Kayıt Ol

Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 17!)

Çevrimdışı mimoza

  • **
  • 56
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #30 : 28 Nisan 2010, 12:07:53 »
Çok İyi devam et süper gidiyor ayrıca yazdıklarından bazı şeyler öğreniyorum kendimi geliştirmek adına.
Magicians!!! Göklerde bir yerde!!!

http://www.kayiprihtim.org/forum/joel-robert-magiciansin-kurtulusu-bolum-123456-t6728.0.html

Yorumlarınızı bekliyorum...

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #31 : 28 Nisan 2010, 15:13:52 »
Cidden böyle birşeye neden olduysam çok mutlu olurum :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Vega

  • ****
  • 1023
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #32 : 28 Nisan 2010, 23:46:10 »
son bölüm oldukça güzeldi.şu johan olayı iyiymiş.biri yakın biri uzak menzilde savaşır.ya da savaşmazlar.Nick iki kemik çağırır onlar savaşır ;D

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #33 : 29 Nisan 2010, 18:38:28 »
:D :D
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #34 : 30 Nisan 2010, 17:02:34 »
Bölüm 13: Değişik Canavarlar
  Nick karşısındakileri görünce gözlerini iki-üç kez açıp kapadı ve gördüklerinin gerçek olmamasını diledi. Ama kaçışı yoktu, karşısındakiler gerçekti ve Nick bunlardan hiçbirini bilmiyordu.
  Karşısında 18 tane canavar vardı.Bunlarla nasıl dövüşecekti ki?
  En önde altı yılan vücudu üstü kadın vücudu olan 9 tane yaratık vardı. Kalın,yeşil,pullu dersini yere sürte sürte bir ejderha gibi Nick’e yaklaşıyorlardı. Sağ ellerinde uzun ve sivri uçlu bir mızrak, sol ellerinde ise balıkçı ağı gibi bir ağ vardı. Yani aynı gladyatörler gibi donatılmışlardı. Gözleri açgözlü bir şekilde Nick’e bakıyordu. Nick ise onların sapsarı gözlerine bakmamaya çalışıyordu. Onları korkunç gösteren bir başka şeyde çatallı dilleriydi.
  Sonra Nick kafasını çevirdi ve diğer canavarları incelemeye başladı. Onların biraz sağına bakınca 4 tane vampirimsi canavarlar gördü. Bunların tebeşir beyazı tenleri,alev kırmızısı saçları, mızrak sivriliğinde dişleri, korkutucu kırmızı gözleri vardı. Ama asıl ilginç olan ise belden aşağılarıydı. Sol bacakları bir tür hayvan bacağıydı. Sağ bacakları ise pirinçten yapılmıştı. Günümüz vampirlerinden çok daha korkutucu ve ciddi görünüyorlardı. Yani o aşk yaşayan vampirlerden değillerdi.
  Ardından kanat sesleri duydu. Gözlerini gökyüzüne çevirdiğinde şoku 2 kat daha arttı. Yukarıda kafası şahin başı olan, şahin kanatları olan ama vücudu ormanlar kralı aslan olan bir yaratık vardı. Bu yaratık normal bir insandan bayağı bayağı büyüktü. Bu tanrıların bineği falandı herhalde. Çünkü tam tanrıların boyutlarına göreydi. Sonra Nick’in gözü yaratığın gagasında bir şey dikkatini çekti. Ağzında solucan gibi bir şey taşıyordu. Nick “Umarım o bir insan değildir” dedi ve suratını ekşitti.
  Gözlerini yeniden yere indirdiğinde tanıdık olan ve daha önce bozguna uğrattığı yaratıkları gördü. Bunlar kikloptu. Yine tek gözleri vardı,tek boynuzları,ellerinde sopaları,iğrenç gülümsemeleri ve iğrenç dişleri… Ama en öndeki kiklop Nick’in çok dikkatini çekti. Bu kikloplar ya birbirlerine çok benziyorlardı ya da o TekGöz’dü. Nick onun yeniden bu dünyaya döneceğini biliyordu ama bu kadar çabuğunu beklemiyordu. Birde bunlar dört tane olunca Nick’i bir korku sarmıştı.
  Bütün canavarlar Nick’ten 50 metre ileride durdu. Sanki plan yapıyorlardı. Sonra Nick bir zırh sesi duydu. Ses sol taraftan geliyordu ve gitgide yaklaşıyordu. Nick içinden“Ne olur bu canavar olmasın!” diyerek döndü ve baktı. Gördüğü şey karşısında önce rahatladı sonra şaşırdı. Karşısında kendisinden 10-15 cm uzun, 1-2 yaş daha büyük, sarı saçlı,yakışıklı,elinde yayı olan biri vardı. Genç, ona bakarak göz kırptı. Canavarlar önce bir şaşırdı, sonra daha şiddetli sesler çıkarmaya başladılar. Sinirlenmişlerdi ve az zamanları kalmıştı. Sarı saçlı genç Nick’e yaklaştı ve:
 “Buraya beni babam gönderdi.”
  Nick:
 “Senin baban da kim?”
 “Güneşin, şiirin, sağlığın ,okçuluğun tanrısı Apollon!”
  Nick önce bir duraksadı, sonra konuşmaya devam etti:
 “Bana yardım etmen için mi gönderdi?”
  Genç gülümseyerek:
 “Evet. Benim adım Johan.  Johan Switcke. Şimdi tanışma faslını geçelim, karşımızda bir sürü canavar var. Önce bunları yenelim de sağ çıkabilirsek tanışırız.”
  Nick bunları duyunca ürperdi. Sonra karşısına baktı. Canavarlar atağa kalkmaya başlamıştı. 3 Drakon kendisine doğru yaklaşıyordu. Nick sakin olmaya çalıştı ve üstüne yürümeye başladı.
  Alevsaçanı elinde evirip çevirdikten sonra 3 drakonla yalnız başına kaldı. Drakonların ortasındaki konuşmaya başladı. Sesi gerçekten iç tırmalayıcıydı:
 “Gebereceksin melez!”
  Sonra yanındakiler de gülmeye benzer değişik sesler çıkardılar. Nick Alevsaçan’ı kaldırdı ve ortadakine doğru savurdu. Drakonun mızrağı da havaya kalktı ve havada çarpıştılar. Sonra Nick 360 derece döndü ve yine mızrağını savurdu. Drakon bu sefer hazırlıksız yakalanmıştı, Nick canavarın göğsünde derin bir yarık açtı. Canavar geriledi sonra 4 kiklopta üstüne doğru gelmeye başladı. Onların arkasından da bir empusa.
 “Johan! İndir onu! Arkadaki vampire benzeyen o şeyi indir çabuk!”
  Johan da Nick’ten emir almayı bekliyordu. Çünkü Apollon böyle demişti. Johan sırtındaki ok torbasından bir ilahi bronz ok aldı, yayına gerdi. Çok dikkatli bir şekilde nişan aldı ve fırlattı. Empusa sinirle Nick’e doğru koşarken alnında bir acı hissetti ve buharlaştı.
  Nick bunu görünce rahatladı ve diğer drakonlarla savaşmaya başladı. Sağdaki elindeki ağı fırlattı. Nick havada oku yaktı. Ondan sonra iki drakon mızraklarıyla saldırıya geçtiler. Nick sağ baldırına gelen hamleyi savuşturdu, ama onu savuştururken diğer hamleyi savuşturamadı ve sol omzu yaralandı. Acıyı hissedince Nick sinirlendi ve silahını soldakinin kafasına indirdi. Sonra sağdakine döndü. Önce karnına bir tekme attı, sonra da silahını tekme attığı yere soktu. Oda yere yığıldı. Nick Johan’a doğru elini kaldırdı.
 “Hazır!”
  Kiklopların yaklaşmasını bekliyordu. 4 tanelerdi, Nick “En azından bunları tanıyorum” diye düşündü.
 “Gözlerinden vur! Ateş!”
  Havada 3-4 ok uçuştu. İki tane kiklop yere yığıldı. İkisi Nick’e doğru geldi. Nick Alevsaçan’ı düşüncesiz bir şekilde salladı. Bu zayıf anı gören kiklop silahı uçurumun kenarına doğru fırlattı. Nick kan ter içinde kalmıştı.
 “Johan dikkat et!”
  Bunu söylemesinin nedeni Johan’ın üstündeki griffindi. Johan onu görünce hemen okunu ateşledi ve canavarı gagasından vurdu. Canavar saldırmaya, Johan’da ok yağdırmaya devam etti. En sonunda isabetli atışlar yapmaya başlayınca canavar yavaşladı ve yok oldu. O da kan ter içinde kalmıştı. Nick’e doğru baktı. Bir kiklopun ona doğru geldiğini görünce yine yayına bir ok gerdi. Hedefi tutturması gerekiyordu çünkü Nick’in elinde silahı yoktu. Okunu fırlattı ve kiklopu buharlaştırdı. Nick’in silahının uçuruma doğru yuvarlandığını gördü. Hemen koştu ve onu Nick’e fırlattı. Nick sol omzunun acısına rağmen silahı sol eliyle yakaladı. Son kiklopa koştu ve silahını gözüne sapladı. Canavar toz bulutuna dönüşünce sıradaki 2 empusa ve 6 drakona baktı.
 “Daha yeni başlıyoruz!”…
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #35 : 02 Mayıs 2010, 23:42:04 »
Spoiler: Göster
Öncelikle belirteyim günlükte bayağı bir dağınıklık var. Onu bilerek yaptım yani Nick'in derslerinin iyi olmadığını biliyordunuz ilk bölümlerden bunu daha bir göz önüne sermesi için. İyi okumalar :)


Bölüm 14:  Kahramanların Günlüğü
  Canavarlar yavaşça yaklaşıyorlardı. Herhalde Hades’in oğlunu kızdırdıkları için biraz korkmuşlardı. Empusalar alev fışkıran gözleriyle Nick’e bakıyordu. Nick ne zamandır yemek yemiyorlar acaba diye düşündü. Arkasını dönüp Johan’a baktı. Johan biraz yorgun görünüyordu ama Nick’e güven veriyordu. Yanına yürüdü ve:
 “Sana nasıl teşekkür edeceğim?”
  Johan canavarları göstererek:
 “Önce şunları halledelim. Ama kolun nasıl?”
  Nick kolunu hatırlayınca birden acısını da hissetti. Sanki biri sol tarafına kibrit yakıp atmıştı. Acıyı unutmaya çalıştı.
 “Hadi o zaman başlayalım!”
  Nick bunu söyledikten sonra Alevsaçan’la birlikte canavarlara yürüdü. Empusalar drakonlara hırladılar. Drakonlar onlara tıslamayla cevap verdi. Sonra iki empusa ileri çıktılar. Dişleri dudaklarından fışkırmışlardı.
 “Gelin bakalım vampircikler!”
  Bunu duyunca empusalar hırladılar. Sonra da hırlamayla karışık bir İngilizceyle:
 “Vampir mi! (iğrenç bir kahkaha) Onlar güçsüzdür melez. Biz onlardan kat kat güçlüyüz. İstersen üstünde gösterelim.” Dediler ve Nick’e doğru süzülmeye başladılar. Nick silahına sıkıca sarıldı. Empusalarda hançerlerini çektiler ve hırlayarak saldırdılar. Nick daha önceden kikloplarla, drakonlarla dövüşmüştü ama bu kadar hızlı vampirlerle hiç dövüşmemişti. Hançer darbelerini zar zor karşılıyordu. Ardından bir yay sesi duydu ve empusalardan birinin toz olmasını diledi. Ama öyle olmadı, ok sağ taraftaki empusanın göğsüne gelmişti fakat o sadece bir an duraksadı ve daha hızlı hamleler yapmaya başladı. Nick Alevsaçan ile kendini koruyordu ama daha ne kadar dayanabilirdi ki? Sağdakine baktı. Biraz da olsa yaralanmıştı, Nick onun işini bitirmeliydi. Alevsaçan’ı empusanın hançer tutan eline geldi ve eli koptu. Empusa inledi ve dişlerini gösterdi. Silahsız bir empusa, en az silahlı bir empusa kadar tehlikelidir. Silahlı empusa, silahsız olana hırladı. Yaralı empusa geri çekildi ve izlemeye başladı. Hançerli empusa hançerini Nick’e doğru fırlattı. Nick’in kalp atışları hızlandı ve küçükken karate derslerinde öğrendiği şeyi yaptı: Yana yuvarlandı. Tam Alevsaçan’la empusayı öldürecekken arkasından bir inleme geldi. Dönüp baktığında Johan’ın kanlar içinde yattığını gördü.
 “Johan!”
  Empusa kanı görünce durdurulamaz bir şekilde koşmaya başladı. Hayır, Nick buna izin veremezdi. Onu ne kadar tanımıyor olsa da ona çok yardımı olmuştu. Alevsaçan’ı kaldırdı ve empusayı geri püskürttü. Sonra Nick drakonları tamamen unuttuğunu fark etti. 6’ısı birden yaklaşıyorlardı. Çatallı dilleri ve ellerindeki sivri uçlu mızraklar Nick’in tırsmasına yol açmıştı. Nick Alevsaçan’ıyla empusaya koştu. O, arkadaşını yaralamıştı. Mızrağının alevleri kabardı. Nick Alevsaçan’ı empusanın kafasına indirdi. Empusa, çığlık çığlığa toz oldu. Bir empusa daha vardı. Onu da indirmek için Alevsaçan’ı kaldırdı, ama kaldırdığı anda karnında müthiş bir acı hissetti ve yere kapaklandı. Bu acı, kolunun acısından da fenaydı. Karın bölgesine bir mızrak isabet etmişti ve orası ısınmaya başlamıştı, bu kandı. Etrafınızda bir empusa varken bir yerinizin kanaması berbattır. Nick’in göz kapakları hafifçe kapanırken gördüğü son şey koca dişleri boynuna doğru inen bir empusanın toz bulutuna dönüşmesiydi. İstediği son şey ise, yer altından en kıdemli ruhların çıkıp şu mahlukatları yok etmesiydi. Ve gözleri kapandı.
                                                   * * *
  Nick yavaşça göz kapaklarını açtı. Uyanabildiği için tanrılara dua ediyordu. Peki ama nasıl uyanabilmişti? Karşısında 6 tane drakon vardı. Ve bunların hiç savaşmadan ölmesi de bir garipti doğrusu. E Johan’da yaralıydı. Kim yok etmişti onları?  Sonra tanıdık bir yerde olduğunu fark etti. Etraf yeşillikti, bir samanlık vardı, bir orman vardı… Ve bir de Sentor vardı. Kheiron Johan’la Nick’i göstererek:
 “Size o kadar çok nektar içirdim ki, kül olmadığınıza dua etmelisiniz.”
  Nick buruk bir şekilde gülümsedi. O nasıl bir mızraktı öyle! Karnını deşip geçmişti. Sonra göbeğine dokundu hala biraz acıyordu, o kadar nektara rağmen. Hemen geri dönüp Johan’a baktı.
 “Johan! İyi misin? Bir şeyin var mı?”
  Johan kafasını iyiyim anlamında salladı.Sonra da:
 “Bunu nasıl yaptın Nick? Yani tamam Hades’in oğlusun ama bayılırken bunu nasıl yapabildin?”
  Nick o anda şok oldu. Demek ki bayılmadan önce dilediği şey gerçekleşmişti. Kıdemli ruhlar gelip canavarlar yok etmişti.
 “Ne gördün?”
  Johan o anları büyük bir duygu karmaşası içinde anlatmaya başladı:
 “Sen yere düşmüştün, empusa üstüne üstüne geliyordu. Bende yerdeydim ama onu görüne yayıma bir ok koyup fırlattım ve onu buharlaştırdım. Sonra drakonlarda gelmeye başladı, ama daha fazla gücüm kalmamıştı. Sadece ‘Hayır, gidin!’ diye bağırabiliyordum. Tam o anda senin yattığın yerden 20 kişilik bir grup çıktı. Bunlar tamamen Yunan zırhları ve Yunan silahlarıyla donatılmıştı. Bunlar drakonlarla savaştılar ve sadece 2 kayıp vererek onları yok ettiler. Sonra önünde saygıyla eğildiler ve yer altına geri girdiler. Ardından Kheiron geldi ve bizi buraya getirdi. Gerisini bilmiyorum çünkü bende baygındım.”
  Nick olanları şaşkınlık içinde dinledi.
 “Demek ki sana bir can borcum var.”
  Johan :
 “Hayır, tam tersine benim sana bir borcum var. Sen onları uyandırmasan biz çoktan babanın yanına gitmiş olacaktık.”
  Nick olanları dinledikten sonra yattı ve masmavi gökyüzüne baktı. Ardından toynak sesleri duydu ve doğruldu. Kheiron elinde Milattan Önce’den kalma bir defterle gelmişti. Kapağında Antik-Yunanca bir şeyler yazıyordu. Ayrıca bu hayatında gördüğü en kalın defterdi.
 “Bak Nick, bu kahramanların günlüğü. Senden artık düzenli bir şekilde bir şeyler yazmanı istiyorum. Bu senin için önemli. Çünkü çok sert bir darbe alınca yaşadıklarını unutabilirsin. Bu bir önlem anlayacağın.”
   Nick böyle şeylerden hiç hoşlanmazdı.
 “Bu gerçekten gerekli mi?”
  Kherion ciddi bir şekilde:
 “Gerçekten gerekli.”
  Nick bir an gerildi. Kheiron’u hiç bu kadar gergin görmemişti.
 “Peki ver de yazalım.”
  Kheiron günlüğü,tüy kalemi ve mürekkebi uzattı.Nick dikkatlice aldı çünkü bunu şehirde görseler tarihi eser diye el koyarlardı. Sonra Kheiron yine konuşmaya başladı:
 “Orada bütün kahramanların yazıları vardır. Herakles’in bile…”
  Nick günlüğü eline aldı. Artık sararmış ve bazı yerleri yırtılmış sayfaları çevirirken yazılar gözüne çarpıyordu. Sonunda bir yazı gözüne çarptı: Nick Turedo. Başlık buydu, Yani Kheiron her şeyi hazırlamıştı. Ve Nick yazmaya başladı.

    Selam ben Nick,
 Ben direk konuya gireyim. Bugün bir sürü pis canavarla savaştım. Ve paçamı zor kurtardım, az kalsın babama gidiyordum yani. Ayrıca bugün kehaneti öğrendim. Ve kehanetteki çocuğun kim olduğunu da buldum sanırım. Gideceğim sarayın hangi saray olduğunu tam olarak bilmiyorum ama bu çocuk sayesinde oraya gideceğimi biliyorum. Bu arada bende drakonlara karşı bir kin uyandı. Gördüğüm her drakonu parçalayacağıma yemin ederim. Hatta Styks Nehri üstüne yemin edeyim. En azından denerim. Ya neyse ben paçayı kurtardığıma şükrediyorum ve o gelen savaşçılara da çok şey borçluyum. Tabii ki de Johan’a da. Johan’dan bahsetmeyi unuttum. Bu çocuk Apollon’un oğlu. Ona yakışır bir şekilde ok atıyor. Yani babasına layık biri, ya ben? Ben layık mıyım? Daha bu canavarları bile öldüremiyorum. Ama ona layık olacağım, bir gün…
                                                                                                        13 Mayıs 2010
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Vega

  • ****
  • 1023
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #36 : 03 Mayıs 2010, 11:58:10 »
Son bölüme bittim ya.Hele son satır:
Ama ona layık olacağım, bir gün…

Müthiş olmuş tebrikler.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #37 : 03 Mayıs 2010, 16:56:57 »
Teşekkürler :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Vega

  • ****
  • 1023
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #38 : 03 Mayıs 2010, 20:51:45 »
bu arada Herakles Herkül'ün Yunancadaki adı.Bilmeyenlere ;)

Çevrimdışı mimoza

  • **
  • 56
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #39 : 05 Mayıs 2010, 09:55:12 »
Çok güzel olmuş hakkat son bölüm devam böle durmak yok
Magicians!!! Göklerde bir yerde!!!

http://www.kayiprihtim.org/forum/joel-robert-magiciansin-kurtulusu-bolum-123456-t6728.0.html

Yorumlarınızı bekliyorum...

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #40 : 05 Mayıs 2010, 21:18:02 »
Teşekkürler, yeni bölüm büyük ihtimalle cuma günü gelecek :)

Edit: Eee Perşembe de olabilir :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #41 : 08 Mayıs 2010, 22:59:07 »
Bölüm 15: Utanç
  Nick, yazdığı –kendine göre çok duygulu- satırlardan sonra deftere göz gezdirmenin fena olmayacağını düşündü. Tam sayfaları çeviriyordu ki Kheiron günlüğü elinden aldı ve:
 “Hayır evlat, hayır. Eğer bunları okursan Titanlardan bile tehlikeli olursun.”
  Nick şaşırmıştı; bu sadece bir günlüktü. Ne olabilirdi ki yani?
 “Nas…” derken Kheiron sözünü kesti ve:
 “Antreman vakti! Johan, sende gel.”
  Johan yavaşça doğruldu, Nick onun kolundaki kurumuş kan izlerini görebiliyordu.Sonra kendi karnına bakmak geldi içinden. Tişörtünü kaldırdı ve baktı. 1 litre? Yok yok 2 litre! Resmen Nick’in karnında kurumuş kandan bir katman oluşmuştu.
 “Karşımıza bir empusa çıkmazsa iyidir.”
  Ardından Alevsaçan’ı aldı ve eğitim alanına doğru yürümeye başladı. Yemyeşil çimenleri ayaklarının altında ezmekten zevk alıyordu. Eğitim alanında Kheiron’un son hazırlıkları yaptığını gördü. 4 tane hedef tahtasını düzenli bir şekilde dizmişti. Nick’e baktı,
 “Önce bir Johan’ı çalıştırayım, sonra ikinizle ilgili güzel bir projem var.”
  Nick yüzünü buruşturdu çünkü Kheiron’un projeleri sonucunda hep yaralanıyordu. Sağına baktığında Johan’ın hazırlandığını gördü. İlahi bronz okunu ellerine almıştı. Arkasında ok torbasını taktı. Nick yere bağdaş kurdu. Bir yandan sağ eliyle çimleri kopartıyor, bir yandan Johan’ı izliyordu. Kheiron:
 “Hadi Johan vur bakalım!”
  Johan kafasını salladı ve okunu doğrulttu. Nişan alması çok uzun sürmedi ve oku fırlattı. Nick sadece saplanma sesini duydu. Gözlerini kıstı ve okun nereye saplandığını görmeye çalıştı ama göremiyordu. Johan saydırmaya devam etti. Okları büyük bir asaletle hedef tahtasını buluyordu. Kheiron:
 “Son bir tane daha,” dedi. Johan oku yayına öyle bir gerdi ki yay neredeyse kopacaktı. Sonra fırlattı ve hafif bir gömülme sesi geldi. Nick yavaşça ayağa kalktı. Uyuşmuş bacakları ona engel oluyordu. Hedef tahtalarına doğru tempolu bir şekilde koşmaya başladı. Nick oraya gittiğinde ufak bir şok yaşamıştı. Her tahtanın ortası delinmişti. İlginç olanda hiç karavana gözükmemesiydi. Eğer bu okları Nick atmış olsaydı, 3-4 tanesi hedef tahtasını tutardı. Diğerleri de ağaçlara falan giderdi. Nick hafifçe gözlerini devirdi ve kafasını salladı.
  Arkasını döndüğünde Kheiron’un Johan’a çak yaptığını gördü. Sonra Kheiron Nick’i yanına çağırdı.
 “Şimdi gelelim antremanınıza… Bu ilginç ve hiç uygulamadığım bir antreman olacak. Şimdi Johan ok kullanıyor sen mızrak. Yani ikisi de uzun menzil sayılabilir.”
 “Yo hayır Kheiron, uzun menzilde ne kadar kötü olduğumu biliyorsun! Ben ona bir mızrak fırlatana kadar o bana ok yağdırır.”
  Kheiron dudağını büzdü.
 “Denemekten zarar çıkmaz evlat.”
  10 dakika sonra Nick kendini bir Yunan zırhının içinde kaybolmuşken buldu. Ama bu zırh diğerlerinden daha donanımlıydı. Nick’in sadece gözleri ve elleri açıktaydı.
 “Şu kahrolası zırhlar…” diye söylenerek yalpalaya yalpalaya yürüdü. Johan’a bakınca onun kendinden kat kat daha iyi durumda olduğunu gördü. Çünkü o daha uzun boylu ve yapılıydı. Ama onun da sadece elleri ve gözleri açıktaydı. Kheiron elinde kırmızı bir kalemle geldi. Nick in zırhının özel yerlerine bir şeyler çizdi. Kalbinin oraya bir yuvarlak, karın boşluğuna bir yuvarlak ve suratına koca bir yuvarlak. Ardından Kheiron Johan’a gitti ve onun da aynı yerlerine yuvarlaklar çizdi. Birden mağarasına doğru koştu ve 1 dakika içinde elinde bir merdivenle geri döndü. Merdiveni samanlığın duvarına dayadı ve Johan’a işaret etti. Johan kafasını sallayarak merdivene tırmanmaya başladı. Kheiron, Nick’e:
 “Alevsaçan’ı ver bana.”
 “Hayır! O benim bir parçam!”
 “Bazen insanlar parçalarını koparmak zorunda kalabilir evlat” dedi ve kılıfıyla beraber silahı aldı. Sonra samanlıktan 15-20 tane mızrak getirdi. Bunlardan beşiyle Nick’e bir sınır çizdi.
 “Burayı geçme. Buradan ona mızrak fırlatacaksın. Oda yukarıdan sana ok fırlatacak. 25 dakikanız var. İyi olan kazansın!” dedi ve düdüğünü öttürdü. Nick hemen yerden iki mızrak aldı ama kafasını yukarı çevirdiğinde tam alnının ortasına bir ok yedi. Kheiron seslendi:
 “1-0”
  Nick bir an sinirlendi ve bakmadan mızrağını fırlattı. Mızrağın nereye gittiğine bakarken bir ok kulağını sıyırdı geçti.
  Johan yukarıdan zekice okları fırlatıyordu. Nick ne zaman kafasını kaldırsa vuruyordu. Ama aynı zamanda onu kızdırmamaya çalışıyordu. Çünkü o Hades’in oğluydu. Ne yapacağı belli olmazdı. Sonra nişan aldı ve Nick kafasını kaldırınca fırlattı.
 “2-0”
  Nick zırhın içinde tüttüğünü hissetti. Yerden mızrağını aldı, kalbine gelen oku savuşturdu. Sağa doğru yuvarlandı ama yerden kalkamadı. Zırh o kadar ağırdı ki, üstüne bir Sentor binmiş gibi hissetti. Sonra üstüne yağan okları saydı.
 “3-0,4-0, ohoo yavaş Johan.”
  Johan okları durdurdu. Nick’in etrafında onlarca ok vardı. İyi ki bunlardan sadece dördü ölümcül yerleri bulmuştu. Nick kontrollüce yerden kalktı.
  Johan, Nick’in yerden kalkmasını bekliyordu. Nick yerden kalktığında tam okunu hazırlamıştı ki gözlerini görünce eli gevşedi. Nick’in gözlerinde ölüm vardı. Bu dünyada hiçbir şey den korkmuyorsan Hades’in oğlundan korkacaksın.
  Nick yandığını hissediyordu. Fırında dana rosto gibi kızarıyordu sanki. Gözleri de yanıyordu. Mızrağı ölümüne fırlattı ve gözlerini yere eğdi. Önce isabet ettiğine dair bir ses ondan sonra da bir gümbürtü ve zırhın şangırdama sesi. Nick gözlerini açtığında Johan zırhı parçalanmış halde yerde yatıyordu. Kheiron hemen yanına koştu, ağzına biraz nektar damlattı ve uyanmasını bekledi. Sonra Nick’e döndü ve:
 “Benim hatam, benim hatam…”dedi. “Bunu tahmin etmeliydim”
 “Hayır Kheiron bunu ben bile tahmin edemezdim.”
  Johan hafifçe gözlerini açtı.
 “Nick,”
 “Kendini yorma Johan. Özür dilerim, çok sert oldu.”
 “Senin gözlerinde, senin gözlerinde ölümü gördüm. Ruhumun bedenimden çıkışını izledim kıpkırmızı gözlerinde…” sonra kafası yana düştü.
  Nick durdu ve kendini çimenlere fırlattı. Bu utanç vericiydi…
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı mimoza

  • **
  • 56
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #42 : 12 Mayıs 2010, 09:55:16 »
15 bölüm yazdın şuana kadar ve hiç sıkılmadan devam ettin bu çok güzel bir şey ama zaten bizler bu işlere gönül vermiş kişiler değilmiyiz, hiç sıkılırmı insan böle güzel şeylerden neyse çok güzel olmuş devamını bekliyoruz
Magicians!!! Göklerde bir yerde!!!

http://www.kayiprihtim.org/forum/joel-robert-magiciansin-kurtulusu-bolum-123456-t6728.0.html

Yorumlarınızı bekliyorum...

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #43 : 12 Mayıs 2010, 18:54:40 »
Sıkılmak değil tam tersine yazarken gerçekten eğleniyorum. Yani bana zevk veriyor. Yeni bir şeyler uydurmak, okuyucumu meraklandırmak için hamleler yapmak... Bu çok eğlendirici :D
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #44 : 22 Mayıs 2010, 14:10:25 »
Arkadaşlar çok özür dilerim, 16. Bölüm gelemedi. Ama maalesef bir süre daha gelemeyecek :( 5 Haziran yaklaştıkça hikayeden uzaklaştım (mahalle baskısı) Ama size söz veriyorum, 7 Haziran'da 2-3 bölüm birden koyacağım. Bunu sezon finali kabul edin. Saygılar...

Ve bir de bundan sonraki bazı bölümleri resimler ile desteklemeyi düşünüyorum. :) Ama kesin değil çünkü resim bulmakta zorlanıyorum.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.