Kayıt Ol

Anka Günlükleri (1. Bölüm eklendi!)

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Anka Günlükleri (1. Bölüm eklendi!)
« : 03 Ocak 2010, 22:31:11 »
Giriş: "Son"

Neden yazmaya devam ettiğimi bilmiyorum. İlk zamanlarda kafamda oluşan, bu satırların başkasına ulaşacağı fikrinin yerinde umutsuzluğun acı düşünceleri var. Bu pis kokulu umutsuzluk denizi, beynimin tüm kıvrımlarını ele geçirmiş de olsa yazmaya devam ediyorum. Evet, bu iki işe yarıyor. Birincisi, zamanın neresinde olduğumu asla kaybetmeyeceğim. Zamanı da kaybedersem, elimde ne kalır ki? İkinci neden ise...

Adam kalemi sayfaları sararmış defterin üzerine yavaşça bıraktı ve yanıbaşında yanmakta olan mumu izledi. Düşünceli olduğunda refleks olarak yaptığı hareketi yaptı; sakalını sıvazladı. Yaptığı şeyin farkına vardığında içinde garip bir mutluluk oluşmuştu. Ben henüz kaybolmadım. diye düşündü. Henüz değil.

Sadık dostunu yattığı rahat yatağından kaldırdı ve elinde çevirmeye başladı. Kalem hızlı hızlı dönerken adam mumu seyretmeye devam ediyordu.

İkinci neden ise... Sen konuşabildiğim tek varlıksın. Sen bittiğinde ya da şu sürüngen hayatı yaşadığım günlerde hep yanımda olan kalemim bittiğinde... Bilmiyorum.

Adam kalemini defterin üzerine bıraktı ve gerindi. 4 saatlik uyku ona yetiyordu, bu koşullarda en uygunu da buydu. Metabolizmayı minimuma ayarlamak onu bugünlere getirmişti. Uykusu yoktu, yazısını da tamamlamıştı. Kafasını pencereden dışarıya çevirdi ve güneşin mesaisine başladığını gördü. Herşeye rağmen, tüm bu olanlara rağmen güneşin vazgeçmediğini gördü adam ve bir an için, kelimenin tam anlamıyla aydınlandı. Işık suratına vurmaya başlayınca mumu söndürdü ve defterine bir satır daha ekledi.

Güneş... Her şeye rağmen devam ediyor. Ben de...
22 Haziran 2052 - Gün Doğarken - 782. Gün


Kalemi dinlenme yeri olan defterin arasına yatıran adam defteri kapatıp kırık çalışma masasının çekmecesini açtı ve defteri yavaşça çekmeceye koydu. Çocuklarını yataklarına yatıran birisi gibi, defteri özenle çekmeceye yerleştirmişti. Bu benzetme biraz doğruydu da, adamın onlardan başka kimsesi yoktu.

2 hafta önce şehrin bir ucunda, çöp bidonlarının yanında bulduğu aynanın karşısına geçti. Aynanın kenarları kırılmıştı, bu yüzden çok biçimsiz duruyordu. Ama sağlamdı, biraz pisti belki, o kadar. Ya da değildi. Aynada görünen kişi mi yoksa ayna mı pisti, bunu ayırt etmek zordu. Adam ellerini yağlı saçlarının arasında gezdirdi ve aynaya yaklaştı. Aynanın ardında ona dikkatla bakan kişi, yaklaşık 1 hafta sonra 38. yaşını kutlayacak olan Alexander'dı. Ama görüntüsü 45'ine merdiven dayamış birisinin görüntüsüydü. Kot ceketini silkti ve omuzlarını dikleştirdi. Hayır, duruş değildi onu  yaşlı yapan. Gözleri herşeyi ele veriyordu. Gözlerindeki ışık çoktan kaybolmuştu, diğer bütün ışıklar gibi.

Yine şehrin başka bir köşesinden bulduğu, eski metal bir dolabı açtı ve içinden konserve yiyecek çıkardı. Stokları azalıyordu, bugün dolabı doldursa iyi olacaktı.

Alexander günlerdir yediği şeyi sanki ilk defa yiyormuş gibi iştahla yedi ve boş konserve kutusunu camdan aşağı fırlattı. Eskiden evin bir köşesine koyuyordu bu boş kutuları ama sonradan kokunun dayanılmaz olduğunu anladı ve bu alışkanlığı edindi. Çöpler dışarı! Aynadaki hali aklına gelince acı acı güldü, "Kendimi de atsam ya.".

Adam dışarı çıkmak için son hazırlıklarını yaptı ve üzerini kontrol etti. Geriye birşey kalmıştı, o da kapının yanında duruyordu. Önceki ev sahibinin evden çıkarken anahtarını aldığı yerde şimdi bir tüfek vardı ve Alexander evden çıkarken Winchester marka tüfeğini aldı, artık hazırdı. Tüfeğe ihtiyaç olacağını düşünmüyordu aslında, sonuçta bugüne dek 3 kere kullanmıştı ama korku... Bizi yorganın altına mıhlayan da korku değil miydi?

Güneş iyice yükselmişti. Ortada yağmur bulutları gözükmüyordu. Dışarı çıkmak için hava çok uygundu. Alexander dış kapıyı yavaşça açtı ve ışık bir an için gözlerini yaktı. Göz kapakları mesajı aldı ve hızla kapanıp açılmaya başladılar. Çok geçmeden şehir tüm netliğiyle Alexander'ın karşısındaydı.

Nükleer fırtına tarafından yıkılan dünyadaki tüm büyük şehirler gibi bu şehir de kalıntılardan oluşuyordu ve küller altındaydı. 782 gündür bu küllerden hiç birşey doğmamıştı. 782 gündür dünyada, yıkımdan sağ kalabilen insanlar - varsa tabi - yaşam mücadelesi veriyorlardı. Ve 782 gündür şehre her baktığında Alexander'ın gözleri doluyordu.

Devam edecek...

1. Bölüm
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri
« Yanıtla #1 : 03 Ocak 2010, 23:21:31 »
Abi ben hikaye yazmayacağım bundan sonra. Yok. Valla. Sustum ben.
#rekt

Çevrimdışı Elerki

  • ***
  • 441
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri
« Yanıtla #2 : 03 Ocak 2010, 23:22:55 »
Laughing Madcap,

Çok iyi! Heyecanlandırdı beni tam anlamıyla. Çok da güzel anlatmışsınız! Başlığa bakınca ve bir de bu kısmın sonunu okuyunca heyecanlanmamak elde değil!

Merakla devamını bekliyorum. :)
Let the Dragon ride again on the winds of time.

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri
« Yanıtla #3 : 03 Ocak 2010, 23:27:01 »
Abi ben hikaye yazmayacağım bundan sonra. Yok. Valla. Sustum ben.

O kadar da değil.


Laughing Madcap,

Çok iyi! Heyecanlandırdı beni tam anlamıyla. Çok da güzel anlatmışsınız! Başlığa bakınca ve bir de bu kısmın sonunu okuyunca heyecanlanmamak elde değil!

Merakla devamını bekliyorum. :)

Teşekkür ederim. Ben de merakla devamını bekliyorum, üşengeçlik denen illetten kurtulduğum ilk anda yazacağım. Ama o zamana dek, "üşeniyorum öyleyse yarın".
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: Anka Günlükleri
« Yanıtla #4 : 03 Ocak 2010, 23:34:17 »
Chernobyl kazası olmasaydı yazarlık çok farklı bir noktada olurdu. Hiroşima'da etkili oldu ancak kıyamet-sonrası senaryolara onun kadar ışık tutamadı. Bu söylediklerim biraz ruhsuz cümleler, ancak her açıdan bakmak gerek. Güzel bir başlangıç, devamını okuyacağım.

Çevrimdışı

  • **
  • 139
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri
« Yanıtla #5 : 03 Ocak 2010, 23:39:01 »
Ben de beğendim. Ama bana biraz tek boyutlu gibi geldi. Tabi bu hikayeyi ne kadar sürdürmek istediğinize bağlı. Anlatım çok başarılı. İnsan karakterin duygularını gerçekten hissediyor. Ama dediğim gibi uzun soluklu bir hikaye olup olmayacağı konusunu gerçekten merak ediyorum.

Çevrimdışı Shinigami

  • **
  • 166
  • Rom: 2
  • There is nothing about me
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri
« Yanıtla #6 : 04 Ocak 2010, 15:19:25 »
Karakterin duygularını gerçekten iyi yansıtmışsın, akıcı bir anlatımın var. Betimleme tarzını sevdim, okurken insan kendisini öykünün içinde hissediyor. Kalemine sağlık, devamını merakla bekliyorum. :)

Çevrimdışı deanna

  • **
  • 324
  • Rom: 9
  • ***
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri
« Yanıtla #7 : 04 Ocak 2010, 22:56:38 »
Anlatımın gerçekten iyi. Konusu ne olursa olsun sen onu okutabiliyorsan okuyucuya bu gerçekten iyi demektir. Tamam bu felaket sonrası neler olacak gibi şeyler hakkında çok kurgular yazılmış olabilir ama hepsi kendisini okutmadı. Eğer bu başlangıç gibi devam edersen harika olur. Tebrikler..

.


Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri
« Yanıtla #8 : 04 Ocak 2010, 23:21:02 »
Bölüm 1:  "768. Gün"

Çatıdan görünen manzara tüyler ürperticiydi. Fazla kompleks olmayan bir beyin için bile eski ile yeni çok rahat karşılaştırılabilirdi. Eskiden karınca boyutunda insanlar ve arabaları gözükürdü - ki o bu görüntüyü çok severdi - tam bu noktadan aşağı bakıldığında. Artık sadece toz bulutu görülüyordu. Tam o sırada acıktığını farketti ve yiyecek birşeyler bulmak için çatıdan aşağı inmeye başladı. Merdivenin duvara yakın kısmından iniyor olması onu bir an için durdurdu. Eski bir alışkanlık işte, sanki merdivenin trabzana yakın olan kısmının kalabalık olma ihtimali varmış gibi.

Sonunda sokağa çıkabilmişti. Keskin koku duyusunu kullanarak en yakın yiyecek kaynağına doğru ilerliyordu ki bir ses duydu. Ya da duymuş muydu? "Eski bir alışkanlık işte" diye düşündü. "Etrafta kimse yok, günlerdir bu böy-"

Üzerine 87 kiloluk bir insan vücudu basınca, hamamböceğinin düşüncesi yarıda kesildi.

Bastığı yere dikkat etmek aklının bir kenarında bile olmayan Alexander, kendisi gibi açlığı yüzünden sokakta koşuşturan hamamböceğini görmemişti. Bunun sebebi belki açlığın daha büyük bir öncelik olmasıydı. Belki de bu kıyametten çıkmış dünya için bile hamamböcekleri halen önemsizdi. Önemli olan birşey vardı, o da açlık.

Alexander evinden çok uzaklaşmıştı. Bugünlerde kullandığı evi tabi, eskiden yaşadığı evinin yerinde şimdi birkaç tuğla parçası vardı. Hem artık Alexander için her ev kendisinindi. İtiraz edebilecek kimseyle karşılaşmadığı sürece, bu böyleydi. Garip, insanın yüzlerce evi olması muhteşem bir zenginlik göstergesidir aslında. Ama bu durumda, sefaletin vücut bulmuş hali olan Alexander için aynı şey geçerli değil. Kaldı ki ev insanın kendisini iyi hissettiği, ait olduğu yerdir. Yine bu durumda, Alexander'ın bir evsizden farkı yoktu.

Her adımda sırtına astığı tüfeği hopluyordu ve saatlerdir yürüdüğü düşünülürse bu dans saatlerdir devam ediyordu. Yıkılmış dünyanın yeni dansı, birden kesildi. Alexander, yırtıcı hayvan tarafından izlenildiğini farkeden ama avcının yerini tespit edemeyen bir ceylan gibi pür dikkat kesilmişti. Az önce sağ tarafta, şu yıkık kolon ile tuğla birikintileri arasında birisini görmüştü sanki.

Tüfeği titreyen elleriyle sırtından indirdi ve dikkat kesildiği alana doğru tuttu. Görünürde birşey yoktu, ne bir hareket ne bir ses. Terleyen alnını umursamadan ilerlemeye başladı. İçinde patlayan adrenalin bombası; dışarıda patlamış bilmemkaç megatonluk atom bombasını ve sonuçlarını da, açlığını da unutturmuştu. İtiraf etmeye korksa da bu heyecan ya da korku değildi. Bu saf umuttu. Şehirde yalnız olmadığı umudu.

Kolon ile arasında 10 adım bile yoktu ama o mesafe onun için kilometreler gibi gelmişti. "Merhaba, nasılsınız?" normal bir iletişim başlangıcıydı. Elbette "normal" bugünlerde anlamını yitirmişti. Ne diyecekti ki? Eviniz nerde? Saçmalık.

Düşünceler Alexander'ın beynini turluyor, kıvrımlardan kıvrımlara atlıyor bu sırada yeni düşünceler peydahlanıyordu. Vücudu bu gerginliğe dayanamamış olacak ki ileri atıldı. Alexander'ın karşılaştığı görüntü kalbinin bir an için durmasına, beynindeki düşüncelerin kilitlenmesine, midesinin kasılmasına ve ayaklarının boşalmasına sebep oldu.

Karşısında, elindeki tüfeği Alexander'a doğru tutmuş, şaşkın bakışlı birisi vardı.

Beyin gerçekten çok ilginç bir organ olmalıydı ki bir saniye içinde binlerce düşünce Alexander'ın tüm vücudunu dolaştı. Yaşayan birisi vardı, şaşkındı, fazlasıyla tanıdıktı ve şaşkındı.

Bir saniye... Bir saniye sonra durumu kavradı ve yere çöktü. Tüfeği bıraktı ve kafasını kollarının arasına aldı. Alexander, hüngür hüngür ağlıyordu.

***

Yiyecek sıkıntısı halen devam ediyor. Boş bir mideyle daha ne kadar dayanırım bilmiyorum. Yarın batı tarafını araştıracağım, doğu tarafından birşey çıkmadı. Aslında...

Alexander pencereden dışarı baktı. Güneş fazla yorulmuş gibi, aheste aheste saklanıyordu dağların ardına.

Bulabildiğim tek şey bir aynaydı. Bir an için, günler önce gömdüğüm umudu mezarından çıkarttı. Bir an için, bu cehennemde yalnız olmadığımı sandım. Bir an için, neden yaşıyor olduğumu soracak birisi vardı, konuşacak, dertleşecek. O an ellerimden kayıp gitti ve karşımda pasaklı, sakalları ve saçları birbirine karışmış, umutsuz bir adam vardı artık.

Aynayı yanımda getirdim. O an onu parçalamamak için kendimi zor tuttum, itiraf ediyorum. Ama yapamadım. Ayna artık benim en büyük umudum.


Güneş tamamen battı ve şehir tamamen karanlığa büründü. Tüm şehirdeki tek ışık, masanın üstünde yanan mumdu. Bu görüntü, Alexander'ın kalbine 768. kez saplandı.

Ya da tüm bunların zahiri olduğunun göstergesi. Ne de olsa, o bir ayna.

8 Haziran 2052 - Güneş Batarken - 768. Gün


***

Hamamböceği sonunda kendini toparlayabildi. Nükleer yıkımdan kurtulmuştu, 87 kiloluk bir insanın botu ona pek zarar vermezdi. Kaldı ki bu deneyimi yıllardır yaşamıyordu. Garip bir şekilde iyi hissediyordu kendisini. Karnında garip bir his oluşmuştu birden, neydi bu? Açlık olmalıydı, yiyecek kokusu buram buram geliyordu hem. Açlıktı bu evet.

Böceğin beyni biraz daha gelişmiş olsaydı, bu hissin umut olduğunu bilecekti.

Devam edecek...
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri (1. Bölüm eklendi!)
« Yanıtla #9 : 04 Ocak 2010, 23:56:29 »
Fallout temalı bir hikaye hep yazmak isteyip yazamamıştım. Çok güzel, çok hoş. Yazım tekniğindeki farklılıklar çekici haline getiriyor açıkçası. Güzel güzel. Beğendim.
#rekt

Çevrimdışı Elerki

  • ***
  • 441
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri (1. Bölüm eklendi!)
« Yanıtla #10 : 05 Ocak 2010, 01:00:51 »
Laughing Madcap,

Son derece hoş bir anlatımınız var bence. Kullandığınız ögeler, şu hamam böceği... Çok başarılı gerçekten. İnsan, hatta, kurgusu olmasın bile diyebiliyor okurken. Durumu, durumları çok güzel anlatıyorsunuz.

Yarından -bugünden- itibaren sınavlarım başlıyor. Yine de elimden geldiğince takip etmeye çalışacağım.

Tebrik ederim.
Let the Dragon ride again on the winds of time.

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri (1. Bölüm eklendi!)
« Yanıtla #11 : 05 Ocak 2010, 01:12:38 »
Yorumlar için çok teşekkür ederim. Beğenilmesini geçtim, takip ediliyor olması - hem de sınavlara rağmen - bile çok güzel ve destekleyici.

Ancak benim komitem de yaklaşmakta, sonraki bölüm(ler) gecikebilir, şimdiden affola.
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı deanna

  • **
  • 324
  • Rom: 9
  • ***
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri (1. Bölüm eklendi!)
« Yanıtla #12 : 05 Ocak 2010, 17:06:01 »
Yorumumu tekrarlıyorum.. Gerçekten güzel bir anlatımın var ve bölümde çok güzel olmuş. Devamını bekliyorum...

.


Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Anka Günlükleri (1. Bölüm eklendi!)
« Yanıtla #13 : 05 Ocak 2010, 18:16:05 »
Vay be... Tam anlamıyla "mükemmel" olmuş... Eline sağlık :)
May the force, be with you.

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Ynt: Anka Günlükleri (1. Bölüm eklendi!)
« Yanıtla #14 : 23 Nisan 2010, 17:29:43 »
"Neden bana söylemedin?"
"Neyi?"
"Yazdığını, hem de tanrılar kadar iyi!"

Ehe, okurum ki ben bunu. Tam benim zevkim. Satırlar kayıp giderken altçene kemiğimi klavyenin üzerinden el yordamıyla toplamaya çalışmaktan başka bir şey yapamadım açıkçası. Çok iyi ya bu!