7 KadınHatta kapaktaki adıyla, 7edi Kadın
Kitabı bitirdiğimde ayrıca konusunu da açmak istediğim, ilk 45 sayfasını bir solukta, gecenin bir vakti, adeta nefes almadan okuduğum bir kitap oldu. Şimdilerde 80'lerdeyim.
Bu, edebiyat dünyasına damgasını vurmuş 7 kadın yazarın kısa kısa biyografilerini, sanki bir kahve molasında "Biliyor musun, ne öğrendim" tadında bir samimiyetle anlatan bir kitap. Alakarga adındaki küçük bir yayınevinin titiz bir emeği. Küçük yayınevlerinin böyle tatlı kitaplarla çıkagelmesi de beni onlara daha bir bağlıyor.
Şu an 2 yazarın hayatını bitirdim: Emily Bronte ve Djuna Barnes. Ama açıkça söylemeliyim ki, o meşhur Uğultulu Tepeler'i yazmış olan (hem de kadınların yazar olarak kabul edilmediği, kadın ismiyle eserlerin basılmadığı ve "senin yerin mutfağın" gibi kaba sözlerle reddedildiği bir dönemde) Emily Bronte'nin kişiliğine aşık oldum. Emily, döneminin erkeklerine göre bile oldukça hoyrat, yaban bir kadın. İnadı, boyun eğdirme gücü ve kaleminde sanat muazzam.
Çok küçük yaşta kanayan açık yarasına kızgın demiri basarak derisini dağlayıp tedavi edecek kadar da deli bir kadın o. Zaten bu kitaptaki kadın yazarların hepsi deli
Normal olsalar o imza attıkları, edebiyat dünyasında mihenk taşı olan eserleri çıkamazdı. Aklı selim insandan sanatçı mı olur canım
Eleştirmenlerin Uğultulu Tepeler ilk yayımlandığındaki yorumları da ayrı bir güzellik. İnsanların düştüğü dehşet beni çok eğlendirdi (erkek ismiyle yayımlanmıştı ilk olarak. Yazarın kadın olduğunu bilmiyorlardı)
Djuna Barnes için hiçbir şey demedim ama, tek kelimeyle sansasyonel hayatından müthiş bir film çıkar
Hem kadın hem de erkek aşıkları, ailesiyle olan travmatik ilişkisi, babasının aşıkları, çok nazik ve asil bir kadınken ansızın ağız dolusu küfürler edebilmesi, James Joyce ve Hemmingway ile dostluğu gerçekten insanda bunu bir film olarak izleme isteği uyandırıyor.
Küçük yayınevleri candır
Çevirisi de çok hoş.