Kayıt Ol

Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 17!)

Çevrimdışı Vega

  • ****
  • 1023
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #15 : 16 Nisan 2010, 21:33:34 »
aslında çok hoş özellikle Hades'in ön plana çıkması ama bir şey sormam gerekiyor.bu PJ dünyasında mı yoksa senin kurgun mu?

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #16 : 16 Nisan 2010, 21:38:36 »
PJ dünyası derken? Açıklarsan sevinirim. Çünkü bu kikloplar,tanrılar,Kheiron falan mitolojide zaten var.Ama öyle melez kampı falan yok bende.Yani ben mitolojiyi kullanıyorum.PJ'dekileri değil.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Vega

  • ****
  • 1023
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #17 : 16 Nisan 2010, 21:44:05 »
bunların olduğunu zaten biliyorum.benim sormak istediğim melez kampı falan var mı? ki zaten cevap vermişsin.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #18 : 16 Nisan 2010, 21:45:43 »
Evet,melez kampı falan yok. Benim kurgum yani.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı mimoza

  • **
  • 56
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #19 : 17 Nisan 2010, 17:44:38 »
Böyle ilginç bir mitolojinin üstüne kendi kurgunu uydurman süper bence 8. Bölüm Hareketli Geçti Fakat 9.Bölümde normal tempoda ilerlemişsin bana göre gayet güzel hades ön plana çıktıkça dahada güüzel olur devamını bekliyoruz...
Magicians!!! Göklerde bir yerde!!!

http://www.kayiprihtim.org/forum/joel-robert-magiciansin-kurtulusu-bolum-123456-t6728.0.html

Yorumlarınızı bekliyorum...

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #20 : 18 Nisan 2010, 09:44:45 »
Teşekkürler devamı yakın bir zamanda gelecek!  :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Perseus.

  • *
  • 28
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #21 : 18 Nisan 2010, 14:04:23 »
Devamını bekliyorum. Zevkli bir kurgu.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #22 : 18 Nisan 2010, 20:38:30 »
Sağol :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #23 : 18 Nisan 2010, 21:54:29 »
Arkadaşlar 10. Bölüm benim için özel bir bölümdür.Bu yüzden 10. Bölüm'deki anlatımı Nick'in ağzından yapacağım :) Bu benim ilk 1.Tekil Şahıs anlatımı denemem olacak.O yüzden biraz zaman lütfen :) Yaptığım işin içime sinmesi gerek.Ve okuduktan sonra değerlendirirseniz mutlu olurum :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #24 : 19 Nisan 2010, 23:04:30 »
Bölüm 10: Strateji mi? Bodozlama mı?
 “Neyin zamanı geldi Kheiron? Neden bahsediyorsun? Benim bilmediğim daha neler var?!”
  Kheiron bana doğru baktı ve kaşlarını çatarak:
 “Uyku ve yorgunluk seni çok asabi yapıyor evlat.Sen dinlen sonra konuşuruz.”
  Tam itiraz edecektim ki göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettim.O ambrosia mıdır nedir galiba insanın uykusunu da getiriyor.Daha fazla yorgunluğa dayanamadım ve her zaman yattığım saman tomarına uzandım ve kendimi karanlığa bıraktım.Uykumu getirebilen tek şey buydu.
  Sabah uyandığımda üstümde ne yorgunluk ne de ağrı vardı.Hafif doğruldum ve samanlığa göz gezdirdim.Burası dün gece benimle TekGöz adındaki bir kiklopla büyük (!) bir kavgaya ev sahipliği yapmıştı.Ama şimdi durgundu…Kheiron samanlığın kapısını gıcırdatarak açtı.
 “Sanırım bu menteşelerin yağlanması gerek.” Dedi ve gülümsedi.
  Sonra dün gece yaşananlar aklıma gelince:
 “Bence yağlama.Çünkü dün gece bu kapı gıcırdamasa ben şu anda babamın yanında olabilirdim.”
  Kheiron dudaklarını büzerek:
 “Peki evlat.Sen bilirsin.Çünkü bu samanlık senin sayılır.”
  Evet manasında kafamı salladım.Sonra aklıma deniz geldi.Sanki bir şey beni oraya çağırıyordu.
 “Kheiron, buralarda sahil falan var mı?”
  Kheiron şaşırmış bir şekilde cevapladı sorumu:
 “Evet var.Ormanın içinden geçen nehri takip ettiğinde denize ulaşırsın.En fazla 100 metre mesafe vardır.”
  Sonra hızlıca ayağa kalktım ve Alevsaçan’ımı aldım.Silahımı kemerime sıkıştırdım.Kheiron ne yapmaya çalıştığımı anlamamış olacak ki bana sert bir şekilde bakıyordu.
 “Ne yapıyorsun Nick?”
 “Kheiron, bir şeyler beni sahile çağırıyor.Gitmem gerek.”
  Kheiron’da hareketlendi.
  “Bende geleceğim o zaman çocuk.”
  Bu korumacı tavırları beni sıkmaya başlamıştı.Hem ben kendimi savunabiliyorum.Daha dün gece güçlü bir kiklopu yendim.
 “Hayır Kheiron.Sanırım oraya yalnız gitmem gerek.Ama sen beni uzaktan elinde yayınla izlersen buna hayır demem” dedim.
  Evet kendimi savunabiliyorum ama ufak bir yardımın da zararı olmaz.Sonra hırkamın fermuarını –o iç kaldıran sese rağmen- kapadım ve kapüşonumu taktım.Böyle özel olaylara hep bu şekilde giderim.
  Kheiron’la beraber samanlığın kapısından çıktık.Sonra ben durdum ve Kheiron’a:
 “Kheiron buranın bir anahtarı falan yok mu?İçerde çok özel eşyalar var.Hırsız falan girmesin?”
  Kheiron kendimi güvende hissetmemi sağlayan o gülümsemesiyle:
 “Evlat buraya Tanrılardan başka kimse bir şey almak için giremez.Normal bir insan gelirse burayı içinde vahşi hayvanlar yaşayan bir in olarak görür.”
  Bu beni etkilemişti.Kheiron’la beraber ormana girdik.Sonra berrak bir şekilde akan nehri gördüm.Pek geniş olmamasına rağmen insanın içine girip yüzesi geliyordu.
  Kheiron:
 “Evlat aklından ne geçiyor biliyorum.Buraya girip yüzmek istiyorsun.Ama sakın girme çünkü bu nehir lanetlidir.Bu nehre giren kişi yanarak ölür.Rivayetlere göre eskiden Leko adında bir avcı varmış.Bu avcı uzun boylu,siyah saçlı,zayıf ama güçlü bir adammış.Artemis’in ormanda geyik olarak dolandığı bir gün bu Leko’da ormanda avlanıyormuş.Leko parlayan geyiği görünce okunu hazırlamış ve tam sırtından vurmuş.Artemis vurulunca kanlar içinde insan haline dönüşmüş.Tabii onların kanları özeldir evlat,biliyorsundur.Neyse devam edeyim; Leko bunu görünce bir Tanrı’yı vurduğunu anlamış ve kaçmaya başlamış.Arkasına bakmadan koşarken karşısına bir adam çıkmış.Adam güneş sarısı saçları,yakışıklı bir suratı,kaslı vücudu ve elinde bir oku varmış.Bu adam seninde tahmin edebileceğin gibi Apollon’muş. Leko okunu adama doğrultmaya kalktığı anda Apollon onu sağ bacağından vurmuş.Adam acı içinde ‘Sen de kimsin be adam?!’ demiş.Apollon kızgın bir şekilde ‘Sen önce bir Tanrıyla nasıl konuşulur onu öğren!” demiş.Avcı Leko şaşkınlıktan bacağının acısını unutmuş.Sonra Apollon avcıya bağırmaya devam etmiş: ‘Sen benim kardeşimi ne cüretle vurusun?! Seni gidi mahluk! Hiç kitap okumadın mı ha? Artemis’in ormanda parlayan bir geyik olarak dolaştığını bilmiyor muydun?’ Leko korku içinde konuşmuş ‘Ef-efendim ben.Bi-bi-bilmiyordum.’ Sonra dizleri üstüne düşüp ağlamaya başlamış ‘Ne olur beni affedin!’ Ama Apollon hiç yumuşamamış.Sert bir şekilde ‘Bu yaptığın affedilemez.Sen lanetlenmeyi hakkettin!’ demiş ve bir şeyler fısıldamış.Sonra Leko sol tarafında inanılmaz bir acı hissetmiş.Yanma gibi ama sadece sol tarafını etkileyen bir yanma…Acı içinde kıvranmaya başlamış. Artemis ‘Tamam Apollon bırak! Yeter!’ diye bağırmış ama Apollon onu dinlememiş.Leko hala kıvranıyormuş.Sol tarafı çürümeye başlamış.Ve Apollon gür bir sesle ‘Avcı! Bundan sonra sol tarafın kötülüğü,sağ tarafın iyiliği temsil edecek.Ve öyle bir gün gelecek ki sol tarafın sağ tarafını ele geçirmek isteyecek! Eğer o gün kendine kötülüğe teslim edersen sana ölümsüzlük verilecek ama bu ölümsüzlük sadece yer altında geçerli olacak.Hep işkenceye maruz kalacaksın ama ölmeyeceksin.Hiçbir zaman!’  Leko ‘HAYIR!' diye bağırmış ve bu gördüğün dereye düşmüş.Sonra bu dere onu yer altına yutmuş.Buradan bir daha da geri çıkamamış. Eğer bu nehre elini sokarsan Leko’nun yanına yutulursun ve onun yanında sonsuza kadar işkence çekersin.”
  Bu söylediklerinden sonra nehirden korktum.Ama bu o nehre girme isteğimi dindiremedi.O kadar güzel akıyordu ki…Neyse nehirden uzak durmaya çalışarak yola devam ettik.Sonra ilerde sapsarı kumları olan bir sahil gördüm.Güneş kumların üstünde parıldıyordu.Kheiron:
 “Ben buradayım evlat.Sen rahat ol, ben seni gözlüyor olacağım.” Dedi ve durdu.Ben de bekledim.Kheiron eliyle bana git dercesine bir hareket yaptı.Alevsaçan’ımı kılıfından çıkardım ve sıkıca tuttum.Onu daha sıkı tutunca alevinin daha da kabardığını fark ettim.Sonra biraz korku,biraz merakla devam ettim.Sonra sahile ulaştım ve etrafıma bakındım.Etrafta kimse yoktu.Gittim ve kumların ortasına oturdum.Alevsaçan’ımla kuma “NICK” yazdım.Sonra birden güçlü bir rüzgar esti.Kafamı sağa çevirdiğimde bir kadın gördüm.En önce dikkatimi çeken şey gözleri oldu.Gözleri resmen griydi. Uzun,kıvırcık saçları bir savaş miğferiyle kapatılmıştı.Keskin bakışlarıyla beni süzdü.Sonra yumuşak sesiyle konuşmaya başladı:
 “Merhaba Hades’in oğlu.”
  Böyle bir durumda ne denirdi ki?
 “Merhaba, efendim.”
 “Önce şu silahını bir söndürürsen iyi olur.”
 “Ah,tamamen unutmuşum!”
  Alevsaçan’ı kılıfına soktum.
 “Evet, böylesi daha iyi.”
 “Efendim, sözünü kesmek istemem ama siz Athena’sınız değil mi?”
 Athena gülümsedi.
  “Evet Nick. Ben normalde melezlerle pek iyi geçinmem ama çıkacak savaşta sana çok ihtiyaç var.Benimle Ares arasında bir çekişme var,belki biliyorsundur.O bu çıkacak savaşın bodozlama olmasını istiyor.Ama bana göre stratejik olmak zorunda.Ares seni kendi tarafına çekmeye çalışacak.Benim öyle bir derdim yok ama sakın onun tarafına geçme Nick.Ares eninde sonunda savaşı kazanır ama neredeyse yarattığı tüm orduyu yok eder.Seni kaybetmek demek, savaşı kaybetmek demek Nick.”
  Kendimin bu kadar önemli olduğunu duyunca şaşırdım.
 “Cidden ben bu kadar önemli miyim efendim?”
  Athena ciddi bir şekilde:
 “Yoksa Kheiron hala sana kehaneti söylemedi mi?”
 “Hayır efendim.Siz mi söyleyeceksiniz şimdi?”
 “Hayır, Nick. Bunu Kheiron’un söylemesi daha uygun. Bu söylediklerimi sakın unutma Nick. Ares’e dikkat et.” Dedi ve yine mini fırtınalar çıkartarak ortadan kayboldu.Sonra yukarı doğru koşmaya başladım.Çünkü Kheiron’dan öğrenmem gereken bir şey vardı...
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #25 : 22 Nisan 2010, 15:14:05 »
Bölüm 11: Kader
  Nick indiği yokuşu şimdi koşarak çıkıyordu.Kalbi güm güm atıyordu çünkü birazdan kaderini öğrenecekti.Kheiron eğitim alanına doğru yavaşça yürümeye başladı.O da zamanın geldiğinin farkındaydı.Nick koştu ve Kheiron’a bağırdı:
 “Kheiron! Bana hemen kehaneti söyle!”
  Kheiron kafasını salladı.
 “Bunu kaldırabilecek misin çocuk? Bu kehanetler insanı delirtebilir bile.Çünkü genelde pek iyi şeyler anlatmazlar.Sonuçta kaderini bileceksin.”
  Nick her şeye rağmen öğrenmek istiyordu.
 “Ben hazırım Kheiron.Her şeye rağmen hazırım.”
  Kheiron sakalını sıvazladı.Sanki şu anda 10 yaş yaşlanmıştı.Sonra konuşmaya başladı.
 “Evlat bu kehanet 35 yıldır geçerli.Daha gerçekleşmedi ama göstergeler gerçekleşeceğini gösteriyor.Kehaneti duyamaya hazırsan söylüyorum.”
  Nick heyecandan bayılacak gibi oldu.Tam Kheiron başlayacaktı ki bir rüzgar esti ve haberciler tanrısı Hermes çimenlerin üstünde belirdi.Elinde her zamanki gibi Kaduseus’u vardı.Üstünde kırmızı renkli,spor kıyafetler vardı.Yüzünde ise kurnazca bir ifade vardı.Sonra konuşmaya başladı.
 “Tanrılardan, asırların eğitmeni Kheiron’a! Kehaneti söyleme kararı aldığını biliyoruz ve kehaneti orada değil burada yani Olimpos’ta babası tarafından söylenmesinin daha uygun olacağını düşünüyoruz.Bu sana güvenmediğimiz anlamına gelmez.Hermes sizi buraya getirecektir.”
  Nick’in ağzı açık kalmıştı.Olimpos’a gidecekti…Tanrıları görecekti.Zeus’u,Poseidon’u ve nicelerini.Son olarakta  babasını… Buna inanamıyordu. Son duyduklarını sindirmeye çalışırken Hermes yine konuşmaya başladı.
 “Hadi yola çıkalım.”
  Nick heyecandan Kheiron’a bakmayı unutmuştu.Ona dönüp baktığında bir 10 yaş daha yaşlanmış olduğunu gördü.Sonra ikiside Hermes’e doğru yürüdüler.Hermes gözlerini kapadı ve 3’ü de “Puff” diye yok oldular.Nick kendini bir ara boşlukta hissetti.Sonra bir dağın önünde yeniden dünyaya döndüler.Nick yukarı doğru baktığında bir saray gördü.Üstünde kara kara bulutlar vardı ve şimşekler eksik olmuyordu.Hermes:
 “Ne kadar görkemli değil mi?” dedi. Nick bir şey söylemek için ağzını açtı ama konuşamadı.Sonra yine Hermes konuştu:
 “Birazda içeriyi görelim.”
  Sonra yine yok oldular.Bu sefer Nick kendini tavanı yaklaşık 100 metre boyunda, tamamen altından olan bir koridor gördü.Eğer buraya bir hırsız gelebilse kesin köşeyi dönerdi.Hermes:
 “Olimpos’a hoş geldiniz!..” dedi. Sonra bir kapıya doğru ilerlediler.Kapı yine insan boyunun çok üstündeydi.Hermes asasıyla kapıya dokundu ve kapı ardına kadar açıldı.Hermes önden içeri girdi ve Tanrıları selamladı.Ondan sonra Kheiron girdi ve oda toynaklarıyla bir reverans yaptı. Sonra sıra Nick’e geldi.Nick paytak paytak içeri girdi.Tanrılara bakmamaya çalışıyordu.Sonra beceriksizce bir reverans yaptı.Ardından kafasını kaldırdı.Sonra 3 adım geri gitti.Karşısında 12 taht vardı.Hepside doluydu.Yani babası da oradaydı.En ortada Zeus, sağında Poseidon,solunda Hades.Ve etrafta Athena, Apollon, Artemis, Ares, Dionysos, Hermes, Hephasteus, Afrodit, Hera.Nick’in nutku tutulmuştu.Zeus’a baktı.Uzun ve kıvırcık sakallarını sıvazlıyordu.Uzun saçları birbirine karışmıştı.Poseidon’a baktı.Saçları kısaydı.Gözleri Pasifik Okyanusunu andırıyordu.Derindi…Sol elinde yabasını tutuyordu.Athena’ya baktı.Ona baktığını görünce Athena göz kırptı.Dionysos’a baktı.Kıvırcık saçları ve top sakalıyla genç bir adamdı.Hera’ya baktı. Hera sanki biraz rahattı.Çünkü genelde burada olan kahramanlar Zeus’un peydahladıkları olurdu.Uzun, kahverengi saçları ve kahverengi gözleri onu sevecen bir kadın yapmaya çalışmış ama yüz hatları buna engel olmuştu.Afrodit’e baktı.Ve baktığı anda gözleri kamaştı.Güzellik ne demekmiş gördü. Saçları upuzun ve sapsarıydı. Dudakları elma kırmızısıydı. Üstünde dar kırmızı bir elbise vardı. Nick hayatında hiç böyle güzel bir kadın görmemişti. Bir süre gözünü ondan alamadı. Sonra Hephasteus’a baktı. Hephasteus’un bir bacağı daha yukarda duruyordu. Yüzü yamuk yumuktu ve çiziklerle doluydu.Demir dövmekten olacak ki kol kasları çok gelişmişti. Ares’e baktı. Ares gözlerinden alev saçıyordu.Nick’e nefretle baktı. Sonra babasına baktı... Babasının yanakları çökmüştü ve saçı sakalı birbirine karışmıştı.Ayrıca ikiside yeterince uzundu.Nick’e sevgiyle bakıyordu.Ama gözlerinde hiçbir zaman değişmeyen o keskin bakışları vardı.Zeus:
 “Buraya neden geldiğinizi biliyorsunuz. Kronos güçleniyor. Kheiron sana söylediklerimi yaptın mı?”
   Kheiron:
 “Evet efendim.”
   Zeus:
 “En büyük silahlarından biri olacaktır.”
  Kim? Kim olacaktı bu ?
  Zeus:
 “Gelelim kehanete.Bunu Hades’in söylemesi daha iyi olacaktır.”
  Sonra Hades Nick’e bakarak,titrek sesiyle konuşmaya başladı.
 “Hazır mısın, oğlum?”
  Nick şaşkınlık içinde:
 “Evet, baba.”
   Sonra Hades o beklenen şeyi söylemeye başladı.
“ Büyük savaş başlayacak Titan uyandığında
   Lanetli olanı da uyandıracak gecenin karanlığında
   Bir melez daha olacak kahramanın yanında
   Yardımcı olacak hedefine ulaşmasına
    Ve kahraman zor da olsa varacak
   Hayatı boyunca ulaşamadığı saraya…”

  Bir an Olimpos sustu.Nick Alevsaçan’ı elinden düşürdü. “Hayatı boyunca ulaşamadığı saraya…”
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Vega

  • ****
  • 1023
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #26 : 22 Nisan 2010, 19:18:15 »
müthiş bölümler özellikle son bölümü çok beğendim.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #27 : 22 Nisan 2010, 19:23:15 »
Alıntı
müthiş bölümler özellikle son bölümü çok beğendim.

Teşekkürler. :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı mimoza

  • **
  • 56
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #28 : 25 Nisan 2010, 00:01:34 »
Evet son Bölüm Çok İyiydi :D devamını bekliyoruz
Magicians!!! Göklerde bir yerde!!!

http://www.kayiprihtim.org/forum/joel-robert-magiciansin-kurtulusu-bolum-123456-t6728.0.html

Yorumlarınızı bekliyorum...

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #29 : 28 Nisan 2010, 00:02:38 »
Bölüm 12: Hazırlıksız
 
  Nick hala olayların şokunu atlatamamıştı.Olimpos’ta genel bir sessizlik vardı.Nick birden öfkelendi ve Alevsaçan’ı yerden aldı.Kılıfına soktu ve Olimpos’un devasa kapısına doğru koşmaya başladı.Kheiron:
 “Nick! Buraya gel çabuk veya beni bekle! Nick!” diye bağırdı ama Nick’in hiçbir şey umurunda değildi.Sadece buradan kurtulmak istiyordu.Bu altından koridorlar,altından kapılar sadece gösteriş içindi.Nick’e gösteriş lazım değildi Ve kaderini öğrenmesi de – şimdilik-gereksizdi. Nick Olimpos labirentinin içinde kaybolmuş gibi hissetti kendini. Bilmediği yönlere doğru koşuyordu.Yolunda karşısına birkaç küçük tanrı çıkıyordu ama onları önemsemeden devam etti.Ardından bir kapı gördü.Kapı devasa boydaydı.Hemen kapıdan dışarı fırladı.Kendini bir dağın tepesinde buldu.Aşağıya baktığında Nick’in başı dönmeye,midesi bulanmaya başladı.Burası neresiydi böyle? Everest mi? Aşağıda gördüğü manzara daha doğrusu sisten hiçbir şey göremediği, ama birkaç bir şeyler seçebildiği manzara şuydu. Aşağıda yüz kadar insan koşuşturuyorlardı. Nick’in anlamadığı ama Yunancaya benzeyen bir dilde insanlar acı içinde bağırıyorlardı. Her yere şimşekler çakıyordu, denizler kabarmıştı, güneş solmuştu,yerli yersiz yangınlar çıkmaya başlamıştı. Herhalde Olimpos’takiler kavgaya tutuşmuşlardı. Her zamanki gibi…
   Nick Yunanistan’da olduğunu anladığında bir an ağzı açık kaldı.Burası hep böylemiydi? Tanrılar her kavgaya tutuştuğunda insanlar acı mı çekiyordu.Bu tanrılar bencildi.Sadece kendilerini düşünüyorlardı.
   Nick’in aşağıya inmesi gerekiyordu.Çünkü buralardan hemen uzaklaşması gerekti.Hem de hemen.Sonra sağ taraftaki uzun ve dik patikayı gördü.Mırıldandı:
 “Keşke tanrılar şuraya bir asansör yaptırsaymış.”
  Bunu söylediği anda önündeki toprak çöktü ve içinden kulübeye benzeyen ama altından bir şey çıktı.Nick bunun asansör olduğunu anladığında:
 “Hadi canım!” dedi. Ardından kapı açıldı ve Nick içeri girdi.Asansörde tek bir düğme vardı. Ve bu düğme tüm Olimpos malları gibi altındandı.Nick düğmeye bastı. Asansör hızlıca aşağıya inmeye başladı.Nick bir an kusacak gibi oldu. Bugün böyle mide kaldırıcı bir şey daha yaşarsa kesin kusacaktı. Asansör birden sarsılarak durdu. Nick kendini dışarı fırlattığında minik bir harabe gördü.Tanrıların kavgası yüzünden harap olmuş bir meydan.Burası Atina olmalıydı.Sonra Nick amcası Poseidon’un, Athena’yla yaptığı yarışmadan sonra yabasını indirdiği tepeyi gördü.Belki de sakinleşebileceği tek yer orasıydı.Oraya doğru yürümeye başladı.Etraftaki Yunanlar ona yalvaran gözlerle bakıyorlardı. Nick kan ter içinde tepeye çıktı. Meşhur kayaya oturdu ve gözleri denize daldı.Dalgalar karanlık bir şekilde yükseliyordu.Sonra Nick değişik sesler duymaya başladı.Birkaç tıslama,birkaç hırlama,birkaç kanat sesi. Nick önce önemsemedi ama ses git gide yaklaşıyordu.Nick gözlerini kapadı,Alevsaçan’ı eline aldı ve döndü baktı.
                                            *  *  *
  Nick’in Olimpos’tan fırlayıp gitmesi,tanrıları ayağa kaldırmıştı.Nick dışarı doğru koşmaya başladığı anda önce Kheiron hareketlendi.Ama sonra durdu ve tanrılara baktı. Hades ateş saçan gözlerle Zeus’a döndü.
 “Al Tanrıların Tanrısı! Gördün mü hazır olan çocuğumu?”
  Zeus elini beyaz sakalından çekerek ayağa kalktı ve bağırdı:
 “Bu senin çocuğunun sorunu Hades! Savaş yaklaşıyor,kehaneti bilmezse ne yapacak?”
  Bu sırada Poseidon yabasıyla ayağa kalktı ve:
 “Çocuk hazır veya değil! Ne fark eder olan oldu artık! Nick kehaneti biliyor ve birinin ona,kehaneti nasıl kullanacağını öğretmesi gerek.”dedi sonra da Kheiron’a baktı.Kheiron kafasını salladı.
   Hades yine bağırmaya başladı.
 “Öğrenmemeliydi! Şimdi öğrenmemeliydi!”
  Sonra Ares ayağa kalktı:
 “Çocuk öğrendi,hadi savaşa gidelim!”
  Athena her zamanki gibi Ares’ten sonra ona karşı çıkmak için kalktı:
 “Olmaz Ares hala anlamadın mı? Karşımızdaki Kronos,öyle kolay kolay yenilmez. Ayrıca bu sefer kikloplar ve yüz ellileri bizim tarafımıza geçirmek için biraz zorlanacağız.Kolay olmayacak.”
  Afrodit kalktı ve:
 “Gereksiz tartışma yapmayalım.Kronos psikopatın teki! Bizi yok etmek için her şeyi yapacak!”
  Sonra Artemis kalktı:
 “Tabi biz bir şey yapmazsak bu böyle.Sana göre biz bir şey yapmayalım,direk kaybedelim.Sana iki tane makyaj malzemesi versinler sen Tartaros’ta bile yaşarsın.”
  Bu tartışma böyle uzayıp gitti.Neredeyse bütün tanrılar tartışıyordu.İki tanesi hariç. Hüneş tanrısı Apollon ve demircilik tanrısı Hephasteus tartışmadan uzak duruyorlardı.Sonra Apollon yavaşça yerinden kalktı ve Hephasteus’un yanına gitti.Sonra çizik dolu ve yamuk yumuk yüzüne bakarak konuştu:
 “Hephasteus, sana bir şey soracağım. İlahi bronzdan bir yayı ve ilahi bronzdan 300 tane oku ne kadar zamanda yapabilirsin?”
  Hephasteus çarpık gülümsemesiyle:
 “En fazla yarım saatimi alır.”
  Apollon gülümseyerek:
 “O zaman çabuk ol, çünkü Nick’in buralarda o kadar dayanabileceğini sanmıyorum.”
  Hephasteus topallayarak büyük salondan çıktı.Apollon kargaşadan yararlanıp Olimpos’tan çıktı. Bir eve girdi ve seslendi:
 “Johan! Hemen hazırlanmaya başla!”
  Sonra içerden 16 yaşlarında,dağınık sarı saçlı,uzun boylu bir genç çıktı.
 “Peki baba hemen giyiniyorum.Ama silahım?”
 “O iş halloldu. İlahi bronz’dan bir yay ve ilahi bronzdan 300 ok.Birde..”dedi ve koltuğun üstünde bir ok torbası belirdi. “Johan,bu özel bir ok torbasıdır.Bunun içindeki oklar asla bitmez.Sen attıkça yerine yenisi gelir.”
  Johan bu söylenenleri hiç şaşırmadan ve heyecanlanmadan dinliyordu.Sanki bu görevlere alışkın gibiydi.Sonra içeri gitti. Bir 10 dakika sonra savaşçı kıyafetleriyle odadan çıktı.Eski yayını omzuna astı. Yeni ok torbasını aldı ve:
 “Ben hazırım” dedi…
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.