Kayıt Ol

Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 17!)

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 17!)
« : 03 Nisan 2010, 00:20:29 »
Arkadaşlar herşeyi tamamiyle bana aittir.Okuduktan sonra görüşlerinizi bekliyorum  :D
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #1 : 03 Nisan 2010, 00:21:05 »
Bölüm 1 : Garip Bir Olay
  Nick Turedo 14 yaşında cesur,dik kafalı ve diğer açılardan normal bir çocuktur.Bristol’da, annesiyle beraber tek katlı,müstakil evlerinde yaşıyorlardır.Nick küçüklüğünden beri annesine hep babasını sormuştur.Annesi hep babasının o çok küçükken bir trafik kazası geçirdiğini ve öldüğünü söylemiştir.Bunu duyan Nick her seferinde tuvalete koşup hıçkıra hıçkıra ağlardı.Babasız olduğunu düşünürdü.Ta ki geçenlerde yaşadığı bir olaya kadar…
  Nick sabah 06.50’de üstünde anlam veremediği bir yorgunlukla kalktı.Rüyasında çok sıcak bir yerde koştuğunu görmüştü.Okulu 09.00 başlıyordu.Yani çok erken uyanmıştı.Nick karanlıkta uzun bir süre oturdu.Karanlığın ona huzur verdiğini hissetmeye başladı.O zaten normal çocuklardan farklı olarak karanlıktan bebekliğinden beri korkmamıştır.Sonra gözlerinin önünde karanlık bir yüz göründü.Bu yüz ona hem çok tanıdık , hemde çok yabancıydı.Sanki Nick onu hayatında ilk defa görmüyordu.Biryerlerden tanıyordu bu adamı.Ama nereden?..
  Nick daha demin yaşadığı olayın şokunu atlatamadan annesinin çalar saati çaldı ve rutin aktiviteler başlamış oldu.Annesi”Nick! Hadi oğlum uyanma vakti! “ Nick baygın bir ses tonuyla” Anne ben zaten uyanığım.”.Anneesi koşarak odadan çıktı ve “Oğlum,hasta mısın bir şeyin mi var?” Nick şaşırmıştı,”Neden anne?” Annesi hala telaşlıydı” Oğlum normalde sen hayatta erken kalkmazsın,her sabah seni uyandırmak için çok uğraşırdım.Ama görüyorum ki sen kalkmışsın.”Nick yüzünde hafif bir tebessümle “Evet anne bugünlük öyle oldu ama sana söz bundan sonra yine geç kalkarım.Ayrıca bu kadar telaşlanacağını bilseydim hiç kalkmazdım.” Annesi Nick’e sarıldı ve”Ah oğlum…Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun değil mi? Sana bugüne kadar hem annelik hem babalık yap…” Nick annesinin sözünü keserek “ Ben okula geç kalıyorum neyse hadi görüşürüz.” “İyi dersler oğlum” dedi annesi her zaman ki gibi gözü yine çocuğunun arkasından kapattığı kapıda kaldı.Her sabah aynısını düşünüyordu “Acaba oğlumun başına bir şey gelir mi?” ve mırıldandı “Tanrılar seni korusun oğlum.”
  Nick her zamanki gibi o dar sokaktan geçti ve otobüs durağına kadar yürüdü.Nick hergün aynı şeyleri yapmaktan sıkılmıştı.Ama içinden bir ses bugünün farklı bir gün olacağını söylüyordu.Otobüse bindi.Oturacak boş bir yer vardı ve oturdu.Okula az kalmıştı ki durakta biri bindi otobüse.Nick’in yüreği ağzına geldi.Korkudan gözleri neredeyse yuvalarından fırlayacaktı.Yine o yüz…Adam Nick’e baktı,gülümsedi ve göz kırptı.Sonrada “Bana gel oğlum , bana gel “ gibi bir şeyler mırıldandı adam ona doğru.Nick hemen otobüsten fırladı.Hava buz gibiydi.Ama teninin yandığını hissedebiliyordu.Korkudan herhalde diye düşündü.Sonra okula doğru yürümeye başladı.Yürüdü,yürüdü..Bir yandanda arkasını kontrol ediyordu.Yine kafasını arkaya çevirdiğinde birden bir şeye çarptı.Kafasını öne dönüdrünce 4 tane ondan çok daha fazla iri ve çok daha uzun adamlar gördü.Birinin elinde muşta vardı.Elinde muşta olan adam “Yanında kaç para var çocuk?” diye sordu. Nick soğukkanlılığını korumaya çalışarak “Hiç yok hepsini otobüse verdim.” En kısa ve en şişman  olanı “Sen kimi kandırıyorsun? Baksana bizi kandıracağını sanıyor.Marcus tut şunu!” İşte Nick o anda çok sinirlendi,sanki teninden dumanlar tütüyordu.İçine cehennem ateşi girmiş gibiydi.Marcus Nick’e dokunduğu anda ellerini geri çekti “Hey Flip bu adam yanıyor resmen.Ellerime bak” Flip yani elinde muşta olan “Bırak şunu be bir işi beceremiyorsun.” Nick işte o anda kendine inanılmaz bir güç buldu. Kafasına inen muştalı yumuruğa elini siper etti.İ çinden korkuyla karışık heyecan,hırs,nefret türünden hisler geçiyordu.Sonra 5 saniyeliğine gözlerini kapadı ve açtığında etrafta hiçbirşey yoktu.Yerdeki erimiş muşta demirinden başka…
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Elijah

  • ***
  • 627
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #2 : 03 Nisan 2010, 13:53:30 »
hmm.iyi bi çalışma galiba babasının kim olduğunu buldum :clap
Planemo Syndrome

Çevrimdışı Perseus.

  • *
  • 28
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #3 : 05 Nisan 2010, 19:13:55 »
Bayağı bir esinlenme var sanırsam. =D
Ama güzel bir betimleme ile daha şık bir pozisyon almış.
Cidden güzel. Devam. :}

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #4 : 05 Nisan 2010, 20:52:09 »
Devam edeceğim zaten teşekkürler  :D Ama şu aralar yazılılar falan var biraz ara vermek zorunda kaldım :-[ ama yeni bölümü gelicek bu gece :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #5 : 05 Nisan 2010, 22:54:42 »
  
Bölüm 2 : Ölümün Oğlu
  Nick, koşa koşa okul kapısından içeri girdi.Sanki biraz rahatlar gibi oldu.Tanıdık simalar,tanıdık kıyafetler ve tanıdık sesler…
”Nick Turedo! Bu kıyafetinin hali ne?!”
Tanıdık seslerden biride buydu. Müdür yardımcısı Bay Banner…
”Eee…Şey Bay Banner.Ben yolda gelirke..”
”Bu kadar yeter Nick Turedo! Ben bu kıyafetlerle okula gelinmeyecek demedim mi? Eğer bir dahaki derste seni böyle görürsem okuldan atılırsın!”
Nick , müdüre sert bir bakış atarak üstüne başına baktı ve demin yaşadığı olaydan dolayı üstünün başının darmadağın olduğunu gördü.Gömleğini düzeltti ve sınıfa doğru yürümeye başladı.Geçerken bütün gözlerin ona döndüğünü hissediyordu.Bir an durdu.Ve bağırdı:
”Ne var! Niye bakıyorsunuz?!”
O anda yanına sınıftaki en yakın arkadaşı Ricky geldi. Ricky Nick’ten biraz daha uzun ve biraz daha yapılıydı.Ricky :
”Nick iyi misin? Ne oldu kimse sana bakmıyor ki her zaman ki hali okulun!”
”Ricky şimdi konuşmak istemiyorum. Biraz yalnız kalmam lazım.”
”Tamam Nick.”
  Nick uzaklaştı ve okulun ağaçlardan başka hiç bir şey olmayan bir köşesine gitti. Uzaktan gördüğünde ağaçların yaprakları yemyeşildi.Ama o yaklaştıkça yapraklar sarardı,döküldüler.Hepsi kurumuştu.Çocukluğunda annesiyle teyzesi Emma’ nın çiftliğine gittiğinde hayvanlar bağırmaya , çimenler ve çiçekler solmaya , ağaçlar sararmaya ve dökülmeye başlardı.O zamanlarda bunun nedenini bilmiyordu.Ama şimdi Yunan Mitolojisi  ve Tanrılar hakkında bilgisi vardı.Anlamıştı.O gittiği her yere ölümü getiriyordu.O “Ölümün Oğlu”ydu…
  “Olamaz! Olamaz! Olamaz! Ben O’nun oğlu olamam!” Nick bunları düşünürken ilk derse girmemişti . İlk ders matematikti ve matematikten nefret ederdi.Zaten matematik öğretmeni de Bay Banner’dı.Ama şimdiki ders tarihti.Nick tarihten nefret ederdi ama şimdi o derse girmek zorundaydı çünkü tarih öğretmeni bir Yunan’dı.Ve Bay Genakapulos illegal bir öğretmendi.Derste tarih yerine hep mitoloji anlatırdı.Ve şu anda o derse girip öğretmene birkaç soru sorması gerekiyordu.Sınıfa doğru yola koyuldu.
  “Oturun çocuklar.”
  Nick sınıfta her zaman oturduğu yerde yani duvar kenarındaki en arka sıraya oturdu. Bay Genakapulos yoklama almaya başladı. Sıra Nick’e geldiğinde Nick dalgın bir şekilde:
 ”Buradayım” dedi.
 Yoklama bittiğinde Bay Genakapulos yine mitolojiden bahsetmeye başladı. Konu “Tanrıların Önemli Silahları” ydı. En ön sıradaki Sally Reen kalktı ve:
 ”Bay Genakapulos dersimiz tarih! Mitoloji değil!”
  Bay Genakapulos sakin bir şekilde:
 “Sally Reen dersi dinlemek istemiyorsanız buyurun dışarı. Tanrıların kendine has silahları vardır. Zeus’un Şimşeği’yle başlayalım. Bu silah neredeyse Tanrılardan bile güçlüdür. Tanrılar için yapılan ilk silahtır.Eğer bu Şimşek olmazsa şimşek çakmaz. Zeus Titanları bu silahı sayesinde yenmiş ve Tartaros’a tıkmıştır.
  Şimdi Poseidon’un Üç Dişli Yaba’sına gelelim. Poseidon heykellerinde, resimlerinde hep bu Yaba ile tasvir edilmiştir. Bu Yaba’yı savurduğunda dalgalar kabarır. Yere vurduğunda depremler olur. Bu silahıyla çoğu güçlü düşmanını yenmiştir.
  Gelelim Hades’e…”
  Nick ’in kalbi “Güm Güm” atmaya başladı. Ve Bay Genakapulos devam etti:
 ”Hades’in 2 tane güçlü silahı vardır.Biri Mızrağı diğeride Görünmezlik Miğferi’dir.Hades….”Ve Bay Genakapulos durdu.
  Nick şaşırdı:
 “Ne oldu Bay Genakapulos? Niye Hades’ten bahsederken sustunuz?”
Bay Genakapulos:
”Ondan bahsetmek istemiyorum. Her yere kötülük saçıyor. Ondan bahsederken öleceğimi sanıyorum.”
  Nick sinirlendiğini hissetti. Ama neden? O babası olacak o adamı daha doğrusu o Tanrı’ yı sevmiyordu.Ama bir yandan da O’nunla bütünleştiğini hissediyordu.Artık onun bir parçasıydı.Veya o babasının bir parçasıydı…
  “Bay Genakapulos ben size birkaç soru sorabilir miyim?”
  “Tabii Nick Turedo.Sizi böyle derslerle ilgili görmek ne güzel!”
  “Bu Tanrılar’ın ölümlülerden çocukları olabiliyor değil mi?”
  Nick cevabını bildiği bir soru sormuştu.
 “Tabii ki Nick .Herkül, Theseus bunlara en güze örnekler.”
   Nick O’nun oğlu olduğunu daha çok hissetmeye başladı.Ama o arada Bay Genakapulos araya girdi ve:
 “Fakat bir savaştan sonra Tanrılar Styks Irmağını üzerine yemin ettiler.Bu bozulmaz bir yemindir.Bu yemin melezler hakkındaydı.Tanrı-Ölümlü birlikteliğinden olan çocuklar yani.O yeminden sonra hiç çocukları olmaması gerekirdi ama bu yemin de her yemin gibi bozuldu.”
  Nick “Bir kere yasal bir işe bulaşsam ne olurdu?” diye düşündü. Sonra da:
  “Peki Hades’in Yeraltı Sarayı’na nasıl gidilir?”
  “Nick Turedo, bu olayları eve gidince internetten araştırırsın. Şimdi zil çalacak.” Deyip daha zil çalmadan sınıftan fırlayıp gitti. Ricky Nick’e baktı ve:
”Helal olsun Nick daha zilin çalmasına 15 dakika var.Bizi büyük bir azaptan kurtardın.Yok Tanrılarmışta yok bilmem ne! Saçma sapan konuşuyordu.”
  Nick sadece gülümsedi.Farklı olduğunu hissettirmemeye çalışıyordu.Ama Nick Onların gerçek olduğunu biliyordu.
  Daha önünde 4 ders vardı.2 ders İngilizce ve 2 ders edebiyat.Bu dersler onun için su gibi gelip geçti çünkü hiç dersi dinlemiyordu sadece Tanrıları düşünüyordu.Gök Tanrısı,Deniz Tanrısı,Yeraltı Tanrısı…Ve bunlardan biri babası.Hepsinin yanında ise Melez olmanın zorlukları.4 derste bunları düşündü.Son zil çaldı ve çantasını kapıp çıktı. Karşı sınıftan 2 çocuk Nick’in arkasından:
 ”Koş Turedo koş. Annen seni bekler.” Dediler.Sonrada pis pis kahkahalar atmaya başladılar.Nick’in damarına basktıklarını bilselerdi hiç böyle bir şey yapmazlardı. Nick yine yandığını hissetti.Döndü çocuklara doğru yürüdü ve kendini ateşe bıraktı.Ateş ve öfke onu yönlendiriyordu. Geldi ve ilkinin suratına hayatında attığı en sert ve en sıcak yumruğu attı.Çocuğun canı öyle bir acımış olmalı ki birden yere yığıldı.Nick onun yanındaki çocuğada bir tekme savurdu ve ”Bingo!” Nick’in tamda istediği yere, karın boşluğuna gelmişti oda acıdan kıvranarak yere yığıldı.Sonra Nick’in yüzüne pis bir gülümseme yayıldı.Ardından fısıldadı “Ben Ölümün Oğluyum!”…
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #6 : 06 Nisan 2010, 18:52:04 »
Bölüm 3:Zeus’un Öfkesi
 Nick evin zilini birkaç kere hızlıca çaldı.Annesi hemen kapıyı açtı.Nick kızgın bir şekilde içeri girdi ve bağırmaya başladı:
 “Bana neden söylemedin?”
  Annesi şarşırmıştı:
 “Neyi oğlum?”
 “Babam anne BABAM!”
 Annesi birkaç saniyeliğine öylece dondu kaldı.Sonrada:
 “Oğlum sana söyleyecektim.Ama melez olmak tahmin ettiğinden çok zordur.Artık Tanrılar seni rahat bırakmayacak.Seni öldürmeye çalışacaklar.Bende bundan korktuğumdan sana söylemedim.Çünkü bunu dile getirdiğim anda Tanrılar varlığını hissedeceklerdi.Ve artık hissettiler bile.”
  Bu arada gök inanılmaz bir şekilde gürledi ve yağmur başladı. Yağmur Nick ve annesinin yaşadığı evin camına taş gibi vuruyordu.Sonra Nick cama doğru yürüdü ve denize baktı.Dalgalar kabarmıştı.Ama Nick’e doğru değil tam tersine dalgalar yukarı doğru yükseliyordu.Nick “Poseidon bizden yana sanırım” diye düşündü.Ama Zeus onu öldürmekte kararlı gibiydi.Nick annesine döndü ve:
 “Anne keşke daha önceden söyleseydin de hazırlansaydım.Belki o zaman babam bana kılıç kullanmayı da öğretebilirdi.Neyse ben biraz dinleneyim yarın zor bir gün olacak sanırsam.” dedi ve kanepeye uzandı.Ardından bir rüya başladı..
  Rüyasında gördüğü yeri daha önce hiç görmemişti.Burası görkemli 12 tahtın olduğu büyük bir odaydı.Ama tahtlar insan boyunun çok üstündeydi.Sonra biri odaya girdi.Bu adam Nick’in büyükannesinin anlattığı masallardaki devler gibiydi.Sonra o dev bağırdı:
 “Hermes! Çabuk bana Hades’i çağır!”
  Sonra habercilik ve hırsızlık Tanrısı Hermes içeri girdi.Sonrada:
 “Tabii ki de Zeus.”
   Sonra Zeus ortadaki en görkemli tahta oturdu.Sağındaki tozlu ve simsiyah tahta baktım.Anlaşılan bu tahta uzun süredir kimse oturmuyordu.Zeus düşünceli bir şekilde oturuyordu.Beyaz sakalı ve beyaz saçlı olması onu yaşlı bir dede gibi gösteriyordu.Elinde her zaman ki gibi “İlk Şimşek” vardı.Birden Olimpos’ un koridorlarında ayak sesleri yankılanmaya başladı.Hades odaya girdi.Bir ölü gibi yürüyordu.Kardeşi Zeus’un onu çağırmasına pekte şaşırmış görünmüyordu. Nick ortaya çıktığından beri bugünü bekliyor olmalıydı .Zeus gür sesiyle:
 “Hoş geldin benim yerin altındaki kardeşim!”dedi.
  Fakat Hades hiçte hoş gelmiş gibi durmuyordu. Uzun ve kıvırcık gri sakalları birbirine karışmıştı.Hades “Tanrıların Tanrısı”na sert ve yakıcı bir bakış attı.Ve yeniden Zeus’un sesi duyuldu:
 “Seni buraya niye çağırdığımı biliyorsundur.Bugün çok değişik bir bilgi geldi kulağıma.Hemde bizzat senin o kanı bozuk oğlundan!”
  Zeus kanı bozuğu öyle bir söylemişti Hades’i bir öfke kapladı. Sinir uçlarında bir uyuşma hissetti.Ve konuştu:
 “Oğlum hakkında düzgün konuş!”
  Bunu duyan Zeus bağırmaya başladı:
 “Ne çabuk kabullendin o kanı bozuğu!”
  Hades:
 “Senin her zaman kabullendiğin gibi bende kabullendim ve tekrar söylüyorum OĞLUM HAKKINDA DÜZGÜN KONUŞ!!”
  “Oğlum hakkında düzgün konuş”u bağırarak söylemişti.Zeus yerinden fırladı ve “İlk Şimşeği” kaldırdı.Sonrada:
 “Nankör! Seni babamın azabından ben kurtardım ve şimdi benimle nasıl böyle konuşabilirsin! Benim karşımda sen bir hiçsin Hades! Bir hiç!”
  Hades gülümsedi ve :
 “Hadi o hiçi avla o zaman şu “Tanrılardan güçlü silah”ınla!!”
  Zeus bunu duyunca sinirden köpürdü.İlk Şimşeği tüm gücüyle öyle bir fırlattı ki gerçek dünyada fırtınalar koptu ve şimşekler delirmişçesine art arda çakmaya başladı.
  Ama Olimpos’ta durum farklıydı.Hades Şimşeği fırlatacağını anlamıştı ve o daha elini oynattığı anda Görünmezlik Miğferi’ni giymişti ve yok olmuştu.Şimşekte Olimpos’un geniş koridorunda derin bir yarık açtı.
  Ardından Nick kan ter içinde uyandı ve mırıldandı:
 “Bu Zeus’un durdurulması gerek!”
  Ve sonra yine bir gök gürlemesi…
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #7 : 08 Nisan 2010, 19:22:16 »
Bölüm 4 : Öğretmen
  Nick sabaha kadar uyuyamadı.Zeus’un onu öldürmek için neler yapabileceğini düşünüyordu.Sonra durdu ve boşuna düşündüğünü anladı.Çünkü Zeus onu yok etmek için her şeyi yapabilirdi.Bu aklına gelince Nick ürperdi.Kalktı ve evinin alacakaranlık koridorunda yürümeye başladı.Nereye yürüdüğünü bilmiyordu.Ama yürüyordu.Babası gibi bir ölü sessizliğinde.Sonra salonun ışığının açıldığını gördü.Ve koridorun sonuna 5 adım kala bekledi.Nefes alış verişini yavaşlatmak için her şeyi yapıyordu.Ama korkuyordu.Çünkü kendisini savunmak için hiçbir silahı yoktu.Sonra 2 adet farklı ses duydu.Biri çok yakından tanıdığı biri de hayatında ilk defa duyduğu kalın bir sesti.Annesiyle konuşan bu adam kimdi ki?Hemde bu saatte!.. Tam içeri dalacaktı ki durdu ve onları biraz dinlemenin iyi olacağına karar verdi.Birkaç adım yaklaştı.Kalın ses :
 “Susan bunun vakti geldi.Artık onun peşine düşecekler.İki tarafta.”
  Annesi heyecanlı bir sesle konuşmaya başladı:
 “Ama Kheiron o benim oğlum biraz anlayış göster.Ondan ayrılamam.Kendini koruyabilmesini tabii ki de isterim ama o daha küçük bir çocuk benim gözümde!”
  Nick annesi Kheiron dedikten sonra söylediklerini pekte dinlememişti. Kheiron’u nerede duyduğunu hatırlamaya çalışıyordu.Okul müdürü müydü?Yo yo hayır.İki taraf neydi peki? İki okul mu?O da olamazdı çünkü Nick’in dersleri pek iyi değildi.Sonra durdu , eli ayağı tutmaz oldu…Kheiron! Tabii ya nasıl da hatırlayamamıştı? Başta Herkül olmak üzere tüm kahramanların öğretmeni.Nick dayanamadı ve içeri daldı.Kheiron’un ve Nick’in annesinin gözleri hemen ona döndü.Nick niye bağırdığını bilmiyordu ama bağırıyordu artık:
 “Biri bana burada ne olduğunu açıklasın!HEMEN! Ben nereye gideceğim ve Kheiron’un burada ne işi var?”
  Kheiron durdu ve konuşmaya başladı:
 “Sakin ol evlat.Aynı baban gibisin öfkeni kontrol edemiyorsun.Önce bunu öğretmeliyiz sana…”
  Nick, babasıyla ortak noktaları olmasına pek şaşırmadı. Ne de olsa babasıydı.Sonra eğitimi aklına geldi.
 “Siz ne eğitimden bahsediyordunuz?”
  Kheiron:
 “Bundan sonra cevabını bildiğin soruları sormasan daha iyi olur.Yüzyıllardır bütün kahramanların aldığı eğitim.Bunun için seni götürmem gerek.Fakat annen senden ayrılmak istemiyor.Sana bir şey olacağını düşünüp endişeleniyor.” Dedi o bilgelik dolu sesiyle.
  Nick :
 “Annemde bizimle gelse olma..”
 Kheiron araya girdi:
 “Olmaz evlat , olamaz… Yüzyıllardır böyle bir şey olmadı.Bu Tanrıların kuralıdır.Zaten annen gelse de hiçbir şey göremez.Sis engeller.Neyse Nick gitmemiz gerek annenle vedalaşsan iyi olur.Tam 12 dakikan var.”
  Nick:
 “Sen hep böyle dakik misindir?”
 Kheiron ak düşmüş sakallarının arasından sıcak bir gülümsemeyle:
 “11 dakika Nick. Bir eğitmen olmak bunu gerektirir.”
  Nick gülümsedi.Annesinin yanına gitti:
 “Anne oradan gerçek bir kahraman gibi döneceğim.Sana söz veriyorum.”
  Annesinin gözleri doldu ve ağlamaya başladı.Oğluna sarıldı ve :
 “Güle güle oğlum.Eminim ki gerçek bir kahraman olarak döneceksin ama kendine iyi bak soğukta kalma.”
  Nick gülmeye başladı ve :
 “Anne hiçbir zaman değişmeyecek misin?”
 Sonra odadaki herkes gülmeye başladı .Kheiron  akrebi ok , yelkovanı yay olan büyük camlı saatine baktı ve:
  “Gitme vakti!”
  Nick annesine baktı.Annesinin gözleri yine doldu ve Nick ağlayan annesine doğru koştu.Onun için anne kucağı gibisi yoktu.Sıcak,şefkatli ve güvenli.Sonra Nick annesinin kollarından kurtulup:
 “Geri döneceğim anne.Hemde bundan daha iyi bir şekilde.”
 Annesi oğluna el salladı.Kheiron’da:
 “Atla sırtıma Nick.”
 Nick şaşırdı:
 “İyi de sen tekerlekli sandalyedesin sırtına nasıl atlayacağım?”
 “Ah kusura bakma sizi izlerken böyle kalmışım” dedi ve takma bacakları ayağından attı.Sonra yarı insan – yarı at şekline dönüştü.Nick bunların ismini biliyordu.Sentor..
  Nick Kheiron’un sırtına atladı ve:
Deh!” dedi.
  Kheiron kafasını döndürdü ve sakallarından görünmeyen dudakları ile gülümsedi.
 “O kadar evcil bir at değilimdir evlat!” dedi ve normal bir atın 10 katı hızda koşmaya başladı. Nick’in saçları dalgalanıyordu.Nick daha önce rüzgârı yüzüne hiç bu kadar yakın hissetmemişti.Normalde olsa bunun zevkini çıkarırdı ama bu rüzgarın Zeus sayesinde estiğini düşününce bu rüzgârın bile onu öldürebileceği aklına geldi.Sonra konuştu (daha doğrusu bağırdı):
 “Kheiron, beni nereye götürüyorsun?”
  Kheiron’un sesi hiç rüzgâra yakalanmamış gibi sade çıkıyordu:
 “Mağarama götürüyorum evlat. Orada istemeyeceğin kadar silah,zırh,kalkan vb. şeyleri bulabilirsin.”
  Nick:
 “Peki daha ne kadar yolumuz kaldı?”
  Kheiron:
 “Sana öğretilecekler listesine şunu da ekleyeyim : Sabır..”
   Nick,kafasını Kheiron’un yelesine gömdü ve derin bir uykuya daldı…
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #8 : 09 Nisan 2010, 23:58:51 »
Bölüm 5: İlk Ders
 
  Nick uyandığında pek yumuşak olmayan bir şeyde yatıyordu. Kafasını çevirdiğinde bunun bir saman tomarı olduğunu gördü.Sonra gözü duvardakilere takıldı.Silahlar,kalkanlar,zırhlar…Nick büyülenmiş gibiydi.Silah bölümünde kılıçlar,mızraklar,hançerler,yaylar ve oklar...Zırh bölümünde ise birbirinden ağır,birbirinden parlak,birbirinden sağlam ve birbirinden büyük zırhlar vardı. Kalkanlar bölümünde nasıl bir kalkan istersen vardı.Sonra yanı başında Kheiron’u gördü.Kheiron:
 “Buraya gelen herkes neden şu duvara bakakalıyor anlamıyorum.Normal silahlar bunlar.”
  Nick ona katılmadığını belirtmek istiyordu:
 “Sana katılmıyorum Kheiron.Bunlar yeni eğitim görecek bir melezin hayatında ilk defa gördüğü özel aletler.”
  Kheiron Nick’e dikkatlice baktı ve:
 “Yorgun görünüyorsun.Yemek yedikten sonra ilk dersimize başlarız.”
  Nick yemek lafını duyunca gözleri parıldadı ve hiç yorgun değilmiş gibi saman tomarından etrafına samanlar saçarak kalktı ve:
 “Yemek mi dedin?”
  Sonra Kheiron kahkahalara boğuldu.Nick onu ilk defa kahkaha atarken görüyordu.Ama kahkahasında bile bir bilgelik,bir savaşçılık vardı.Nick ona hayran kalmaya başladığını hissetti.Kheiron gülerek konuşmaya başladı:
 “Ben gidip yemeği hazırlayayım sende şurada ateş yak.”
  Nick şaşırmıştı.Dışarı baktı ve kuşların neşeli bir şekilde uçtuklarını ve cıvıldadıklarını,ağaçların yemyeşil olduğunu gördü.Bu mevsimde ne ateşiydi bu?
  “Kheiron ilk baharın ortasında neden ateş yakıyoruz?”
  Kheiron:
 “Sen ateşi yak yemeği hazırladıktan sonra anlatacağım.”
  Nick itiraz etmeden ateşi yakmaya koyuldu.Bu işleri biliyordu çünkü birkaç yaz önce kampa gitmişti.Kheiron’ un ahırından birkaç tomar çalı buldu ve onları tutuşturdu.Ateş…Ateşe dikkatlice bakmaya başladı.İçinde sanki bir şeyler hareket ediyordu.İçinde ölüm vardı.Can çekişen ruhlar cehennemden kaçmaya çalışıyorlardı.Çığlıklar atarak…Nick gözlerini kapattı ve düşünmemeye çalıştı.Sonra Kheiron’dan öğrendiği(aynı zamanda tek bildiği) Antik Yunanca küfür söyledi:
 “Di İmmortales!"
   Sonra toynak sesleri duydu .Birbirine bu kadar uyumlu toynakları hiç görmemişti.Kheiron’un elinde bir tabak kuzu pirzola bir tabakta makarna vardı.
 “Kusura bakma çocuk bu seferlik ani oldu.İyi bir şeyler hazırlayamadım.”
  Nick pirzola dolu tabağa baktı ve:
 “İyi bir şeyler hazırlayamadın mı? Bu kadar pirzolayı nasıl yiyeceğim tek başıma?”
  Kheiron yine bilge bir tavırla:
 “Hepsini sen yemeyeceksin evlat.Tanrılarla bölüşüp yiyeceksiniz.Şimdi ateşin yanına git ve hangi Tanrı’ya adak sunmak istiyorsan adağını kabul etmesini söyle.Hadi bakalım.”
  Nick ateşin yanına doğru gitti.Derisinde sıcaklığı hissediyordu.Yutkundu ve onun için ne kadar zor olsa da konuşmaya başladı.” Hades,baba ! Bu adağımı kabul et.!” Dedi ve tabaktaki10 parça pirzoladan 4 ünü ateşe attı.Pirzola ateşin içinde kömür olmadı direk yok oldu.Galiba adağı kabul olmuştu.Sonra durdu.Biraz yalakalığın bir zararı olmazdı ya ?! Ateşe tekrar yaklaştı ve yine konuşmaya başladı “ Zeus, amca ! Bu adağımı kabul et! Eee..Afiyet olsun.” Dedi ve 3 tane pirzolayı ateşe fırlattı.Sonra hemen geri kaçtı çünkü amcasının ne yapacağı belli olmazdı.Ama pirzola babasına sunduğu adak gibi ateşin içinde kömür olmadan yok oldu.Nick tam yere oturmuştu ki gök gürledi ve tam adak ateşinin üstüne bir şimşek çaktı.Nick gökyüzüne baktı.
 “Önemli değil amca.”
 Sonra bir şimşek daha çaktı.Nick Kheiron’a döndü:
 “Ona yağlı olanları yolladım diye mi böyle yapıyor?” dedi
  Kheiron yeni bir ateş yaktı ve kendi tabağındaki pirzolalardan 5 tanesini ona attı ve şimşekler durdu.
 “Evlat bir daha Zeus ile dalga geçmezsen sağlığın için iyi olur.Neyse hadi hemen yemeğini ye de derse başlayalım.Daha sana uygun silahı seçeceğiz.Son 9 dakika.”
  Nick yine başlıyrouz diye düşündü ve nefes almadan makarnasından ve pirzolasından yemeye başladı.Tam zamanında tabağındaki her şeyi silip süpürdü.
  “E iyide ben daha yeni yemek yedim biraz dinlenmem gerekmiyor mu?”
  Kheiron:
 “Evlat bunlar kutsal yiyecekler yediğin anda sindirilirler.Enerjisini hemen alırsın.Hadi bakalım derse başlayalım.Önce sana bir zırh giydirelim.” Dedi ve o meşhur duvara doğru yürüdü. Bir Nick’e bir zırhlara bakıyordu.Sonra bir tane zırh buldu.”Kap bakalım evlat!” deyip Nick’e doğru fırlattı.Nick’in tam kucağına geldi ama bu kadar ağır olabileceği hiç aklına gelmemişti.Ağırlığını hissettiği anda Nick arka üstü yere oturdu.Kheiron güldü.
  Sonra Nick’e bir de Yunan savaş miğferi verdi.Nick zar zor yerden kalktı.Miğferi ve zırhı kenara koydu.Önce zırhı giydi.Zırhın ağırlığını omuzlarında hissedince bu seferde dizlerinin üstüne düştü.Daha derse başlamadan birkaç fire vermişti Nick.Sonra miğferi kafasına geçirdi.O da biraz büyük geldi.
  Kheiron devam etti.Şimdide bir kalkan arıyordu.Sonra haififinden bir tane buldu.Ama Nick’e bu da ağır gelmişti.Sonra kılıç bölümüne gittiğinde tereddütsüz bir kılıcı aldı ve Nick’e verdi.Nick önce kılıcı kabzasının ucundan tuttuğu için yere düşürdü.Nick üstündeki zırhlar dolayısıyla zorla eğilip kılıcı aldı.Bu seferde yere paralel olarak tutmaya başladı.Kheiron’da kılıcını kılıfından çıkardı.Nick bakakaldı bu görkemli kılıca.Yaklaşık 170 cm boyundaydı.Ucu bir dinozor dişi gibi sipsivriydi.Güneşte parıl parıl parlıyordu.
”Babandan ödünç aldığım yeniden dirilen iskelet adamlar çok işimize yarayacak.”
  Ardından Yunanca bir şeyler fısıldadı.Ormandan 15 tane iskelet adam çıktı.Ellerinde kılıç vardı. Kheiron:
 “İzle evlat.” Dedi ve uyumlu toynaklarıyla iskelet adamlara koşmaya başladı onlarda Kheiron’a koşuyorlardı.Kheiron kılıcı artistlik bir hareketle elinde çevirdi sonra en önde giden iskelet adamın kafasını hafif bir hareketle uçurdu.Arkasından 4 iskelet adam birden geliyordu.Kheiron durdu ve onları bekledi.Sonra geri koşmaya başladı tüm gücüyle.Nick bir an Kheiron’un onlardan korktuğunu sandı.Ama sonra ne yaptığını görünce ağzı açık kaldı.Samanlığın önünde kılıcını kılıfına soktu ve arkasındaki yayı çıkardı.Ok torbasından 4 ok aldı.Dördünü birden yaya gerdi ve fırlattı.Nick oku takip etmek istedi ama bir şey göremeden 4 iskelet adamın kafası koptu..Geriye 10 tane kalmıştı.Kheiron yine 4 ok aldı ve yaya gerdi.Her zamanki gibi yine tam isabet.Sonra yayı attı.Kılıcı yine çıkarttı ve 6 iskelet adamın üstüne koştu sonra her şey 10 saniye içinde oldu.Kheiron zıpladı,iki tanesinin kafasını kopardı sonra tekine çifte attı.En arkadakine koştu iskelet adam kılıcını savurdu, Kheiron iskelet adamın kılıcını elinden uçurdu ve kabzasıyla kafatasını kırdı.Sonra kalan 2 sinin işini hiç zorlanmadan bitirdi.Yanıma geldi ve:
 “Sıra sende!” dedi.
  Nick’in eli ayağına dolaştı.Kılıcını kaldırdı ve koşmaya başladı.Normalde çok hızlı koşardı ama üstünde kendisinin 2 katı ağırlığında savaş teçhizatı olduğu için elinde olmadan yavaş olarak koşuyordu.Üstüne yine 1 tanesi gelmeye başladı.Nick kendi kendine “Sakin ol “ diyordu.Sonra iskelet adam kılıcı Nick’e savurdu.Nick kalkanıyla bu atağı savuşturdu.Kılıcı kafasına geçirmek için hareketlendi ama kılıcı zar zor kaldırdı.Kılıcı kontrol edemiyordu.O arada iskelet adam 4-5 hamle daha yapmaya başladı Nick ilk 2 sini savuşturdu ama sonra yere düştü.Tam kılıç kafasına inerken iskelet adamın kafası koptu.Kheiron arkadan bağırdı:
 “Bu benden olsun bakalım.”
  Nick durdu ve üstündekileri çıkarmaya başladı.Çünkü yanmaya başlamıştı.Kılıcı,miğferi,üstünde savaş teçhizatı olarak ne varsa attı.Sonra Kheiron’un sesini duyar gibi oldu:
 “Hile yapmazsan olmaz değil mi? Bir insan babasına bu kadar mı benzer?”
  Sonra kendisine gelenler tek tek buharlaştırmaya başladı .Bir , iki , üç saymıyordu artık.Korkmadan yürüyordu.Yakıcı tekme ve yumruklarıyla hepsini buharlaştırıyordu.Sonra 15 taneden geriye bir tane kaldığını gördü.Ona doğru gitti.Ama bu diğerleri gibi değildi.Hemen vahşice kılıcını savurmaya başladı ve Nick’in yanağını çizdi.Nick o anda öfke patlaması yaşadı.Geriye doğru koşmaya başladı.Zırhının olduğu yere koşuyordu.İskelet adam da onu takip ediyordu.Nick yerden kılıcı aldı ve kullanmayı bilmediği halde kılıcı kaldırdı ve iskelet adamın tam alnının ortasına yerleştirdi.Sonra karşısındakinin bir iskelet olduğunu unutup birde diz attı.Hepsi paramparça olmuştu.Kheiron yanına geldi.
 “Tamam kılıç kötü bir fikirdi ama isteyince oluyor.Son indirdiğin darbe gayet iyiydi.Neyse ben biraz ambrosia getireyim yarana iyi gelir.”
  Nick şaşırmıştı.O kılıcı nasıl öyle kullanabilmişti? Ama kesinlikle onun silahı kılıç olmamalıydı.Başka bir şey…
  Kheiron elinde bir parça ambrosiayla geldi.
  “Al bakalım şundan küçük bir parça ye.”
  Nick Kheiron’un söylediği gibi küçük bir parça ısırdı.Sonra yanağının sızlamasının geçtiğini hissetti.Kheiron:
 “İlk dersimiz çok verimli geçti.Hem benim için hem senin için.Benim içinde verimliydi çünkü sana bir daha kılıç kullandırtmamam gerektiğini öğrendim.Ama ilk ders için hiç fena değildin.Ne kadar hile yapsanda…”
  Nick zorlukla gülümsedi.Sonra samanlığa doğru yürüdü.Geçen gece yattığı yere yattı.Eğer çok yorgunsanız emin olun yattığınız yer hiç önemli değildir.Nick yine babasını düşünerek uykuya daldı…
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #9 : 13 Nisan 2010, 18:53:17 »
Bölüm 6 : Kızgın Bir Tanrı Daha…
  Nick uyandığında burnuna nefis kokular geliyordu.Izgara tavuk kokusu Nick’i aç olmadığı halde aç hissettirmişti.Nick yattığı saman tomarından kalktı.Üstünü başını temizledikten sonra dışarı çıktı.Her yer yemyeşildi.Bu Persephone’nin yeraltında olmadığının kanıtıydı.Babası yalnız olmalıydı.Sonra yemek kokularını takip etti.Bir mağaraya doğru gidiyordu.Mağara Nick’e yaklaşık 25 metre uzaklıktaydı.Nick yürümeye devam etti.Koku onu kendine çekiyordu.Sonra alçak tavanlı fakat düşündüğünden de büyük mağaraya girdi.Kheiron döndü ve :
 “Nick sen ne zaman uyandın? Neyse burası da benim mağaram.Dışarıdan küçük gözükür ama içi çok büyüktür.Tanrılar bunu bana teşekkür hediyesi olarak verdiler.Çünkü yıllarca onların özel melez çocuklarını eğittim.”
  Nick etkilenmişti.Ama bu odanın çok ta büyük olduğunu düşünmüyordu.Sonra mağaranın sonundaki kapıyı gördü.Kapı çeliktendi.Nick kapıya doğru yürüdü ve kapıyı zorda olsa açabildi.Sonra gördükleri karşısında büyülendi.Burası bir ahırdı.Öyle bir ahırdı ki çoğu insanın evini bırakıp kalmak isteyeceği türdendi.Ve de koskocamandı.Ahırın bir köşesinde orta halli bir mutfak vardı.Nick şaşırdı ve sordu:
 “Bu mutfak niye? Sonuçta sen bir at sayılırsın.”
  Kheiron :
 “Evet evlat ben bir at sayılırım. Yani tamamen at değilim.Benim iki midem vardır.Bir at midesi bir de insan midesi.Bu ikisini de beslemem gerek.”
 “Oo iyiymiş!” dedi Nick.
  Kheiron:
 “Hadi evlat sen eğitim alanına doğru git ve ateşi yak.Ben yemeğini getiriyorum.”
  Nick bir şey söylemeden 25 metre uzaklıktaki küçük ve Kheiron’un ki ne göre gösterişsiz ahıra gitti.Yine bir tomar çalı topladı ve ateş yaktı.Sonra beklemeye başladı.Bu arada çimenlere uzandı.Kafasını toprağa yasladı.Gökyüzü masmaviydi.Çok rahatlamıştı , neredeyse uyuyacaktı.Ama sonra ensesinde yapışkan bir şeylerin dolaştığını hissetti ve yerinden fırladı.Ayağa katlı ve yattığı yere baktı.Sonra şok oldu..Yattığı yeri solucanlar işgal etmişti.Hepsinin üstüne basmaya başladı.Ama üstüne bastıkça bunlar büyüyordu.Nick bunu fark etmedi ve üstüne basmaya devam etti.Git gide büyüdüler.Nick onlar dizinin boyuna gelince fark etti.Sonra ahıra doğu koştu.Duvardan bir kılıç aldı.Dünkü eğitimde kullandığı kılıç olmalıydı bu.Sonra bağırdı :
 “Kheiron! Yardıma gelsen iyi olur!”
  Sonra solucanların üstüne gitmeye başladı.Biraz uzakta durdu kaç tane olduğunu saymaya başladı.Bir,iki,üç,dört,beş,altı … Sanki git gide çoğalıyorlardı.Sonra Kheiron koşa koşa geldi ve:
 “Persephone seni pek kabullenmemiş anlaşılan.” Dedi ve yayını çıkardı sırtından bir ok aldı ve bir solucanı buharlaştırdı.Nick’te boş durmadı , saldırmaya başladı.Kılıcı dengesizce savuruyordu.Bir tanesini buharlaştırdı.Sonra baktı ve sadece bir tane kaldığını gördü.Kheiron hepsini indirmişti anlaşılan.Ama bunu indirmiyordu.Veya indiremiyordu.Yayını sırtına geri koydu.Nick ona baktı sonra onu kendisinin öldürmesini istediğini düşündü ve harekete geçti.Kheiron:
 “Hayır evlat bunu deneme.O Persephone.”
  Nick:
 “Ne ?! Yani babam bir solucanı mı kaçırdı?” dedi.
   Bunun üzerine Persephone normal bir insan haline dönüştü.Saçları gözleri gibi simsiyahtı.Rüzgarda dalgalanıyordu.Kavruk teniyle göz alıyordu.Nick şimdi babasına hak vermişti.Persephone’nin üstünde bahar yeşilinde bir elbise vardı.Sonra bağırmaya başladı:
  “Seni gidi pis kanı-bozuk velet!”
  Nick durakladı çünkü bu kadar hakareti bir anda duymaya alışmamıştı.Sonra Persephone devam etti:
  “Sen ne cüretle bana hakaret edersin.Seni şimdi burada tozlaştırırdım ama babana dua et.Seni pis melez.Ama emin ol her görevinde karşına çıkacağım.Hep seni engelleyeceğim.Ve bir savaş çıkarsa babam Zeus’un tarafına geçeceğim.”
  Nick Persephone’nin ne yapmak istediğini anlamıştı.
 “Ben senin ne yapmak istediğini anladım.Ben şimdi bu olayı babama anlatacağım.O da sana çok kızacak ve seni bir daha yeraltına sokmayacak.Sende serbest kalacaksın.İstediğini yapacaksın.”
  Persephone o hem huzur verici hem de korkutucu sesiyle:
 “Çok akıllısın melez.Neredeyse dünya var olduğundan beri babanın sıkıcı, boğucu ve nefret verici yer altı sarayında kalıyorum.Bana sanki karısıymışım gibi davranıyor.Sanki ben isteyerek onunla gelmişim gibi.Baban olacak o korkunç heriften nefret ediyorum!Ve bu son söylediklerimi ona söylersen kendini toz olmuş bil!”
  Nick’in ağzı açık kalmıştı.Resmen bir Tanrı onu direkt olarak tehdit etmişti.Kheiron:
 “Persephone biraz serttir evlat.Ama artık bir Tanrı düşmanın daha var.Daha dikkatli olmalısın.”
  Nick bir şey söylemeden kafasını salladı.Sonrada ateşe birkaç çalı daha attı...
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #10 : 14 Nisan 2010, 23:31:50 »
Bölüm 7: Yeni Bir Silah
 “Kheiron, benim sanırım yemek yemem gerek.”dedi.
  Sonra Kheiron etrafına toprak sıçratarak mağarasına doğru gitmeye başladı.Nick artık yalnız kalmaya korkar hale gelmişti.Kheiron biraz sonra elinde büyük bir tabakla geldi.İçi ızgara tavuk doluydu.Nick ateşe biraz daha çalı attı.Ateş gürleşti.Kheiron:
 “Al bakalım evlat.”dedi ve tabağı Nick’e verdi.Nick ateşe doğru gitti.Tabaktan bir miktar tavuğu aldı ve ateşe doğru mırıldandı:
 “Hades,baba!Bu adağımı kabul et!”
  Elindeki tavuk parçalarını ateşe attı , kömür olmadan içinde yok oldu.Tam Nick kendi yemeye başlayacaktı ki aklına bir şey geldi.Hades’in babası olduğunu öğrendiği akşam dalgaların gökyüzüne doğru kabardığı gözünün önüne geldi.Poseidon…
 “Poseidon,amca! Bu adağımı kabul et!”
  Sonra birkaç parça tavuğu daha ateşe attı ve tavuklar ateşin içinde yok oldu.Sonra Nick ateşe bakarken bir şey gördü.Bir şekil…Sonra bu şekil ateşte belirginleşti.Bu Poseidon’un “3 Dişli Yaba” sıydı.Nick biraz da olsa rahatladı.Poseidon gerçekten onun tarafındaydı.
  Dönüp Kheiron’a baktı.O da şaşırmış gözüküyordu.
 “Poseidon kolay kolay birinin tarafını tutmaz evlat.Değerini bil.”
  Nick haklı olduğunu belirtmek için kafasını salladı.Sonra tabağında kalanları silip süpürdü.Kheiron yemeğin bittiğini görünce:
 “Bugünkü eğitimimizde sana en uygun silahı seçeceğiz.Tabii bana yardımcı olacaksın” dedi.
  Nick ayağa kalktı ve:
 “Ben hazırım! Hadi başlayalım!” dedi.
  Kheiron sırtındaki yayı Nick’e verdi.Nick yayı aldı.Kheiron sırtındaki ok torbasını da verdi.Sonra ahırdan hedef tahtasını getirdi.Kheiron hedef tahtasını kendine göre çok yakın Nick’e göre çok uzak bir yere koydu.Nick yayını sert ve biraz yamuk bir şekilde tutuyordu.Sırtından bir ok aldı ve yaya gerdi.Elleri terlemişti.Nick tek gözünü kapattı, hedefe kilitlendi.Ardından oku sert bir şekilde esen rüzgâra bıraktı.Nick “Vurdum mu ?” diye heyecanla okun gittiği yöne doğru baktı ama okun hedef tahtasıyla alakasız bir yere gittiğini görünce hayal kırıklığına uğradı.Kheiron konuştu:
 “Karavana 1 !”
 Nick yine yayı eline aldı.Bu sefer daha profesyonel tavırlarla oku yaya gerdi.Ama o andan sonra yine elleri terledi.Ve oku tekrar hedef tahtasına doğru bıraktı.
 “Karavana 2!”
 Nick Kheiron’un bu kadar sinir bozucu olabileceğini hiç düşünmemişti.Sırtındaki son oku da yayına gerdi.
 “Karavana 3! Yeter evlat. Bir de beni izle.”
 Kheiron Nick’in son attığı okun olduğu yere hedef tahtasını koydu.Sonra Nick’in olduğu yere geldi.Nick:
 “Biraz uzak olmadı mı?”
 Kheiron:
“Bence hala yakın ama olsun amaç senin eğitimin.”
 Sonra Kheiron yayı profesyonel bir şekilde tuttu.Oku yayına gerdi ve kırmızı noktaya bir füze gibi gönderdi.Nick hedef tahtasına doğru koştu.Sonra Kheiron’a doğru bağırdı:
 “Tam isabet!”
 Kheiron göz kırptı ve bir ok daha fırlattı.Bu ok önceki okun tam üstüne gitti.Nick yine bağırdı:
 “Tam isabet!”
 Kheiron bu sefer yayını gökyüzüne doğru yöneltti.Okunu aldı yayına gerdi ve fırlattı.Nick havaya doğru bakıyordu.Ama sonra kulağının tam yanında “Tınnn” diye bir ses duydu.
 “Oh, hayır, olamaz!” dedi ve dönüp baktı.Yine tam isabetti.Dönüp Kheiron’a baktı.Kheiron da ona doğru gülümsedi.
 “İşin sırrı hedefe bakmadan hedefi görebilmekte, evlat.Ancak bunu yaparak bir Apollon veya Artemis gibi bir okçu olabilirsin.”
 Nick:
 “Yada Kheiron gibi.”
 Kheiron:
 “Yo hayır evlat.İnan bana onlar benden kat kat iyi okçular.Hem bunu söylemek onlara saygısızlık olur.”
 Nick Kheiron’dan iyisini düşünemiyordu.Kheiron’un yanında Robin Hood halt etmişti.
 Kheiron:
 “Evlat sana nasıl bir silah kullandırtmalıyım anlayamıyorum.”dedi. Nick başını öne eğdi.O nasıl bir kahraman olacaktı ki? Daha doğru dürüst bir silahı bile yoktu! Sonra birden yer sarsılmaya başladı.Nick hemen Kheiron’un yanına koştu.Kheiron okunu hazırladı.Yer sallanmaya devam ediyordu.Bir kaç saniyeliğine kuşlar ötmeyi, rüzgarlar esmeyi unuttu.Yerden bir mezar taşı çıktı.Üstünde Antik Yunanca bir şeyler yazıyordu.
 “Δώστε του ένα φλεγόμενο Kheiron
Nick bunu anlamaya çalıştı ama bu uğraşının boşuna olduğunu biliyordu.Çünkü bırakın Antik Yunanca’yı, günümüz Yunancasını bile bilmiyordu.Kheiron toynaklarıyla profesyonel bir reverans yaptıktan sonra kendi mağarasına doğru koşmaya başladı.Nick onun arkasından:
 “Heey dur! Kheiron!” diye bağırdı.Sonra durdu ve mezar taşını inceledi.Bunun babasının işi olduğu belliydi.
  Birkaç dakika sonra Kheiron elinde bir kılıfla geldi.Bu kılıf bir buçuk metre civarında vardı.Nick:
 “Kheiron, o ne?”
  Kheiron :
 “Evlat, bu Alevsaçan.” Dedi ve kılıfından bir buçuk metre boyunda,çelikten yapılmış bir mızrak çıkardı.Ama bu nasıl bir çelikse simsiyahtı.Sonra Kheiron devam etti “Nick, bu Styks Irmağının çeliğinden yapılmıştır.Çok ama çok özel bir silahtır.Ve damarlarında Hades kanı dolaşanların elindeyken alev alır.Baban bu mezar taşını kullanarak bunun sana en uygun silah olacağını söyledi.Mezar taşında ‘Δώστε του ένα φλεγόμενο Kheiron’ yazıyor.Bu ‘Ona Alevsaçanı ver Kheiron’ demek.”
  Nick şaşkınlıktan nefes almayı unutmuştu.Gerçek hayata döndüğünde derin derin nefes aldı.Onun bir silahı mı olacaktı şimdi? Herakles’in Gözü gibi…Kendisine özel…Nick:
 “O zaman  Alevsaçan’ı ver de bakalım damarlarımda Hades’in kanı var mıymış?”dedi
  Kheiron kılıfıyla beraber Alevsaçan’ı Nick’e verdi. Nick Alevsaçan’ı eline aldığı anda silahı yanmaya başladı.Nick ateşi ellerinde hissedince önce heyecanlandı.Sonra sakinleşti ve ona alışmaya başladı.Ateş ona güç veriyordu.Mezar taşına doğru yürüdü, silahı Alevsaçan’ı ona doğrultarak “Geldiğin yere!” dedi.Ardından da “Baba,teşekkür ederim” dedi.Sonra Kheiron’a döndü:
 “Hadi antreman yapalım Kheiron!” dedi.Kheiron hem rahatlamış hem de tatmin olmuş bir gülümseme ile:
 “Seni böyle istekli görmek ne güzel!Ama sıradaki rakibin biraz güçlü olacak.”
 Nick Alevsaçan’ına baktı ve mırıldandı “Gelsin bakalım!”…
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı mimoza

  • **
  • 56
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #11 : 14 Nisan 2010, 23:50:51 »
Çok güzel bir kurgu olmuş 7 bölümüde farkına varmadan okumuşum en sonunda 8.bölüm nerde yaa dedim :D Devamını bekliyorum Başarılar...
Magicians!!! Göklerde bir yerde!!!

http://www.kayiprihtim.org/forum/joel-robert-magiciansin-kurtulusu-bolum-123456-t6728.0.html

Yorumlarınızı bekliyorum...

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #12 : 15 Nisan 2010, 17:16:11 »
Teşekkür ederim devamını koyacağım yakın bir zamanda hatta belki bugün bile olabilir  :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #13 : 15 Nisan 2010, 22:42:36 »
Bölüm 8 : Ateşkes
 Nick Alevsaçan’ı elinden düşürdü.O iskelet adamlar gibi bir rakip bekliyordu ama karşısındaki rakip Kheiron’du.Kheiron gülümseyerek kılıfından 170 cm boyundaki kılıcını çıkardı.Kılıcı her zamanki gibi güneşte parlıyordu.Nick:
 “Peki o zaman.” Dedi ve yerden Alevsaçan’ı aldı.Silahı elinde alevlenmeye başladı.Elinde gücü hissetmeye başlamıştı.O güçlüydü…
 Kheiron Nick’i selamladı ve atağa kalktı.Kılıcının ucunu Nick’e doğrulttu.Nick’in kalp atışları hızlandı.Karşısındaki Kheiron’du…Sonra Nick Alevsaçan’ı bir kalkan gibi kullandı ve Kheiron’un hamlesini savuşturdu.Kheiron döndü ve kılıcını Nick’e salladı tekrar.Nick kılıcın altından yuvarlandı ardından silahını Kheiron’a savurdu.Kheiron hamleyi engelledi.Sonra art arda kılıç sesleri devam etti.En sonunda Nick mızrağının sivri ucunu Kheiron’a yöneltip fırlattı.Kheiron yana kaçtı ve mızraktan kurtuldu.
 “Silahsız bir kahraman, bayat çimene benzer evlat.Bundan sonra çok zor durumda kalmadığın sürece silahını fırlatma.Şimdi yerden silahını al ve devam edelim.”
  Nick Alevsaçan’ına doğru koştu ve silahını eline aldı.Kheiron’a doğru koşmaya başladı.Mızrağını doğrulttu.Kheiron’da Nick’e doğru koştu ve kılıcını Nick’in zırhına indirdi.Nick havada bir takla atarak yere düştü ve acı içinde inledi.
 “Tanrılara şükür ki üstümde zırhım vardı.Kheiron! Beni öldürmeye mi çalışıyorsun sen?”
  Kheiron gülümsedi ve:
 “Sende ciddiye almıştın çocuk.Beni öldürecektin neredeyse.Öfkeni kontrol edebilmelisin Nick.Ve benim gibi özel yaratıklar eninde sonunda dünyaya döner.Ama bu yüzyıllar alabilir.Bunu sakın unutma.Bu alemde hiçbir şeyden tamamen kurtulamazsın.”
  Nick kafasını salladı.Demek ki Nick onlardan değil sonunda onlar Nick’ten kurtulacaktı.Yani bu dünyada gelip geçici olan O’ydu, yaratıklar değil.
  Nick yorulmuştu. Biraz kısa bir dövüş olsa da son darbe onu bitirmişti.
 “Kheiron, hava kararmaya başladı.Ben samanlığa çekilmek istiyorum.”dedi.
  Kheiron “Tamam” anlamında kafasını salladı.Nick artık saman tomarlarını daha konforlu buluyordu.Sonra çantasını kucağına aldı ve içini karıştırmaya başladı.Ve aradığı şeyi yani iPod’unu gördü.Hemen aldı ve kulaklığı kulağına taktı. Şarkı seçiminde pekte zorlanacağını düşünmüyordu.En sevdiği şarkıyı açtı hemen. “Linkin Park – Numb”…Kendisini müziğe kaptırdı.Bir yandan şarkıyı mırıldanıyordu.Nick’in göz kapakları yavaşça kapanmaya başladı.Kulaklığı kulağından düştüğünde,o çoktan uykuya dalmıştı bile.
                               
                                                         *  *  *
 Olimpos’ta nadiren olan olaylardan biri meydana geliyordu.Olimpos’taki 12 tahtta doluydu.Hades tahtında oturuyordu.Ortada olağanüstü bir durum olmasa kesinlikle orada olmazdı.Tanrıların Tanrısı Zeus gökleri gürleten sesiyle konuşmaya başladı:
 “Hades, seni buraya neden çağırdığımı biliyor musun?”
 Hades solgun yüzüyle etrafındaki Tanrılara baktı.En son olarak ta Zeus’a.
 “Bilmiyorum Zeus.Ama önemli bir şey olmalı ki beni buraya getirttin.Sen beni burada istemezsin.”
  Zeus:
 “Dün tahtımda oturup senin oğlunu nasıl öldüreceğimi düşünürken birden gözlerim karardı.Ve gözlerimin önüne Tartaros geldi.Babam kıvranıyordu.Sonra bana ‘Gücüme kavuşuyorum sevgili oğlum.Eskisinden de güçlü olacağım ve sizin dağınızı yok edeceğim.Ardından bütün Titanlar olarak dünyayı ele geçireceğiz.Kehaneti biliyorsun Zeus. Ve benim onun gerçekleşmemesi için neler yapabileceğimi de!’ dedi.Neler oluyor orada Hades?”
  Hades kaşlarını çatarak:
 “Evet Zeus. Son günlerde yer altında büyük bir hareketlenme var. Ruhlar geceleri korkudan çığlıklar atıp duruyor.Onlara ne olduğunu sorduğumda ‘Yeniden doğacak! Daha güçlü olacak!’ deyip duruyorlar.Ve arada babamın feryatlarını duyuyorum.Kehanet gerçekleşmesin diye her şeyi yapacak.Ama bu gidişle gafil avlanacağız. Çünkü kendi aramızda kavgalar edip duruyoruz.Birbirimizin oğlunu öldürmeye çalışıyoruz. Bence bu kavgayı bırakmalıyız ve babamı uyandırmamak için her şeyi yapmalıyız.”
  Bilgelik Tanrıçası Athena:
 “Bu savaş çok yakın zamanda kopacak.Bu belli.Bu savaşın kesinlikle çok stratejik olması gerek.Çünkü Kronos senin gibi düşünebiliyor. O yüzden bu savaşın planını yapmama izin ver.”dedi.
  Sonra savaş ve acımasızlık Tanrısı Ares atıldı:
 “Yok artık! Ne stratejisinden bahsediyoruz? Bu savaşlar stratejiyle kazanılsaydı Truva Savaşı’nı Truvalılar kazanırdı! Strateji gereksi..”
  Zeus bağırdı:
 “Yeter çocuklar yeter! Kavgayı bırakın.”
  Olimpos’ta bir süre sessizlik hakim oldu.Sonra Apollon ayağa kalktı ve konuşmaya başladı:
 “İzninizle.Neredeyse sabah olacak.Güneşi doğdurmam gerek” dedi ve bir Haiku’yla ortadan kayboldu.
  Güneş arabasına binerim,
  Tanrıların huzurundan ayrılıp,
  Görevime giderim.

  Sonra balıkçı kıyafetleriyle Poseidon ayağa kalktı:
 “Noktayı koyuyorum. Tanrılar arası bir barış yapılmıştır. Bundan sonra tek hedef Kronos’un uyanmasını engellemek ve kehaneti en az can kaybıyla sonuçlandırmaktır. Bence dağılma zamanı geldi.”
 Zeus onaylarcasına başını salladı. Sonra ayağa kalktı ve “Olimpos İçin!” diye bağırdı.Ve ardından Hades,Poseidon,Hera,Artemis,Athena,Ares,Dionysos,Afrodit,Hephasteus,Hermes, ayağa kalkıp “ Olimpos İçin!” diye tekrarladılar.Ardından hepsi birer birer yok oldular.Zeus’ta tahtına geri oturdu ve tekrar düşüncelere daldı.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #14 : 16 Nisan 2010, 20:51:21 »
Bölüm 9: TekGöz
  Nick uyandığında daha sabah olmamıştı.Kolundaki saatine baktığında saatin 05.24 olduğunu gördü. Nick hayatında ilk defa bu kadar erken kalkmıştı.Ama içinde bir huzursuzluk vardı.Sonra açık kapısından yüzüne doğru hafif bir rüzgar esti.Bu rüzgarla Nick’in saçları dalgalandı.Elinin altını yokladı ve Alevsaçan’ın orada olduğunu görünce rahatladı.Sonra yavaşça ayağa kalktı.Tam Alevsaçan’ı eline alıyordu ki samanlığın kapısı gıcırdayarak açıldı.Ve o anda Nick’in damarlarında dolaşan kan buz kesti.Karşısında yaklaşık 2 metre boyunda,tek gözlü ve elinde Herakles’in Gözü’ne benzer bir sopa olan bir canavar duruyordu.Karşısındaki canavar çarpık dişlerini göstererek gülümsedi ve mide kaldırıcı bir sesle konuşmaya başladı:
 “Selam melez.Buraya Kronos tarafından gönderildim Rick.”
  Nick isminin yanlış söylenmesinden hiç hoşlanmazdı.Karşısındaki birazdan kendisini öldürecek bir canavar olsa bile.
 “Adım Nick, Rick değil!”
  Canavar yine o iğrenç dişleriyle güldü.
 “Ne fark eder melez! Babanın orda sana isim sormazlar. İstersen seni öldüreyim de gör bakalım istiyorlar mıymış. Buraya seni öldürmek için geldim kanı bozuk! Ben bir kiklopum ve emir üzerine her şeyi parçalarım. Şimdi de seni parçalayacağım!”
  Ve ardından hemen atağa geçti.Nick sağa doğru yuvarlandı ve Alevsaçan’ı kılıfından çıkardı.Eli değdiği anda alev almıştı.Kiklop önce bir durdu.Sonra Nick’in üstüne yürümeye başladı.Nick geri geri adımlar atmaya başladı.Ardından bir şeye takıldı ve samanlığa yuvarlandı.Kiklop bunu fırsat bilip Nick’e doğru gelmeye başladı.
 “Şimdi işin bitti. Babana selam söyle!”dedi ve sopasını Nick’in kafasına doğru indirdi.Ama son anda Nick oradan yuvarlandı.Samanlar havada uçuşmaya başlamıştı.Zaten tek gözü olan kiklopun görüş alanı iyice düşmüştü.Nick bunu fırsat bildi ve arkasına doğru ses çıkarmamaya özen göstererek yürüdü.Sonra çok küçükken sınıf arkadaşlarından birinin Almanya’dan getirttiği özel kalemi kırdıktan sonra annesinin ona söyledikleri aklına geldi.
 “Eğer bir şeyden bir tane varsa o çok değerlidir oğlum.”
  O zaman Nick yanlış yerde duruyordu.Silahını kiklopun gözüne indirmesi gerekiyordu.Nick kiklopun dönmesini beklerken kiklop sopasını savurmaya başladı.Nick kiklopun hamlesinden hızlıca kaçtı.Ama planı suya düşmüştü.Artık havada saman kalmamıştı ve kiklop görmeye başlamıştı.Ama sonuçta samanlıktaydı.Biraz daha saman uçuşturabilirdi.Ve öyle de yaptı.Alevsaçan’ı bir saman tomarına indirdi.Samanlar tekrar uçuşmaya başladı ve kiklop bağırdı.
 “Aargh! Korkmadan dövüş benimle melez!”
  Nick tam kiklopun gözüne vuracaktı ki vazgeçti.Çünkü o hiçbir şeyden korkmazdı.Ondan da korkmuyordu.Alevsaçan ile havadaki samanları kül etti.
 “Peki tek gözlü hadi o zaman!” dedi ve hemen saldırdı.Silahını kiklopa savurdu.Kiklopta boş durmayıp sopasını savurdu.Nick Alevsaçan’ı sağ elinden sol eline attı.Kiklopun silahı sol elindeydi.Sağ tarafı korumasızdı.Bunu düşünerek sol eliyle,kiklopun sağ omzuna tüm gücüyle vurdu.Kiklop acı içinde inledi.Sonra sopasını daha bir şiddetle savurdu.Nick tam hamleden kaçarken sopa sağ dirseğine geldi.Ve acı içinde bağırdı.Kolu çok acıyordu.Ama bu yaratığı artık öldürmesi gerekiyordu.Artık kiklopun ve Nick’in sağ kolu işlevsizdi.Nick terlemeye başlamıştı.En sonunda kiklopa doğru koştu ve sağ dizine Alevsaçan’ı indirdi.Kiklop Nick’in anlayamadığı fakat söyleniş tarzından küfür olduğu anlaşılacak bir şeyler söyledi ve dizlerinin üstüne düştü.Böyle cüsseli bir yaratığın dizleri üstüne düşmesi Nick için çok iyiydi.Koştu ve ayağının tabanıyla kiklopun suratına tekme attı.Kiklop sırtüstü yere yapıştı.
 “Hayır beni öldürme! Yalvarıyorum sana! Kronos TekGöz’e emretti benim seni öldürmem gerekirdi.Hayır öldürme!” diye yalvarmaya başladı kiklop.
  Nick bunun aldatmaca olduğunu biliyordu.O kiklopu öldürmeyecek sonra kiklop ayağa kalkıp onu öldürecekti.Ama Nick bunu anlayacak kadar beyne sahipti. Sağ kolunun acısı onu biraz yavaşlatıyordu. Ama onu düşünmemeye çalıştı.Sonra da sol elindeki Alevsaçan’ı kiklopun gözüne indirdi.Kiklop yeri göğü inletecek bir şekilde inledi ve yok oldu. Nick durdu samanlığa baktı.Her yer darmadağın olmuştu.Bazı yerlerde de küçük çaplı alevlenmeler vardı. Ama Nick bunu düşünemeden kolundaki acıyı yine hissetti ve inledi.
 “Di İmmortales! Seni gidi pis kiklop!”
  Kheiron’a gitmesi gerektiğini düşündü.Tam hareketlenmişti ki kapıdan Kheiron girdi. Yüzünde endişeyle karışık bir gülümseme vardı.
 “Aferin evlat, istediğim kıvama gelmeye başladın. Ama bunun işini daha çabuk bitirmen gerekirdi.Çünkü bu yoluna çıkabilecekler arasında en kolayıydı. Sanırım artık zamanı geldi.”dedi ve Nick’e bir parça ambrosia uzattı.Nick ambrosiadan küçük bir ısırık aldı.Önce sağ dirseğinde bir yanma hissetti.Ama sonra eskisinden de daha sağlam olduğunu fark etti ve içinden Tanrılara böyle bir şey yarattıkları için teşekkür etti.Kolunun acısı geçince Kheiron’un söylediklerini analiz etti. ‘Sanırım artık zamanı geldi.’ Neyin zamanı?...
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.