Konu: En Son İzlediğiniz Film?

[Kitap Adam]

The Man from Earth

Sıfır efekt, sıfır yeşil ekran, sıfır aksiyon. Ve on numara bir bilim-kurgu filmi. Sadece kurgu ve senaryoyla da müthiş bir bilim-kurgu yapılabiliyormuş. Bu anlamda kitaplara benziyor aslında, size kelimeleri sunuyor ve gerisini sizin hayal gücünüze bırakıyor. Konusu kimine göre rahatsız edici olabilir, kimi sıkıcı da bulabilir belki tabi. Sonuçta tek bir mekanda geçiyor film. Ben senaristin yaklaşımını ilginç buldum ve filmi merakla izledim. Tavsiye edebilirim rahatlıkla. Bir tek filmin sonunu izleyiciye bırakmalıydı diye düşünüyorum, puanı ordan kırdım.

9/10

[Rosemary]

The Searchers (1956)

Çok ünlü filmdir. İlginçtir her ne zaman izlemeye niyet ettiysem de bir türlü ilk yarım saatini aşamadım. Her seferinde bir aksilikten film yarıda kaldı gitti öyle. Doğru zaman bu gece oldu.

Bir Western klasiği. Övüldüğü kadarının 5 katı eder. Hikâye, kurgu ve karakterler bakımından muazzam bir örnek. Bence filmin tek eksiği müzikleri. Çok daha özgün ve etkileyici müziklerle daha akılda kalıcı sahneler bırakabilirdi. Söylemeden geçmeyeyim soundtrack konusunda en etkilendiğim film Pat Garrett & Billy the Kid.

Bu arada, John Wayne ya.

9.9/10

[Rosemary]

28 Weeks Later (2007)

Hey gidi hey. Hatırlıyorum da 28 Days Later'ı orta okuldayken defalarca izlemiştim. O zamanlarda cd kiralama filan vardı. Her gün gidip ısrarla kiralardım. Hatta adama ertesi gün yine kiralayacağımı söyleyip kimseye vermemesini tembih ederdim. Oysa 3 kiralama parasına direkt filmin kopyasını edinebilirdim ama insanın kafası çocukken böyle şeylere pek basmıyor.

Bugün rastgele gezinirken devamı niteliğinde bir filmin daha olduğunu gördüm. İlahi Crom! (Chrome)

Öncelikle bu film, 28 Days Later gibi yol filmi olmamakla birlikte onun sahip olduğu bağımsız ruhun çok gerisinde bir yapım. Daha bilindik oyuncularla çalışmışlar lakin pek bir mantık hatasıyla süslemişler güzelim filmi. Mikro bir alana kısılı kalıp dönen filmi ateşleyen temel unsur ise makro yetersizlikler sanırım, ahah.

İlk filmin gerisinde olmasına karşın gene germeyi başarıyor tabii ki. Özellikle müziklerin kullanımı gerçekten çok başarılı. Zombilerin hızlı ve süratli olması ise en takdir ettiğim yanı. Off with The Walking Dead head.

6.5/10

[Rosemary]

Stagecoach (1939)

Yahu ne efsane filmdir. Böyle samimi bir anlatı dili kullanılmış mıdır ki. Zaten bana göre edebiyatta Steinbeck'in yaptığını sinemada J. Ford layığıyla yerine getiriyor. Tek eksiği güçlü toplumsal eleştiri yönünün bulunmaması. Steinbeck'in The Grapes of Wrath adlı eserini de sinemaya uyarlamıştır Ford. Ortaya nasıl bir şey mi çıkmıştır? Haha.

Bir de müzikler tabii ki. Şunu dinledikten sonra eminim filmi izlemek isteyeceksiniz. Ama izler misiniz orası tabii ki tabancanızda kaç mermi kaldığına bağlı. Nitekim Geronimo her an karşınıza çıkabilir.

Evet, John Wayne.

9.5/10

[Rosemary]

Buffalo '66 (1998)

Öncelikle çok tuhaf bir bağımsız film olduğunu söylemeliyim. Senaryo tuhaf, oyunculuklar tuhaf, perspektif tuhaf. Fakat tüm bu tuhaflıkları oldukça samimi bir üslupla ele alıp mantık çerçevesinde eşsiz müziklerle sununca Vincent Gallo, inanın ben de zevkten bir tuhaf oldum. Bowling ve küvet sahnelerini belki de daima hatırlayacağımdır, onlarda tuhaftı tabii.

Tek eleştirim, süresi biraz daha kısa olup kimi yerler bir tık daha hızlı işlenebilirdi.

Vincent Gallo’nun canlandırdığı Billy karakteri gerek yüz olarak gerekse de pasif-agresif tutumlarıyla Dark City’den John Murdoch’u anımsattı. Benim için yeri çok özel olan Before I Disappear adlı filminde Buffalo '66’dan bayağı esinlendiğini fark ettim.

Vincent Gallo filmin yönetmeni, senaristi, başrolü ve müzikleri yapan esas adamı. Tüm o alaycı ve kaçık fikirleri barındıran adam. Hellyeah.

Bağımsız filmlere ilginiz varsa filmde kullanılan Yes'in şu şarkısını dinlemenizi öneririm. Şarkıyı dinlediyseniz geçmiş olsun. Torrent başlamış oldu artık.

8.5/10

[Rosemary]

Bugün iki film izledim.

İlki Heat (1995)

Öncelikle Pacino mu yoksa De Niro mu? Tabii ki De Niro benim tercihim. Son dönemlerindeki düğünlü gülmeceli filmlerini saymazsak tüm filmlerini izlemişimdir. Bu filmi ise aradığımı bulamayacağımı düşündüğümden daima erteledim fakat bugün izlemeye karar verdim. Sonuç, aradığımı bulamadım. Film hafiften gereksiz aksiyon sahneleriyle sulandırılmış ve fazlaca uzatılmış. Bir mana da ustalarla filmin eksiğini gidermeye çalışmışlar. Olağanüstü sevdiğim kısımları da olmasına karşın genel olarak bakıldığında ortalama bir film olduğunu söyleyebilirim. En sevdiğim suç filmleri ise ağır bir yapısı olan ve baştan sona sıkı oyunculuklar eşliğinde aksiyona kaçmadan karakter odaklı ilerleyen filmlerdir. Buna De Niro’lu Once Upon a Time in America’yı örnek verebilirim.

7.5/10

İkincisi ise Aile Şerefi (1976)

Kaç defa bilmiyorum ama herhalde 30 defa filan seyretmişimdir. 30 defa daha seyredebilirim. Türk filmlerini geçiyorum en sevdiğim genel listede bile zirveye oynayabilir. Bana göre Türk sinemasındaki aile temalı filmler arasında en samimi ve duygusal anlatıyı yakalayabilmiş filmdir. Oyunculuklara değinmeye hiç gerek yok zaten.

Her izleyişimde kimi bölümlerde gözlerim dolar lakin kendimi tutabilirim. Ama final... Öyle bir final var ki işte o vakit kimse tutamaz beni. O andaki müzik, o andaki oyunculuk, o andaki sekans. Eskiler bilir, ama yeni neslin de kesinlikle tecrübe etmesi gerek böyle filmleri.

10/10

[Rosemary]

Alphaville, une étrange aventure de Lemmy Caution (1965)

Godard’ın birçok filmini izledim. Herhalde bu film ilk ve tek bilimkurgu olanıdır. Doğrusu bu tarzı ele almasına biraz şaşırdım. Fakat film aynı zamanda distopya ve kara film sınıfına da giriyor. Üslup ve politik göndermeler olarak zaten Godard filmi olduğunu belli ediyor.

Film gelecekte totaliter rejimin hüküm sürdüğü Alfakent’te geçiyor. İnsanlar bir anlamda robotlaştırılmıştır. Sevgi, inanç, cesaret, duyarlılık ve fedakârlık gibi kavramlar yoktur. Ağlamak bile yasaklanmıştır. Kurallara karşı gelenler otoriteler tarafından cezalandırılmakta. Öyle ki, karısı öldüğünde ağlayan adamlar dahi ölüme mahkûm ediliyor.

Bir zaman, dış ülkeden gazeteci kılığına gizlenmiş Lemmy Caution adlı dedektif Alfakent’in liderine suikast düzenleyip şehri kurtarmak için geliyor. İşin ilginç yanı ise Alfakent’i yöneten isim bir insan değil. Alfa 60 adında bir makine, robot.

Olaylar buradan sonra kopuyor. Hoşuma giden o kadar çok yeri not aldım ki burada paylaşsam fazla uzayacağından hiç yazmasam daha iyi olur. Şunu söylemeliyim ki gerek fikirsel gerekse de barındırdığı eleştirel anlatısıyla çok önemli bir film. Hatta yeni dönemden izlediğim kimi filmlere fikir öncülüğü ettiğini düşünüyorum.

Fütüristik bir film olmasına karşın bunu göremiyoruz maalesef. Şehir, kıyafetler, tabak çanaklar her şey şimdi olduğu gibi. Filmi biraz da eğlenceli kılan benzeri sarkastik unsurlar. Teknik olarak yetersiz diyeceğim ama filmdeki şu diyalog lafı ağzıma çarpıyor.

-Kameranız oldukça eski.
+Teknik... Ona inancım yoktur.

Hayat işte, kimi yönetmenler tarzının dışına çıkabiliyormuş. Mesela Woody Allen'ın da 73 yapımı Sleeper adlı bilim kurgu filmi vardır. O iyi değildir ama. Sevmemiştim ı-ıh.

Benden tavsiye, eğer Godard'ın tarzına aşinaysanız bu filmi kaçırmayın. Değilseniz eğer önce şunu, sonra bunu, daha sonra da şunu izleyerek aşina olabilirsiniz.

7.5/10

[Rosemary]

Kırık Çanaklar (1961)

Bu filmin ciddi anlamda Türk sinemasına yön verdiğini düşünüyorum. Konu, işleyiş ve oyunculuk olarak zirve bir yapım olmasıyla birlikte aldığı ödüllerle adından söz ettirmiş ve kendinden sonraki filmleri fazlasıyla etkilemiştir.

Özellikle oyunculuk bakımından örnek teşkil etmeli. Jön olarak boy gösteren Turgut Özatay'ın olağanüstü performansı vardır. Her yönüyle ana karakterdir yani. Sonraki yıllarda figüran diyebileceğimiz rollerde asıl olarak Türk halkının zihninde yer etmiştir gerçi. İşte bu noktada sinema tarihimizde gerçek değerlerin nasıl kolayca harcandığının en önemli örneklerinden biridir Turgut Özatay. Ben kendisini gerçek bir aktör olarak görüyorum. Peki ya başka kimler biliyor Özatay'ı? Sanırım ismi neredeyse kimsede hiçbir çağrışımda bulunmamıştır. Yazık ki böyle değerler unutuluyor.

Ek olarak Lale Oraloğlu ve özellikle Salih Tozan'ın oyunculukları da ders niteliğindedir.

Her izleyişimde ayrı bir keyif alıyorum. Filmin son sahnesinde attığım kahkaha ise belki de izlediğim yapımlar arasında verdiğim en samimi tepkidir. İnanın orada olup onlarla çılgıncasına kahkaha atmak istiyorum her defasında. Böylesine muhteşem bir film.

9/10

[Rosemary]

Southpaw (2015)

Yahu bu adamlar her istediğinde nasıl böyle kas yapıyorlar?

Çerezlik bir film. Son yıllarda gitgide yükselişe geçen ve takip ettiğim Jake Gyllenhaal’un başrolde olmasından dolayı izlemek istedim. Film baştan sona klişeler eşliğinde ilerliyor. Başarılı bir boksörün zirveyi görmesi, sonra dibe çökmesi, daha sonra ise… Pek bir oyunculuk değeri bulundurduğunu söyleyemeyeceğim. İsminin büyüklüğü dışında Gyllenhaal’un oynamasına pek gerek yokmuş diyebilirim. Hatta bence Scott Adkins (Yürü be Boyka) oynasaydı başrolü çok daha bomba olabilirdi. Tabii isim olarak Gyllenhaal pahada daha ağır basıyor.

Gyllenhaal’un yakın zamanda oynadığı Nightcrawler ve Enemy gibi başarılı yapımların çok uzağında kalmış bu film.

Bir taraftan da film aşırı Amerikan, ölümüne Amerikan. Yapmacık tarafları inanılmaz fazla. Ben bile izlerken sıkıldıysam her gün televizyonda benzeri filmlere denk gelen Amerikanlar acaba kumandayı duvara ne hızla çarpıyordur gerçekten çok merak ediyorum.

İyi tarafı da var tabii. Piyasadaki çoğu dövüş, boks ve ekşın filmlerinden teknik olarak bir puan yukarıda yer alıyor. Dövüş sahnelerinde oluşturulan atmosferin temposu gayet iyi mesela. Müzikler sıradan ama.

Tüm iyi aktörler yaşları ilerledikçe sıradan yapımlarda gözükebilirler. Ama senin yaşın daha gelmedi be Gyllenhaal. Biliyorum paran var. O yüzden şimdilik uzak dur böyle işlerden.

6/10

[Rosemary]

Tu dors Nicole (2014)

Festival filmlerini biriktirip üzerine epey zaman koyduktan sonra izlemeyi büyük adet edindiğimden bu filme de sıra çok geç geldi. Vejetaryen entelim ben (böyle bir tabir yok uydurdum gitti).

Film siyah beyaz bir kere. Bu tarz filmlerde alışılageldik ögelerin -artık nedendir bilinmez- bolca kullanılmasından ötürü izleyicinin filmle daha sıcak bir iletişim kurabilmesi içindir ki başrolümüz şirin bir genç kız. İçsel çatışmalar, bireysel müdafaalar, ikili oyunlar, yalnızlıklar, falanlar filanlar aynı şeyler. Söyleyecek çok fazla bir şeyi olmayan bir film. Filmde güzel olan yerler ise sahip olduğu ince ve naif dokunuşlar. Mizahı tam kararında mesela. Müziğin çoğu anda etkin kullanılması da bir başka iyi yan. Onca bisikletli sahnenin gösterilip bisiklet üzerine bir fikir, samimiyet veya anlatı yükleyememesi de filmin en büyük kabahatidir bana göre. Çok pis ayıp etmiş yönetmen. Soruyorum sana ey Lafleur. Sen hiç yokuş aşağı inmedin mi bisikletle?

6.5/10

Alın Yazısı (1972)

Önce şu müziği açın, aç aç. Alın Yazısı en sevdiğim Türk filmleri içerisinde yer aldığından birçok defa seyretmişimdir. Bir arkadaşımla filmin muhteşemliğinin bahsi açılınca tekrardan izledim. Hala muhteşem.

Bir ailenin dramı bu kadar iyi anlatılabilir. Erol Taş kısacık süre yer almasına karşın büyük ders vermiştir yine. Türk filmleri içerisindeki en iyi kunduranın arkasına basılıp sonra arkasını geri düzeltme sahnesi de kuşkusuz bu filmdedir. İstemi Betil (Sarı Şehmus) de vardır. Görüyorsunuz ki Türk filmlerini tarif edemiyorum, edemem de. Onlar harikalar.

Ataktım. Kavgacıydım. Bir tokatta bir adamı yere vurmayı marifet sanırdım. Yedi mahalle ötede namım anıldı mı dünyalara sığmazdım. Tövbe ettim sonra. Osman ağabeyim gibi kenara çekildim, ekmek peşine düştüm, evlenmeye kalkıştım. Pişman değilim ana, suçluda değilim. Zorla katil ettiler beni.

9.5/10

[azizhayri]

Tu dors Nicole (2014)

Festival filmlerini biriktirip üzerine epey zaman koyduktan sonra izlemeyi büyük adet edindiğimden bu filme de sıra çok geç geldi. Vejetaryen entelim ben (böyle bir tabir yok uydurdum gitti).

Film siyah beyaz bir kere. Bu tarz filmlerde alışılageldik ögelerin -artık nedendir bilinmez- bolca kullanılmasından ötürü izleyicinin filmle daha sıcak bir iletişim kurabilmesi içindir ki başrolümüz şirin bir genç kız. İçsel çatışmalar, bireysel müdafaalar, ikili oyunlar, yalnızlıklar, falanlar filanlar aynı şeyler. Söyleyecek çok fazla bir şeyi olmayan bir film. Filmde güzel olan yerler ise sahip olduğu ince ve naif dokunuşlar. Mizahı tam kararında mesela. Müziğin çoğu anda etkin kullanılması da bir başka iyi yan. Onca bisikletli sahnenin gösterilip bisiklet üzerine bir fikir, samimiyet veya anlatı yükleyememesi de filmin en büyük kabahatidir bana göre. Çok pis ayıp etmiş yönetmen. Soruyorum sana ey Lafleur. Sen hiç yokuş aşağı inmedin mi bisikletle?

6.5/10

Alın Yazısı (1972)

Önce şu müziği açın, aç aç. Alın Yazısı en sevdiğim Türk filmleri içerisinde yer aldığından birçok defa seyretmişimdir. Bir arkadaşımla filmin muhteşemliğinin bahsi açılınca tekrardan izledim. Hala muhteşem.

Bir ailenin dramı bu kadar iyi anlatılabilir. Erol Taş kısacık süre yer almasına karşın büyük ders vermiştir yine. Türk filmleri içerisindeki en iyi kunduranın arkasına basılıp sonra arkasını geri düzeltme sahnesi de kuşkusuz bu filmdedir. İstemi Betil (Sarı Şehmus) de vardır. Görüyorsunuz ki Türk filmlerini tarif edemiyorum, edemem de. Onlar harikalar.

Ataktım. Kavgacıydım. Bir tokatta bir adamı yere vurmayı marifet sanırdım. Yedi mahalle ötede namım anıldı mı dünyalara sığmazdım. Tövbe ettim sonra. Osman ağabeyim gibi kenara çekildim, ekmek peşine düştüm, evlenmeye kalkıştım. Pişman değilim ana, suçluda değilim. Zorla katil ettiler beni.

9.5/10

Alın Yazısı, benimde favori türk filmlerimden. Kaç kere izlediğimi bilemiyorum. Bu gün olsa gene izlemekten keyif alırım. Müziği de bence kült olacak müziklerden biri. Diğerleri derseniz ilk aklıma gelenler. Kemal Sunalın En Büyük şaban filminin müziği -ki kendisi çok iyi bir Şarlo uyarlamasıdır. Tarık Akan la Halit Akçatepenin oynadığı Kardeşim filminin müziği gibi

[Bengü]

John Wick (2014)

Uzun zamandır dizilerle haşır neşir olduğum için John Wick'i hep geri plana atıyordum. Dün birden aklıma düştü Keanu Reeves, biraz daha araştırdım hayatını. "Her genç kızın sevgilisi" dedikleri tabire Keanu da dahil mi bilmem ama kendisini favorilerimin en başında tuttuğum kesin. [*]yaşı 50 üstü olan mükemmel oyuncular[/*]

John Wick'in IMDb puanı ilk baktığımda düşük geldi bana. Filmi izledikten sonra sebebinin filmin basit ama etkili olmasından dolayı olduğunu anladım. İnsanlara fazla basit gelmiş sanırım fakat temposu hep yukarıda ve zaman zaman üzüleceğiniz de bir film. Filmde John Wick'in karısı ölür, ondan kalan tek şey olan köpek de "birileri" tarafından öldürülür. Yani John'un hayatta kalmak için son bağı da kopmuştur... John da o "birilerinin" peşine düşer. Peşine düştüğünde ise o surat ifadeleri ve oyunculuk bu kadar süper oturmuş olabilir. Keanu Reeves de hayat arkadaşının ölümünü gördüğü için bu filmi onu hatırlayarak izlemek içimi daha da burktu. Bahsettiğim ölümü okumak isteyenler ise buraya tıklayabilirler.

Son olarak, OZ dizisinde izlediğim iki oyuncu da vardı filmde. Birisi Ryan O'Reily rolündeki Dean Winters bir diğeri ise Desmond Mobay rolündeki Lance Reddick. Dean Winters yaşlansa da Lance Reddick eski halinden hiçbir şey kaybetmemiş...

Güzel oyuncular barındıran güzel bir film.

Keanu Reeves hayranı olsanız da olmasanız da önerilir.

[Bengü]

47 Ronin (2013)

Şu şekilde kısaca özetleniyor film internet üzerinde: 'Ronin' Japon kültüründe efendisiz kalmış samuray savaşçılarına verilen isimdir. Lord Asano'nın himayesinde huzurlu bir hayat süren Ako halkı ve onların koruyucu savaşçıları olan samurayların düzeni, İmparator Shogun Tsunayoshi'nin Lord Kira eşliğinde ülkeye gerçekleştirdiği ziyaret ile alt üst olacaktır. Zira Kira'nın Asano için hain planları vardır. Diğer yandan melez Kai, Lord Asano'nın kızı Mika'yı imkansız ve tutkulu bir aşk ile sevmektedir. Ama Kira'nın planlarında hem Ako'yu hem Mika ele geçirmek vardır.

Hoş bir senaryosu varmış gibi görünen sıkıcı bir film. Buna gelene kadar izlenecek birçok film var. İzlemeyin.

[Bengü]

Need For Speed (2014)

Breaking Bad'den sonra bir boşluğa düşünce, insan ister istemez orada sevdiği karakteri oynayan adamın başka yapımlarını izlemek istiyor. Jesse olan Aaron Paul'un Smashed adlı filmini indirmiştim bu sebeple. Film güzeldi ama daha iyi birçok film izlediğimden çok tatmin olmamıştım. Eş zamanlı olarak bu filmi de indirmiştim ve film bilgisayarımın içinde öylece izlenmeyi bekliyordu. Bugüne denk geldi.

Ben filme puan versem 4/5 veririm fakat IMDb'deki 6,6/10 bana film için düşük geldi. Yarış oyunu severim fakat bu tarz bir film izlediğimi pek anımsamıyorum. Fakat bu film yeterince hız tutkusu içererek beni mutlu etti.

Tavsiyedir.

[Marius]

Jaws

Karadenizde geçen kısımları 10/10, diğer yerlerini izlemeye değmez.