etti
“Bugün bir Harrdelin olarak son günün ve bir Keraunzaa olarak yeniden doğumun.” Bu sözler üzerine Ern’dal doğrularcasına başını salladı.
İralde oldukça rahatsız bir biçimde Valerrny’e döndü ve o her zamanki kontrollü hareketiyle, sinirini büyük bir başarıyla dizginleyerek sordu:

“Eğer Elinnya hazırsa buraya gelmesini söyle. Herkes buradayken onun burada olmaması yeterince büyük bir zaman kaybı oldu zaten. Bir de onu daha fazla beklemekle vakit kaybetmeyelim.”
Valerrny “tamam” dercesine başını salladı ve gitti.

Elinnya yalnız başına odasında oturmuş, düşünceler içerisindeydi. Tüm gün tanrıçasına yakarmasına rağmen en ufak bir cevap dahi gelmemişti. Her şeyi eline yüzüne bulaştırmamak için onun gücünden yardım almak istediyse de cevap bir hiç olmuştu. Omuzları düşmüş, elleri kucağında düşünüyordu. Ern’dal geldiğinde diğerlerinin yanına gidememe nedeni de hiç şüphesiz sakatlığının tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmesi olacaktı. Sinirden elleri titriyor, ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu. Yapamayacaktı. O drowun karşısına tıpkı evde olduğu gibi sakat bir zavallı olarak çıkacak ve her şey mahvolacaktı. Sürünen bir utaç, ailesinin çöküşü… Ern’dal’ın İralde ve Valerrny sayesinde bastırılacağını düşünse bile tüm gün ona cevap vermeyen tanrıçasının yardımı olmadan nasıl olurdu da Harrdelinlere yapılacak saldırıda yardımı dokunabilirdi? Ern’dal’dan kurtulsa bu defa daha büyük bir sorunla baş başa kalıyordu. Bu büyük ikilemin içinde, köşeye sıkışmış topal bir fare olarak korkak gözlerle sonunu beklerken olabilecek en kötü şey oldu: Valerrny içeri girdi.
Hiçbir şey söylemedi, sadece yatağa oturdu ve gözünü kardeşine dikti. Uzun süren sessizlikten sonra kardeşini çenesinden kavrayarak kendisine bakmaya zorladı.

“Bunca yıldır beslediğim, büyüttüğüm ve koruduğum kardeşime bir bakın hele… Sümükleri akmış bir biçimde zayıflığıyla baş başa! Ben seni bunun için mi bu günlere getirdim!” dedi ve ardından kızın yanaklarını tek eliyle öyle bir sıktı ki Elinnya yüzünde tek bir kasını bile oynatamadı.

“İralde aşağıda seni bekliyor. Eh tabii diğerleri de. Diğerlerinden kastım kim sen çok iyi biliyorsun. Başarısızlığa tahammülümüz yok Elinnya! Artık gerçeği gör! Zaten başarısız olduğumuz için bu haldeyiz ve şimdi sen de bizim en büyük yenilgimiz olmak için buradasın. Şimdi odadan çıkıp gideceğim…” Elinnya tam bir şey söylüyordu ki Valerrny elini yukarı kaldırarak kesin bir biçimde onun lafını kesti.

“Sakın bana tek kelime etme! Kelimelerini aşağıdakilere sakla. Ben şimdi gidiyorum ve sende hemen arkamdan aşağıya geliyorsun tamam mı?” bu sözleri söyledikten sonra tek bir cevap bile beklemeden kapıya doğru yürüdü. Bu esnada nedendir bilinmez, sanki bir güç onu Elinnya’ya bakmaya zorluyormuş gibi durup kardeşine bakmak için arkasını döndü. Ve o an, uzun zamandır görmediği ve çok yakından tanıdığı birinin gözleriyle karşılaştı.

“Tamam ablam…” dedi kısık bir ses. Elinnya’nın kararlı duruşunun arkasındaki kör karanlıkta birden iki dev gibi kırmızı göz açılıverdi. Valerrny ister istemez titredi. O, oradaydı…

Elinnya koridorda yürüdü. Hala daha başarısız olma olasılığı onu yiyip bitirirken o kendine karşı bir savaş veriyordu. Ellerini göğsü hizasına kaldırdı ve yürümesini kesmeden yeni güçlerine başvurdu:

“İyi drowların tanrıçası yüce Eilistraee! Beni karanlığın gözlerinden sakla ve kötü olanın şerrinden koru.” diye fısıldadı ve ellerini belinden, bacağına oradan da topla ayağına doğru kaydırarak ayağına dokundu. Ayağında bir sıcaklık hisseti, ama ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.

Sonra cesaret bulup devam etti.

“Irkımın ve ailemin utancını, benim ise varlığımın sembolü olan bu kusurumu örtmemde bana yardımcı ol. İzin ver de bu kusuru kötü amaçlar için kullanacak ve senin kutsal emellerine zarar verecek olanların gözleri görmesin.”

 Bir süre öylece kaldı. Ellerini çekip sonucu görmekten oldukça korkuyordu. Gözlerini kapayıp ellerini çektiğinde ise ayağının şeklinin düzelmiş olduğunu gördü. Sevinçle öne doğru, yeni doğmuş bir ceylan gibi atılırken bir terslik oldu. Yürüyüşü tam anlamıyla düzelmemişti. Eskisi kadar olmasa da aksayarak yürüyordu. Korku içinde olduğu yerde kaldı. Ne yapacaktı? Hala daha topallıyordu. Yarı başarı, yarı yenilginin karmaşık hisleriyle düğünün yapıldığı büyük salona girdi.

Elinnya kapıda göründü. İçeri girip girmeme konusunda tereddütlü gibiydi. Onu İlk gören İralde oldu.

“Ve işte bu da en küçük kardeşimiz Elinnya. Ama sen onu zaten tanıyorsun.” dedi İralde ciddi ama açık bir biçimde iğneleyerek kardeşini yen koca adayına tanıttı.  Ern’dal hiçbir şey demedi, sadece eğilerek selam verdi. Elinnya’da hafifi bir baş hareketiyle bu selama karşılık verdi. Artık büyük an gelmişti. Valerrny, İralde ve Arnkra nefesini tutmuş Elinnya’yı izliyordu. Tereddütlü ama sağlam bir adım attı Elinnya. Bu andan itibaren Keraunzaalar’ın heyecanı doruk noktasına çıkmıştı. Sıra sakat ayaktaydı. Ve Elinnnya diğer adımını da attı. Ayağı içeri doğru dönük değildi, bunu herkes tüm çıplaklığıyla görmüştü. Ama ortada bir sorun vardı ki, Elinnya sakat olan ayağını attığında basışında bir problem var gibi duruyordu.

Ern’dal gayet sakin bir biçimde kızı izliyordu. Ayaklarına bakmıyor gibi yapsa da, o da en az Keraunzaalar kadar heyecanlıydı. Söylenenlerin aksine kızın ayağı içeri dönük falan değildi. Gayet sağlam görünüyordu. Ama bir problem olduğu kesindi. Birden ister istemez yüzünde bir sırıtış oluştu. Onları suçüstü yakalamıştı. Sonra kız adımlarını hızlandırdığında sırıtışı gitti. Doğuştan bir sakatlıktan çok ayağını burkan biri gibi yürüyordu. Kafası iyice karışmıştı.

“Beklettiğim için özür dilerim Yüce Anne ve siz Harrdelin oğlu Ern’dal. Koridorda ufak bir kaza geçirdim. Kendini bilmez bir hizmetçimin yere düşürdüğü Lloth figürlü büyük vazoya takıldım ve düştüm. O yüzden ayağım bana sorun çıkarsa da şu an gayet iyiyiyim. Aaa, bakışlarınıza bakılırsa siz de benim bir sakat olduğumu düşünüyordunuz değil mi?” başını geriye doğru atıp güldü. “Çok üzgünüm maalesef böyle bir gösteri yapamayacağım size. Keraunzaa ailesinde mükemmelik esastır!” dedi son sözlerini çatık kaşlar ve meydan okuyan tipik bir drow dişisi gibi vurgulayarak. Bu sözler üzerine İralde Ve Valerrny’in göğsü kabarmış ve ikisi de Elinnya’ya takdir eden bakışlarla bakıyordu. Ama İralde daha çok “iyi kıvırdın” der gibiydi. Elinnya bunun üzerinde fazla durmadı. Bu küçük oyundan bir hayli hoşlanan Arnkra hemen Elinnya’nın yanına koştu ve ona kolunu uzattı.

“Benden destek alabilirsin Elinnya.”dedi. Elinnya’da bu teklifi geri çevirmedi ve kardeşinin koluna girerek onun yanındaki yerini aldı.

Ern’dal, Elinnya’nın iğnelemesine kayıtsız kalmıştı. Yerini bilen biri olduğu açıktı ama İralde onda bir şeyler seziyordu ki bu çok hoşuna gidiyordu. Müstakbel kocası, o suskun tavırlarının altında her daim tıkır tıkır işleyen bir zihne sahipti. Her hareketini planlıyor, attığı her adımı tartıyordu. Bu yüzden hata yapma oranı giderek düşüyordu. Elinnya’ya cevap vermemesi kafası içindeki tilkileri de dizginlediği anlamanı gelmiyordu elbette. İralde kendinden geçerek erkek drowun zihninde dolaşırken onun her bir düşüncesi, her bir duygusu onu daha fazla mutlu ediyordu. Bu gösteri ona yetmemişti anlaşılan. Daha fazlasını öğrenmek için pusuya yatmış bir yılandı o.

“Daha fazla vakti kaybetmeden düğün törenine geçelim.”dedi Valerrny sert bir tonda.

İralde ve Ern’dal ortada, geri kalanlar ise etraflarındaydı; şimdi sembole göre yerleşme vaktiydi. Oda tamamen karanlıktı ve yerde bir Lloth işareti vardı. Sembolün tam ortasına İralde geçti ve karşısındaki en uzak uca da Ern’dal geçti. Merkezdeki kırmızıya boyanmış nokta evin matronu olan İralde’nin hakkıydı hiç şüphesiz ve evin diğer dişileri de kan kırmızı merkezin etrafındaki diğer uzantılara yerleşti. Valerrny solunda, Elinnya ise sağındaydı. İralde’nin arkasında kalan en uzak uçta Arnkra vardı. Böylece herkes hazırdı. Tek eksik, Lloth’un takdisiydi.

İralde kafasını arkaya doğru attı ve haykırdı:

“Örümcek Kraliçem! Varoluşumuzun, damarlarımızda akan gücün, evlerimizi koruyan tılsımların sahibi! Bu gün bu adamla olan birlikteliğimi kutsa ve izin ver de sana yeni kullar ve rahibeler, evime yeni bireyler kazandırayım!”

Önce hiçbir şey olmadı. Valerrny ve İralde’nin mırıltılı ayin duaları dışında duyulan bir şey yoktu. Arnkra ve Ern’dal’da kendilerine düşen kısımları sessizce söylüyorlardı. Elinnya’nın ise hiçbir işlevi yoktu burada. İstese de olamazdı. Ama hiçbir şey olmaması onu rahatsız etmişti. Sonra aniden sakat ayağının yer aldığı sol bacağı karıncalanmaya başladı. Etraf karanlıktı karanlık olmasına ama o bir drow olarak her şeyi rahatlıkla görüyordu. Bir şeyler ters gidiyordu. Karıncalanma şiddetini arttırdı ve o artık sol bacağını hissedemez hale geldi. Bu ayin ona göre bir şey değildi. O buraya ait değildi. Tanrıçası onu muhakkak Lloth’un gözlerinden saklıyordu ama karanlık güçler kendilerinden olmayana tepki gösteriyordu. Artık Elinnya sakat bir ayaktan çok bacaksız bir drow gibiydi. Sanki sol bacağı artık yoktu. Karıncalanma yerini büyük bir sızıya bıraktı. “Burada olmamalıyım!” diyordu durmadan ama gitmesi de imkânsızdı. O kendine yoğunlaşmış olduğu için olanların farkına varamamıştı. Yere çizilmiş kırmızı nokta şimdi kan kırmızı parıldıyordu. Sanki camdan bir küre yerleştirilmiş gibiydi ve İralde’de onun tam ortasında duruyordu.

“Bana gel kocam.”dedi yüzünde çılgın bir gülümsemeyle. Şimdi tek tek, Valerrny, Arnkra, Elinnya ve Ern’dal olduğu yerler de parıldıyordu. Ern’dal yavaş adımlarla İralde’ye yaklaştı ve önünde diz çökerek bundan sonra ruhunun ve bedeninin karşısındaki dişiye ait olduğunu beyan etti. Ern’dal ve İralde’nin etrafını yerden çıkan örümcek bacakları sardı ve İralde’nin alnına dokundular. Tam bu anda Elinnya’nın dudaklarından az daha bir çığlık kopuyordu. Yüzü fena halde acı çeken birine aitti ve tam karşısında duran Valerrny şok içerisinde onu izliyordu. Kardeşinin bu halde olmasına hiçbir anlam veremiyor ve açıkça kıza bir şey olmasından endişeleniyordu. O onun tek şansıydı. Ama şu an daha çok neler olduğunu anlamakla meşguldü. Birden beyninde bir şimşek çaktı “Lloth onu asla kabul etmez!” diye haykırmıştı bir ara, dev kırmızı gözlere doğru. Durumu şimdi anlıyordu. Lloth’un güçleri onun varlığına karşı bir tepki yaratıyordu. Bu durum onu korkuttu. Her an evleri başlarına yıkılacakmış gibi paniğe kapıldı ve şu düğünün bir an önce bitmesi için dişlerini birbirine geçirdi.
Bu esnada İralde’nin alına dokunan örümcek bacakları yavaş yavaş geldikleri yere döndüler ve yeniden karanlıkta kaldılar.

“Kalk Ern’dal. Ama bu defa bir Keraunzaa olarak kalk.”dedi İralde büyük bir mutlulukla. Tepkilerini kontrol etmekte çok başarılı olan İralde o an sevincini dizginlemekte bir sakınca görmemişti demek. Bu durum Valerrny’in midesini bulandırdı. Nefretle kardeşini süzüyordu. Matronluğa yakışmadığı konusunda kesinlikle haklı olduğunu düşünüyordu. Sonra gözleri Elinnya’ya kaydı. Nefes nefeseydi. Hafifçe öne doğru eğilmiş ve göğsünü tutuyordu. Hırıltılı sesler çıkarıyordu ve bu durum Arnkra’nın gözünden kaçmadı. Soran gözlerle Valerrny’e döndüyse de hiçbir cevap alamadı. Bir baş hareketiyle Elinnya’nın yanına gitmesini işaret etti ve Arnkra da denileni yaptı. Elinnya yanına gelen erkek kardeşine şöyle bir baktı zorlukla nefes almaya devam ederek. Arnkra ise ne yapacağını bilemeden sadece sormakla yetindi

“ İyi misin Elinnya?”

“İyiyim.”dedi sıktığı dişlerinin arasından drow kızı. Arnkra, Elinnya odaya ilk girdiğindeki gibi koluna girmesini önermedi. Kızdan şüphelenmişti. Onda her zaman rahatsız edici bir şeyler vardı ama şu an her şey daha da sinir bozucu bir hal almıştı. Onun kendisine dokunması o an en on isteyeceği şeydi. Kız farklıydı, ama bir gün rahibesi olacağı Örümcek Kraliçe önünde bu duruma düşmesi onun çok başka anlamlarda farklı yapıyordu. Gözlerini Elinnya’ya dikmekten kendini alamıyordu.
Bu esnada İralde ve Ern’dal olanların farkında değildi. Lloth onların zihninde konuşuyordu o sırada-tabii İralde neler söylendiğini anlarken Ern’dal dayanılmaz bir uğultu duyuyordu- ve bu Elinnya ile Valerrny için büyük şanstı. Kutsal sözler sivri kulaklara fısıldandı ve tören bitti.

Keraunzaalar yeniden sessizliğe bürünmüştü. Herkes İralde’ye dönmüş, saldırı emrinin verilmesini bekliyordu. Pek tabii Ern’dal’ın tepkisi de merakla bekleniyordu. Elinnya’nın uyuşmuş bacağı kendine gelmeye başlamıştı. Yeniden bacağını hissedebiliyordu ve rahat nefes almaya başlamıştı. Kendi kendine İralde’nin bir dahaki düğününde orada olmayacağına dair yeminler ediyor ve tüm ailesini sövüyordu. Saçları ter ve sinirden dolayı önüne düşmüştü. Tek eliyle düşen saç tellerini geriye attı. Çok siniri bozulmuştu. Arnkra’nın dik dik bakan, şüpheci bakışlarının farkındaydı ama ona verecek bir cevabı olmadığı için fark etmemiş gibi yapıyordu. Kardeşi bakışlarını başka tarafa çevirdiğinde Elinnya’nın gerilmiş boyun kasları gevşedi. Rahatlamıştı ama hala daha Arnkra’ya bir cevap verememiş olmanın sıkıntısı vardı üzerinde.

“Valerrny ve Elinnya, yukarı çıkın. Arnkra, aşağıya gidip adamlarımızı kontrol et.” Herkes itaatkâr bir biçimde denileni yaptı. Ya da en azından herkes. Valerrny İralde’nin bu emreder tarzı karşısında yüzünü ekşitip kardeşine tehditkâr bir bakış atmaktan kendini alamadı. Anlaşılan İralde, kocasıyla özel olarak konuşmak istiyordu. Tüm ailenin beklentili bakışları ona bakarken belki de adamın gerileceğini düşünmüştü.
Aile üyeleri hızla odadan çıkarlarken, İralde yüksek merdivenli tahtına çıktı. Yapacağı konuşma çok ciddiydi ve iki tarafında kaderini değiştirecekti. Ayrıca artık evin matronu olarak kocasına yerini öğretmesi de gerekirdi.


8.Bölüm
Spoiler: Göster

“Ern’dal, bugün burada Keraunzaalar adına yemin ettin. Artık sen de bu ailenin üyesisin. Ailen için her şeyi yapar mısın?”

“Her şeyi yaparım Yüce Anne. Ailenin çıkarları benim için en önce gelir.”

“Tekrar ediyorum her şeyi mi?” dedi İralde oldukça sert bir tonda. Odada hiçbir şey kıpırdamıyordu. Sadece birbirine dikilmiş kırmızı gözler, İralde’nin Ern’dal’dan çok daha yüksekte olan tahtındaki duruşu, ona tepeden bakan ve gücün ona ne kadar yakıştığını gösteren tutumu vardı.

“Her şeyi.” dedi Ern’dal bir an bile tereddüt etmeden. İralde arkasına yaslandı ve Ellerini birbirine yasladı.

“O zaman bugün evini onurlandırmak için büyük bir şans veriyorum sana. Git ve Harrdelinleri yok et.” İralde bu sözleri, evin herhangi bir üyesine söylüyor gibi söylemişti. Arnkra da olsa bu tonda söylerdi. Karşısındaki aile üyesine güvenen ama hatayı kabul etmeyeceğini belli eden o matron tonunda söylemişti. Yani, yeni ailesine itaat edip etmeyeceği koca bir muamma olan biriyle konuşulacak tonda değil.
Ern’dla söyleyecek bir şey bulamadı bir an. Şaşırmıştı. Daha bu aile girerli dakikalar geçmişken şimdi de eski ailesini yok etmesi isteniyordu.

“Neden susuyorsun? Hani her şeyi yapardın?” dedi İralde gözlerini öfkeyle kısarak. Bu yapmacık bir öfkeydi. Ern’dal’ın böyle şaşıracağını o da bal gibi biliyordu. Ern’dal ise dili tutulmuş gibi sadece hayretle kadına bakmakla yetiniyordu. İralde bu durumdan oldukça eğlenerek gülümsedi.

“Ern’dal, yoksa azıyla yetinmeyecek kadar açgözlü müsün? Açgözlü olmak ailenin çıkarlarına terstir bunu iyi bildiğini düşünüyorum. Demek sadece savaşa gitmek istemiyorsun ama matrona karşı gelemediğin için de bunu dile getiremiyorsun öyle mi? Bugün iyi günümdeyim ve sana bir teklifim var.”dedi bacak bacak üstüne atarak ve devam etti:

“Aile askerlerinin kumandasını sana veriyorum. Evet sen daha yenisin ve bu görev Arnkra’nın olacaktı fakat ben böyle istedikten sonra o da seve seve razı olacaktır. Senin isteklerin büyük çapta çıkınca ben de görevi sana devretmeye karar verdim.”dedi karşısındakiyle gurur duyan bir gülümsemeyle. Ern’dal da İralde de Arnkra’nın çileden çıkacağını biliyordu. Aile ordusunun yönetimi bu savaşta onun olacaktı, Ern’dal’ın değil. Ama İralde anlaşılan tüm planlarını ailesiyle paylaşmamıştı. Elbette Ern’dal’ın bu konuda bir isteği yoktu. O, korkuyla yeni tanışmış bir çocuk gibi donup kalmıştı. İralde’de onun bu halinden yararlanıp olaya böyle bir kılıf uydurarak ona bu sorumluluğu yüklemişti. Artık daha çok baskı altında kalan kocası ise kabul etmekten başka çare bulamadı.

“Bu teklifinizle onurlandım Yüce Anne İralde. Sizi utandırmayacağım.”dedi, her ne kadar kafası oldukça karışmış bir biçimde konuşsa da.

“Ern’dal, ben senin annen değilim, benimle bu kadar mesafeli konuşman saçmalık.”dedi elini bir sinek kovuyor gibi sallayarak.

“Sen benim kocamsın, bu evin yeni erkeğisin ve tek kılıç ustasısın. Bazı ayrıcalıkların olacak elbette. O yüzden bir hizmetçi gibi değil bir eş gibi konuş benimle. Bu sizli-bizli ifadelerin beni çok sıktı. Belki Fellice’in böyle istekleri vardı ama diyorum ya, ben annen değilim.” Son sözlerini tahtından öne doğru eğilerek söylemişti. Ern’dal da onun annesi olmadığının farkındaydı. O çok başkaydı. Ayrıca Keraunzaalar arasında Harrdelinler de yakalayamadığı şansa sahipti. Eski evinde başka erkek kardeşleri de vardı, bu nedenle kendi önemi buradakine kıyasla çok silikti. Fellice’in her daim en çok güvendiği oğlu olsa da bir türlü en çok yetki verdiği oğlu olamamıştı. Ama neden? Ailesi için katıldığı onca savaştan ve aldığı onca candan sonra neden?

Ern’dal bu düşünceler içerisindeyken yine İralde’nin onun zihninde gezindiğini fark edemedi. Ern’dal’ın zihninde Fellice’in ailesine bağlılığını tetikleyecek bazı tılsımlar buldu ve onarla hiç dokunmadı. O, Fellice gibi onu kontrol altında tutmaya çalışmıyordu. Sadece zihnine girip bazı anıları uyandırıyor ve geri çekilip izliyordu. Yine de asla kontrolü tam olarak elden bırakmıyordu.

İralde daha gelir gelmez ona kendi evinin ordusunun komutasını vermişti. Ern’dal bu yüzden çok müteşekkirdi.

“Dediğin gibi olsun İralde.”dedi kararlı bir biçimde.

Ansızın İralde’nin yüzünde yaramaz bir ifade oluştu,

“Belki Lloth’un önünde kocam oldun ama karı-koca olmanın da kendi içinde bazı kuralları vardır değil mi? Bana gel Ern’dal. Zafere koşmadan önce yanıma gel.”dedi. Ern’dal onun ne kast ettiğini çok iyi anlamıştı. İralde’nin dediğini yaparak yanına gitt ve bir an bile tereddüt etmeden dudaklarını onunkilere bastırdı.

Onlar bu konuşmayı yaparken Elinnya ve Valerrny İralde’nin dediği gibi yapıp yukarı çıkmamışlardı. Elinnya’nın sorusunu cevaplamak için aşağı, evin en ücra köşesine iniyorlardı. Taş merdivenleri en önde hızlı hızlı ilen ablasının arkasından nefes nefese bir halde geliyordu sakat kız. Ayağı halen daha kendi gücünün etkisi altında olmasına rağmen yürümek hiç de kolay değildi.

“Ne olur biraz yavaş ol.”dedi sıktığı dişlerinin arasından acıyla.

“Fazla vaktimiz yok, arkada sallanıp durma. Her daim böyle arkada mı kalacaksın?”dedi ablası iğneli bir biçimde. Elinnya’nın yürümek de neden zorlandığını bal gibi de iyi biliyordu fakat onun kendisini zorlamasını istiyordu.

Merdivenler hiç bitmeyecek gibi döne döne inmeye devam etti ve onlar bir meşale bile almadan karanlıkta aşağı indiler. Yere yaklaştıkça bir ses yükselmeye başladı. Derinlerden, acı çeken, haykıran, öfkeli, saldırgan bir ses geliyordu. Ayrı ayrı bir duyguyu belli ettiği söylenemezdi ama aynı anda hepsini kapsıyordu.
“Bu da ne?”dedi Elinnya dikilen kulaklarıyla. Valerrny hiçbir şey demedi. Önden yürümeye devam etti. Artık daha fazla yürüyemeyeceğini düşündüğü bir anda Valerrny ansızın durdu ve ona doğru döndü. Ablasının arkasında bir kapı vardı. Yüzeyi buz gibi, metal bir kapı. Sürgülü bir penceresi vardı. Evin en dibinde, en uğursuz köşesinde bir hapishane gibiydi.

“Bana neden evimizin bu kadar az erkeği olduğunu sormuştun. Başka evlerdeki erkeklerin sadece erkek kardeşler değil aynı zamanda matronların eşleri de olduğunu söylemiştin. İşte, içerideki de bizim babamız.”

Elinnya bu sözlere inanmak istemedi. Nasıl bir babaları vardı ve nasıl olup da böyle bir yaratıktan kısmen de olsa sağlam bir drow olarak çıkmıştı. Hayretle Valerrny’e baktı; yoksa onlar iblis tohumları mıydı? Valerrny hiçbir şey demeden sürgülü pencereyi açtı ve o küçük dikdörtgenden içeri bakması için kardeşine işaret etti. Elinnya denileni yaptı ve içeri baktı. Attığı ilk bakışta durumu kavradı. İçeride, belden aşağısı dev bir örümceğin bedeni olan bir drow vardı: bir drider. Drider onu görür görmez 8 bacağıyla, dişlerini göstererek ona doğru koşmaya başladı. Bir yandan da o garip, tiz sesiyle bağırıyordu.

“Geri dur ucube!”diye haykırdı o anda Valerrny ve Elinnya’yı kenara çekip kilidi tek hamlede açtı. Ardından buna cüret ettiği için bir an bile düşünmeden belindeki yılanbaşlı kırbacı çıkartıp driderın üzerinde defalarca şaklattı. Yılanbaşlı kırbaç acımasızca dans ederken, driderın üzerinde şaklayan başlar bir yandan da kurbanını ısırarak dehşetli güzellikleriyle güçlerini sergiliyorlardı. Elinnya bir kenarda bu manzarayı izlerken düşünceler içerisindeydi. İçinde bir acıma oluşmuştu. İlk defa gördüğü babasının hazin sonuna üzülüyordu; bir yandan da ona acımayan ablasının eline yapışarak bu cezaya bir son vermek istiyordu. Bunu yapmaması gerektiğini bilse de daha fazla dayanamadı.

“Yeter!”dedi farkında olmadan bağırarak.

“Ne?” Valerrny öfkeyle ona doğru döndü. Elinnya geri adım atamazdı, bu yüzden ciddi bir biçimde devam etti.

“Yeter dedim. Onu yeterince cezalandırdın. Bundan sonra bana da itaat etmeyi öğrenecektir.”

“Bana karışacak kadar cesaretin var demek. Senin gibi sakat bir kız bana ne yapacağımı söyleyemez.”dedi Valerrny yılanbaşlı kırbacının sapını var gücüyle sıkarak.

“Ama ben söylerim…”dedi alaycı bir ses. Tıpkı bugün kızın odasında gördüğü gözler yine kızın arkasında parıldıyordu. Gözlerinin hain kısılışına bakılırsa gülüyordu. Elinnya’nın arkası kör karanlıktı ve o karanlıkta Valerrny’in çok iyi tanıdığı biri onu uyarmaya gelmişti.

“Sen…”dedi drow dehşet içinde. Kaçacak yer aradı ama bulamadı. Arkasındaki drider bile tek ses çıkarmıyordu.

“Ne o? Yoksa beni gördüğüne sevinmedin mi? Ben seni gördüğüme çok sevindim drow kızı.”dedi bir kahkaha eşliğinde. Valerrny’in nefesi daralıyordu. Boğazına usul usul bir el yapışıyordu sanki Yavaş yavaş, fark ettirmeden sıkıyordu.

“Neden geldin…”dedi drow zorla nefes alarak, fısıldayan bir sesle.

“Çünkü çağrıldım. Kim mi? Tabii ki de sana karışamayacağını söylediğin sakat kız çağırdı beni. Yoo, bana o irileşmiş gözlerle bakma onun güçlerini hafife alma demiştim sana. Bak sen onu dinlemeyince neler yapabiliyor.” Valerrny bu sözler üzerine önünde duran Elinnya’ya ilk defa baktı. Elinnya bir trans halindeydi. Gözleri dev gibi açılmış ama boş boş bakıyordu. Ağzı da hafifçe aralanmış sanki bir şey söyleyecekken sözü yarıda kalmış gibiydi. Sonra tekrar iblisin kırmızı gözlerine çevirdi bakışlarını.

“Seni nasıl çağırabiliyor?”dedi. Etkilenmişti ve derinlerde bir yerde gururlanmıştı da. Yine de bu gücü ona karşı kullanması onu oldukça korkutmuştu.

“Bunu yaptığının farkında değil ki. Güçleri çok dengesiz. Muhtemelen ben gittiğimde olanların hiçbirini hatırlamayacak. Her neyse. Eğer bir daha kıza zarar verme girişimin olursa bu defa bu ufak konuşmayla kalmayız.”dedi ciddiyetini göstermek için Valerrny’i bir anda nefessiz bırakarak. Drow kızı yerde sürünüyordu. Arkasındaki drider dehşet içinde duvarları tırmalıyor, kaçmanın yolunu arıyordu.

“Kıza bir şey yapmayacaktım…”dedi neredeyse hiç duyulmayan bir sesle.

“Anlaşılan o öyle düşünmemiş.”dedi iblis umursamaz bir tonda gözlerini devirerek.

Valerrny tekrar nefes alabildiğinde, zorlukla ayağa kalktı. Karşısında Elinnya hayretle ona bakıyordu. Valerrny tam bir şey söyleyecek gibi oldu sonra vazgeçti.

“Göreceğini gördün, işte hepimizin babası bu adam. Ya da en azından bir zamanlar öyleydi.”dedi ve boğazının ovuşturarak yukarı çıkmaya başladı.

Elinnya olanlardan bir şey anlamamıştı. Valerrny birden bire yürüyüp gitmişti. Olanlara bir anlam veremediği için hiçbir şey demedi ve o da onun arkasından yukarı çıkmaya başladı. Babasını düşünüyordu. Acaba ne yapmıştı da bir dridera dönüştürülmüştü?

İralde, Valerrny ve Elinnya artık savaşa hazırdılar. Matronun kabul salonunun yukarısında, hemen hemen kabul salonu büyüklüğünde bir salondaydılar. Elinnya ve Valerrny oraya dışarıdan girmiş ama matron olarak İralde, kendi kabul salonundan üst kata bağlanan bir merdivenle gelmişti. Tavanda büyük bir avize vardı. Dallanmış bir ağaç gibiydi ve her dalında bir mum parıldıyordu. Duvarlarda Lloth sembolleri ve Lloth rahibelerine özel koruma rünleri vardı. İralde, kardeşlerini odanın merkezinde bulunan savaş rününün etrafına topladı. Bu rün, rahibelerin saldırı gücünü artırması için kullanılıyordu. Onlar artık konsantrasyonlarını sağlamaya hazırlanırlarken kapı birden açıldı ve içeri Arnkra girdi. Yüzünde saklayamadığı bir öfke ve hayal kırıklığı vardı.

“Yüce Anne İralde, bunu bana neden yaptın!”dedi yumruklarını sıkarak.

“Ne diyorsun Arnkra? Bizi rahatsız etmek de neyin nesi! Çık dışarı!”diye bağırdı İralde ve yılanbaşlı kırbacının üzerine koydu elini.

Arnkra bu hareketi görmüştü ama geri durmadı.

“Evin askerlerini ben yönetecektim hani? Neden o Harrdelin alçağını benim yerime koydun?” İkinci plana atılmanın dayanılmaz acısıyla kıvranıyordu. Kız kardeşine bakan gözlerinde nefret vardı.
“Sen bir büyücü olarak ön saflarda savaşamazsın. O ise bir savaşçı, bir kılıç ustası. Askerleri önde durarak yönlendirecektir. Sen sadece planımızı uygula gerisine karışma.”dedi İralde sakin bir tavırla.

Arnkra ikna olmamıştı:

“Ama demiştin ki..!” diye söz başlayacak olduğu sırada Elinnya onu omzundan yakaladı.

“Cevap verildi Arnkra, daha fazla uzatmadan görevine dön. Saldırı başladığında üzerine düşeni yapmazsan dönecek bir evin ya da ukalaca azarlayabileceğin bir matronun olmayacak.”dedi. Arnkra’nın omzunu öyle bir sıkıyordu ki erkek kardeşi acıyla yana doğru bükülmek zorunda kaldı. Hiçbir şey demeden, omzunu tutarak odadan çıktı gitti.
İralde bu durum karşısında hoşnut kalmıştı. Sakat kardeşine gözlerinde bir takdirle bakıyordu. Ona doğru bakarak hafifçe gülümsedi.

“En küçük kardeşimiz ne çabuk da büyüyor.”dedi sahte bir sevimlilikle.

Drow kadınları yeninden konsantrasyonları sağlamak için savaş rününün etrafında toplandılar.  Valerrny Arnkra ile telepati kurdu, İralde ise Ern’dal ile. İralde’nin Ern’dal’a gönderdiği bir komutla evin az sayıdaki askerleri yerlerinden çıktı ve Harrdelinler’e doğru yürüyüşe geçtiler. En önde Ern’dal ve hemen yanı başında cübbesinin başlığını kafasına geçirmiş, başlığın karanlığında yüzü kaybolmuş Arnkra vardı. Ern’dal’a bakmaya tahammül edemiyor ve savaşta onun ayağını kaydıracak bir şey bulmak için dua ediyordu.  Ern’dal eve yaklaştıklarını haber verince Arnkra başını hafifçe salladı ve illüzyon büyüsünü yapmaya başladı. Bir anda evin askerlerinin sayısı 2 katına çıkmış gibiydi. Her birinin bir kopyası yeni bir ordu oluşturmuştu. Askerler ve evin erkekleri Harrdelin evinin önüne geldiğinde karşılarında evin askerlerini gördüler. Anlaşılan rahibeler çatışmaya çoktan başlamış ve saldırı haberini alan Fellice kendilerini korumak için erken davranmıştı. Arnkra’nın büyüsü işe yaramış, illüzyonları gerçekleriyle ayrıt edemeyen düşmanları rakip evin asker gücü karşısında hayrete düşmüştü. Harrdelin evinin askerlerinin başında Ern’dal abisini gördü. Eski evinin en büyük çocuğu ve ne yaparsa yapsın asla ona verilmeyen mevkiinin yıllar yılı tek sahibi.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar//7.Bölüm ve 8.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #91 : 25 Ağustos 2010, 13:11:01 »
Bu şimdi iki bölüm müydü? Ben tek bir oturuşta ve soluksuz okudum da... :) İlk başlarda kim kimdi, nerede kalmıştık tarzı ufak bir bocalama yaşasam da eski bölümlere hızlıca atılan bir bakışın ardından taşlar yerine oturdu. Ondan sonrası ise muazzam bir olay örgüsü ve çok keyifli bir hikaye... Sakat Rahibe raflarda bir yer hakkediyor kendine :)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar//7.Bölüm ve 8.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #92 : 25 Ağustos 2010, 15:49:06 »
Uzun bir aradan sonra bu iki bölümün peş peşe yayınlanması çok güzel oldu doğrusu :) Ama Fırtınakıran abla, öyle bir yerde bırakmışsınız ki bu iki bölüm bile kâfi gelmiyor.

Son derece güzel kurgulanmış öyküsü ve akıcı anlatımınız, bizlere nefesimizi tutarak yeni bölümü beklemekten başka bir şans vermiyor.

Kaleminize sağlık...

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar//7.Bölüm ve 8.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #93 : 26 Ağustos 2010, 11:19:44 »
Yine karmaşık ağlarla örülü bir hikaye olmuş. Karakterlerin davranışları ve yapılarını bu kadar güzel birbirinden ayırman güzel. Hikayenin içine çok karakter, çok isim girince kontrol elden kaybolur ama bu sende olmamış gibi.  Pis pis bakışlar, iğnelemeler ve alttan çevirilen olaylarla dolu tam bir Karanlıkaltı hikayesi olmuş. İkinci bölümün sonu da oldukça heyecanlı bir yerde bırakılmış. Mutlaka devam etmelisin.

Bu arada ikinci drow bölümdeki drow bayanın resmine de bayıldım.

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar//7.Bölüm ve 8.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #94 : 26 Ağustos 2010, 23:05:57 »
Hikayenizi aslında bir iki hafta önce okumuştum ancak yorum yapamamıştım.Yorum yapmak şu son iki bölümden sonra nasip oldu.Unutulmuş Diyarlar okumamış olmama rağmen zevkle bitirdim bu hikayeyi. Kardeşler arasındaki kapışmalar, matronluk kavgaları, evler arası yarış, feminist dünya... Her şeyiyle muhteşem bir kurgu.Devamını merakla bekliyor olacağım.Ellerinize sağlık :)
Spoiler: Göster

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar//7.Bölüm ve 8.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #95 : 27 Ağustos 2010, 21:09:22 »
Okuduğunuz ve daha da önemlisi yorumladığınız için hepinize teşekkür ederim ^^. Umarım bu kadar zaman ara verdiğim için affedilmişimdir. Bir kısmet olmadı ki şu evleri bir kapıştıramadım :P. Heyecanlı bir yerde bırakma nedenim aslında pek de kasti değildi(tamam, aslında biraz. Azıcık. Peki peki azıcıktan biraz daha fazla). O kısma geldiğimde "yahu artık yayınlayayım yazdıkça yazıyorum bu gidişle hiç bitmeyecek" demiştim.

@mit;
Raflara uzanacak kadar iyi olduğumu düşünmüyorum hiç :). Ama beni oralara layık görmeniz orada olmak kadar güzel... Kim kimdir unutulması da benim hatam :/.

@berre;
Yorumunu görmek çok güzel :). Ayrıca bir okuyucu kazanmak da harika bir his ^^. Evet öyle kötü bir yerde bıraktım :P. Hep kadınların kıskançlık ve entrikalarını izledik. Biraz da erkekler birbirleriyle çekişsin dedim :). Çok teşekkür ederim beğenilerin için :)

@Malkavian;
İsimlerle olan karışıklığa yol açmadığıma çok sevindim. Bunu engellemek için yazdığım bazı yerleri 3 kere falan yazdığım oldu. Yine vardır da azalttığımı umuyorum :). O ikinci bölümdeki resim için bir vakit harcadım açıkçası. Drow yazınca abuk subuk resimler çıkıyor. Her sayfayı dolaşınca böyle güzelleri de bulunabiliyor. Benim de oldukça beğendiğim bir resim oldu doğrusu :).

@black_helen;
İşte kazandığım bir okuyucu daha :). Hem okuduğun hem de yorumladığın için teşekkür ederim ^^. Unutulmuş Diyarlar'ın 1.kitabı olan Anayurt'u tavsiye ederim sana. O kitap sırf burada anlattıklarım üzerine çünkü :). Eh, ben serinin orjinal yazarı gibi olamıyorum doğal olarak, bir de onun ağzından dinle istersen bu ve buna benzer olayları. Umarım diğer bölümleri de aynı zevkle okursun ^^. -Not: imzan süper :D
 

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar//7.Bölüm ve 8.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #96 : 28 Ağustos 2010, 15:37:56 »
Çok güzel olmuş yahu yeni bölümü göreceğime bu kadar sevineceğimi bilmiyordum. Karanlıkaltı aklımda pek kalmamış nedense. Yinede Bu hikayenin her bölümünden ayrı bir zevk aldım. Herkes birbirinin ayağına çelme takmaya çalışıyor. :P Böyle büyük olayları kontrol etmek bence harika bir şey. Kurguyu ustalıkla kullanman bu hikayeye bağladı beni. Hikayenin içine daha çok erkek girmesi de çok güzel oldu tabi :P. Çok heyecanlı yerlerde kesmene lanet etsem bile bir sonraki bölümü bekledim hep. İlk bölümden beri hikayeni elimde bir roman tutuyormuşçasına zevkle okudum ve anlıyorumki bu zevk hiç bitmeyecek :).

Uzun bir aradan sonra yine harika 2 bölüm koyman beni çok mutlu etti. Umarım artık çok fazla bekletmeden yeni bölüm yazarsın! Bir de erkekleri de bu entrikalara daha fazla katmanı isterim :P.
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar//7.Bölüm ve 8.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #97 : 28 Ağustos 2010, 15:44:07 »
Bi roman havası verebilmdiysem ne mutlu bana :). Bu gerçekten beni çok mutlu etti. Lanet he? Bende diyorum nedne işlerim hep ters gidiyor; meğer böyle heyecanlı yerlerde kesmemden dolayı epey bir lanet ediliyor bana ;D. Şu bunu anladım ki, bence sadeec sen değilsin ;D.

Hikayeye daha fazla erkek girmesi konusunda haklısın. Çok fazla kadın karakterlerle sürdürmem hem mantıksız hem de sıkıcı olur. Bu nedenle artık erkekleri de ön plana çıkarmaya başlıyorum. Ern'dal ve abisiyle başlangıcı yapıyoruz ^^. Erkekler konusundaki isteğin gerçekleşecek başka bir deyişle :).

Bu kadar büyük bir sevinçle okumandan dolayı ben de pek bir heyecanlandım ^^. Okuyanların beğeneceği şeyler yazmak gerçekten apayrı bir duyguymuş.

Bu güzel yorumun ve beğenilerin için çok teşekkür ederim :)


Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar//7.Bölüm ve 8.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #98 : 26 Şubat 2011, 21:15:40 »
Sevgili Rıhtım ahalisi;

Severek okuduğumuz bu hikayenin yeni bölümlerini okumayalı çok zaman geçti ama bu ayrılığın artık sonuna gelmiş bulunmaktayız!!!

Bu güzide hikayenin sevgili yazarı Hazal abla yani namı diğer Fırtınakıran geçtiğimiz aylarda Paladine adına bir söz verdi. Bu söz hikayesini devam ettireceğiyle alakalıydı. Ve şanlı matron kendisine yakışanı yaparak sözünde durdu:

Hazır olun Rıhtım halkı! Dünyalar var olduğu müddetçe macera asla sona ermeyecek. Ve unutmayın entrika canlı yaşamının vazgeçilmez bir parçasıdır.

Sakat Rahibe'nin yeni bölümü yakında sizlerle!!!

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar//7.Bölüm ve 8.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #99 : 26 Şubat 2011, 23:39:46 »
Unutulmuş Diyarlar'ın sadece ilk kitabını okumuş biri olarak okudum öykünü.

İlk bölümden itibaren o kadar fantastik ve harika bir hava veriyorsun ki 'hele bir bakayım neymiş...' diye giren ben, 'vay anasını...' diye diye okuyorum her bölümü :)

Kesinlikle bir roman havası, bir roman olabilecek kadar sağlam bir kurgusu var. Yalnız anlatımda yer yer ufak tefek rahatsızlıklar oluyor onlar da Tolkien kızında bile olacak cinsten ufacık. :)

Ellerine sağlık Hazal abla, sevgili matron, Saygıdeğer Ana... Devamını heyecanla bekleyenlerden ve sana her daim 'yeni bölüm nerde kaldı' baskısı yapacak olanlardan biriyim :)

Tekrar tekrar eline koluna kalemine klavyene aklına sağlık... :)
May the force, be with you.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar // 9.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #100 : 10 Mart 2011, 12:41:50 »
Fırtınakıran - Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar // 9.Bölüm || Yeni!!! konusuna mesaj gönderiyor.

gönder artık şu yeni bölümü de okuyalım :)

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar // 9.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #101 : 10 Mart 2011, 12:43:29 »
10.bölüm de yakında sizlerle. Yine sizi bu kadar beklettiğim için hepinizden özür dilerim u_u. Resim için Malkavian'a teşekkürler!

Menzoberranzan’ın sonsuz karanlığında yıkımın fısıltıları kol geziyordu. Sokaklarda iki düşük mertebeli evin çatışmasının sesleri uğursuz söylentiler gibi yayılıyordu. Herkes sonucu biliyordu. Kimin kazandığı önemli değildi. Yıkım, kaçınılmaz olandı.

Baenrelerin yüksek balkonunda, kollarını korkuluklara dayamış bir drow kızı dışarıdaki çatışmayı eğlenerek seyrediyor, gecesini renklendiriyordu.

“O ses de ne?” dedi, balkona aniden gelen kız kardeşi.

Korkuluklara dayanmış duran drow kızı ise kardeşinin yüzüne bakmadan cevap verdi.

“Hiç. Sadece sinekler vızıldıyor.”
***

“Ern’dal!”

Sesin sahibinin yüzünde bariz bir alay vardı. Ama her zamanki ciddiyetinden de ödün vermemişti. Bakışları küçümseyici olsa da iğnelemesini ufak bir gülümseme ile sınırlı tutmuştu Harrdelin evinin silah ustası Jerran Harrdelin. Ern’dal, önünde duran abisine cevabını, silahını çekerek verdi.

“Demek beceriksizliğini herkesin içinde göstermekte kararlısın.” dedi Jerran ve o da kendi silahını çekti.

Ern’dal’ın uzun zinciri hızla ellerinden kaydı ve uçlarındaki kancalar ortaya çıktı. Zincir, o tiz sesi ile ölümcül bir şekilde şıngırdarken, kancalar ise karanlık gülümseyişleri ile az sonra yaşanacaklardan bir hayli memnundular. İki kardeş de hiç vakit kaybetmedi ve uzun zamandır beklenen karşılaşma, etraflarındaki savaşın tüm şiddetini hiçe sayarak başladı.

Zincir, Ern’dal’ın ellerinden fırlayıp ileriye doğru atıldı. Rakibinin üzerine atlayan bir yılanmış gibi atağa geçen silah, aniden sahibinin çekişi ile sağ doğru savruldu. Bu hamleyi zaten beklemekte olan Jerran ise belindeki hançerleri çekip üzerine atılan zincirin ucundaki kancaya vurarak yere düşmesine neden oldu. Ern’dal zinciri geri çekmek zorunda kaldı ve Jerran bundan yararlanıp, o daha zinciri çekişinin tamamlayamadan üzerine atıldı. Ern’dal ise gerileyerek zincirin diğer ucundaki kancayı eline alarak kendini savundu. Abisinin hareketleri seriydi. Ern’dal, elinde orağa benzeyen kanca ile üzerine inen hançerleri savuşturmaya uğraşıyordu.

“Beni bu kadar mı hafife alıyorsun? Sence o hançerlerle beni öldürebilir misin?” saldırıları savuşturmaktan yorulan sesi ile nefret kustu Ern’dal.

“Öldürmekten bahseden kim?” dedi abisi nefes nefese. “Ben sadece eğleniyorum.”

Abisinin ardı kesilmeyen darbeleri yüzünden gerilerken, zincirin diğer ucu da onla beraber sürükleniyordu. Ern'dal'ın kurtarmaya çalıştığı kuyruğu gibiydi zincir. Çaresizce bağlı olduğu bedeni takip ediyordu. Sanki yerde sürünürken, saldırmak için yalvarıyordu.

Jerran Harrdelin’in hançerlerinin biri karın boşluğuna hamle yaptığı anda Ern’dal kancayla bunu engelledi, ama Jerran’ın diğer elinde haince sırıtan hançer tam boynuna doğru inmeye başlamıştı bile. Ern’dal geriye doğru sıçradı ve hançerin ucu boynunu hafifçe sıyırdı. Ufak kesikten biraz kan sızdı. Ama Ern’dal savaşın ısısı ve intikam duyguları ile bunu fark etmedi bile. Kozlarını paylaşan iki drowun mücadelesi, belki de etraflarında süre gelen çatışmadan daha hararetli bir hale doğru gidiyordu.

Kendisini geriye atmasının sonucunda tökezledi ve bu esnada zinciri de kendine doğru çekme fırsatı buldu. Abisi havaya sıçrayarak hançerlerden birini üzerine fırlattı, ama yeniden saldırgan yılan biçimine geçen ucu kancalı zincir ileri atılarak düşmanını savaşın derinliklerine doğru fırlattı. Jerran hırsla diğer hançeri fırlattığı anda zincirin hazırda bekleyen diğer ucu da öne atıldı ve hançer Ern’dal’ı ıskalarken aç yılan keyifle hedefini buldu. Ern’dal’ın çevik çekişi sayesinde yön değiştirmiş olan kanca, Jerran’ın kolundan bir ısırık aldı. Jerran öfkeyle yaralanan kolunu tutarken kardeşine nefretle baktı.

“Beni hafife almamalıydın.”dedi Ern’dal tüm sakinliğiyle.

“Belki öyle. Belki de…” Jerran’ın sözlerini takip eden bir şeyler Ern’dal’ı hazırlıksız yakaladı. Jerran'ın vücudundan fırlayan şeyler her ne ise Ern'dal'ın anlayacak zamanı bile olmamıştı. İşte bunu kesinlikle beklemiyordu. Son anda karanlıkta parıldayan sivri uçlar görmüştü, o kadar. Onun üzerine atılanlar minik oklardı. Keraunzaaların yeni üyesi bunu çok geç anladı, ama daha da geç anladığı, parlayan uçlarında şeytanca ona bakan bir sıvı vardı. Zehir saçan oklar, etrafa yeşil damlalar sıçratarak üzerine doğru gelmişti. Ern’dal ise yapabileceği tek şeyi yapmıştı: kaçtı. Kendini sağına doğru fırlatırken yeterince çevik davranamamıştı. Oklardan biri sol omzuna büyük bir zevkle saplanmıştı ve şimdi zehrini onun damarlarına doğru kusuyordu. Jerran, yüzünde keyifli bir sırıtış ile ona baktı.

“Seni hala hafife aldığımı düşünmüyorsundur umarım.”

Ern’dal sol omzundan vücuduna doğru yayılan zehri an ve an hissediyordu. İçinde kusma isteği uyandıran, üzerine sıcak bir demir basılmış gibi yanan ve bir rahibenin kırbacı kadar sancılı bir etki bırakan zehir giderek tüm bedenine yayılıyordu. Ve biliyordu ki, savaş anındaki adrenalin zehrin daha hızlı yayılmasına neden olacaktı. Bu işi elinden geldiğince hızlı bitirmeliydi. Amacına odaklanmalıydı. Onun olana sahip olmalıydı. Ne Keraunzaalar ne de Harrdelinler umurundaydı o an. Jerran’ın ölüsünü ayaklarının dibine sermekten başka hiçbir amacı yoktu.

Sol omzunu tutarak ayağa kalktı. Koyu renk, dar zırhının üzerine zehirle kirlenmiş kanı akıyordu. Jerran tekrar güldü:

“Yavaş yavaş öldürmek bir sanattır Ern’dal. Hızlı ve acısız bir ölümün kime, ne faydası vardır ki?”

Ern’dal hiçbir şey söylemedi. Söyleyecek ne enerjisi vardı, ne de konuşsa düzgün cümleler kurabilecek bir dili. Ağzının içindeki dilin giderek uyuştuğunu hissediyordu. Bir adım atacakken sendeledi ve durdu. Ama tüm bunlar boyunca gözlerini Jerran’ın gözlerinden hiç çekmemişti.

Onu yenebileceğini biliyorum Ern’dal. Ölmeyeceksin! Orada öylece ölmene izin verecek değilim!

Ansızın Ern’dal’ın zihninde yankılanan ihtiras dolu sözlerin sahibi İralde’den başkası olamazdı. Ern’dal sesin sahibini pek seçememişti ama kelimelerin her birine yapılan düzgün vurgular ve cümlenin tamamını bile kontrolünde tutan o güç dolu ses tonu başkasına ait olamazdı. Yüzünde halinden memnun bir gülümseme oluştu. Tek eliyle her daim topladığı saçlarından, terli alnına düşen saç tellerini geriye doğru itti. Bu arada Jerran duracak gibi de değildi. İzlemekten sıkılmış ve kollarını havaya kaldırmıştı. Anlaşılan ceketinin altında bir düzenek vardı, çünkü ceketi okların fırlayışından sonra yer yer delik deşik olmuştu. Ern’dal bir an için bunu kavradı ve bu defa geç kalmaya niyeti yoktu. Jerran yumruklarını sıktığında düzenek ateşlendi ve ceketinin altından yeniden zehirli oklar rakiplerini öldürmek için fırladı. Sıradan bir oka göre daha küçük olan bu oklar, havayı delip geçerken yine etrafa minik, zehirli damlacıklar saçmayı da ihmal etmiyordu. Ern’dal kıpırdamadı. Bekledi ve bekledi… Oklar aç bir biçimde zehirlerini kusacakları yeni etli bölgeler ararken bir zincir şıkırtısı duyuldu ve Ern’dal’ın ellerinden kayan silahı sağ elinden sola doğru sıçradı. Ardından, sol eliyle yukarıya doğru fırlatılan ucu tutan drow erkeği, sol elini sağa doğru savurarak kancalı zinciri sağa doğru döndürmüş oldu. Böylece, hala daha bir ucu sağ elinde duran kancalı zincir tam tur bir dönüş yaparak pervane misali döndü. Her minik, zehirli ok, boynu bükük bir biçimde ve çaresizce yere düştü. Yerde acı dolu sessizlikleri içinde yatarlarken Ern’dal’ın öfkeli ayakları onları ezdi.
Drowun koşuyordu ve koşuşu körlemesine bir saldırıydı. Zira giderek görüntü bulanıklaşıyordu. Önünde bulanık olarak duran şeklin Jerran olduğuna emindi, ama şu da bir gerçekti ki, hata yapmayı da umursamıyordu o anda. Bu esnada, acele bir biçimde belinden yeni bir hançer çeken Jerran’ın onu fırlatmaya vakti olmamıştı. Ern’dal’ın ileri doğru savurduğu ve iki elinden de serbest bıraktığı kancalı zinciri Jerran’ın vücuduna acı verecek bir biçimde yapıştı ve çarpmanın etkisiyle kancalı uçlar zincirin dönmesine yol açtı. Bir anda kendini yerde, bir zincir tarafından sıkı sıkıya bağlı bulan Jerran, tepesinde dikilen Ern’dal’a bir küfür savurdu. Aklına gelen her türlü küfür sayıyordu, ama ona giderek daha da kayıtsız bakan Ern’dal söylediklerini anlamıyordu bile. Kulakları uğulduyordu. Birileri bir şey diyordu ama o kelimeleri seçemiyordu. Sonra ansızın ses kesildi. Etraftaki rutin savaş çığlıkları dışında hiçbir şey duyulmuyordu. Ern’dal Jerran’ın ansızın neden sakinleştiği üzerinde düşünmemişti. Ve bu onun en büyük hatası olmudu. Zehrin etkisiyle bulanmış beyni, Jerran’dan kusar gibi gelen sesi de algılamasına engel olmuştu. Dahası, midesinden ağzına bir şey çıkardığının da farkına varamamıştı.

Ayak bileğinden çektiği küçük bir bıçakla kardeşinin işini bitirecekken, birden bir şeylerin ters gittiğini hissine kapıldı. Jerran'a bakmaya çalıştı, zira görüntü hala bulanıktı. Tek seçebildiği yerde öylece yattığıydı. Sanki fazla sakindi.
Jerran’ın ağzında bir şey vardı. Jerran, aynı Ern’dal’ın ki kadar kayıtsız gözlerle ona baktı ama bir farkla, Ern'dal gibi zehirin etkisi ile karmaşıklaşmış algılarla değil az sonra yapacağı şeyin düşüncesi ile her şey anlamsızlaşmıştı. Sadece yüzünde giderek yayılan bir sırıtış vardı şidmi. Gülümsemesi o kadar genişti ki, dişleri olduğu gibi görünüyordu. Ama göstermek istediği alay dolu bir gülüşten daha fazlasıydı.
Dişlerinin arasında küçük bir top tutuyordu. Koyu gri renkteki, yer yer şeffaf topu gören Ern’dal umutsuzluk içinde kaçmaya çalıştı. Geriye doğru koşacak enerjisi bile yoktu. Yaptığı son hareketler yüzünden zehir yeterince hızlı davranmıştı. Onu tüketmiş ve kurutmuştu. Jerran hırıltılı ve histerik bir kahkaha ile güldükten sonra tam var gücüyle topu ısıracak ve kendileri ile savaş alanının bir kısmını havaya uçuracakken derin bir iç çekti, gözleri bir noktada sabitleşti ve top ağzından salyasına karışmış kan ile beraber dışarı çıktı. Ern’dal, bulanık gözlerle önce Jerran'a sonra da etrafına baktı.

"Jerran?"

Ses yoktu. Bir şeyler ters gidiyordu. Gardını indirmeden tek dizinin üzerine çöktü. Ona temkinli bir biçimde iyice yüzünü yaklaştırdı ve o zaman görüntü netleşti. Kasılmış bir beden, hareketsiz ve tek bir noktaya sabitlenmiş, irileşmiş gözler ve açık ağızdan süzülen kan... görüntü bundan ibaretti. Ern'dal daha dikkatli bakınca Jerran'ın açık ağzının hemen yakınında gri bir top gördü. Durumu o an anladı. Biri, Jerran'ı ondan önce haklamıştı.
Tekrar etrafına göz gezdirdi. Giderek ağırlaşan göz kapaklarının ardından etrafı görmek neredeyse imkânsızdı.

“Göster kendini!” diye haykırdı nerde olduğunu anlamadığı destekçisine ya da olası rakibine. Biri yerde yatan Jerran’ı arkasından vurmuştu. O her kimse,şu an onun sözlerine uymuş ve Ern’dal’a doğru yaklaşıyordu.

“Sanırım zehir düşündüğümüzden daha hızlı yayılıyor. Sesimi duyabiliyor musun Ern’dal?” dedi oldukça tanıdık bir erkek sesi.

“Evet.”dedi Ern’dal. Hafifçe kamburunu çıkarmış ve yavaş yavaş kafasını çevirerek sağa, sola bakınıyordu. Karşısındakini seçemediği çok açıktı. Tek elini sol omzunun üzerine bastırmıştı. Eli, zehirle kirlenmiş kanının isimsiz rengiyle kirlenmişti. Ern’dal olduğu yerde sendeledi. Ayakta durmak giderek zorlaşıyordu.

“Sen kimsin?” dedi zayıflığı göze alarak. Konuşanın sözlerine ve tanıdık ses tonuna bakılırsa aileden biriydi.

“Merak etme, ben Arnkra. Sana yardım etmeye geldim. Kız kardeşlerim beni yardım etmem için senin yanına yolladı.”

Ern’dal hiçbir şey demedi. Yardım almak gururunu kırmıştı ve içinden rahibelere sayıp sövüyordu. Rahibeler duyduysa bile duymazlıktan geldi. Ne de olsa o anda yapacak daha önemli işleri vardı: Harrdelin rahibelerini alaşağı etmek gibi.

Arnkra dostça kolunu Ern’dal’a sardı ve ağırlığını ona doğru vermesini söyledi.

“Yaşamak zorundasın Ern’dal. Ailenin çıkarları ve senin iyiliğin için şimdi ölemezsin.” diyordu oldukça eğlenerek. Başına örttüğü kapüşonunun altında ışıldayan bir gülümseme vardı. Ern’dal’a yardım etmesi, onu destekleyeceği anlamına gelmiyordu.

“Ah, sana hatırlatmama izin ver. Eğer şimdi burada ölecek olursan ve biz nihai amacımıza ulaşamazsak, İralde senin ruhunu geri çağırır ve günler ile geceler boyunca tekrar tekrar sana işkence eder. Kulağa pek hoş gelmiyor, öyle değil mi?” dedi aynı eğlenen gülümsemesi ile.

“Öyle bir şey olmayacak!”dedi Ern’dal sıktığı dişlerinin arasından. Dili iyice dolanmıştı ve söylediği kelimeleri kendi bile anlayamamıştı. Ama büyücü Arnkra anlamıştı.

“İyi. Aksi takdirde söylediklerimi düşün derim.”dedi.

Yürüyorlardı. Savaş alanının çığırından çıkmış çatışmasının içinde, güvenle süzülüyorlardı. Ern’dal, bulanık siluetlere baktıysa da onları net olarak seçemedi. Arnkra’nın desteği ile eski evine doğru yürüyordu. Etraflarında dev bir koruma kalkanı vardı. Bazen üzerlerine oklar ve mızraklar yağıyordu ama kalkan bir an olsun sarsılmıyordu bile. Ern’dal bir an için durup Arnkra’nın yüzüne baktı. Kapüşonun derinliklerinde güçlü bir yüzün çizgilerini seçebildi sadece. O büyüden anlamazdı ama Ankra’nın güçlendiğini fark etmemesi için bulanık bir görüş açısından daha fazlasına ihtiyacı vardı: düpedüz kör olmalıydı.  Bu konu hakkında hiçbir şey demedi. Çok büyük ihtimalle Harrdelin evinin büyücüsünü alaşağı etmiş ve güçlerini son damlasına kadar emmişti. Bir an yerde yatan Felice Harrdelin’in kocasının görüntüsü geldi aklına. Şimdi muhtemelen bir deri bir kemikti. Yanakları içeri çökmüş, göz çukurları olduğu gibi ortada kara deri geçirilmiş bir iskeletti. Zihnindeki bu görüntü ona hiçbir şey hissettirmedi.
Dahası, onları koruyan güç kalkanı Arnkra’nın ayaklarının altında her sakin adım ile oynaşan cübbe etekleri gibi telaşsız ve sağlamdı.

Yürümeye devam ettiler ve en sonunda Harrdelin malikanesinin kapısına sağ salim geldiler. Bu süre boyunca Arnkra halinden memnun bir biçimde Ern’dal’a destek olmuştu. Ona yaptığı son yardım ise, zehrin yayılmasını yavaşlatacak ufak bir şişeyi sunması olmuştu.

“Al.” Dedi şişeyi ellerine fırlatırken. “Bunu iç. Zehrin hızını yavaşlatacaktır. Yüce Anne’den bir armağana.”dedi ciddi bir tonda. İralde’nin ona böyle ilgi göstermesi belli ki onu çileden çıkartıyordu.
“Onca rahibenin arasında pek şansın olmadığı açık.” Dedi eğlenen bir gülümseme ile. Kapüşonun derinliklerinden inci gibi beyaz dişler parıldadı. “Yine de, merak etme cesedini alması için birini yollarım.” dedi ve arkasını dönüp ağır adımlarla yürümeye başladı.
Ern’dal hiçbir şey demedi. Hata söyledikleri tam anlamıyla duyamamıştı bile. Halen zehrin etkisinden dolayı kulakları uğulduyordu. Elini duvara dayayarak merdivenleri ağır ağır çıkmaya başladı. Her adımda vücudu uğursuz bir his ile titriyor, kolları ve bacakları çarpılıyor gibi hissediyordu. Bu zehir değildi, hayır, bu yukarıda sanatlarını ircaa eden eski ailesinin dişilerinin gücüydü.

Arnkra arkasını dönmüşken bir an durup geriye döndü ve Ern’dal’ın kendini nasıl da acınası bir halde zorlayarak merdivenleri çıkmaya çalıştığını izledi. Bir süre onu iğrenerek izledikten sonra Ern’dal’ın onu fark etmediğine emin oldu. Ardından kapüşonun hırsla geriye doğru attı ve nefretle çarpılmış yüz hatları ortaya çıktı.

“Bu evin sadece bir erkeği var!” diye fısıldadı sıktığı dişlerinin arasından ve sol elini havaya kaldırarak bir büyü okumaya başladı.
Ern’dal ise az sonra arkasından vurulacağından habersiz, acı içinde merdivenlere odaklanmıştı.



Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar // 9.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #102 : 10 Mart 2011, 13:05:27 »
A-ama olmaz ki böyle! En heyecanlı yerinde kesmek ayıptır canım...

Neyse, efem dövüş sahneleri çok harikaydı bir yerde, 'geriye doğru atılması geriye sendelemesine...' gibi bir şey akışı bozdu sadece, onun haricinde yine harikaydı. Ellerine sağlık :)
May the force, be with you.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar // 9.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #103 : 10 Mart 2011, 13:40:26 »
Yazıya gereğinden uzun bir müddet ara verdiğin ve baskılara dayanamayıp yazdığın belli oluyor. Birkaç yerde eklerin eksikliği birkaç yerde de fazlalığı söz konusu. Akıcı savaş sahnesini biraz hızlı anlatmaya çalışmışsın sanırım. Bunun dışında bir de drowların arasında birbirini kurtarma ve sevme gibi duygulara hala alışık değilim :) Çıkarları var biliyorum ama yine de garip işte. Bir de İralde'nin zihnindeki sesi italik yazılabilir ya da tırnak içine alınabilirmiş. Orası biraz okurken takılmamı sağladı.

Bu ufak tefek ayrıntıların dışında olayın kurgusu güzel bir şekilde devam ediyor.  Arnkra'nın bu hareketinin ardında yatan duygu yükünü de okumak isterdim. Belki diğer bölümde gelir. Duello sahnesi oldukça ilgi çekiciydi. Özellikle kullandıkları değişik tarzda silahlardan dolayı. Drowların sinsiliğini savaş alanında tam olarak yansıttığını düşünüyorum. :)

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Sakat Rahibe-Unutulmuş Diyarlar // 9.Bölüm || Yeni!!!
« Yanıtla #104 : 10 Mart 2011, 13:44:43 »
Bense tam aksine dövüş sahneleri dışında gayet iyi olduğunu söyleyeceğim. Bunları yazmak hiç hoşuma gitmiyor ama zincir, kanca ve ok kelimelerini arka arkaya o kadar çok kullanmışsın ki bir an için yanlışlıkla aynı satırı ikinci kez okuyup okumadığımı merak ettim. Sonra Jerran'ın aniden sessizleşmesine iki kez şahit oluyoruz. Bir de yerde yatan Jerran'ın "arkadan" vurulma hadisesi var. Kısacası savaş bölümünü elden geçirmen gerekiyor.

Savaş sonrasındaki sahneler ise çok daha doyurucu ve güzel. Büyücünün oluşturduğu kalkan, yüzündeki çizgiler ve ikili arasında geçen diyalog gözümde rahatça canlandı. Sonu da tam beklediğim gibi çarpıcı ve merak uyandırıcı olmuş. Arnkra böyle bir harekette bulunmasaydı hayal kırıklığına uğrardım :)

Başlangıçtaki "Sinekler vızıldıyor" kısmı ise muhteşemdi!

Ellerine sağlık. Sakın şevkin kırılmasın, uzun zamandır yazmamanın verdiği ufak tefek teklemeler bunlar. Kısa sürede eski formuna kavuşacaksın, yeter ki her konuda gösterdiğin o azmini burada da devam ettir.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.