Kayıt Ol

Denizden Gelen Sesler: Bölüm On

Çevrimdışı wildgirl_3

  • **
  • 55
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Denizden Gelen Sesler= Bölüm Sekiz
« Yanıtla #45 : 11 Haziran 2010, 19:11:19 »
Beyza ne yaptın sen ama?
Neden işkenceyi bu kadar seviyorsun!
Şu anda Knucturn'a karşı büyük bir sinir içindeyim :(
Marte de hemen söyledi ama...
Neyse yeni ve işkencesiz bölümü merakla bekliyorum :)

Keşke hep yanımda olsanız bi'tanelerim!

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Denizden Gelen Sesler= Bölüm Sekiz
« Yanıtla #46 : 12 Haziran 2010, 09:49:34 »
Tüm bölümleri okudum ve kesinlikle çok beğendim. Ellerinize ve kaleminize sağlık.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı brisingr

  • ***
  • 655
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Denizden Gelen Sesler= Bölüm Sekiz
« Yanıtla #47 : 15 Haziran 2010, 12:45:27 »
Tüm bölümleri üst üste okudum ve hikayene hayran kaldım. Kesinlikle denizcilik ile ilgili öykülerde iyisin. Hikayenin akışı süper, sürükleyici bir konusu var. En çok işkence sahnelerini sevdim.  >:D  :aha: Yeni bölüm ne zaman gelecek bir de?

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Denizden Gelen Sesler= Bölüm Sekiz
« Yanıtla #48 : 15 Haziran 2010, 12:58:27 »
Tüm bölümleri üst üste okudum ve hikayene hayran kaldım. Kesinlikle denizcilik ile ilgili öykülerde iyisin. Hikayenin akışı süper, sürükleyici bir konusu var. En çok işkence sahnelerini sevdim.  >:D  :aha: Yeni bölüm ne zaman gelecek bir de?

Denizi çok severim ve bu tarz konulara merakım var gerçekten.Ben de bu birikimi kullanayım dedim.Beğenmene gerçekten sevindim.Yeni bölümü bu akşam veya  yarın yazıp göndereceğim.Yorum için sağol :)
Spoiler: Göster

Çevrimdışı wildgirl_3

  • **
  • 55
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Denizden Gelen Sesler= Bölüm Sekiz
« Yanıtla #49 : 16 Haziran 2010, 22:21:48 »
Yeni bölümü bu akşam veya  yarın yazıp göndereceğim.

Bu dün veya bugün anlamına gelir ama sen bütün gün bizdeydin yani bölüm yok mu?

Keşke hep yanımda olsanız bi'tanelerim!

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Denizden Gelen Sesler= Bölüm Sekiz
« Yanıtla #50 : 16 Haziran 2010, 22:25:13 »
Bu dün veya bugün anlamına gelir ama sen bütün gün bizdeydin yani bölüm yok mu?

Bu ebeveyinsel duruma bağlı.Eğer annem insaflı günündeyse ve bir, iki saat daha bilgisayarda takılmama itiraz etmesse ve benim keyfim yeterse belki.Kısacası zor ;D
Spoiler: Göster

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Denizden Gelen Sesler= Bölüm Dokuz
« Yanıtla #51 : 15 Ağustos 2010, 21:48:56 »
Bölüm Dokuz

 Marte  üzerinde yüz üstü yattığı düz zemini hissedebilecek kadar kendine gelmişti nihayet. Kapalı göz kapaklarının ardından bile yüzüne vuran güneş ışığının yakıcı parlaklığını hissedebiliyordu. Gözlerini açtığı an geçici bir körlük yaşayacağını bile bile göz kapaklarını azıcık araladı. Tahmin ettiği gibi kamaşan gözleri birkaç saniyeliğine görme yetisini kaybedip kısa sürede ışığa alışarak yeniden işlevlerini yerine getirmeye başladılar.

 Görebildiği kadarıyla sazdan yapılma iğreti bir çadırın içinde yatıyordu. Kafasını çevirip sırtındaki sargıları gördüğünde bayılmadan önce yaşadığı vahşetin bölük pörçük anıları zihninde hortladı. Aniden aklına üşüşenlerin yarattığı şokla yattığı yerden fırlayıp ayağa kalktı. Sırtında hafif bir sızı oluştu.Marte şaşırdı çünkü o kadar kırbaç yedikten sonra daha fazla acı olması gerektiğini düşünmüştü.

 Yerinden fırladığı anda çadırın içindeki diğer insanların farkına vardı. Bunlar kara derili, vücutlarının her tarafında dövmeler bulunan yerlilerdi.Komik olan şeyse hepsinin yüzünde aynı endişeli ifadenin bulunması ve hepsinin aynı yabancı dilde, aynı kelimeyi haykırmasıydı. “Calmarse!”   

 Marte kendisine tanıdık gelen bu dili duyunca şaşkınlığı katmerlendi. Yerlilerin konuştuğu dil tahminen İspanyolca’ydı.Rahmetli annesi İspanyol olduğu için Marte tarzancanın da yardımıyla az biraz İspanyolcayı kıvırabilirdi. Yerliler ona sakin olması gerketiğini söylüyorlardı.

 İrice bir adam karşısına dikilip yanlış yunluş bir İnglizceyle iletişim kurmayı başardığında Marte sakinleşip daha once
yattığı yere oturmuştu.Adam çadırdaki diğer insanlara çıkmalarını işaret edip Martenin önüne bağdaş kurdu.

 “Merhaba yabancı, denizden gelen adam.Ben şef Muukoa. Sonunda uyanabilmene sevindik.Köyümüzün bilgesini epeyce meşgul ettin yaralarınla. Şimdi daha iyi olduğunu umuyoruz.”

 Marte titizce sırt kaslarını gerdi. Ufak bir sızlama dışında bir şey hissetmiyordu.

 “Şey, teşekkürler şef Muukoa, bilgeniz çok becerikli bir kadınmış. Hiç bir şey hissetmiyorum acı namına .Fakat neredeyim? Kafam çok karışık.”

 Şef Muukoa anlayışla kafa salladı.

 “Şu anda İspanya yakınlarındaki bir adadasın. Seni  buraya büyük, siyah bir gemi getirmiş. En azından bizim gece nöbetçilerimiz öyle söylediler. Sabah  sahile inme cesaretini topladıklarında seni bulmuşlar. İlk once öldün sandık fakat iki haftanın sonunda bu gün uyanabildin ve…”

Marte sabırsızca araya girdi.

“Siyah bir gemi mi dediniz? Şey peki beni bulduğunuzda yanımda bir çocuk var mıydı? Benimle birlikte bir çocuk bıraktılar mı buraya?”

 Şef  düşünürken kafasını kaşıdı yavaşça.

 “Hayır bir çocuk falan bırakmadılar seninle. Fakat yanına daha başka bir şey bırakmışlardı.Dur, bekle getireyim.”

 Şef apar topar kalkıp çadırdan çıkdı. Geride kalan Marte gergin bir şekilde adamın geri dönüşünü bekliyordu.Saniyeler ve dakikalar geçtikten sonra adam elinde bir kutuyla döndü. Kutunun üzeri çeşit çeşit vahşi hayvan süslemesiyle doluydu. İçinden çıkardığı şeylersw kutudan çok daha ilgi çekiciydi. Şef elindeki yarı yarıya ıslanmış parşomenle, kabzası altın süslemelerle bezenmiş gümüş bir hançeri uzattı. Marte ilk once nota uzandı. O parşomeni alırken Şef Muukoa hnçeri göstererek “ Seni dibinde yatarken bulduğumuz ağacın gövdesine  bu hançerle saplanmıştı o parşömen.” dedi.

Marte kafasını salladı ve dikkatini parşömenin üzerindeki sert el yazısına yoğunlaştırdı.

Küçük arkadaşın elimizde rehin. Eğer arkamızdan gelmeye kalkarsan o küçük sarı maymununu öldürürüm. Eğer hala ölmemişsen bu mektubumu dikkate almanı tavsiye ediyorum.                           
  Sevgiler  Knuckturn
   

 Marte mektubu bitirdiğinde katlayıp cebine koydu.Yeniden Şef Muukoa’ya döndüğünde gözleri tehlikeli bir kıvılcımla cayır cayır yanıyordu.

 “Bana bir gemi lazım Şef.”

 Şef tek kaşını kaldırdı.

 “Şey biz genellikle İspanya’yla baharat ticareti yaparız. Yaklaşık üç saat sonra bir gemimiz kalkıyor. Kendini iyi hissediyorsan seni de bindirebiliriz fakat İspanya'ya vardıktan sonrasına karışamayız."

 Marte içtenlikle teşekkür ettikten sonra Şef çadırdan çıkıp gitti. Marte yanı başına asılmış bir torbaya cebinden çıkan bir miktar ıslanmış parayı, parşömeni ve yeni hançerini koydu.
Uyandıktan sonra Marte, kendi hançerinin Knuckturn tarafından alınmış olduğunu fark etmişti. Bu yeni hançer kendi hançerinin yerini tutacaktı.Ta ki Knuckturn'un kanıyla ıslanana kadar.

 Marte poşetini alıp yavaşça çadırdan çıktı.Yemyeşil bir tepeden denize bakıyordu.Sahilde küçük bir liman, gerisinde ki ormanın kıyısında da küçük saz  kulübeler vardı. Ada pek büyük değildi ancak sevimliliği bu eksikliğini kapatıyordu.Marte gözlerini yeniden denize diktiğinde aklında tek bir şey vardı.Marine Adalarına gitmek.Nico'yu kurtarmak ve Öcünü almak.

Not: Uzun gecikmeler yüzünden herkesten özür dilerim. En kısa sürede yokluğumu telafi edeceğim.
Not2: Eğlenceli fikirleriyle senaryoya katkıda bulunduğu için silent of scream'a teşekkürler :)
Spoiler: Göster

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Denizden Gelen Sesler= Bölüm Dokuz
« Yanıtla #52 : 16 Ağustos 2010, 02:34:58 »
Hafiftan aceleye gelmiş gibi hissettim nedense.  :)

Olaylar biraz hızlı ilerlemiş gibi geldi, belki o yüzdendir. Mektup da kısa olunca, eh.  :P

Güzel bir bölüm olmuş, en azından devam ettiğini bilmek güzel. Knuckturn'un açık tehdidine rağmen gözü kapalı Marine adalarına gideceğine göre Marte'den çılgınca şeyler bekleyebiliriz sanırım. :) Bu kadar ara vermemeni temenni ediyorum devamında da.  :=)
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Denizden Gelen Sesler: Bölüm Dokuz
« Yanıtla #53 : 21 Eylül 2010, 22:27:14 »
@Koyubeyaz
Öncelikle yorumuna cevap verememiştim.Evet haklısı o bölüm biraz aceleye gelmişti.Aslında bir geçiş bölümü olarak tasarladığım için biraz acele geçilmiş gibi gözükebilir. Sonuçta Marte intikam yemini etmiş birisi yapacağı delilikler aşırı kaçmaz bu durumda. Yorumladığın için teşekkürler.

*Geciktiğim için yeniden özür diliyorum.Nedense ilham hep insanın işi olduğu zaman geliyor :) Yazım hataları olabilir. Biraz fazla hızlı yazdım.Kusura bakmayın.

Bölüm On

Knucturn ellerini kaptan köşkünün balkonundaki pencerenin pervazına yaslamış, gün doğumunu izliyordu. Güneşin ilk ışıkları bulutları turuncumsu pamuk yığınlarına benzetmekle meşgulken, o karşısında duran adanın tepelerinden birinde ihtişamla yükselen ibadethenenin dumanlar içinde kalmasını izliyordu.
  Marine güzel bir adaydı. Doğal bir cennetti ve doğa üstü sırlara ev sahipliği yapıyordu. Knucturn o doğa üstü sırlardan en önemlisini az önce ele geçirmişti. Boynunda asılı duran ikinci gümüşten anahtar  bunu kanıtlayacak yegane şeydi. “ Ölümü kucakladığıda ölümsüzlüğe ulaşacaksın. “ demişti rahip. Elbette ki Knuckturn bunun anlamını biliyordu. Hatta aklı olan herkesin çözebileceği bir bilmeceydi bu.
 
 Kimsenin bilmesine izin vememişti Knucturn. İşkence sırasında rahibin ağazından çıkanları duyduğu için doktoru bile öldürmek zorunda kalmıştı. Ne pişmanlık, ne üzüntü sadece ufak bir hayal kırıklığı hissediyordu. Kim en iyi işkencecisi olacaktı bundan sonra. Doktor kadar uzmanı zor bulunurdu.Yine de büyük bir ödül için, hatırı sayılmayacak kadar küçük bir bedeldi bu. Ölümsüzlüğe giden yolda elbette ki israflar olacaktı.

 Güneş yeni günün habercisi olarak her geçen saniye gökte biraz daha yükseliyordu. Geceden kalma serin rüzgarlar yerini yumuşak huylu meltemlere bırakmış, denizcilere sıcak bir günü müjdeliyordu. Knuckturn yukarıda, güvertede yankılanan ayak seslerini duyabiliyordu. Adamları geri dönmüş, geride sağ bırakmamacasına toprağı kanla sulandırmışlardı.

Fakat akması gereken kan bir başkasınındı. Onu getirecek yem ise aşağıda zidanlarda yatıyordu. Şimdilik yaşıyordu ancak fazla uzun bir garanti değildi bu. Nasıl olsa kendisinden başka herkes ölümü tadacaktı.

Knucturn keyifle gülümsedi. Ne para, ne şan, ne de şöhret. Sadece ölümsüzlük.

               ---------------------


Marte, yarı yarıya yanmış, görkemini sadece hikayelerde duyduğu ancak görene kadar neresi olduğunu hatırlayamadığı, bir zamanlar bilimin, aklın ve dinin değişmez merkezi olan, şimdi ise harabeye dönmüş adayı gördüğünde geç kalmış olduğunu anladı.

Yerliler onu İspanya'nın işlek limanlarından birine, kokuşmuş bir baharat gemisiyle bıraktıklarında zaten geç kalacağı bariz bir gerçekti. Ki gemi bulması bile saatler almıştı. Sonunda köhne bir meyhanede, kadın ticareti yapan bir geminin kaptanına birkaç kadeh ısmarlayıp hatrı sayılır miktarda para bayıldıktan sonra yol üstünde onu Marine adalarına götürmeleri konusunda anlaşmıştı.

Fakat çok geç kalmıştı. Knuckturn yakacağını yakmış, yıkacağını yıkmıştı. Koca bir ilim merkezini haritadan silmişti. Marte güvertenin korkuluklarına yaslanmış gördüklerini hazmetmeye çalışırken geminin kaptanı ayaklarını sürüyerek yanına geldi. Hala kendisine ısmarlanan romların etkisindeydi. Konuştuğunda ağızından gelen alkol kokusu Marte'yi rahatça alkolden soğutabilecek tarzdaydı.
“Vay canına evlat. Bu cehennem de neresi? Lanet olsun gemimi ne gibi bir batağa getirttin böyle! “

Marte bakmaya bile tenezzül etmeden cevapladı “Merak etme kaptan bana adaya gidebilecceğim bir sandal verin, sonra istediğiniz zaman gidebilirsiniz.”

Kaptanın gözlerinden nadiren açığa çıktığı belli olan bir zeka parıltısı geçti. “ Olmaz öyle şey ! Sonra sandalımı sana kaptırayım dimi seni hırsız. Ben paramı ağaçlardan mı topladım? Sen dönünceye kadar burada bekleyeceğiz. Ben ve kızlar.”

Eliyle geminini altına açılan bir mazgalı gösterdi. Marte bir adım attığında içeridekileri görebildi. Onlarca kadın, yırtık pırtık giysileriyle, küçücük bir depoya tıkılmıştı. İçeriden yükselen koku kaptanın ağazındaki alkol kokusundan bile korkunçtu ki Marte böyle bir şeyin olabileceğine inanmazdı. Kadınlardan biri yemyeşil, hüzünlü gözleriyle Marte'nin bakışlarını yakaladı. İnanılmaz derecede Rosine'e benziyordu.
 
 Marte öfkeyle yumruklarını sıktı. Şu leş kokulu herifi oracıkta gebertip, layığına kavuşturabilirdi. Hürriyetleri çalınmış bu kadıları kurtarabilirdi. Ama yapamazdı. Olay çıkarmanın alemi yoktu. Her ne kadar pişmanlık duysa da almaya yemin ettiği bir öç vardı. Hdefine giden yolda Marine önemli bir dönemeçti. Bu dönemeçi sıyırabilmesi için de yanındaki şerfsiz herifin yardımına ihtiyacı vardı.
Bakışlarını kadının gözlerinden kaçırıp kaptanın ona sağlayacağı kayığı suya indirmek için geminin kıç tarafına doğru yürüdü.

 Dakikalar sonra adaya doğru kürek çekiyordu. Kaptan pintiliğinden en dengesiz kayığı vermişti ona. Bu yüzden denize düşmemek için daha yavaş hareket ediyordu. En sonunda küllerle kaplanmış sahile adımını attığında ufak da olsa bir hayat belirtisi aramaya başladı. Fakat manzara ibadethaneye yaklaştıkça daha da korkutucu bir hal alıyordu. Ormanın yarısı küle dönmüş, patika boyunca yanmış cesetler etrafa saçılmıştı.

 İbadethanenin kapısına geldiğinde içeriye girmeye cesaret edemedi. Bina yarı yarıya yanmış, yıklıdı yıkılacak durumdaydı. Yerlere saçılan yanmış kitap sayfaları onu daha da hüzünlendirdi. Bu yer aynı zamanda bilinen dünyanın en büyük kütüphanelerinden biriydi. En azından bir zamanlar öyleydi.
 Marte etrafına bakınmaktan vazgeçtiği bir anda binanın arkasına giden ufak bir patika gördü.Takip ettiğindeyse binanın arka bahçesine çıktığını farketti. Yüksekçe bir tepenin üzerindeydi bahçe. Yanıp kül olmadan önce içinde çiçek yetiştirildiği belli olan bir kaç sera dağınık bir biçimde yerleştirilmişti.

 İçlerinden birine göz atmak isteyen genç adam yürümeye devam etti. Bir anda ne olduğunu bile anlayamadan bir şey bileğine dolandı. Korkuyla hançerine sarılan Marte daha dikkatli baktığında bunun bir el olduğunu farketti. Elin sahibi güçlükle kafasını kaldırıp Marte'ye baktı.

 Bu bir rahipti. Hayır, yanlış. Bu başrahipti. Marte eğilip adamı sırt üstü çevirdi. Elleri sırtına değdiğinde adam acıyla inledi. Kırbaç yaraları. Bu Knuckturn'ün burada olduğunu kanıtlıyordu. Adam yavaşça gözlerini açtı. Kömür siyahı gözlerini herhangi bir noktaya sabitlemekte zorlanıyordu.

 Gözleri Marte'nin suratına kaydığında bakışları bilinçlenmeye başladı.
“S-sen...Rosine, anahtar..aldılar..izin vememeliydim...sır...”

Marte adamın dediklerinden hiçbir şey anlamasa da Rosine'in adı geçtiği için ısrar etti.
“Rosine'in burayla ne ilgisi var? Ne oldu burada?”

Adam birden konuşmaya başladı. Sesi kısık fakat anlaşılırdı.
“Sen Rosin'in arkadaşısın.Osun, evet. Knucturn'u durdur yoksa ele geçirdiği sırla akla sığmayacak şeyler yapacak.Durdur onu!”

“Ne sırrı?Tekrar soruyorum bunun Rosine'le ne ilgisi var?”
Adam hırıltılar çıkararak öksürdü.Konuşmakta zorlanıyordu.
“ Rosine Antik Sırrın koruyucularındandı. Üç anahtar muhafızından biriydi.”

Marte yavaş yavaş anlıyordu.Antik Sır çok eski bir efsaneydi.Ya da o öyle sanıyordu. Efsaneye göre ölümsüzlük için akan nehir, üç anahtarla açılan bir kapının ardındaydı.  Üç anahtar muhafızı bu kutsal yeri kötü niyetli insanlardan korurdu. Rivayete göre üç anahtara da sahip olan kişi nehrin suyundan içerse ölümsüzlüğe layık görülürdü. Ama bu sadece bir efsaneydi. Yoksa değil miydi?

Adam tekrar öksürüp devam etti.
“Rosin'in anahtarını ele geçirmiş, benimkini de aldı. Geriye kalan anahtar Rosin'in tanıdığı biri tarafından bir silahla kamufile edilerek korunuyor.Koruyan kişi de bundan haberdar değil. Anahtar bir hançerin içinde gizli.
Marte şokla elini eski hançerinin olduğu yere attı. Demek ki bu yüzden hançeri Knucturn almıştı.Lanet olsun!
Mart adama son bir soru daha sordu. “Peki nerede bu kapı?”
Adam son bir gayretle cevap verdi. “Ölümü kucaklarsan ölümsüzlüğe kavuşabileceğin bir yerde. Lanetli Adalar'da.

Marte usulca adamın gözlerini örttü. Hiç dua bilmezdi, tören yapacak vakti de yoktu. Lanetli Adalar'a gidip de dönebilen olmamıştı hiç. “Eğer Knucktur giderse ben de giderim! “ diye düşündü Marte. Hançerini geri alıp çalanın kalbiyle buluşturmalıydı.
  
Spoiler: Göster