Kayıt Ol

Gölge (13) - Son

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gölge (10)
« Yanıtla #75 : 17 Şubat 2010, 23:01:19 »
Lovecraft, İncil, Kıyamet Senaryoları.

Hepsinin bu kadar uyumlu bir şekilde bir araya getirilebileceğini sanmazdım.

Ama belki de hepsinin kaynağı aynıdır, sen de farklı bir şey yapmıyorsundur.

Yine de, hayran olmaktan kendimi alamıyorum.

Sevdiğim şeyleri bir araya getirip sentez yaratmak her zaman hoşuma gitmiştir. Böyle de devam edecek büyük ihtimalle =) Hiç bir şeyin kaynağı aynı değil ancak Lovecraft hikayelerinin, Dinlerin, Çoğu şaşırtacak okült bilgilerinin temelleri, gelişimleri ve sonuçları öyle benzer ki, birleştirilmesi pek zor olmuyor aslında.

Böyle diyince kendimi büyük bir şey gibi hissediyorum =P Teşekkürler ^^


Baal Adramelech,

İyice olgunlaşırmışsınız! Bu bölümü çok beğendim diyebilirim. Birçok şeyin bağlantısı açısından ve tabi yarattığınız hava açısından bir de... :)

Elinize sağlık!

Böyle olmasına sevindim ^^ Bir ay önceki kararlı ve insan olan Yiğit'e dönmemde ve Lovecraftvari rüyalar görmemin de buna etkisi vardır =) Girebileceğim yer olsa uzun uzun anlatacaktım ama uzatmak havasını bozabilirdi. Son 3 bölüm kaldı şimdi... =) Umut ediyorum hoşunuza gidecek.

Çok teşekkürleer! ^^
#rekt

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gölge (10)
« Yanıtla #76 : 18 Şubat 2010, 19:53:11 »
Eheh Kıyamet Saati 12'ye 3 dakikayı gösteriyor desene :ehi

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
11
« Yanıtla #77 : 19 Şubat 2010, 23:11:31 »
Spoiler: Göster
Sonunu nasıl bağlayacağım konusunda şüphelere ve endişelere sahibim. Gittikçe daha az beğenmeye başlıyorum bölümlerimi =) Bunu bir geçiş bölümü sayabilirsiniz, 12. bölümde böyle olacak ve son bir kaç boşluk doldurulacak. Ardından final bölüm geliyor... =)


1369

Alexander hızlıca binanın tepesinden atladı ve sütunun bazı çıkıntılarına tutunarak aşağıya doğru indi. Partenon'un köşesindeki bu sütunu geçtiğinde hızlıca kenardan zıpladı ve o sırada aşağıdaki taş yoldan geçmekte olan at arabasının camını kırarak girdi. Araba sarsıldı ancak bundan pek etkilenmişe benzemeyen Alexander, hızlıca bıçağını çıkardı ve karşısında oturmakta olan kadının boğazına dayadı. At arabası durdu ve bu ikinci bir sarsıntıya yol açtı.

"Söyle, nerede?" dedi Alexander bıçağı biraz daha bastırarak beyaz tenli kadının boğazına. Kadın ise düz bir yüz ifadesiyle bakıyordu.

"Yanlış kişiyle uğraşıyorsun." dedi Kadın. "Seni nefesimle bile öldürebilirim ben, biliyorsundur. O halde bu korkusuzluk niye?"

"Çünkü aradığım bir şey var ve bulmalıyım. Ve o demir parçasının sende olduğunu biliyorum." dedi hırlar gibi.

"Elbette, o demir parçası bizde. Ancak onu sana vermeyi planlamıyorum." Kadının sesi hala sakindi ve Yunancayı gayet anlaşılır bir şekilde ifade ediyordu. "Adamım hala kapıyı açmadığına göre, sevgili dostun onu öldürmüş olmalı. Onuda çağırmayacak mısın?" dedi kaşlarından birini kaldırıp.

O sırada kapı açıldı ve Gospel içeriye baktı. "Ay'ın Çocukları yaklaşıyor. Hızlı olmalıyız." sonra kadına döndü. "Sen..."

Kadının yüzündeki küçümser gülümseme büyüdü. "Arkadaşınla birlikte geleceksin ve benim oyunumu alt edeceksin öyle mi yeni yetme? Seni bu dünyada terk ettim, nasıl hayattasın şaşırıyorum. En son bıraktığımda zırıl zırıl ağlıyordun."

"Yeter!" Gospel kılıcını çekmiş ve kadına doğru savurmuştu. Alexander son anda bıçağını kadının boğazından çekti ve kılıcı durdurdu. Kadın kısa bir kahkaha attı ve bir anda toz bulutu gibi, onlarca sineğe dönüşerek arabanın içinden dışarıya uçtu. Gospel sinirle Alexander'a baktı. "Kaçırdık!" diye bağırdı.

"Hayır." dedi Alexander sakince. "Nereye gittiklerini biliyoruz. Caine'in Takipçileri kuzeye gidiyorlar. Karpatlarda bir yere, bir tapınağa. Orası son durağımız olacak ve sonra zamanın gelmesini bekleyeceğiz."

***

Modern Zamanlar

Bodrum katından dışarıya çıktı ve sokakta yürümeye başladı. Mümkün olduğunda gölge foruma girip, kısa süre önce içindeki Elder'ler ile birlikte patlattırdığı evine gidiyordu. Sonunda tahta parçaları ve itfaiyelerin arasından sıyrıldı ve evin bodrum katına inen merdivenlere ulaştı. Yanık izleriyle dolu merdivenlerde attığı her adım yankılanıyordu.

Uzun ve taş bir koridorun tamamını geçtikten sonra kapıyı açtı, arkasından kapadı ve karanlık odada tek başına olduğundan emin olacak şekilde etrafı dinledi. İçinde bulunduğu küçük odanın bir tarafındaki masanın diğer tarafına geçti ve rahat sandalyeye oturup beklemeye başladı. Bir kaç dakika olmuştu ki, gürültüyle birisinin indiğini duydu. Ayak sesleri hızlıca yaklaştı.

Kapı açıldı ve gelen kişi bir tek söz bile söylemeden paketi masanın üzerine koydu. Arkasına bile bakmadan koridoru geçti ve merdivenlerden yukarıya çıktı.

Gölge paketi aldı ve gülümsedi. "Nihayet." dedi, "Nihayet o yazıtları buldum." Eliyle kartonun üzerindeki ipleri parçaladı ve açtı. Önünde, eski olduğu belli bir kaç parşömen vardı ancak garip bir şey ilgisini çekti. Yarım metre uzunluğunda bir mızrak ucuydu bu. Sümerce yazılmış parşömenlere baktığında, sadece tasvirler olduğunu anladı. Her şey bu mızrak ucunda bitiyordu.

Üzerinde Enokyan* dilinde yazılar vardı. Derin bir nefes aldı Alexander ve paketi kapatıp üzerini gölge ile kapladı. Bir kaç dakika sonra bütün paket yok olmuştu.

Hızlıca binadan çıktı ve yıkıntıların arasından uzaklaşıp, kiliseye doğru yürümeye başladı. Birden şehirde sirenler çalmaya başladı. Yağmur hafif hafif yağmaya başlamışken, Alexander'ın gözleri önce gökyüzüne sonra saatine kaydı. Saat 12 olmasına rağmen, gökyüzünde güneş yoktu. Karanlık bulutlar gökyüzünü katman katman kaplamış, tek bir ışığı bile engelliyorlardı.

Yağmur hızını arttırdı, sonunda sirenler sustu. Şehir büyük bir depremle sarsıldı ve tüm elektrik o an kesildi. Şehrin her tarafından çığlıklar yükseliyordu.

Alexander ona bakan adamı fark etti. Adım adım ona geliyordu. Ağzını açmadı, ancak sesini kulaklarında duyabiliyordu. "Senin için geldim." dedi boğuk ve korkutucu bir sesle. Üstünde sadece bir paçavra vardı. Saçları omzuna kadar uzun, kirli sakallıydı. Gözleri kapkara ve teni esmerdi. Alexander'dan daha uzundu ancak daha ince görünmesine rağmen daha kilolu olduğu belliydi. "Ben Altılardanım ve senin için geldim." Elindeki köşeleri yontulmuş taşı aldı ve Alexander'ı gösterdi.

Alexander dizleri üzerine çöktü. Ölmesi gerekiyordu. Onların önünde bir engeldi ve bunun sonlanması gerekiyordu. Alexander boş hayatının sonunun bir anlam ifade edeceğini umarak başını eğdi. Adam geldi ve Alexander'ın siyah saçlarını tutup çekti ve havaya kaldırdı onu. Taş ile, Alexander'ın kafasını tek seferde kesti.

Tozlar her yana dağıldı. Adam elleriyle sanki bir top tutuyormuş gibi bekledi. Sonunda Alexander'ın külleri iki avucunun arasına doldu. Bir başkası kavanoza koydu ve bir başkası kavanozun kapağını kapattı. iki kişi kavanozun iki kolundan tutup yürümeye başladılar. Altısı birden, dünya üzerinde binlerce yıldır duyulmamış bir dilde dualar mırıldanıyorlardı.

Bir apartmanın üzerinde, Lucifer, sokağa bakıyordu. Yanındaki kadının kuzgun saçları kıyamet rüzgarlarında deli gibi savrulurken, yanındaki sarışın adam hiç bir şeyden etkilenmeyen bir illüzyon gibi duruyordu. Kadın hafif sesiyle mırıldandı.

"Enki... O seçilmiş olanın değil miydi? Ne diye kurtarmadın onu?"

Adam gülümsedi. "Çünkü o seçilmişti. Çünkü o bunun için seçildi, Gospel. Yakın zamanda, adının vaat ettiklerini yerine getireceksin."



Spoiler: Göster
*Nuh evlatlarından Enoch'un çocuklarını unuttuğu, Cennet'in lisanı. 16. Yüzyılın sonlarına doğru bir takım Majisyenler bu dili görü yetenekleriyle tekrar ortaya çıkardılar. Dr. John Dee ve Edward Kelley Modern Maji'nin her alanında kullanılan bu Lisanın kaşiflerindendir.


#rekt

Çevrimdışı Lunacy

  • ***
  • 435
  • Rom: 8
  • ₪₪
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gölge (11)
« Yanıtla #78 : 20 Şubat 2010, 11:16:26 »
bir çok şeyi sentezleyip aradan kendi öykünü  yazmayı başarabilmek gerçekten zor bir iş. hani ortaya yine özgün birşeyler çıkartabiliyorsun ya, şapka çıkartıyorum sadece=)

heycan dorukta hala , devamını bekliyoruz.. =)
₪ Hail to the Thief ₪

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gölge (11)
« Yanıtla #79 : 20 Şubat 2010, 12:07:51 »
bir çok şeyi sentezleyip aradan kendi öykünü  yazmayı başarabilmek gerçekten zor bir iş. hani ortaya yine özgün birşeyler çıkartabiliyorsun ya, şapka çıkartıyorum sadece=)

heycan dorukta hala , devamını bekliyoruz.. =)

Teşekkürler :D Bende heyecanlıyım, nasıl bitirsem diye parmak derilerimi kemiriyorum iki gündür.
#rekt

Çevrimdışı Roselyn

  • **
  • 73
  • Rom: 0
  • Blood Witch Queen
    • Profili Görüntüle
    • Düş
Ynt: Gölge (11)
« Yanıtla #80 : 20 Şubat 2010, 17:42:54 »
Eneee, nası ya O.o; afalladım.
bi sonraki bölümü çabuk yaz, beklemediğim bir gelişme oldu  bu benim için O.O

Çevrimdışı Elerki

  • ***
  • 441
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gölge (11)
« Yanıtla #81 : 20 Şubat 2010, 19:29:56 »
Baal Adramelech,

Ne yaptınız yahu! Bu sitede herkes bir üst düzeye geçmiş durumda kardeşim! Kimisi anlatımdaki heyecanı, kimisi anlatımdki akıcılığı, kimisi bilgilerin aktarımını, olay örgüsünü ve daha bir çok şeyi ilerletti kesinlikle... Bunu bir okuyup gerçekten zevk almaya başlayan bir okuyucu olarak diyorum zira başka bir şey olarak demeye haddim asla yok. Helal olsun...

Elinize, aklınıza, araştırmanıza sağlık ne diyeyim! :)
Let the Dragon ride again on the winds of time.

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gölge (11)
« Yanıtla #82 : 20 Şubat 2010, 19:37:11 »
Çok çok çok teşekkürler! ^^ Bu gece yazacağım sanırım çünkü bu gece bu bölüm yazılmalı gibi hissediyorum. 12 özel bir bölüm olacak! ^^
#rekt

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
12
« Yanıtla #83 : 20 Şubat 2010, 23:08:42 »
"Koştu. Günlerce koştu, belki aylarca, belki yıllarca. Umutsuzca, Cennet'in Bahçesinden güneye koştu. İki nehrin arasındaki diyardan ilerledi ve güneyde uzanan denizi görene kadar durmadı. Dönüp baktığında arkasında ışığı bırakmıştı. Güzel her şey, en sevdiği şey dâhil, arkasında bırakılmıştı.

Sol eline baktı ve sağ elindeki mızrağa. Kanlar kurumuştu ama onun gözyaşları hala dinmemişti.

Gece oldu ve yağmur yağdı. Caine dizleri üzerine çöktü ve bu can yakıcı, soğuk yağmurun altında bir ağacın kenarına geçip saklanmaya çalıştı. Bir anda yağmur durdu sonunda. Çimlerin üzerinde dolaşan birinin ayak seslerini duydu. Kafasını kaldırdı ve karşısında duran kadına baktı.

Sarı saçları kalçalarına kadar gelen, mavi gözlü, güzel bir kadındı karşısında duran. Dudakları kıpkırmızıydı ve esmerdi. Üstünde tek parça koyu renk bir kürk vardı ve yerde sürünüyordu. ‘Gel’ dedi Caine'e, ‘Gel ve sana su vereyim. Gel ve sana giysi vereyim.’

Caine itiraz etmedi ama kim olduğunu da sormadı. Büyük bir ağacın kovuğuna gittiklerinde, güneş doğuyordu. ‘Kimsin sen?’ dedi Caine, ‘Ve kimsin ki Cennet'ten kovulanların soyuna benzersin ve bana yardım edersin?’

‘Ben eski Tanrılardanım.’ dedi kadın. ‘Anu'nun yanında gezmiş olanlardan bir zamanlar. Enlil dediler bana, lakin yakın zamanda Lilithu diye anılacağım, Babanın soyundan gelenlerle. Enki ile birlikte olanım ve onunla yaşayıp Marduk'u doğuran. Ve sen Caine'sin, kardeşini kıskanan ve onu öldüren.’

Caine'in gözünden bir kaç yaş döküldü. Ancak susmayı yeğledi ve kafasını salladı. Ardından gözünde bir alevle baktı kadına. ‘İntikam’ dedi Caine ‘İntikam almak istiyorum. Neslim onun neslinden intikam alsın istiyorum.’

O gece Caine ve Lilithu birlikte oldular ve altı çocukları oldu. Enlil onlar büyüyüp adam olana kadar başlarında bekledi ve sonunda büyüyüp erkek olduklarında, Lilithu onlara kendi kanından içirdi. Sonra güneye doğru yürüdü ve ufukta yok oldu sonunda.

Böylelikle Caine ve yedi oğlu kıvrandılar ve öldüler. Enlil onlara ihanet etmişti çünkü Anu'nun oğullarına dokunamazdı. Gitti ve Lupinleri, Kurtadamları doğurdu. Ayın yanında durdu ve onlar için parladı.

Enki Enlil'in yaptığını görünce kızdı ve kendinden bir parça gönderdi. Caine ve Altı oğlunun yüzüne üfledi hepsinin yüzlerine. İlk Caine kalktı ve vücudunun ışıkta yandığını fark edip ağacın kovuğuna saklandı. Çocukları da onun peşinden geldiler uyandıklarında. Enki konuştu ve dedi ki, ‘Dileğin yerine gelecek Caine, Âdemoğlu. Ancak babanızdan olan alındı, benim özüm konuldu içinize. Hala insanoğlu olduğunuz yanılgısına kapılmayın. Tanrıoğullarına karşı Yılanoğulları.’ ve böylelikle batıya doğru yürüdü. O zamanlar Tanrıoğulları Cennet'in bahçesinden güneye inmiş ve Kenan denilen topraklarda yaşamaya başlamışlardı. Onların arasından, hiç zarar görmeden yürüdü ve ufukta kayboldu.

Böylelikle Babil'in ilk evinin temeli atıldı. Caine, sağına ve soluna üç oğluna yetiştirdi. Kenan'lı halkla savaşabildikleri kadar savaştılar ve ele geçirdikleri insanları Babil'e getirdiler, köle ve kan kaynağı olarak. Vampirler yaratıldı ancak Caine'in izni dışına çıkmadı asla."

"Sonra?" dedi Gospel. "Ya sonra ne oldu?"

"Sonra Marduk geldi. Oğlum." dedi Enki. Altılı, iki tarafı yıkık binalarla kaplı sokakta ona doğru geliyorlardı. Havada kahverengi bir toz, kum fırtınası gibi kaplıyordu ortalığı. Enki, sokaktaki taşları bir şekilde yükseltmiş ve taht gibi, kendine oturacak bir yer ayarlamıştı. Enki'nin bir kaç metre önüne bırakıldı Alexander'ın küllerinin olduğu kavanoz. Enki'nin tam karşısından, doğudan bir adam geldi yürüyerek bu sırada. Beyaz, uzun sakalları vardı ve üzerinde bir göğsünü kaplayan bir cüppe vardı. Beyaz saçları omzuna kadar uzanıyordu ve sakalları uzundu. Bakışları sert ve vücudu kalındı.

"Anu." dedi Enki "Hoş geldin. Anlaşmamıza uyduğunu görmek güzel eski dostum."

"Enki. Her ne kadar istemesem de zaman geldiyse, gelmiştir."

"Enki, Anu." dedi ince bir ses. Güneyden geliyordu, sarı saçlarıyla bir. İkisi de onu selamladılar ve Anu ve Enlil kendilerine ait yaratılmış yere oturdular. Altılı geri çekildi ve tahtların arkasına geçtiler. Başlarını eğdiler ve beklediler. Gospel ise Enlil'in tam karşı tarafında, kuzey tarafta duran tahtın yanında oturuyordu.

"O halde hükümdarlığım başlasın." dedi Enki ve gökyüzündeki bulutların ortası yarıldı adeta. Bir ışık huzmesi, kavanoza vurdu.


Spoiler: Göster
Ve böylelikle gerçekler saçıldı ortaya... Son bölümde görüşmek üzere =)
#rekt

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: 12
« Yanıtla #84 : 20 Şubat 2010, 23:46:17 »
Hikaye epey ilginç bir hal almış ve son üç bölümde muhteşem olmuş. Çok sürükleyici ve etkileyici. Efsaneler ve anlatılar hep hoşuma gider biliyorsun, son üç bölüm de onlarla dolu.

Her şeyin bitmemiş olması gerekiyor. Christ Antichrist çatışmasında iki tarafında resurrection geçirmesi mi gerekiyor yoksa? Ve o bahsi geçen mızrak da Longinus mızrağı mı? İki tarafın da bir nevi ölümüne yol açmış olacak. Tahminlerim yanlış çıkarsa üzülürüm (mesaj kaygısı :P).

Son bölümde, cümle kurmada ve bazı kelimelerde ufak hatalar var ama önemsiz. Tebrik ediyorum son bölümü merakla bekliyorum.
try again fail again fail better

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: 12
« Yanıtla #85 : 20 Şubat 2010, 23:51:37 »
Hikaye epey ilginç bir hal almış ve son üç bölümde muhteşem olmuş. Çok sürükleyici ve etkileyici. Efsaneler ve anlatılar hep hoşuma gider biliyorsun, son üç bölüm de onlarla dolu.

Her şeyin bitmemiş olması gerekiyor. Christ Antichrist çatışmasında iki tarafında resurrection geçirmesi mi gerekiyor yoksa? Ve o bahsi geçen mızrak da Longinus mızrağı mı? İki tarafın da bir nevi ölümüne yol açmış olacak. Tahminlerim yanlış çıkarsa üzülürüm (mesaj kaygısı :P).

Son bölümde, cümle kurmada ve bazı kelimelerde ufak hatalar var ama önemsiz. Tebrik ediyorum son bölümü merakla bekliyorum.

Yanılıyorsun =)  Hemde baya. Hiç bir şey olmayacak =P

Bende merakla bekliyorum. Ne yazacağımı hala parmak derilerimi kemirerek düşünüyorum.
#rekt

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
13 - Son
« Yanıtla #86 : 21 Şubat 2010, 14:22:29 »
Anu Gospel'e baktı. "Şimdi sen soydaşlarından sonuncususun.  Lakin artık değil, çünkü Anu'nun sizin soyunuza üflediğini bende üflüyorum, ölümsüzlüğün gitti ve Tanrıoğullarına ait ruha sahipsin. Yılların yükü ağır gelebilir, yaptıklarının acısı vicdanını yakıp kavurabilir. Lakin benim sana lanetim ve hediyem budur. Diğer Tanrılar şahidimdir, sen yeni soyun başlangıcı olacaksın."

Gospel bir anda, sanki üzerindeki tüm yükler alınmış gibi hissetti. Bir an hiçbir kası tutmaz oldu ve yığıldı yere. Gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Ağladıkça ağladı ve sonunda kesildi ağlaması. Ağzından son bir nefes verdi ve gözlerini kapadı. Gospel, hayatının son nefesini ölümlü olarak verdi.

Enlil ayağa kalktı. "Dengenin sahibi olarak, Enki'nin hükümdarlığını ilan ediyorum." dedi. "Ve Emrin artık geçerlidir. Son yüzyıldır hazırlanmış olan kavim, yola çıktılar. Eski Krallığın tekrar kurulması için istediğin yere yol alıyorlar. Ya oğulların Enki? Onların soyu ne olacak?"

Enki ayağa kalktı ve elleriyle gökyüzünü ayırdı. "Oğlum Marduk ve Kızın Sarpanit birleşecekler. Kavimimin başına onlar geçecek. İkisi uzun süre hükümde olacaklar ve ruhları ölmeyecek, benim yanıma çıkacaklar." Dedi ahenkli sesiyle. Kavanoza doğru yürüdü ve kavanoz parçalandı. Tozlar, rüzgârla uçtular ve kavanoz'un kırıkları etrafında döndüler. Kaybolduklarında, ortasında çırılçıplak bir şekilde bir adam duruyordu. Siyah saçlı ve siyah gözlü, sert yüzlü ancak yapılı bir adam.

Yavaşça ayağa kalktı Gospel ve yüzündeki her şeyi anlamış ifadeyle Enki'ye, sonra Enlil'e baktı. "Kraliçem?" dedi Enlil'e "Artık her şeyi biliyorum."

"Elbette. Sana benden olan özün geri verildi. Tıpkı şimdi ona Enki'den olan özünün verileceği gibi." Enlil geri doğru yürümeye başladı ve tarhına geri oturdu. "Sarpanit, kızım, siz soyunuzu tekrardan başlatacaksınız. Zamanı geldiğinde onunla beraber Babil'i terk edeceksiniz."

Enki, Alexander'ı elinden tuttu ve ayağa kaldırdı. "Marduk, oğlum, krallığına hoş geldin." dedi sakin bir sesle. "Nihayet amacını biliyorsun, yıllardır bilmeksizin dolaştığın bu diyarlar artık senindir. Zamanı gelene kadar..."

"Artık anlamını biliyorum, Baba." dedi Alexander. O sırada Gospel'i gördü, Enlil'in solunda duran.

***

Anu ve Enlil gitmişlerdi çoktan kendi yollarına. Marduk, Babasının sol tarafında, Kuzey tahtında oturuyordu ve Sarpanit hemen yanındaydı. "Baba," dedi Marduk "Benim amacım buydu. Ancak Niye yarattınız? Neden istediniz sizin etrafınızda dönen insanları?"

"İnsanlar bizim yaratımımız değildir ancak onları bir şekle biz soktuk. Sarnath'ın, Thraa'nın ve Ilarnek'in başına gelenlerden sonra sizler bir kuzu sürüsü gibi uçurumdan atladınız. Kurtların arasındaki Kuzulardınız ve kaçabileceğiniz tek yer orasıydı. Bizim yapabileceğimizin en iyisi buydu. Çünkü tek birimizin hükmetmesine izin vermeyecek kadar kibirliyiz her birimiz."

"Ya eski Tanrılar? Kadath'ta yaşayanlar? Veya Azathoth?" dedi Marduk merakla.

"Şüphesiz bir şekilde, Kadath'daki Diğer Tanrılar bir daha dönmeyecekler. Çünkü onlar, bu dünya üzerindeki tüm yetkinliklerini kaybettiler. Azathoth ve soyu içinse, bizim dünyamız ilgilenmeye değmeyecek kadar küçük. Onlara dua edip karanlık ritüellerini yapanlar binlerce yıllardır varlar. Azathoth onların bu isteklerine cevap verir ancak o kadar büyük ki, kendisinden bir şeyin eksildiğini ve bazen cevap verdiğini fark etmez bile. O nedenle bırak, dış tanrılar dışarıda kalsınlar."

Marduk düşündü ve kabul etti. Dünya şu anda içinde bulunlarla bile yeteri kadar karmaşıktı.

***

Yedinci gece Enki, Marduk ve Sarpanit'i kaldırdı. Onlara doğuya gitmeleri gerektiğini söyledi.

Böylelikle Atlas Okyanusunu geçtiler kamıştan yapılma bir tekneyle ve sonunda Nil nehrine girdiler. Nil'in solunda yere bastıklarında, bir kum tepesinin üzerinden deveye binmiş bir Arap onlara doğru geliyordu. Yakınlaştıkça, Marduk farketti ki, adamın gözleri yanıyordu.

"Selam olsun ey Enki ve Oğlu ve Gelini." Adam devesinden indi ve yüzündeki koruyucu kumaşları çıkardı. Abdül Alhazred önlerinde duruyordu. "İstediğiniz gibi kavim Babil'e yönlendirildi. Ib şehrinin gölünden uzak tutuldular ve gerekli malzemeleri buldular."

"O halde azad edildin Kha-Ni. Hapsedildiğin ölü bedenden ayrılabilirsin." Böylelikle adamın giyindiği kumaşlar ve beden alev aldı. Sis gibi gri bir bulut gökyüzüne doğru uçtu ve gitti.

"Şimdi Babil'e, evine dönme zamanın geldi Marduk." dedi Enki. "Uzun zamandır yıkılmış olan hükümdarlığını tekrar kurmanın zamanı geldi."

***

Arap çölünden geçerken gözlerine bir yangının ışığı ve parlayan onlarca şey gözüktü. Marduk sordu, "Nedir bunlar baba? Çölün ortasında ne yanıyor?"

"Günahkârların anıtları yanıyor ve cama dönüşen kumlar parlıyor. Sizin oğullarınız oraya dönmeden, çöl ters düz olacak ve büyük bir orman oluşacak."

Marduk kaşlarını çattı ancak itiraz etmeyip yürümeye devam etti.

***

Basra körfezini gördüklerinde, kuzeye yöneldiler. Küçük bir ormanın içine girdiler ve bir süre konakladılar orada. Ancak gün doğduğunda, Enlil ile Enki'nin konuştuğunu gördü Marduk. Dillerini anlayamadı. Bunun üzerine sordu, "Ne konuştunuz Baba? Ve ne dilde konuştunuz?"

"Enokyan Lisanı diyor ölümlü diller buna. Yüce bilgilerin çoğunu edinmiş olabilirsin ancak bütün bilgilerine ulaşamadın hala. Zamanla öğreneceksin ve anlayacaksın. Şimdi dikkatlice takip edin beni çünkü yolculuğun sonuna geliyoruz."

Ormandan çıktılar ve birkaç saat yürüdüler. Sonunda bir tepeye doğru tırmanıyorlardı. Bu soğuk çölün ortasında, uzun zamandır ki ilk açık havayı gördüler. İlk defa ılık bir esinti duyuldu. Hava, onlarca gördükleri yerdeki gibi kirli ve yıkılmışlığın tozuyla kaplı değildi artık. Temiz ve saf bir rahatlık veriyordu.

Marduk, ince ve rengârenk tüylerle süslenmiş giysisinin içinden mızrak ucunu çıkardı ve üzerindeki parlayan yazılara baktı.

Artık biliyordu.

Gölge, kadının elini tuttu. Gülümsedi.

Son
#rekt

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gölge (13) - Son
« Yanıtla #87 : 21 Şubat 2010, 14:44:10 »
Son. İlginç bir şekilde her şeyin bittiğini hissettirmeyen bir son oldu bana. Tarz, anlam, atmosfer her şey değişti sona gelirken ve belki bu yüzden bazı şeyler olması gerektiği gibi olmamış gibi hissettim. Yine de yorumlanabilir bir son benim için her şekilden iyidir. Kronolojik olarak okuyunca belki her şey düzelir yine.

Kendini bu kadar geliştirdiğini görmek ilginç bir his benim için. Tebrik ediyorum ve yeni karmaşalara alacağın yolda başarıları :D
try again fail again fail better

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gölge (13) - Son
« Yanıtla #88 : 21 Şubat 2010, 16:21:37 »
Ben son bölümü yazmaya başladığımda fark ettiğim şey, ne yazarsam yazıyım uymayacak, güzel bitmeyecek olmasıydı. İster istemez son iki bölümde her şey değişti. Hayatım değişti sayılır çünkü. -Edit: Ne demek len bu? Hayatım değişmedi. Ama bazı şeyler ciddi ciddi değişti. Düzene girdi hayatım sanırım.

Hikayenin tamamı karanlık gidip de son bölümde 'Kuşlar, böcekler, yaşayan bazı kişiler, insanlar, heleleloy' havasına girince öyle gelir tabi :D Yapabileceğim bir şey yok :D

Bu arada ilk mesajın başına pdf şeklinde indirebileceğiniz dört link ekledim. Ben en kaliteli, her sayfada resim olanı istiyorum derseniz büyük olanları indirin. Sadece okumak içinse küçük olanları =) İçerik olarak bir farkları yok.
#rekt

Çevrimdışı Roselyn

  • **
  • 73
  • Rom: 0
  • Blood Witch Queen
    • Profili Görüntüle
    • Düş
Ynt: Gölge (13) - Son
« Yanıtla #89 : 22 Şubat 2010, 18:49:46 »
Hum.
Beklediğim gibi olmadı, ne bileyim.
Beğenmedim sonunu sank, uyduramadım gidişata, alelacele bitirmişsin gibi geldi bana, öyle bir his verdi...