Kayıt Ol

Astelian

Çevrimdışı Herr Mannelig

  • ****
  • 924
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Astelian
« : 15 Mart 2009, 19:57:50 »
Azcık uzuncanak bir yazım, 13.07.2006 tarihli, ilk fantastik denemelerimden biri sanırsam.


   Gece karanlıktı. Olması gerekenden, daha önce olduğundan daha karanlık… Hayra alamet değildi bu. Ay bu gece doğmamış, yıldızlar sahilde oturup kendisini izleyen âşıklara göz kırpmıyordu. Astelian da her şey değişmişti zaten. Yürüyen adam buraya geldiğinden beri…
   
   Şehrin Batı yakasındaki Kapısızlar Semti’ni isyana sürükleyen bu esrarengiz adam, düzeni alt üst etmişti. Şehrin lordları uzun süreden sonra kendilerini tehlikede hissediyorlardı. Eh, haklılardı da. Önce Batı Yakası’nın Kapısızlar Semtini isyana sürüklemiş, oranın kontrolünü kendi eline geçirmiş sonra da bir boyut kapısı açmıştı. Kızıl cüppe giyen garip yaratıklar getirmişti boyut kapısından Astelian’a.

   İşte bu karanlık gecede, karanlıkta yürümeye alışmış olan iki adam Batı Yakası’na doğru yol alıyorlardı. Şehir Merkezi’ni yeni geçmişlerdi. Bu iki adam Şehir Merkezi’ni hiç sevmemişti zaten ama bu gece daha da kötü gözüküyordu onlara. Gecenin kutsal karanlığını; Faith Tarikatı’nın binasının yaydığı kutsal mavi ışık, Al Ejderha Hanı’nı aydınlatan güçlü gaz lambaları, kandil ve meşaleler, beş loncadan gelen meşale ışıkları, Saray’dan gelen büyülü beyaz ışık bozuyordu. Handan eğlence sesleri geliyordu, tecrübeli bir ozanın anlattığı hikâye, insanların ya da diğer ırkların alkış ve kahkaha sesleri. Bu aşağılıklar eğlenmeyi hak etmiyordu.

   Sonunda Merkezi geçerek Batı’ya vardılar. Manzara birdenbire nasıl da değişmişti. Binalardan yayılan ışık kutsal değildi, aydınlatmaktan öte korkutmaya yarıyordu insanları. Binalar görkemli değil yıkılmak üzere gibiydi, mahzun duruyorlardı. Sokağa çıkacak kadar cesaretli olanlar Merkez’deki gibi süslü ya da parlak zırhlar giyen tipler değildi. Paçavralar yahut küflenmiş, paslanmış zırhlar giyen, paslı ve korkunç kılıçlar taşıyanlardı. Tek tük adam akıllı donanmış kara şövalyeler çıkıyordu karşılarına. Bunlar da kötülerin tarikatı olan Astgar üyeleriydi.

   Batı’da hoş karşılanmadılar. Özellikle o gariban kesim tarafından. İki adamdan iri olanı parlak, siyah ağır plaka zırh giyiyordu. Zırhın üzerinde gri renkle işlenmiş kuru kafa sembolü vardı, omzunda ise mücevherlerle işlenmiş devasa bir kılıç. Diğer adam turuncu keşiş cüppesi giyiyordu. Belindeki kemerde sadece bir hançer ve nunchaku vardı. Hiç kimseyle konuşmadan doğruca Kıllı Joe Hanına gittiler.

   Han akşam saatlerinde genelde kalabalık olurdu. Yetersiz ışıklandırılmış, loş oda aşırı tozluydu. Atılan her adımda tozlar havaya kalkıyor, gelenlerin boğazını yırtarcasına öksürmesine neden oluyordu. Hanın yemekleri yağlıydı ve kötü kokuyordu. Birası ekşi, şarabı acıydı. Buraya gelenler genelde buluşmak, konuşmak amaçlı gelirlerdi buraya. Bir şeyler yiyip içmek amaçlı değil. Giren çıkan çok olurdu hana. Hanın kapısı açıldığında hiç kimse tepki göstermedi. Ancak köşede oturan siyah cüppe giymiş, kukuletasını burnuna kadar çekmiş uzun boylu adamın kızıl gözleri direk kapıya odaklanmıştı. Kapı açılıp da bekledi iki adam geldiğinde dudakları memnun olduğunu belirtircesine kıvrıldı ve sivri dişleri açığa çıktı. İçeri girenlerden biri uzun boylu, iri bir şövalyeydi. Soylu duruşu, parlak siyah zırhı, zırhın önündeki kuru kafa sembol, onun bir şövalye olduğunu belli ediyordu. Ama onun düşmüş bir paladin olduğunu bir bu esrarengiz adam, bir de yanındaki keşiş arkadaşı biliyordu. Yanındaki keşişin boyu kısaydı ancak kalıplıydı. Boyun hiçbir önemi olmadığını bu adama bakarak anlayabiliyordunuz. Uzun boyu sayesinde siyahlara bürünmüş adamı ilk fark eden şövalye oldu. Kalabalığı yararak siyahlı adamın yanına geldiler.

   “ Merhaba yürüyen adam ” dedi şövalye saygıyla eğilerek. Keşiş ise sadece kafasını sallayarak selam verdi.

   Siyahlı adam eğlenmişe benziyordu. Kukuletasının ardında gözüken kırmızı gözleri parladı, dudakları bir kez daha kıvrılarak sivri dişlerini açığa çıkardı. “ Bakıyorum da paladinlik özelliklerini tam olarak yitirmemişsin Sir Bach ” dedi alayla.

   Siyahlı adamın sesindeki alayı fark eden şövalye irkilmeden edemedi. Görüntüsüne alışmıştı; sürekli kafasına çekili kukuletasının ardında parlayan kırmızı gözlerine ve arada bir gözüken sivri dişlerine. Ama sesindeki vurguya alışamamıştı bir türlü. “Beni bilirsiniz efendim” dedi ayağa kalkarak. “ Kötülüğe hizmet ederim, ancak kötülüğe hizmet etmem saygımı yitirmek zorunda olduğum anlamına gelmez. ” diye ekledi sert bir ses tonuyla. 

   Siyahlı adam soğuk bir kahkaha attı. “Bir daha benim karşımda eğilmeyeceksin, bana bir paladini hatırlatıyor.” diye emretti.

   “Üzgünüm efendim ama bunu yapmak zorundayım.” dedi şövalye. Konuşurken sesi titremişti, zayıflığına lanet okuyarak direk Siyahlı adamın gözlerine baktı ve buna pişman oldu. O gözlerde ölüm vardı. Kendi ölümü!

   Siyahlı adam kadim dilinde mırıldandı ve eldivenli eliyle şövalyeyi gösterdi. Bir haykırış tüm hanı kapladı. Haykırışta acıdan çok, öfke vardı. En sevdikleri tarafından arkadan vurulan birinin öfkesi! Şövalye dizlerinin üzerine çöktü. Vücudundaki kanın damarlarını yaktığını hissedebiliyordu. “Bana… Bana.. Bana ne yaptın yürüyen adam? ” dedi dizlerinin üzerindeki şövalye. Konuşmak için büyük bir çaba sarf etmişti, alnında biriken boncuk boncuk terler loş ışıkla parlıyordu. Ancak terleri silmek için kolunu kaldıracak kuvveti kendinde bulamamıştı şövalye.

   “Vücudundaki kan aside dönüşüyor, olan bu ” dedi yürüyen adam sakince, sanki bu sıradan bir olaymış gibi.

   Bu sefer çığlık atma sırası keşişteydi. Öfkeyle yumruklarını sıkmıştı, dudaklarını çizgi halini alana kadar birbirine bastırmıştı. Dizginleyemediği öfkesiyle yürüyen adama doğru ilerledi. “ İnsanları aldatmaktan başka yaptığın bir şey yok. Sadece bizim tanrılarımız değil, iyilerin tanrıları da bu duruma karşı koyacak. Büyük oynuyorsun Black büyük! ” dedi keşiş öfkeden sesi titrerken.

   “Benim adım ağza alınmayacak kadar kutsaldır keşiş ” dedi yürüyen adam alayla. “İlla adımı anacaksan bana Michael de. ” dedi bu sefer daha ciddi bir şekilde.

   İkilinin birbirine öfke dolu bakışlarını şövalyenin son kez inleyerek yere yığılan şövalye ayırdı. Bu kavga kendi aralarındaydı. Handaki hiç kimse bırakın karışmak, olaya bakmıyordu bile. Herkes korkuyordu. Black’ten, yürüyen adamdan korkuyorlardı. Keşiş dışında! Eklem yerleri beyazlayana kadar yumruğunu sıkan keşiş siyahlı adama saldırdı nam-ı diğer Black’e. Anlatılanlara göre bu gizemli adamın altı yüz altmış altı tane adı vardır.

   Keşişin salladığı yumruğu eldivenli eliyle kavradı Black. Elini sertçe ve hızlıca sağa doğru çekti, keşişin bileğinden çıkan “ çıt ” sesini duyana kadar.
   
   Acı içinde yere kapaklanan keşiş bileğini tutarak Black’e baktı. Gözlerine! Şövalye’nin aksine o gözlerde hayranlık gördü ve tehdit gördü aynı zamanda tedbir. “Senin hiçbir kutsallığın yok Black. Sen… Sen kutsallığın karşıtısın. ”

   Black’in ince dudakları alayla kıvrıldı. “Ben yaşamın karşıtıyım. Ben ölümüm! Ben ölümün karşıtıyım keşiş. Ben yaşamım! Ben hiçliğim keşiş, ben her şeyim! Ben aslında burada değilim keşiş, ben içinizdeyim. Sizi öldüren kanserim, sizi yaşatan otlarım. Ben isyancıyım keşiş. Tanrılara isyan edenim. Bazılarından daha güçlüyüm keşiş. Devir benim devrim. Yandaşlar buluyorum! Güçleniyorum aynı zamanda zayıflıyorum. Beni yumruklarla yenemezsin keşiş. Beni tanrılarda yenemez, beni ancak insanlar yener ancak günümüz insanlarında o iyilik o kudret yok keşiş. Gözlerimde gördüğün hayranlık sana karşı değil keşiş yanlış anlama. Ölüme karşı bir hayranlık ifadesi o. ”

   Dudakları daha yukarı kıvrıldı, sivri dişlerini ortaya çıkardı. Ağzı açıldı. Keşiş gözlerini Black’in gözlerinden alamıyordu ama her şeyi görüyordu sanki. Tüm dünyada yaşananları… Ölümü görüyordu gözlerde, ölümün kokusunu alıyordu açılan ağızdan. Black eldivenli eliyle keşişi gösterdi. “Sen daha onurlu bir ölümü hak ediyorsun keşiş. ” dedi ciddiyetle. Açılan ağız kapandı. Kadim bir dilde mırıldandı Black…
   

   
Contraataques muy rabiosos, deberemos resistir; Ay Carmela!



Çevrimdışı Arlinon

  • ***
  • 456
  • Rom: 14
  • Savaş ve Ateş
    • Profili Görüntüle
Ynt: Astelian
« Yanıtla #1 : 15 Mart 2009, 20:29:06 »
Zevkli fantastik hikaye... Diyordum ki sonunda birden aşağı yuvarlanmaya başladım, tebrikler. ;D

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Astelian
« Yanıtla #2 : 16 Mart 2009, 13:03:42 »
Sınav sorusu tadında anlatım bozuklukları dışında güzel bir öyküymüş. Ama şu iki isim dikkatimi çekti; Black, Faith Tarikatı.
try again fail again fail better

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: Astelian
« Yanıtla #3 : 16 Mart 2009, 16:16:28 »
Ben sevdim, başta sanki çok fazla kültürün ve dinin bir arada olduğu geniş bir şehir var gibi geldi ama sonra yürüyen adama odaklandıkça anlatım değişti, daha sade oldu güzel oldu. Devamı olsa nasıl olurdu şeklinde düşünmeden edemedim, ya sürükleyici olurdu yada uzun metinle az içerik bulundur hale gelirdi gibi geldi (başıma çok geldi, sırf bu yüzden çöpü yada dolabın derin köşelerini kaplayan kağıt tomarlarına aşinayım).

Çevrimdışı Herr Mannelig

  • ****
  • 924
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Astelian
« Yanıtla #4 : 17 Mart 2009, 21:45:23 »
Üslubum zayıfmış, bir ara elden geçirebilirim bunu. Saolun. Bir de zamanında takıldığımız bir rp sitemiz vardı, areaofrp, orda geçen olay örgüsü çevresinde bir hikaye.
Contraataques muy rabiosos, deberemos resistir; Ay Carmela!