Sonsuza Kadar Mutlu
“Onu her gördüğünüzde kalbiniz çarpıyor, neyi nasıl yapacağınızı şaşırıyor, kendinizi fark ettirmeye çalışıyorsanız bilin ki aşıksınız ve aşktan zarar gelmez. Benimki de böyle bir hikaye işte: basit, üzücü, platonik…
Her yerde, nasıl yapıyorsa, karşıma çıkıyordu. Gözleri gözlerime değdiğinde bir iki saniyelik bir sonsuzluk yaşıyordum. Gülümsüyordum ama gülümsemem titrek ve heyecan doluydu. Gizlemek zordu ama söylemeye de cesaretim yoktu. İmkansız mıydı istediğim? Kim bilir?
İlk geldiği gün fark etmiştim onu, soğuk bir duruşu vardı, hakkında bir sürü tahmin yürütmüştüm… Hah! Bir tanesi mi doğru çıkmaz tahminlerin… Yavaş yavaş tanıdım onu, sindire sindire, acele etmeden… Ama ne yalan söyleyeyim ilk görüşte etkilemişti beni. Zayıftı, uzun boyluydu, pek güler yüzlü durmuyordu, ciddiydi, sessizdi, utangaçtı, en önemlisi farklıydı. Onu dinlerken gözlerin içine bakardım hep, daha iyi anlardım sanki öyle yapınca. Sesi kulaklarımda güzel bir şarkının en can alıcı melodisi gibiydi, kokusu beni alıp başka yerlere götürür başımı döndürürdü. Bu kadar şiddetli bir sevgim vardı işte. Onu ilk kez gülerken gördüğümde zamanı durdurmak istemiştim. Yüzümde istemsiz bir sırıtış belirmişti, nasıl da güzel gülümsüyordu, insan kahkahalarında kaybolmak istiyordu, hep yanında olmak onu güldürmek istiyordu. Onunla saatlerce konuşmak, belki güldürmek, ister ama hiç yapamazdım, ne zamanım olurdu ne de cesaretim. Bir buçuk sene böyle devam etti işte, ona hep çok yakındım ama aynı zamanda da çok uzaktım. Gece yarısı gökyüzünde parlayan yıldızlar gibiydi benim için. Sanki elimi uzatsam, en azından denesem… Ama bana bu da yeterdi, yanında olmak yeterdi… Kalbim sanki sadece onun yanında atıyordu, ne zaman aniden karşıma çıksa vücudum adeta kontrolünü kaybediyordu; dudaklarım kuruyor, ellerim titriyor istemsizce gülüyordum. Beni hep gülümserken görsün istiyordum belki…
Kötü bir günün ardından ağlarken ona rastlamayı istemezdim hiç ama tabii ki o da olmuştu. Yanımda biri vardı, kafamım hafifçe yere eğmiş ağlarken bir anda kaldırdığımda onunla göz göze geldim. Durdurmaya çalıştım ama beceremedim, yaşlar akmaya devam etti o da yanımdan geçip gitti. Durup sormamıştı belki de yanımda biri olduğu içindi? Olmasa sorar mıydı? Bilmiyorum ama sanki bir an bakışlarındaki endişeyi yakalamıştım ya da öyle görmek istedim. Aslında kendisine benim gözlerimle bakmasını öyle isterdim ki… Benim onu gördüğüm gibi kendisini görmesini, ancak o zaman anlayabilirdi beni çünkü bunu anlatacak hiçbir kelime yoktu. Adeta bağımlı olmuştum, ama ne yazık ki çıkmaz sokaktaki duvara yumruk atmaktan öteye gidemiyordum.
Zaman öyle hilekar bir arkadaş ki… Sanki hep kontrol edilebilirmiş gibi durup sizi öyle güzel kandırıyor ki… Beni de kandırdı bu oyunuyla. Dakikalar, saatler, günler, aylar hızla birbirini kovaladı ve ben bir an bile zamanımın daralıyor olabileceğini düşünmedim. Sanki o hep oradaydı ve ben de hep onun yanında olacaktım. Asla söylemeyecektim sevgimi ama hemen yanında bir ömür ona bakacaktım… Bir buçuk ay önce ciddi bir kaza geçirdi ve o zaman bu detay yüzüme tokat gibi çarptı, beni kendime getirdi. Hiç vaktim yoktu aslında, belki de bu onunla son günlerimdi. Halbuki yaşayabilmek için ihtiyacım olan tek şey oydu. O yokken nefes alamıyordum, asla mutlu olamıyordum. Hastane de kaldığı süre boyunca onu çok az gördüm, o hızla iyileşiyordu ama ben kan kaybediyordum. İyileştiği gün evimde bir parti düzenledim. Küçük bir sürpriz… Şaşırdı, benden bunu beklemiyordu belli ki, ama mutlu gibiydi, yüzünde o bilindik gülümsemesi vardı, gerçi kalabalığı pek sevmezdi… Gecenin sonunda herkes giderken onu durdurdum ve konuşmak istediğimi söyledim. Şaşırmış gibiydi, herkes yavaş yavaş daireyi terk ederken o benimle kaldı. Terlemeye ve titremeye başlamıştım, onu bir kez daha kaybetme riskini göze alamazdım. İkimize de içecek bir şeyler hazırladım, o yavaş yavaş içerken ben de laflarımı toparlamaya çalışıyordum ama o kadar zordu ve ben de bu işte o kadar kötüydüm ki… Kazadan iyileşmesine kadar bir ton şey saçmalıyordum o da sabırla beni dinliyordu. En sonunda onu ne kadar çok sevdiğimi ve benimle kalmasını istediğimi söyledim, bir anda elindeki kadehi yere düşürdü. Bir şey söylemedi, şaşırmıştı ama benimle kalacağını biliyordum. Gülümsedim ve sabah iş yerine göndermek için onlara bir süre işe gidemeyeceğimizi anlatan bir e-posta hazırladım ve uzun süredir yapmak istediğim o şeyi yaptım; onunla oturup konuştum. Saatlerce, günlerce konuştum kaç gündür evde olduğumuzu bilmiyorum, dört gün? Bir hafta? Çok mutluyduk, siz gelene kadar…”
Yaklaşık bir saattir donuk bir şekilde konuşan kızın sesi ilk kez titremişti, boş bakan gözlerinden bir damla yaş süzüldü;
“Geldiniz ve onu götürdünüz. Gitmek istemiyordu oysa ki!”
Karşısındaki adam elini hızla masaya vurdu, kız gözlerini kırpıştırdı;
“Ne tür bir hastasın sen! Onu öldürmüştün! Kokusu apartmanın girişine kadar geliyordu!”
Kız hızla başını sağa sola çeviriyordu, gözlerinden yaşlar boşalırcasına akıyordu;
“Hayır, hayır, hayır, hayır…” sesinin sakinliği hiç bozulmamıştı “Yanılıyorsunuz en ona asla zarar vermedim, veremem de zaten. Ben sadece benimle olsun istedim…”
“Götürün şunu!”
Kız bir an duraksadı ve cümlesini tamamladı;
“Sonsuza kadar benimle ve sonsuza kadar mutlu…”
29 Mayıs 2009