Kayıt Ol

Açılış ve Ön Bilgilendirme

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Açılış ve Ön Bilgilendirme
« : 16 Mayıs 2009, 20:10:18 »
"Childe Roland to the Dark Tower Came" (Childe Rolan kara kuleye geldi)  Robert Browning tarafından ele alınmış bir şiirdir, 1855 yılında yazılmış ve aynı yıl "Men and Women" adlı derlemede yayınlanmıştır. başlık William Shakespeare'in King Lear adlı oyunun son cümlesini oluşturur. Oyunda, Gloucester'ın oğluna, Edgar, güven vererek kendini Deli Tom olarak saklamak adına mantıksızca konuşarak şu sözleri sarf eder;

    “ Child Rowland to the dark tower came,
    His word was still 'Fie, foh, and fum
    I smell the blood of a British man.”

Eserin türkçesi tam olarak şöyledir;

Spoiler: Göster
"childe roland kara kule'ye geldi"

i.
her sözünün yalan olduğuydu ilk düşüncem,
o kır saçlı ve gözü, yalanının gözlerim üzerindeki
etkisini beğenmeyerek habisçe bakan sakatın
ve o neşeyi gizlemekte nadiren başarılı dudakları
her yeni kurbanla gerilip bükülürdü.

ii.
başka ne için hazırlanmış olmalı, asasıyla?
yalanlarıyla pusuya yatmak, ona burada rastlayan
ve yolu soran tüm yolcuları tuzağa düşürmekten başka?
o kafatası gülüşünün neye yol açacağını, mezar kitabemin
üzerinde ne yazacağını tahmin ettim bu tozlu yolda.

iii.
onun nasihatiyle, herkesin kara kule'yi sakladığına
hemfikir olduğu o uğursuz toprağa
dönersem sırtımı. ama boyun eğerek
gsterdiği yöne döndüm, ne gurur ne de
sonda canlanan umut önceden haber verebilirdi
bazı sonlarla gelen mutluluğu.

iv.
yıllar süren arayışımın, bütün dünyayı
dolaşmamın sonunda ortaya çıkardığı umudum
başarının getireceği o ele avuca soğmaz neşeyle
baş edecek kadar güçlü olmayan bir hayalete döndü
kavramakta başarısız olan kalbimin
coşkulu sıçrayışını engellemeye çalıştım.

v.
ölüm döşeğindeki çok hasta bir adam
ölmüş gibi görünür ve gözyaşlarının başlayıp
bitişini hisseder ve her bir dostuna veda eder
birinin diğerine git dediğini duyar, dışarıda
özgürce nefes alsın diye, ("her şey bittiğine göre," der,
"hem inen darbeyi yas tutmak telafi edemez.")

vi.
biri diğer mezarların yanında buna yetecek kadar
yer olduğunu tartışır ve cesedi bayraklar, şallar ve
şiirlerle, özenle taşıyacakları gün gelip çatar
ve adam yine de her şeyi duyar ama kalıp da
istemez böylesi bir sevhiyi utandırmak.

vii.
bu yüzden, bu yolculukta çok acı çektim
başarısızlık kehanetlerinin söylenip yazıldığını
"çete" arasında pek çok kez duydum
kara kule'nin arayışının adımlarına yön verdiği
şövalyelerden -onlar gibi başaramamak
en doğrusu gibiydi- biri olmaya uygun muydum?

viii.
böylece umutsuzluk kadar sessizce sırt çevirdim.
yoldan ayrılan patikayı gösteren nefret dolu sakata
pek kasvetli geçmişti bütün gün ve loşlaştı
sonu yaklaşırken. yine de düzlüğün başı boş olanı
yakalamadığını görmek için
sert, kızıl bir bakış fırlattı.

ix.
hedef için! kendimi düzlükte bulduğum
bir iki adımdan sonra duraksayıp
baktım arkama güvenli yol üzerinden
son bir kez ve gördüm yok olmuştu; her yer gri düzlük:
ufuk çizgisine dek uzanan bir boşluk
yola devam edebilirim, kalmadı yapacak şey.

x.
gittim böylece. galiba daha önce
böylesine açlık çekmiş, alçak bir doğa görmemiştim.
çiçekler bile bitmiyordu, bırak bir sedir korusunu!
ama karamuk, sütleğen kendi kanunlarınca
üreyebilirler şaşırmasın kimse
bir tohum, olabilir bir define sandığı.

xi.
hayır! yoksulluk, tembellik ve hoşnutsuzluk
tuhaf bir biçimde oluşturmuştu toprağı. "gör
veya kapa gözlerini," dedi tabiat huysuzca
"hünerle ilgisi yok, elimden gelmiyor bir şey:
son hüküm'ün ateşi sağaltmalı bu yeri
yakmalı topraklarını ve özgür bırakmalı mahkûmlarımı."

xii.
saçaklanmış bir diken sapı
arkadaşlarından daha yukarı uzunarısa, kafası koparılır.
yoksa sert otlar ksıkanırlar. labadanın
sert ve kara yapraklarını, bütün yeşerme
umutlarını kıracak kadar ezen
onları delip yırtan nedir? bir hayvan
yine hayvanca bir niyetle yürümek ister
ve onları ezerek öldürür.

xiii.
çimlere gelince, cüzzamlı deri üzerindeki saç gibi
yavaşça uzarlardı; kanla yoğurulmuş görünen
çamırda biten incecik, kuru yapraklar.
bir sıska kör at, her kemiği sayılan
oraya gelmiş, aptalca duruyordu
yaşlanınca atılmış şeytanın ahırından!

xiv.
canlı mı? bir deri bir kemik hali
kızıl, etsiz, incecik boynu ve pas rengi
yelesinin altındaki perdeli gözleriyle ölü gibiydi;
böylesi iğrençlik böyle bir elemle nadiren
bulunurdu bir arada; hiç bir hayvandan nefret etmemiştim bunca
büyük bir kötülük yapmış olmalıydı katlanmak için bu acıya.

xv.
kapadım gözlerimi ve onları kalbime taşıdım.
bir adamın dövüşmeden önce şarap içmesi gibi
eski, mutlu günlerden bir esinti istedim.
doğru yapabilmek için burada üzerime düşeni.
önce bu, ardından dövüş, askerin sanatı:
eski günlerden bir tat, herşeyi doğru kılar.

xvi.
o değil! cuthbert'ün altın sarısı
kıvırcık bukleler altında kızaran yüzünü hayal ettim.
sevgili dost, beni yerimde tutmak için kolunu
hep yaptığı gibi benimkine doladığını
neredeyse hissettim. yazık, bir gecelik utanç!
yeni ateşi kalbimi terk edip buz gibi bıraktı.

xvii.
giles, onurun ruhu, duruyor orada
on yıl önce şövalye olduğu günü gibi dürüst,
hangi cesur adam onun cesaret ettiğine cesaret edebilir
iyi -ama sahne yükselir- pöh! hangi celladın elleri
iğneler göğsüne bir parşömen? kendi yoldaşları
okur onu. zavallı hain, üzerine tükürülüp lanetlenen!

xviii.
öyle bir geçmişe yeğdir bugün:
o yüzden döndüm tekrar kararan yoluma!
hiç ses yok, bir boşluk hâkim göz alabildiğine.
gece gönderecek mi bir baykuş veya yarasa?
diye sordum: o korkunç düzlükte bir şey
düşüncelerimi tutuklayıp akışlarını değiştirmeye çalışınca.

xix.
küçük bir nehir kesti yolumu aniden
bir yılan gibi beklenmedik anda çıkarak karşıma.
kasvete uygun tembel dalgaları yok;
köpürerek akıp geçen bir banyo adeta
iblisin parlayan toynağı için, kara girdabının
gazabının köpürerek tükürülmesiyle doğan.

xx.
ne kadar önemsiz, bir o kadar da kinci! çalı gibi, kavruk
akçaağaçlar yol boyunca önünde diz çökmüş;
kurumuş söğütler dilsiz bir umutsuzluk
ve ölüme meyilli bir kalabalıkla eğilmiş baş aşağı:
hepsini mahveden işte bu nehir
akan her ne ise bir nebze bile yılmıyor.

xxi.
karşıya geçerken sularından... iyi azizler, nasıl da korktum
ayağımı ölü bir adamın yanağına basmaktan
veya sığlıkları bulmak için sapladığım mızrağımın
saçına veya sakalına dolanmasından!
bir su sıçanıydı belki mızrağımı sapladığım
ama uh! sesi farksızdı bir bebek çığlığından.

xxii.
karşı yakaya geçtiğimde nasıl da memnundum
daha güzel topraklar umuduyla. beyhudeymiş ümit!
kimdi mücadele edenler, hangi savaşın içindeydiler
kimin vahşi çiğneyişi soğuk toprağı
çamura çevirmişti? zehirli bir tanktaki kurbağalar
veya kızgın, demir bir kafesteki vahşi kediler...

xxiii.
savaş ovada olup bitmişti mutlaka, ne tıkmıştı onları
buraya, seçilecek onca düzlük varken?
bu korkunç kafese giden ayak izi yoktu,
çıkan da görünmüyordu. şüphesiz beyinler
çılgın içkilerde bulanmıştı, türklerin eğlence için
kışkırttığı kadırga köleleri gibi, hristyanlara karşı yahudiler.

xxiv.
ve dahası -iki yüz metre ötede- işte, orada!
hangi kötü gaye için o makine, o tekerlek
ya da fren, tekerlek değil, insanların bedenini
ipek gibi yarmaya uygun o tırpan?
tüm havasıyla, farkında olmayan toprak üzerinde
veya paslı dişlerini keskinleştirmek için getirilmiş olan.

xxv.
sonra ağaçlar belirdi toprak üzerinde, önce bir orman
sonra bir bataklık görünüşe göre ve şimdi de sadece
umutsuz, işi bitmiş bir toprak parçası; (bir budala böyle bulur neşeyi,
bir şey uydurup sonra bozar ruh hali değişip
terk edene kadar!) batak, balçık, moloz, kum
ve kapkara, çıplak yokluk yolunda.

xxvi.
şimdi yaralar iltihaplanıyor, gri ve sert,
toprağın verimsizliğinin yosuna veya çıbana benzer
maddelere döndüğü yerlerde;
sonra felçli meşe geldi, kenarlarından ayrılan eğri büğrü,
ölüme doğru açılan bir ağza benzeyen içindeki yarık
geri çekilirken öldü.

xxvii.
ve sondan olabildiğince uzakta!
uzakta akşamdan başka hiçbir şey yok, adımımı
daha ileri atabileceğim hiçbir şey yok! bu düşünceyle
cehennem zebanisinin göğsündeki dostu, koca bir kara kuş
geçti süzülürcesine, şapkama değen ejder kanatlarını
açarak, belki oydu aradığım yol gösterici.

xxviii.
yukarı bakınca her nasılsa fark ettim
alacakaranlığa rağmen düzlüğün sonunda
dağlara ulaştığını, çalınıp görüş alanına girmiş
çirkin tepeler ve yığınları şereflendirecek böylesi bir isimle.
bu yüzden beni nasıl da şaşırttılar... çöz bunu!
onları aşmak kolay görünmüyordu.

xxix.
yine de kötü, haince numarayı
hayal meyal hatırlar gibiyim, tanrı bilir ne zaman
belki kötü bir rüyada başıma gelen. burada son buldu,
sonra kendi yolunda ilerledi. tam bir kez daha
pes etmek üzereyken bir tuzağın kapanması gibi
bir ses oldu, içindesin mağaranın.

xxx.
yakarcasına geldi hepsini birden,
burasıydı işte! sağdaki o tepeler bir kavgada
boynuz boynuza birbirine kenetlenmiş boğalar gibi;
ve solda çıplak, yükselen bir dağ... ahmak,
bunak, uyukluyor şu anda,
bu manzara için yolculukla geçirilmiş bir ömürden sonra!

xxxi.
ortada kule'nin kendisinden başka ne olabilir?
bir budalanın yüreği gibi kör, yuvarlak, alçak,
kahverengi taşlardan inşa edilen, tüm dünyada
bir benzeri daha olmayan kule. fırtınanın alaycı cini
ancak tahtalar kırılmaya başladığında
denizciye işaret eder çarptığı, görünmez kayayı.

xxxii.
görmemek mi? belki gecedir sebep? gün,
geri gel bunun için! terk etmeden önce
ölmekte olan günbatımı bir yarıktan parladı:
tepeler, avlarını daha iyi görebilmek için
çenelerini ellerine dayayıp yatan ava çıkmış devler gibiydi,
"şimdi bıçağı sapla ve sonunu getir yaratığın!"

xxxiii.
duymamak mı? oysa gürültü her yerdeydi! bir çanın sesi gibi
giderek artarak yükseliyordu. kayıp serüvencilerin, yoldaşlarımın
isimleri kulaklarımda. ne kadar güçlü ve ne kadar cesur
ne kadar şanslı ama her biri eskide kaldı
kayboldu, kayboldu! bir dakika elem dolu yılların kara habercisi oldu.

xxxiv.
orada durdular, tepe eteklerinde sıralanıp
sonumu görmek için buluşup bir başka resim için
yaşayan bir çerçeve! alev perdesinin arasında
hepsini gördüm hepsini tanıdım. ama yine de
korkusuzca götürdüm boruyu dudaklarıma
ve üfledim. "childe roland kara kule'ye geldi."


ve ingilizce orijinal hali ile:

Spoiler: Göster
my first thought was, he lied in every word,
that hoary cripple, with the malicious eye
askance to watch the working of his lie
on mine, and mouth scarce able to afford
suprpression of the glee, that pursed and scored
its edge, at one more victim gained thereby.

what else should he be set for, with his staff?
what, save to waylay with his lies, ensnare
all travelers who might find him posted there,
and ask the road? i guessed what skull-like laugh
would break, what crutch 'gin write my epitaph
for pastime in the dusty thoroughfare,

if at his counsel i should turn aside
into that ominous tract which, all agree,
hides the dark tower. yet acquiesingly
i did turn as he pointed: neither pride
nor hope rekindling at the end described,
so much as gladness that some end might be.

for, what with my whole world-wide wandering,
what with my search drawn out through years, my hope
dwindled into a ghost not fit to cope
with that obstreperous joy success would bring,-
i hardly tried now to rebuke the spring
my heart made, finding failure in its scope.

as when a sick man very near to death
seems dead indeed, and feels begin and end
the tears and takes the farewell of each friend,
and hears one bid the other go, draw breath
freelier outside, ( "since all is o'er," he saith,
"and the blow fallen no grieving can amend"; )

while some discuss if near the other graves
be room enough for this, and when a day
suits best for carrying the corpse away,
with care about the banners, scarves and staves:
and still the man hears all, and only craves
he may not shame such tender love and stay.

thus, i had so long suffered in this quest,
heard failure prophesied so oft, been writ
so many times among "the band"- to wit,
the knights who to the dark tower's search addressed
their steps- that just to fail as they, seemed best,
and all the doubt was now- should i be fit?

so, quiet as despair, i turned from him,
that hateful cripple, out of his highway
into the path he pointed. all the day
had been a dreary one at best, and dim
was settling to its close, yet shot one grim
red leer to see the plain catch its estray.

for mark! no sooner was i fairly found
pledged to the plain, after a pace or two,
than, pausing to throw backward a last view
o'er the safe road, 'twas gone; gray plain all round:
nothing but plain to the horizon's bound.
i might go on; naught else remained to do.

so, on i went. i think i never saw
such starved ignoble nature; nothing throve:
for flowers- as well expect a cedar grove!
but cockle, spurge, according to their law
might propagate their kind, with none to awe,
you'd think; a burr had been a treasure trove.

no! penury, inertness and grimace,
in some strange sort, were the land's portion. "see
or shut your eyes," said nature peevishly,
"it nothing skills: i cannot help my case:
'tis the last judgment's fire must cure this place,
calcine its clods and set my prisoners free."

if there pushed any ragged thistle-stalk
above its mates, the head was chopped; the bents
were jealous else. what made those holes and rents
in the dock's harsh swarth leaves, bruised as to balk
all hope of greenness? 'tis a brute must walk
pashing their life out, with a brute's intents.

as for the grass, it grew as scant as hair
in leprosy; thin dry blades pricked the mud
which underneath looked kneaded up with blood.
one stiff blind horse, his every bone a-stare,
stood stupefied, however he came there:
thrust out past service from the devil's stud!

alive? he might be dead for aught i know,
with that red gaunt and collapsed neck a-strain,
and shut eyes underneath the rusty mane;
seldom went such grotesqueness with such woe;
i never saw a brute i hated so;
he must be wicked to deserve such pain.

i shut my eyes and turned them on my heart.
as a man calls for wine before he fights,
i asked one draught of earlier, happier sights,
ere fitly i could hope to play my part.
think first, fight afterwards- the soldier's art:
one taste of the old time sets all to rights.
not it! i fancied cuthbert's reddening face
beneath its garniture of curly gold,
dear fellow, till i almost felt him fold
an arm in mine to fix me to the place,
that way he used. alas, one night's disgrace!
out went my heart's new fire and left it cold.

giles then, the soul of honor- there he stands
frank as ten years ago when knighted first.
what honest man should dare (he said) he durst.
good - but the scene shifts - faugh! what hangman-hands
pin to his breast a parchment? his own hands
read it. poor traitor, spit upon and curst!
better this present than a past like that;
back to my darkening path again!
no sound, no sight as far as eye could strain.
will the night send a howlet or a bat?
i asked: when something on the dismal flat
came to arrest my thoughts and change their train.

a sudden little river crossed my path
as unexpexted as a serpent comes.
no sluggish tide congenial to the glooms;
this, as it frothed by, might have been a bath
for the fiend's glowing hoof- to see the wrath
of its black eddy bespate with flakes and spumes.
so petty yet so spiteful! all along,
low scrubby alders kneeled down over it;
drenched willows flung themselves headlong in a fit
of mute despair, a suicidal throng:
the river which had done them all wrong,
whate'er that was, rolled by, deterred no whit.

which, while i forded,- good saints, how i feared
to set my foot upon a dead man's cheek,
each step, or feel the spear i thrust to seek
for hollows, tangled in his hair or beard!
- it may have been a water rat i speared,
but, ugh! it sounded like a baby's shriek.
glad was i when i reached the other bank.
now for a better country. vain presage!
who were the strugglers, what war did they wage,
whose savage trample thus could pad the dank
soil to a plash? toads in a poisoned tank,
or wild cats in a red-hot iron cage-

the fight must so have seemed in that fell cirque.
what penned them there, with all the plain to choose?
no footprint leading to that horrid mews,
none out of it. mad brewage set to work
their brains, no doubt, like galley-slaves the turk
pits for his pastime, christians against jews.
and more than that- a furlong on- why, there!
what bad use was that engine for, that wheel,
or brake, not wheel- that harrow fit to reel
men's bodies out like silk? with all the air
of tophet's tool, on earth left unaware,
or brought to sharpen its rusty teeth of steel.

then came a bit of stubbed ground, once a wood,
next a marsh, it would seem, and now mere earth
desperate and done with; (so a fool finds mirth,
makes a thing and then mars it, till his mood
changes and off he goes!) within a rood-
bog, clay and rubble, sand and stark black dearth.
now blotches rankling, colored gay and grim,
now patches where some leanness of the soil's
broke into moss or substance like boils;
then came some palsied oak, a cleft in him
like a disturbed mouth that splits its rim
gaping at death, and dies while it recoils.

and just as far as ever from the end!
naught in the distance but the evening, naught
to point my footstep further! at the thought,
a great black bird, apollyon's bosom-friend,
sailed past, nor beat his wide wing dragon-penned
that brushed my cap- perchance the guide i sought.
for, looking up, aware i somehow grew,
'spite of the dusk, the plain had given place
all round to mountains- with such name to grace
mere ugly heights and heaps now stolen in view.
how thus they had surprised me,- solve it, you!
how to get from them was no clearer case.

yet half i seemed to recognize some trick
of mischief happened to me, god knows when-
in a bad dream perhaps. here ended, then,
progress this way. when, in the very nick
of giving up, one more time, came a click
as when a trap shuts- you're inside the den!
burningly it came on me all at once,
this was the place! those two hills on the right,
crouched like two bulls locked horn in horn in fight;
while to the left, a tall scalped mountain... dunce,
dotard, a-dozing at the very nonce,
after a life spent training for the sight!

what in the midst lay but the tower itself?
the round squat turret, blind as the fool's heart,
built of brown stone, without a counterpart
in the whole world. the tempest's mocking elf
points to the shipman thus the unseen self
he strikes on, only when the timbers start.
not see? because of night perhaps?- why, day
came back again for that! before it left,
the dying sunset kindled through a cleft:
the hills, like giants at a hunting, lay,
chin upon hand, to see the game at bay,-
"now stab and end the creature- to the heft!"

not hear? when noise was everywhere! it tolled
increasing like a bell. names in my ears
of all the lost adventurers my peers,-
how such a one was strong, and such was bold,
and such was fortunate, yet each of old
lost, lost! one moment knelled the woe of years.
there they stood, ranged along the hill-sides, met
to view the last of me, a living frame
for one more picture! in a sheet of flame
i saw them and i knew them all. and yet
dauntless the slug-horn to my lips set,

and blew. "childe roland to the dark tower came."


"Childe Roland to the Dark Tower Came" Thomas Moran tarafından 1859 yılında resmedilmiştir. (bu resime 7. kitapta karakterlerimiz rastlamaktadırlar)

Stephen King'in başlangıç noktası bu eserdir, ancak bu eser bile başka Rolandlar ve krallardan esinlenilmiştir. Konuştuğu her kelimenin yalan olduğu karakter "O" adlı (kara kule serisi dışı kitaplarından biri ama oldukça ilintili) kitabındaki böcekten başkası değilken 7. kitap " Kara Kule" de karşılaşacağınız karakter aynı yalan unsurunu taşımaktadır. Roland'ın kuleye olan yolculuğuna engel olmaya meğilli çok fazla olay ve kişi varken aslında asıl engelin kendi bırakamadığı geçmişi olduğunu bu metinden anlamış biri olarak şiire ekstra değer veririm.

Kara Kule sadece 8 kitapmış gibi görülebilir ancak o Stephen King'in gerçek kulesidir ve diğer tüm kitaplar öteki dünyaları gören balkonlar ve pencerelerdir. Bu persfektif ile okunacak olursa King kitaplarının tahminimce yarısını ve Kuleyi okuyup sindirmiş biri aslında tüm kitaplarının kocaman bir seri olduğu fikrine kapılacaktır. Herhangi bir King kitabı okumamış birisinin " The Gunslinger " (silahşör) ile başlagınç yapması işte bu yüzden mükemmel bir seçim olacak ve diğer tüm kitaplarından ayrıca bir keyif alacaktır. Forumun daha önce başka bir başlığında kitaplar kısaca betimlenmiş ve yorumlanmıştı ancak yine sırası ile belirtmek gerekirse;

   1. Silahşör (The Gunslinger)
   2. Üçün Çizgileri/Çekilişi (The Drawings of the Three)
   3. Çorak Topraklar (The Waste Lands)
   4. Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass)
   5. Calla'nın Kurtları (Wolves of The Calla)
   6. Susannah'nın Şarkısı (Song of Susannah)
   7. Kara Kule (The Dark Tower)
   8. Anahtar Deliğinden Sızan Rüzgâr (The Wind Through the Keyhole)

Kara kule ile doğrudan bağantılı diğer Stephen K. kitapları; (bu bağlantıları daha sonra ayrı başlıklar altında tek tek inceleme altına alınacağını düşünebilirsiniz)

   1. Kemik Torbası (Bag of Bones)
   2. Ejdarhanın Gözleri (Eyes of the Dragon)
   3. Mahşer (The Stand)
   4. Sis (Skeleton Crew)
   5. Hortlak/Korku Ağı (Salem's Lot)
   6. Düzenleyiciler (The Regulators)
   7. Yaratık (Desperation)
   8. O (It)
   9. Uykusuzluk (Insomnia)
  10. Buick 8 (From a Buick 8 )
  11. Maça Kızı (Hearts in Atlantis)
  12. Eluira'nin Küçük Hemşireleri/Karanlık öyküler (The Little Sisters of Eluria)
  13. Tılsım (The Talisman)
  14. Kara Ev (Black House)
  15. Çılgınlığın Ötesinde (Rose Madder)

8 kitabın bitmesi ilk kitabın ilk sayfasından ön sözüne kadar toplam 30 yıldan fazla sürdü (ilk kitabın ön sözü en son yazılmış metindir 5. basımından sonrasına sahipseniz, ilk basımda ilk söz ve son söz bile yoktu, malum King henüz 19 yaşında bıyıkları yeni terlemiş bir yazardı ve birkaç hata ve eksik göze batıyordu) ayrıca ilk basımda var olmayan birkaç bölüm de sonradan eklenmiştir. King'in gelişimini 4. kitap ile beraber tamamen fark etmeye başlar okuyucular, kitaplar onunla beraber evrim geçirmiştir ve son kitabı yazan kişi ile ilk kitabı yazan kişinin aynısı olduğunu kabul etmek oldukça güçtür.

King Browning'in yanı sıra çağdaş ve klasikler arasından pek çok eserden alıntıda bulunmuştur. Bunlara örnek olarak Rowling'in altın Snitchleri potansiyel birer patlayıcı silah, yada Lucas'ın jedi kılıçları Kızıl Kralın takipçilerinin envanterisinde belli bir ekipman olabilir.

Ayrıca Portaldaki Kara Kule kitaplarının tanıtımları için, Tık

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #1 : 16 Mayıs 2009, 21:06:46 »
Seri hakkında bir fikri olmayanlar için oldukça aydınlatıcı bir başlık olmuş. Tebrik ederim. :)

Henüz 3. kitapta olmama rağmen, aradaki farklar net bir şekilde gözler önünde. Üç'ün Çekilişi'ndeki Odetta/Detta ikilemi beni çok etkilemişti. Ama 3. kapının ardından olayların Jake'in katiline bağlanması, King'in hayal gücünün ne kadar sınırsız olduğunun kesinlikle kanıtıdır. Jake'in de dediği gibi:

"Öyleyse git. Bundan başka dünyalar da var."

Çevrimdışı Canina

  • ****
  • 1460
  • Rom: 39
  • There ought to be a law against you
    • Profili Görüntüle
    • Canina's
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #2 : 16 Mayıs 2009, 22:26:17 »
İlk dört kitapta yazarın toyluğu büyük ölçüde hissediliyor ve yer yer insanı sıkıyor. Ama hal böyleyken bile insan kitabı raftan alıp okumak istiyor. Kitap, Kara Kulenin Roland'ı ve Ka-tet'ini çektiği gibi, sizi çekiyor.

Çevrimdışı

  • **
  • 114
  • Rom: 0
  • Gölgede yürümeyi sevenler için...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #3 : 12 Mart 2010, 16:20:34 »
Hiç okumadım. İki kısım var. birisi bu serinin delisi. İkincisi ise bu yazarın fantastik bir eser yazımını başarılı bulmuyor. Şuan kargaşa hakim aklıma. ;okuyup okumama konusunda kararsızım.
Her yeni kopuş düşüş gibi gözükse de, toprağa düşen yeni bir umuttur aslında . Yeter ki siz, onu sulayıp filizlenmesine izin verin...

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #4 : 12 Mart 2010, 16:30:59 »
Bu yazarın yazdıklarının %75'i fantastik öğeler içerirken nasıl olur da fantastik eser yazımı başarılı bulunmaz? Bulmayanlar King'in yazdığı hemen hemen tüm kitapların Kara Kule ile alakadar olduğunu bilmeyen kimseler. Gizemdir King'in kalemindeki, mistik ve merak edilen. Fantastik kurgu tek başına onu nitelendirmek için uygun bir belirleyici unsur değil. Kara Kule'yi baştan sona okuyan ve pişman olan kimse tanımamış olmam da sana referans oluşturabilir düşüncesindeyim.

Çevrimdışı Ectoras

  • **
  • 167
  • Rom: 1
  • Düşsever...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #5 : 15 Nisan 2010, 21:48:27 »
5.kitaptayım güzel gidiyor seri...benim kızdığım bazıları bu kitabı bizim dünyamızla etkileşim içinde olduğu için fantastik kurgu olarak görmüyo...ne alakaysa...
İnanma, ceketim inanma
Kuşların söylediklerine;
Benim mahrem-i esrarım sensin.

İnanma, kuşlar bu yalanı
Her bahar söyler.
İnanma ceketim, inanma!

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #6 : 16 Nisan 2010, 13:04:43 »
5.kitaptayım güzel gidiyor seri...benim kızdığım bazıları bu kitabı bizim dünyamızla etkileşim içinde olduğu için fantastik kurgu olarak görmüyo...ne alakaysa...

Haklısın, Kara Kule geniş bir kesimce fantastik kurgudur damgasını taşır nitelikte görülmüyor. Harry Potter da bizim dünyamızda geçmesine rağmen istisnasız fantastik olarak görülebilmesine rağmen Kara Kule'nin fantastik görülemeyebiliyor olmasının sebebi bence öne çıkan niteliğinin bu olmaması. Daha çok gizemler ve hayaller ile ilgili, okuyucunun hayal gücüne üflüyor ama eğer okuyucunun algı düzeyi yeterince gelişkin değilse sürünüyor sıkılıyor bırakıyor veya beğenmeyebiliyor. Beğense bile düz roman okumuş gibi hissedebiliyor.

Çevrimdışı argetlam

  • *
  • 7
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #7 : 12 Şubat 2011, 23:53:16 »
Ben alacakaranlık serisiyle kara kule serisi arasında kaldım sizce hangisne baslamalıyım

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #8 : 13 Şubat 2011, 00:00:50 »
Ben alacakaranlık serisiyle kara kule serisi arasında kaldım sizce hangisne baslamalıyım

Alacakaranlık dışında neye başlarsan başla derim ben.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Kafii

  • *
  • 8
  • Rom: 0
  • Yer çekimini elma olmadanda bulabilirim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #9 : 01 Mart 2011, 19:29:44 »
Nedense bu seriye başlamak için çok sakin bir zaman bekliyorum. Ve tabi öce 7 kitabnı birden tamamlamayı. Sindirerek ve Kingle birlikte öğrenerek okuyucağımı düşünüyorum. umarım hayal kırıklığına uğramam.
Telefon çalmadığında, aramayan benimdir.

Çevrimdışı Ectoras

  • **
  • 167
  • Rom: 1
  • Düşsever...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #10 : 02 Mart 2011, 20:07:16 »
Hayalkırıklığı :)Yok yok uğramazsın okumaya değer...
İnanma, ceketim inanma
Kuşların söylediklerine;
Benim mahrem-i esrarım sensin.

İnanma, kuşlar bu yalanı
Her bahar söyler.
İnanma ceketim, inanma!

Çevrimdışı Larien

  • **
  • 133
  • Rom: 0
  • Söyle dost..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #11 : 04 Nisan 2011, 09:07:09 »
Ben alacakaranlık serisiyle kara kule serisi arasında kaldım sizce hangisne baslamalıyım

Alacakaranlık dışında neye başlarsan başla derim ben.

Kesinlikle.
Kıyaslaman bile hakaret..
Why, the Past should ever be forgot?

Çevrimdışı GhostMagic

  • *
  • 3
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #12 : 13 Mayıs 2011, 20:02:58 »
ben almayı planlıyorum ama emin değilim :/ seri güzel mi ?

Çevrimdışı LordKunduz

  • **
  • 82
  • Rom: -2
  • Bazen bende kara kule mi bulmak istiyorum!
    • Profili Görüntüle
    • Facebook adresi
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #13 : 09 Temmuz 2011, 17:03:54 »
Bence al seri gerçekten çok güzel.Ben bu kitab okumayı bu seriyle sevdim.Müthiş bir şey  :uhe
TO LIVE IS TO DIE

Çevrimdışı HermioneWeasley

  • *
  • 13
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Açılış ve Ön Bilgilendirme
« Yanıtla #14 : 16 Temmuz 2012, 08:57:56 »
Seriye başlamayı düşünüyordum. Teşekkürler bilgilendirme için.