Kayıt Ol

Dilek Ustası

Çevrimdışı Mu

  • *
  • 26
  • Rom: 4
    • Profili Görüntüle
Dilek Ustası
« : 02 Eylül 2009, 23:39:13 »
DİLEK USTASI

Batan güneşin son ışıkları, küçük bir liman kasabası olan Demirkazık’a vuruyor; kasabanın küçük şirin evlerinde uzun gölgeler bırakarak, sokaklarda hala yorulmak bilmeksizin kahkaha dolu oyunlarını oynayan çocuklara eve gitme vakti olduğunu hatırlatıyordu.

Odun toplamak için ormana gitmiş olan erkekler, yorgun ayaklarıyla kestikleri odunları taşıyorlardı.Çiftçiler özenle ektikleri tarlalarına son kez göz gezdirdikten sonra tatminkar bir şekilde evin yolunu tutmuşlardı.Evlerden leziz yemek kokuları geliyordu.Pencerelerden görülen loş ışık, mumların yakıldığını belli ediyordu.Birkaç görevli sokak lambalarını yakmak için ellerinde meşalerle işe koyulmuştu.Demirkazık kasabası geceye hazır görünüyordu.
Kasabaya hakim olan bu huzurlu havaya ters olan tek birşey vardı.Erjerha Nefesi Han’ında her zamanki kahkaha ve gürültü bu gece de eksik değildi.Handan gelen neşeli sesler kasabanın sakinliğine karşı koymak istercesine yükseliyordu.

İçerisi her zamanki gibi kalabalıktı.Masalar birleştirilmiş, kupaları dolu olan insanlar birbirlerine bu dünyanın en çılgın hikayelerini anlatıyorlardı.Özenle cilalanmış masaları, dönerek yükselen tahta merdivenleri, üzerinde kabartmalar olan barı ve arkasındaki tepeleme içki dolu rafları ile Ejderha Nefesi kasabanın göz bebeğiydi.Uzun bir günün ardından işlerini bırakıp biraz sohbet ve eğlence arayan herkesin ilk durağıydı.

Han sahibi Polim tombul, geçmişte yaptığı bir kavganın izini taşırcasına aksayan bir bacağı olan babacan bir adamdı.Hanının üstüne özenle eğilirdi.Masaların ve barın cilasını hiç eksik etmez, handa geçen istenmeyen tartışmaların eseri kırılan eşyaları derhal onarırdı.Uzunca bir süre uğraştıktan sonra bu eski binayı adam etmeyi başarıp, kasabaya bir han hediye eden kendisiydi.

Polim mutfağa girip çıkıyor, müşterilerin siparişlerini hazırlamak için tombul göbeğini sallanarak durmaksızın koşturuyordu.

“Joang! Nerde bu çocuk?” yüzü terle kaplı bir şekilde biten çorbanın yenisini kaynattığı tencereyi karıştırıyordu.Tekrar bağırdı.”Joang!”
Mutfağın kapısı açılıp, içeri genç bir çocuk girdi.
“Nerdesin seni tembel, çorbalar soğuyacak,” eliyle tepsiyi işaret ederek “Git siparişleri getir,” dedi.Şişman adamın tencerenin kapağını açmasıyla buhar bulutunun içinde kalması bir olmuştu.
“Tamam geldim işte, sanki bana bu gece müşteriler her zamankinden daha aç gibi geliyor, sen ne dersin Polim?” Aklına birşey gelmişcesine başını kaşıdı “Bu arada bira bitmek üzere son fıçıyı açtım.”
“Senin için depodan biraz çıkardım.Arkada duvarın dibinde.” Bir yandan da çorbanın tuzunu tatmak için kaşığı ağzına götürmüştü.Memnun olmuş bir şekilde başını salladı.”Harika.”
Joang koca fıcıyı, yuvarlayarak mutfaktan geçirip, barın arkasında diğerlerinin yanına yerleştirdi.
“Hey, çocuk!”
Ona sesleneni görmeye çalıştı.Pipo ve tütünden Han’ın içini beyaz bir bulut kaplamıştı.Ona doğru el işareti yapan uzun saçlı adamı gördü.Masalarına doğru seğirtti.

Adam biraz sarhoştu.Konuşurken sandalyede sallanıyor, gözlerini Joang’ta tutmak için çaba sarfediyor gibi görünüyordu.Yanındaki diğer iki adam ondan daha kötüydü.Çevrelerinden tamamen kopmuş bir şekilde kadınlar ve goblinlerin aynı soydan geldiğine dair çılgınca birşeyler geveliyorlardı.
“Hey Ivan, Rothar bişeyler daha içermiyiz ha? Gece daha yeni başlıyor,” masada oturan Rothar cevap olarak gürültülü bir şekilde geğirdi.

Uzun saçlı adam aldırmamış gibi duruyordu.”Sanırım bu evet demek.Bize üç koca bira getir bakalım çocuk.Hadi git.”
Joang belli belirsiz bir referans yapıp uzaklaşırken, hanın kapısındaki çan yeni bir müşteriyi haber edercesine çıngırdadı.İçeriye Ejderha Nefesi’nin daha önce hiç görmediği bir misafir girdi.
İçeri giren yaşlı adam, handaki onu inceleyen onlarca göze karşılık verdi.Yaşlılıktan yüzü buruş buruş olmuş yüzü, göğsüne kadar gelen uzun beyaz sakalı, mavi üzeri altın desenli tek parça cübbesinin kemerine astığı bir sürü torbayla şıngırdayarak ilerledi.Handaki müşteriler ilgisini yavaş yavaş kaybedip sohbetlerine dönmeye başlamışlardı.Ancak herkesin dilinde aynı fısıltı dolaşmıştı.

“Şu yeni geleni gördün mü? Beş altına iddiaya girerim ki o bir büyücü.”
Joang yaşlı adamın kendisine bir masa bulmasını bekledi.Onun da içinde bir merak uyanmıştı.Daha önce Ejderha Nefesi’nde hiç büyücü görmemişti.Aslında ömründe hiç büyücü görmediğini söylemek daha doğru olurdu.Yaşlı adam handaki şöminenin başına doğru yöneldi.Polim şömineyi yeni canlandırmıştı, alevler kibarca dans ediyordu.
Joang yaşlı adama bir sandalye çekmek için atıldı.Şöminenin başında masa yada sandalye yoktu.Daha birkaç adım atmamıştı ki yaşlı adamın boşluğa doğru oturduğunu gördü.

Adam bir bunak olmalı diye düşündü.Zavallı adamı düşmeden önce tutabilmek için son birkaç adımı koşarak geçti.Tam elini uzatıp adamı tutmak üzereydi ki; elleri birden bir cisim tarafından durduruldu.Dehşet içinde birkaç adım geriledi, arkasındaki masaya çarptı.Masadaki sarhoşlar olan bitenden habersiz ona birkaç küfür savurdular.Yaşlı adam şimdi pofuduk bir koltukta rahatça oturuyordu.Koltuğun yoktan belirdiğine yemin edebilirdi Joang.
“Ama nasıl... vay canına,” Joang tuttuğu nefesini salıverdi.”Gerçek bir büyücü.”
Yaşlı büyücü hiçbir şey olmamış gibi rahatça oturmuş, şöminenin ateşinde üşüyen vücudunu ısıtıyordu.
Ancak az önceki garip olaya Joang’dan başka birkaç müşteri de şahit olmuştu.Şimdi arkadaşlarına harıl harıl az öce gördüklerini anlatıyor, yaşlı adamı ilgiyle inceleyen kişi sayısı giderek artıyordu.
Heyecanını bastırarak büyücünün yanına gitti, nasıl davranması gerektiğini tam olarak kestiremiyordu.En kibar halini takınarak, pofuduk koltuğunda uyuklamaya başlamış adama yumuşak bir sesle sordu.
“Efendim, birşey arzu eder miydiniz?” Yaşlı adam yerinden hafifçe sıçradı.Simsiyah gözleri Joang’ı gördü.
“Aaah evet, hmm bir bakalım.Yalnızca bir oda istiyorum kibar beyefendi.Yaşlı bacaklarım oldukça yorgun,” adam muzipçe gülümsedi.

“Odanızı hazırlarken birşey içmek ister miydiniz?” Joang saygılı bir tonla konuşuyordu.Hayallerinde güçlü bir büyücü olup, masum insanları ve güzel kızları canavarların elinden kurtarmak vardı.Belki bir mucize gerçekleşir bu adam onu çırağı olarak kabul ederdi.
“Aslında bu tür gevşetici şeyler içmek bizim için uygun görülmüyor, özellikle de bana, anlarsın ya,” adam küçük bir sırrı paylaşıyormuşcasına göz kırptı.Ama Joang anlamamıştı.O da karşılık verip anlamış gibi başını salladı.Hatta yüzüne küçük bir tebessüm bile yerleştirdi.Kendini aptal gibi hissediyordu.
“Evet sanırım bir tanecik biradan birşey olmaz,” dedi.Koltuğuna rahatça gömüldü.
“Hemen getiriyorum efendim.,” diyip garip duygular içinde bara yöneldi Joang.Cüppesinde taşıdığı altın desenleri aç gözle süzen insanlara bakılacak olursa çok kudretli bir büyücünün güvenine sahip olmalıydı.
Yaşlı adamın birasını hazırlarken bara biri geldi.Tanıdık bir ses ile başını kaldırdı.
“Hey çocuk,” bu ondan bira isteyen hafif sarhoş adamdı.Siparişlerini unutmuştu.
“Özür dilerim siparişlerinizi hemen getiriyorum efendim,” diyip üç bardak daha çıkardı.
Neil yavaşça genç adamın elini durdurdu.”Acelesi yok çocuk; bu arada adım Neil,” arkadaşları masada sızmışlardı.”Şuradaki adamı görüyor musun?” Joang adamın işaret ettiği yere baktı.Yaşlı büyücüyü gösteriyordu.
Bir sır verirmiş gibi Joang’a yaklaştı.”O bir dilek ustası.”
Joang anlamamıştı.”Dilek ustası mı?”
“Evet seni aptal bir dilek ustası!Giydiği cüppeyi görmüyor musun? Yıllar önce çocukluğumda bir dilek ustası görmüştüm.Kasabaya en güzel gününü yaşatmıştı.Hediyeler, oyuncaklar, şekerler,” gözlerini Joang’ınkilere dikti.
“Ve tüm bunların olması için sadece dilemesi yeterli oluyordu.Tek yaptığı dilemekti.Dilek ustalarından bu dünyada çok az kaldı,” Eliyle yaşlı adamı işaret edip “Bugün bu handa bir dilek ustasıyla karşılaşmamız kutsal meleklerin bize verdiği bir şans! Ondan çok param olmasını dileyeceğim!”
Joang adamın anlattıklarından çok heyecanlanmıştı.”Beni de büyük bir kahramana çevirebilir mi ne dersin?”
“Çevirir tabi neden olmasın!” diyerek Neil bir kahkaha attı.
Sonra birden birşey hatırlamış gibi omuzları çöktü.”Yalnız bir sorunumuz var.Dilek ustaları dileklerinde çok seçicidirler.”

Joang da hayallerinden kurtulmuştu.Ne olurdu sanki biri onu bir halk kahramanına çevirse?
Gözleri Joang’ın elinde tuttuğu bardağa takıldı.Aklına harika bir fikir gelmişti.
“O yaşlı büyücü ne istedi?”
“Bir tane bira,” adam Joang’ın ödünü patlatarak hah! diye bir ses çıkardı.
“En güçlü içkini hazırla çocuk.Yeterince içersen bu meret en katı adamı bile yumuşatır.
Bu fikir Joang’ın aklına yattı.Bir süredir handa Polim’e yardım ediyordu.Pek çok eğilmez savaşçının alkolün etkisiyle nasıl da şeker bir adama dönüştüğüne şahit olmuştu.Sarhoş bir adamdan hesabı istemek her zaman kolay olurdu.Sarhoş adam, cömert adam demekti.Herkese ısmarlanan sayısız içki yüzünden çoğu kez paraları yetmezdi gerçi, o zaman da üzerlerindeki değerli bir eşyayı alırlardı.
“Tamam, yapacağım,” Joang’ın yüzüne bir gülümseme gelmişti.
“Acaba kahraman değil de, kudretli bir kral mı olmak istesem?” diye kendi kendine düşündü.Düşünceler içinde gidip gelirken, bir sanat eseri olduğunu düşündüğü eşsiz bir karışım hazırladı.Polim bu tarifi kilere dadanan hayvanları uyutmak için kullanırdı.Bardağı alıp, Neil’in bakışları altında dilek ustasının masanına doğru gitti.
“İşte siparişiniz efendim.”
“Aah teşekkür ederim, nazik delikanlı.,” yaşlı adam Joang’ın şaşkın bakışları altında bardağın içine bile bakmadan bütün içkiyi dikiverdi.

Joang başını çevirip Neil’e baktı.Neil’in yüzünde istekli bir ifade vardı.Karışımın ne kadar güçlü olduğunu bilmediği kesindi.
Yaşlı adam bir süre öylece durdu.Takıldı demek daha doğru olurdu.Gözünü bile kırpmıyordu.Joang kısa bir an adamın öldüğünü sandı.Korku içinde büyücünün omzunu dürttü.

“Efendim... iyi misiniz?”
“Aaa merhaba Martha.” Joang şaşkınlık dolu bir ifadeyle geri çekildi.Yaşlı adam gözlerini genç adama odaklayamıyormuş gibiydi.Bir süre gözleri çılgınca döndü.Sonunda net bir görüntü elde ettiğini düşünmüş olmalıydı çünkü bakışları sabitlenmişti.Tek sorun aslında Joang’a bakmıyor oluşuydu.
“Bir şeye ihtiyacınız var mı efendim?” diye usulca sordu Joang.Adamın yüzü hemen kızarmıştı.Yaptığı şeyden pişmanlık duymaya başladı.Artık neden içkinin özellikle adama uygun görülmediğini anlamıştı.Yaşlı büyücü hemencecik kafayı buluyordu!

“Gel Martha otur şöyle,” dedi.Adamın karşısında Joang’ın hayret dolu nidaları arasında bir koltuk daha belirdi.”Biliyor musun... güneye yaptığım yolculuk ile ilgili sana anlatmak istediğim bir sürü çılgınca şey var.Gördüklerimi bir bilsen eminim benimle gelmiş olmayı dilerdin.”
Joang ürkekçe adama kendisinin Martha olmadığı söylemeye çalıştı ama yaşlı büyücü onu duymuyordu bile.Çaresizlikle Neil’e baktı.

Neil olaya müdahale etme zamanının geldiği anlamıştı.Yaşlı adama doğru seğirtti.Joang’ı rahatlatarak ikinci pofuduk koltuğa, Martha’nın yerine oturdu.İki sarhoş karşı karşıya geldi işte diye düşündü Joang.Sessizce uzaklaşıp izlemeye başladı.Acaba bu adam gerçekten de dilek ustasının, hayallerini gerçekleştirmesini sağlayacak mıydı?

Yaşlı büyücü karşısında oturan kişinin Martha olduğuna emin gibi görünüyordu.Hiç susmuyor, anlattığı anlaşılmaz hikayelerine devam ettikçe kendini daha da kaptırıyordu.Sanki olayları yaşıyor, anlattığı yerleri görüyor gibi davranıyordu.Neil beklemenin en iyisi olacağına karar verdi.Elbet bir süre sonra adam susacaktı.İyice kıvama geldiğine emin olunca Neil ondan krallardan bile daha çok zengin olmayı dileyecekti.Neşeyle arkasına yaslandı, koltuk çok rahattı.Arada adamı dinliyormuş gibi başını sallıyor, kısa sorular sorup adamı cesaretlendiriyordu.
“Hey, baksana!Kupalarımız boşaldı,” uzak masaların birinden gelen ses Joang’a işinin başına dönmesi gerektiğini hatırlattı.Pek birşey anlamasa da Neil şimdilik iyi gidiyor gibi duruyordu.Yaşlı adam hala birşeyler anlatıyor, hikayesini o anı yaşıyormuşcasına tiyatrovari hareketlerle süslüyordu.

Joang müşterilerin kupalarını doldurmak için hanın uzak ucuna doğru yöneldi.Birkaç adım atmıştı ki, gördükleri karşısında az kalsın düşüp bayılıyordu.Önünden bir nehir geçiyordu!Korkuyla geri çekildi, handa çalışmanın doğal bir sonucu olarak öğrendiği birkaç küfürü sıraladı.

“Kutsal Işık, sen bizleri koru!”
Evet gözleri yanlış görmüyordu.Hanın içinden küçük bir nehir geçiyordu!Nehir sanki ormandan sökülüp alınmışcasına hanın içine yapıştırılmış gibi duruyordu.Nehrin çevresindeki otlar bir süre devam ediyor, sonra Joang’ın ayaklarının altında Ejderha Nefesi’nin eski tahtalarına karışıyordu.
Han bir anda karıştı.Masalar devrildi, Joang’a bir şairin ağzından çıkmış gibi düşündüren küfürler savruldu.Aklı başında insanlar, büyülü nehirden temkinlice uzak dururken, sarhoşlar Tanrılar tarafından lanetlendiklerini haykırıp, birbirlerine sarıldılar.

“Lanet olsun bu da ne böyle!” Ejderha Nefesi hiç olmadığı kadar karışık görünüyordu.Herkes bağırıyor, anlamsız şeyler söylüyor, birbirlerini suçluyordu.
Tüm bağırış ve karmaşa içinde Joang’a aşina gelen bir ses herkesin dikkatini çekti.Şaşkın kalabalık giderek susmaya ve sesin sahibine doğru dönmeye başladı.
Dilek ustası kalabalığı yara yara, hanın bir duvarında belirginleşip, boydan boya içinden geçen ve diğer duvarda silikleşen, büyülü nehre doğru geldi.Neil’in elinden tutmuş onu nehre doğru sürüklüyordu.
“İşte böyle Martha, ormanda bir iz bulmaya çalışırken karşıma birden bir nehir çıkıverdi.O yaramazların su içmek için mutlaka buraya geleceklerinden emindim.”

Neil’in durumu herkesten daha komikti.Suratındaki şaşkın ifade Joang’ın kıkırdamasına sebep oldu.Neler oluyordu böyle?

Yaşlı büyücü hanın tahtalarına oturmak için eğilirken etrafındaki şaşkın ve acınası kalabalığı farketmiş gibi onlara baktı.Bir süre handa çıt çıkmadı.Herkes olacakları merak ediyor, bir yandan da korku içinde yaşlı adamı süzüyordu.Sonunda sarhoşun biri büyücünün önüne yığılıp sızlanmaya başladı.
“Lütfen kudretli büyücü, bana zarar verme, büyücülere küfür etmek istememiştim.” Kanlı gözlerini dilek ustasının yüzüne dikti.Kalabalıktan ayakta zor duran bir adamı işaret ederek “Ama Roland büyücülere etmediği lafı bırakmadı.Onu cezalandırabilirsiniz.” Roland masa arkadaşının ispiyonuna bozulmamış gibi görünüyordu.Aslında Joang onun olan biteni anladığından bile emin değildi.Kendisi de anlamıyordu zaten.

Birden yaşlı büyücünün suratında zafer dolu bir ifade belirdi.Etrafındaki insanların suratına her birini tanıyormuş gibi teker teker baktı.“Gelebildiğinize çok sevindim dostlarım, ben de Martha’ya Gümüş Vadi’de yaşadıklarımı anlatıyordum.”
“Evet nerede kalmıştık?Hah! Hatırladım sonra birden o uçan yaratıklar geldi.”
Birden havada gri renkli, ince kanatlı, ağızlarında kocaman sivri dişleri olan yarasa benzeri kuşlar belirdi.
Han sakinleri korku içinde kaçıştılar.Hala sarhoş olmayıp düşünebilen birkaç kişi kapıya yöneldi.Önce biri denedi, sonra diğeri, olmuyor kapı bir türlü açılmıyordu.Uzaklardan dilek ustasının çılgın sesi duyuldu.

“Ildos, Richa nereye gidiyorsunuz? Bunu dinlemelisiniz dostlarım, en güzel yeri henüz anlatmadım!” Kapıdan ümidi kesen adamlar korku dolu gözlerle yaratıklarla yüzleşmek için döndüler.İğrenç kuşlar pençelerini panik içinde ordan oraya kaçışan insanlara geçirmeye çalışıyor, giysilerini parçalıyordu.
“Hayır bir dakika, kuş değildi.Sanırım bir ayıydı.Evet bir ayı olmalı.” Yaşlı adamın kafası karışmıştı.Hanın ortasında birden beliren ayı etrafı yıkıp dökmeye başladı.Sadece yanlış zamanda yanlış yerde bulunma hatasını yapmış zavallı han sakinleri panik içinde oradan oraya kaçışıyorlardı.

Adamlardan birisi kılıcını çekti.Ayı etraftaki masaları devirip, böğürürken arkasından tüm gücüyle öldürücü darbeyi indirmek için atıldı.
Kılıç ayının içinden geçip gitti.

Dengesini kaybeden adam şaşkınlık içinde yere kapaklandı.Deli büyücünün yarattığı şeyler ölmüyor muydu yoksa?
Koca hayvan yerde şok içinde yatan insanı farketti.Dev pençesini kaldırıp vurmak için hamle yaptı. Adam kılıcı atıp son anda geriye çekildi.Ancak geç kalmıştı.Handakilerin korku dolu bakışları altında adamın bacağı kulak tırmalayan bir sesle kırıldı.Zavallı savaşçıdan feryat dolu bir çığlık çıktı.
Sonra birden çığlık kesildi.Adamın yüzünden şaşkınlık okunuyordu.
“Hey, bu...bu hiç acımadı,” bacağı yerde iğrenç bir biçimde şekilsizce duruyordu ama adamın yüzünde acının en ufak bir belirtisi yoktu.

Yaşlı büyücünün sesi yine duyuldu.”Neydi, neydi, ah evet ayı değil bir sürü geyik vardı sanırım!”
Han bir anda hiç olmadığı kadar karıştı.Küçük bir geyik sürüsü Ejderha Nefesi’ni doldurmuştu.İnsanlar öbek öbek etrafa dağılmış, birbirlerine sokulmuşlardı.Ayı kaybolunca bacağı kırılan zavallı savaşçı mucizevi bir şekilde yavaşça ayağa kalktı.Pantolonun paçasını çekiştirip bacağına baktı.Yepyeni görünüyordu.Hiçbir kırık belirtisi yoktu.Sanki az önce ayının pençesiyle parçaladığı bacak adamın değilmiş gibi şaşkınlık içinde yürüyerek arkadaşlarının arasına girdi.Suratında hem rahatlamış hem de korkmuş bir ifade vardı.
Mutfağın kapısı aniden açıldı.İçeriden üzeri yağ lekesi dolu bir önlük ve elinde bir kaşıkla şişman Pomil çıktı.
“Ne oluyor bura...,” cümlesini tamamlayamadan, önünden yürüyerek geçen küçük bir geyik grubu Pomil’i susmaya zorladı.Şişman han sahibi bir süre geyiklere boş boş baktı.Bir ara boğulacakmış gibi oldu.Sonra yavaşça arkasına doğru düştü.Zavallı adam bayılmıştı.

Tüm bu hengamede kırılmadan durmayı başaran birkaç masadan birinin altına saklanmış olan Joang olan biteni keyifle izliyordu.Bu inanılmaz birşeydi.En çılgın hayallerinde bile hergün çalıştığı hanın bir sirke dönüşmesi yoktu.Düşünceleri yanına gelen bir silüetle aniden kesildi.Neil nefes nefese Joang’ın saklandığı masanın altına sokuldu.

“Adama ne içirdin böyle?Tüm bu olan bitene inanabiliyor musun? Planımız fena halde ters tepti.” Neil- daha doğrusu dilek ustasının sevgili Martha’sı- bir süreliğe büyücüden kurtulmuş gibi görünüyordu.
“Bu nasıl oluyor!? Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim!” Joang konuşurken bir yandan da yaşlı adam hikayesine devam ediyordu.Şimdi hanın eski tahtaları yerine yemyeşil çimenlerin üzerinde uzanıyorlardı.
“Sana söylemiştim, o bir dilek ustası ve fena halde sarhoş! Arzu ettiği herşey gerçekleşiyor! Deli büyücüyü ejderhalarla ilgili bir anısını anlatmaktan son anda vazgeçirdim.” Neil gürültünün içinde sesini duyurabilmek için yüksek sesle konuşuyordu.Çünkü biraz önce Joang’ın hayranlık dolu takdirlerini alarak tepelerine yağmur yağmaya başlamıştı.Hanın tavanı artık kara bulutlardan oluşmuş fantastik bir gökyüzüydü.Çarpan şimşekler herkesin yüreğini hoplatıyordu.

“Bunu durdurmamız gerek Joang.Bir süre beni belki gerçekten dinler diye umut ettim ama anladığını bile sanmıyorum,” yerde kırılmış bir şekilde yatan bir sandalyenin kopan bacağını eline alıp kontrol etti.”Bu işe yarayacaktır.”
Tüm bu eğlencenin biteceğine üzülen Joang yağmurun altında, çimenlere basarak Neil’in peşinden gitti.Az önce hanın yarısı uçuruma dönüşmüş, orda bulunan onlarca şanssız adam çığlık atarak aşağı düşmüştü.Joang onlarında tıpkı ayı tarafından yaralanan adam gibi acı hissetmeyeceklerini ve hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalkacaklarını biliyordu.

“Vay canına keşke ben de düşseydim,” diye içinden geçirdi.Önünde duran Neil’e az kalsın çarpıyordu.
Joang’ın üzgün bakışları altında handaki herşey yavaş yavaş normale döndü.Önce yağmur kesildi.Ayaklarının altındaki çimen yerini giderek tanıdık eski tahtalara bırakıyordu.Uçurum yavaş yavaş gözlerden silinirken, aşağıya yuvarlanmış şanssız adamlar uçuruma düşmeden önce en son bulundukları yerde tekrar belirip, bir tüy kadar hafif bir şekilde yere oturuverdiler.Geyikler gözden kaybolurken son defa han sakinlerine mamur bir edayla baktılar.Kısa bir süre sonra Ejderha Nefesi geri gelmişti.

“Ona vurdun mu?” diye sordu Joang.Dilek ustası yerde yatıyordu.Şöminenin başındaki pofuduk koltuklar yok olmuştu.
“Hayır, tam vurmak için hazırlanıyordum ki, kaçık ihtiyar sızdı.”
Joang etrafına baktı.Kırılan tüm masa ve sandalyeler yeniden sağlam ve yerinde görünüyordu.Ejherha Nefesi tıpkı en son hatırladığı gibiydi.

Bir anda öyle bir gürültü oldu ki, Joang’la Neil, dilek ustasının yeniden uyandığını sandılar.Bir han dolusu adam panik içinde çıkışa doğru atılmıştı.Bu sefer kapı rahatça açıldı.Göz açıp kapayana kadar handa kimse kalmadı.
Bir süre pencereden panik ve şok içinde kasabaya doğru koşan adamları izlediler.
Arkalarından gelen bir sesle irkildiler.Neil’in sızmış iki arkadaşı Ivan ve Rothar uyanmışlardı.
”Hey Neil, biramız nerde kaldı ha?”



Umarım beğenirsiniz ve değerli yorumlarınızı eksik etmezsiniz arkadaşlar.

Çevrimdışı Bars Elsa

  • **
  • 318
  • Rom: 4
    • Profili Görüntüle
Ynt: Dilek Ustası
« Yanıtla #1 : 25 Ağustos 2012, 12:26:49 »
Bu öykünün yorumsuz kalmasına razı olamam. Hayatımda okuduğum en iyi amatör öykülerden biri ve Mu hayranı olduğum tek amatör yazardır.

Çevrimdışı Althar

  • **
  • 70
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
    • http://grimaden.blogspot.com/
Ynt: Dilek Ustası
« Yanıtla #2 : 25 Ağustos 2012, 15:06:20 »
02 Eylül 2009 diyor. Mu hala buralarda mıdır, bu yazıyı okur mu bilmiyorum ama emeğin hakkını vermek lazım.

Güzel bir öyküydü. Kitap yazsan alırdım Mu. Güzel bir öyküydü. Bir dünyanın içinde mi öyküyü yarattın yoksa bağımsız bir öykü müydü bilmiyorum ama bundan bir hikaye dizisi çıkma potansiyeli görüyorum. Ben kılıç & büyü seven birisi olarak aksiyonlu, maceralı, renkli, hareketli devam öykülere hayır demezdim.

Eline sağlık. Güzel yazmışsın. Devamı varsa ya da gelirse okumayı isterim.

Selamlar ve saygılar.
"Hayat yaşandığı kadar vardır. Gerisi ya hafızalardaki hatıra ya hayallerdeki ümittir. Hüsranı ise birtek yerde kabul ediyorum. Yaşamak varken yaşayamamış olmakta."

Uzun Yol - Susayanın Uyanışı (https://rapidshare.com/files/2985198102/Susayanin_Uyanisi.pdf)