Kayıt Ol

Çöküş.

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Çöküş.
« : 20 Eylül 2009, 11:32:05 »
ÇÖKÜŞ.

  Her şeyi hissedebiliyordu. Algıları bir anda insanüstü bir düzeyde açılmıştı. Rüzgâr parmaklarının arasından esip geçerken, küçük ölü deri parçalarını da koparıp sürüklüyordu. Kirpiklerinden kopan birkaç telin havada salınırkenki hışırtılarını duydu. Ağzı kurumuştu. Tuzlu, demirimsi bir tat alıyordu. Ağzı ıslaktı fakat kurumuştu. Hava, boynundaki, alt çene kemiğinin kulaklarının altındaki çıkıntıları arasında bir otoyol gibi uzanan yarıktan içeri giriyordu. Ağzını ıslatan sıvı oradan akıp hemen altındaki mazgala şapırtıyla akıyordu. Aynı mazgalın farklı bölgelerinden çıkan ılık buhar dirseklerini dağlıyordu. Aşırı bir çaba gösterip sırtını bir havalandırma borusuna yasladı.
 
  Baktığı adamın sırtı ona dönüktü. Şehrin mavi, beyaz, gri ve siyahtan oluşan gece skalasındaki renklerin tadını 35 kat yüksekten çıkarmaktaydı. Adam kesik ve hışırtılı bir kahkaha attı. “Hah!” Bir anlığına dikkatini bu adamdan uzaklaştırdı ve boynundaki kesiği elleriyle kapamaya çalıştı. Şah damarları kesilmediği için halen kurtulabilme şansı vardı. Ama ses telleri önemli ölçüde zarar görmüştü. Bu kötüydü. Çok kötü. Sonra yine adama baktı, elleri halen kesiği bir araya getirmeye çalışıyordu. “Shia burada olsa çok işime yarardı diye düşündü.”
 
  “Shia burada olsa gerçekten işine yarardı, değil mi?” dedi adam, cep çakısını küçük bir “Şlak!” sesiyle kapayıp alet kemerindeki sayısız bölmeden birine sokuştururken. “Burası da amma karanlık oldu be.” diyip parmağını şaklattı. Birkaç dakika önce üzerine düşmüş olan devasa neon tabelada bir kıvılcım çaktı ve etraf tekinsiz, soğuk yeşil bir ışıkla aydınlandı. Çatının mazgallarından fışkıran buharlar da aynı renge boğuldu, yere dağılmış birçok kan lekesi de kahverengiye döndü. Adam elini kaşına götürdü. “Hay lanet! İsabetli vuruş, dostum. Bana birkaç dikişe mal olacaksın.” dedi. “Ya da…” diye ekledi, parmağını tekrar kaşına götürerek. Sonra, neon tabelanın üzerinde çakana benzer, ama daha yoğun bir kıvılcımla yarasını dağladı. “…birkaç kaş teline! Ama sorun değil, zaten kaşlarımı alıyorum!” Sonra da iyi bir espriye güler gibi art arda kahkahalar patlattı, göbeği titreyerek bir boruya tutundu. “Vay canına, gerçekten canına okumuşa benziyorum. O kesik hiç iyi görünmüyor. Shia burada olsa ikimize de çok büyük bir lütuf yapmış olurdu. Tabi, şu anda 3-4 parça halinde Zimmer’ın dibinde olduğunu hesaba katmıyorum!” Yüzünde 5’e 2’lik bir sırıtmayla başını kaldırdı ve yerdekine yaklaştı. “Neşelen biraz, ihtiyar. Bunun böyle olacağı belliydi. Lanet bir Marvel çizgi romanı değil bu. Bu gerçek dünya! Sikik taytlar giymiyoruz bile!”
 
  Yaralı adamın gözlerinde beliren soru işaretini görmüş olacak ki, yanına oturup anlatmaya başladı: “Çünkü, çünkü. Belli olduğunu düşünüyordum, ihtiyar. Ancak bu gece anladım ki sen bile gördüğün güzel rüyadan uyanıp gözlerini pazartesi sabahına açamamışsın. Tamam, burada seninle konuşan başka biri olabilirdi, ya da yerlerimiz farklı da olabilirdi, ancak bu böyle olacaktı. Bana verilen yeteneklerin sizinkilerden güçlü olması kaderin garip bir cilvesi, ya da varlığına inanıyorsan tanrının bir hilesi. Bana verilmese bile başkasına, belki de farklı nitelikte bir güç verilecekti, ama, yineliyorum ki kafein etkisi yapsın, sonuç-bu-olacaktı! Onun yaptığı tek şey izlemek ve hile yapmak. Benim tek suçumsa gerçeği görmek, tabi buna “suç” adı yakıştırılabilirse!”
 
  Alet kemerinden bir sigara çıkardı, parmağına bastırıp yaktı, bir nefes çekip dumanını havalandırmadan yükselen buharlarla birlikte yıldızsız ve bulutsuz gökyüzüne salıverdi. Yanındakine de uzattı, sonra “Ha, pardon.” diyerek geri kendi ağzına götürdü. Bir nefes daha çektikten sonra “Hoş gör Banshee.” dedi. “Ama başımı ağrıtmaya başlamıştın.”
 
  Sigarasını bitirene kadar konuşmadılar. Sadece Banshee’nin hırıltıları, havalandırmadan gelen fısıltılar ve şehrin alışıldık gece sesleri duyuluyordu. Sonunda bitirdi ve izmariti çatıdan sallarken “Bu meret beni bir gün öldürecek, ama neyse ki acelem yok.” Diye mırıldandı. “Eh, sanırım işlerin nerede tersine döndüğünü yahut benim görüş açımdan düze çıktığını, merak ediyorsundur? O zaman şöyle söyleyeyim, ’95 İsyanı’nı hatırlıyor musun?”
 
  Banshee Gözlerini kapayıp başını eğdi.
 
  “Gördün mü, bazen mantıklı olabiliyor. Clementine’ın gücü bile o kalabalığı yatıştırmaya yetmemişti. Lanet olası Clementine’ın bile! Ya Roger? 10 kokteyl birden üzerinde patlayınca suratının halini görmedin mi? Alevleri kontrol edecek zamanı bile olmadı! Yeteneği olan şey onu öldürdü, aslında oldukça ironik bir durum, ama her neyse. Ben de yanınızdaydım, o zamanlar daha yeniyetmeydim tabi, hem bu maskeli maceracı işinde, hem de normal hayatta. Ama bazı şeylerin farkına varacak kadar olgundum. Bu insanlar bizim gibi olanlardan korkuyor, ihtiyar. İnsanlar kendilerinden farklı olandan hep koktular. Fakat bu korkularını eyleme dökme şekilleri yanlış. Bütün o yağma ve linçlere hiç gerek yoktu, ama bu değişemez. İnsanlar yaradılıştan yanlış. Âdem ve Havva’nın çocukları birbirini becerdi. Hepimiz mongol doğumluyuz.”
 
  İç geçirip devam etti. “Ama başka bir şeyi daha fark ettim. Yapabileceklerimizden de korkuyorlardı. Bu insanların kıçlarını yangından ne kadar kurtarırsak kurtaralım, çocuklarını son hız yaklaşan bir kamyonun önünden kaç kez çekersek çekelim, bizden nefret etmeye devam edecekler. Daha büyük çaplı konuşayım, Başkan’a yapılan suikast girişimi mesela. Onu o gün kurtarmasaydık bizden şimdi olduğundan daha fazla mı nefret edeceklerdi? Hiç sanmıyorum. Dediğim gibi, yapabileceklerimizden korkuyorlar, sizin de benim gibi olabilme ihtimalinizden ödleri kopuyor. Hay lanet, aslında sizi teker teker indirerek onlara da bir iyilik yapmış oluyorum! Ha ha! Sonuçta, uğraşmaları gereken tek kişi kalacak! Bu da onlara kariyerim boyunca yaptığım en büyük iyilik olsun. Çünkü onlar için döktüğümüz terlerin bir damlası bile bir işe yaramıyor. Ben bunu 17 yaşında fark ettim, sen ise ölümünün arifesinde!”
 
  Yerinden kalktı, parmağının bir şıklamasıyla neon tabelayı söndürdü.
 
  “B-B-Bo… Bolt!” dedi Banshee büyük bir gayretle. Bolt o sırada çatının karşı köşesine varmıştı. Banshee’ye döndü ve “Ne var ihtiyar?” dedi. Banshee hırıldayarak “Ne… Yapacaksın?” dedi. Bolt bir an duraksadı, suratındaki alaycı ifade düzleşti. Sonra tekrar arkasını dönüp çatı kirişinin üzerine tünedi.
 
  “Seni gösteriyle baş başa bırakıyorum ihtiyar.”
 
  Ve aşağı atladı. Şehrin silueti birden patlamalar ve alevlerle doldu, birçok gökdelen çöktü. Bunlardan biri de Banshee ve Bolt’un son kavgalarını ettiği 35 katlı ticaret merkeziydi. Şehir giderek post-apokaliptik bir çöplüğe dönüşürken, Bolt ufka doğru süzülerek uzaklaşıyordu.


Çevrimdışı BerkeB

  • ***
  • 494
  • Rom: 7
  • Onu bulan herşey'i bulur
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çöküş.
« Yanıtla #1 : 21 Eylül 2009, 21:44:55 »
ya şöyle garip imzalar koyuonuz deliriom :) zaten korkuom dün gece sabaha karşı kaltıımda önümde biri namaz kılıyodu ama sabah sordum kimse sabah namaz kılmamıs :( :'( :'( olcem korkudan zaten bide siz korkutuonuz .....Hikayende güzelmiş kalemine klavyene sağlık
Bakmayın şiir yazdığıma romantik değilim :).

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çöküş.
« Yanıtla #2 : 21 Eylül 2009, 22:12:49 »
Benim imzalarıma alış bence şimdiden, bir gönderimi görünce aşağıya yavaş inersin. Daha arşivimde neler neler var oğluum! :bonus

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çöküş.
« Yanıtla #3 : 21 Eylül 2009, 22:13:04 »
Teşekkürler bi de :W

Çevrimdışı BerkeB

  • ***
  • 494
  • Rom: 7
  • Onu bulan herşey'i bulur
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çöküş.
« Yanıtla #4 : 22 Eylül 2009, 20:35:26 »
:) banada yollasana bi kaç tane imza
Bakmayın şiir yazdığıma romantik değilim :).