Kayıt Ol

Kilitler ve Anahtarlar (Derleme ve bir Devam)

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Kilitler ve Anahtarlar (Derleme ve bir Devam)
« : 17 Mayıs 2010, 03:43:05 »
Okuma Sırası:
1- Genkai
2- Alice
3- Bu Öykü
4- Seraphim
-----
5- Küre (Küre 4leme kısa öykü serisi çok kötü kaleme alınmış bir seridir ve isteyenlerin, Seraphim'den sonra Obliu ile devam etmelerini önereceğim)
6- Reon & Mathilda
7- Ezel
8- Umut
-----
9- Obliu
9.5- Exodus
10- Tengu Serisi
10.5- Monolit-Kısa öykü(bağlantı)
11- Monolit serisi (devam ediyor)
12- Beş Yüz Yıl
13- Zümrüt
14- Samsara (esasında, Tengu ile kısa Monolit arasında gerçekleşen bir olayı anlatıyor, fakat bu sıralama ile okunması yararlı olur.)

Şeklinde bir okuma planı mevcuttur. Kafam bu öykünün neresinden tutup anlatmam gerektiğine karar vermekte dansöz gibi. Bu herkesin onu takip etmemesi ile sonuçlanan bir durum ancak ben şikayetçi değilim. Düzenli bir hale getirmeye özen gösteriyorum ve şimdilik son hali budur.
---------------------------------------------------------------------


“Kimi arıyorsun?” diye sordu adam merakla. Suali işiten adam ağırkanlıydı. Belki soranı cevaba layık görmedi, ya da cevabı kendisi de bilmiyordu. “Kimseyi aramıyorum, bir şeyi arıyorum” dedi yavaşça. Çatlak sesi kurumuş dudaklarından bir yaz öğlesi, köhne barın en tenha köşesine kadar işitildi. Adam arkasına dönüp bakmadı ama insanların sessizleşmesi ona bir damara dokunduğunu açık ettirdi. “Demek bir şey eh?” Barmen yavaşça adamın kulağına eğildi, bir yandan bardaktan daha kirli bir bez ile camın tozunu alıyordu. “Vakit erken, gün ışığı henüz kafana vururken çık git. Canınla beraber kaybedecek çok şeyin var.”

Barmenin sözleri keskindiler, seriydiler ve sorgulanamaz belirginlikteydiler. Yine de adam tereddüt etmedi, sesini herkesin açıkça duyabilmesi için yükseltti, “O şeyi gören olduysa, ömrünün sonuna kadar lanetlenecek. Adımlarını duyan olduysa her gece evladı odasından onun yatağına korku ile kaçtığında kendisi daha da korkmuş olacak. Nefesini kokladıysa, her verdiği nefeste onu tadacak. Eğer ki ona dokunmuşsa, ondan biri olacak.” Dedi usulca. Cümlelerini bir şair gibi seslendirmişti, durumdan keyif alıyor bile olabilirdi.

Barda kimse gülmedi. Kimse mırıldanmadı ya da dikkatini ondan başkasına vermedi. Onu tartıyordular. Karar vermeye çalışıyor ve emin olamıyordular. Adam kukuletasını geri çekti ve gölgeler içinden yanmış teni ile yıldırım mavisi gözleri ortaya çıktı. Gözlerinde öyle bir ışık vardı ki ona baktıklarında beğenmeliler mi yoksa korkmalı ve saygı mı duymalıydılar bazısı emin olamadı. Adam tamamen silahsızdı ve oradaki herkese duymak istemeyecekleri şeyler söylüyordu. Ne kadar etkileyici görünürse görünsün, davetsiz misafirden daha fazlasıymış hissi her saniye katlanarak artıyordu.

Sükûneti bozan zemin oldu. Tahta kaplama, deprem oluyormuşçasına ortadan ikiye ayrıldı ve dev çelik eller istenmeyen adama uzandılar. Metal elin her bir parmağı adamın boyu kadardı ama adam eli tuttuğu gibi yukarıya çekmeye başladı. Sanki orta cüsseli bir adamın ucunda birkaç kiloluk ağırlığı olan halatı çekmesine benzer bir gayret sarf ediyordu. Kısa sürede bar, çığlık atan insanların kaçışları, inleyen tahta kirişler ve düşen kiremitlerin gürültüsü arasında yerle bir oldu. Ancak barın yerine onun yarısı kadar yer kaplayan dev bir metal yığını belirmişti.

Sanki bir insanı andırıyordu. Kolları bacakları ve bir gövdesi vardı. Gövdesinin ortasında bir çift göz alevler içindeydi ve karşısına çıkanı ne olursa yakacakmış gibiydiler. Adam molozlar arasından kolayca çıktı ve yüzünde bir delinin sırıtışı vardı. “Alice, sen nelere kadirsin böyle. Beni durdurmak için yapamayacağın hiçbir şey yok değil mi?!” dedi makinenin gözlerine bakarken. Dev metal golemden gelen dişli ve piston sesleri artmaya başladığında pekte konuşkan olmadığına kanaat getirdi. Devasa kolu geniş bir açı taradı ve aniden yere doğru düşen bir kaya gibi yol aldı. Adam ne kaçtı ne de darbeyi yumuşatacak bir manevra yaptı. Sadece sağ elini kaldırdı ve darbeyi bekledi.
Golemin adama inen eli param parça oldu. Kalın metal destekler kâğıtmışçasına yırtıldı ve dört bir yana şarapneller sıçradı. Bunun üstüne golemin gözlerindeki alev sanki daha da harlandı. Adam beklemedi, parçalanmış elin kol kısmına rahatça sıçradı ve kafaya doğru son sürat tırmandı. “Konuşmazsan, var olmak için bir sebebin yoktur” dedi demirden gövdeye ve kafa olması muhtemel noktaya en yakın yere iki elini tek hale getirip oğlanca kuvveti ile indirdi.
Golem tüm heybetine rağmen param parça oldu. Sökülen parçaların ve yürümeyi bırakan dişlilerin gıcırtıları onları dinleyen tüm kulakları tırmaladı. Makine alevler içinde kalırken içindeki cehennem alevler canlıymışçasına çığlıklar attı. Adam ortalarda görünmüyordu. Öyle ya kasaba halkı adamı bir daha ömürlerinin sonlarına kadar görmeyecekti. Onlar garip olayları gizli tutmayı seçerdiler.

***

Spoiler: Göster


Adam aradığını bulamamıştı. Aradığı Alice’di. Aşkı, dostu, hayatı ve her şeyi. Alice onun karısıydı. Bir gün onu öylece bırakıp kaçmıştı ve onu takip etmeye başladığından beri her durak noktasında bir engel beliriyordu. Engeller öyle çeşitliydiler ki tek bir zanaatkarın ya da güç sahibinin elinden çıkmış olamazdılar. Uzun sürdü ancak Alice’in gücünün anlamını çözmüştü. O bir yerde uzun zaman konakladığında anormallikleri çağırıyordu. Aslında onu bunca zaman bu şekilde takip etmişti. Öyle garipti ki takip sırasında zaman kapıları ve hatta dünyalar arası portallardan geçmişti. Alice’in kızları ile birlikte bunca yolu kat ediyor olmasını bir türlü anlayamıyordu. Kendisi durmak bilmeden yürürken kadın her durak noktasında yıllarca konaklamış oluyordu. Her durak noktasında bir engel ve engeli yendiğinde yeni bir kapının anahtarını ele geçiriyordu. Bu durumun Alice’in bilgisi dâhilinde olduğundan emin değildi. Şu anda közlenmiş giysileri içinde elinde alevden bir anahtar tutarken “Tüm buna değer mi? Gerçekten onu ne kadar seviyorum” diye düşündü, esasında kendisi ile ilgili bildikleri bile zamanla kayıp gidiyor gibiydiler. Sahi onu bulursa ne yapacağını artık kestiremiyordu bile. Konuşmaya kalkarsa ve o konuşurken görünmez olur ve kaybolup giderse? Tekrar parmaklarından kaçırmak istemiyordu.”Onu bulursam sıkı sıkı sarılacağım ve hiç bırakmayacağım” dedi.

Alevden anahtarı toprağa sapladı ve sağa doğru üç kez döndürdü. İşler böyle yürürdü. Kim bilir kaçıncı kez yapıyordu bunu. Artık saymıyordu ancak her defasında son olmasını istiyordu.

Kapıdan geçtiğinde üstünde takım elbiseler vardı. Ne zamana ve boyuta geldiğini bilmiyordu ancak artık onu hiçbir şey şaşırtamıyordu. Bir sokaktaydı, kar yağıyordu. Sokağın sonundan ayak sesleri duydu, karın içinde yürüyen bir çift topuklu ayakkabının hışırtısı. Hemen sokağın ucuna, ana caddeye doğru koştu. Hiç araba geçmiyordu ancak herhangi bir dünyanın asfalt yollarından birisine bakıyor olduğunu düşündü. İşte oradaydı Alice. Ona seslenmek istedi. Halen o çöl mevsiminin kuruluğu kalmıştı boğazında, sesi çıkmadı. Elleri ile boğazını yokladı ancak gözlerinden gelen yaşları umursamadan koşmaya başlamıştı bile. Kadın dönüp ona bakmadı. Adam koluna yapıştığında kadın ancak durumu kavradı ve dönüp ona baktığında gözlerindeki bir yabancının ötekine bakışlarıydılar.

Adam yıldırım mavisi gözleriyle ona öylece baktı kar taneleri eşliğinde, “Özür dilerim bayan, sizi birisi ile karıştırdım” dedi boğazı düğümlenirken. “Bu karda tek başınıza zor olmalı, yardım etmemi ister misiniz?” Ellerindeki alış veriş poşetlerini gösteriyordu. Alice olduğunu düşündüğü kadın soğuk havaya tezat bir gülümseme ile karşılık verdi, “Tabi olur, evim şuracıkta. Kollarım koptu gerçekten sağ olun” dedi neşeyle. Adam kalbinden vurulmuşa dönmüştü. Düşünün ki binlerce yıldır en sevgili olanın peşinden gidiyorsunuz ve onu bulduğunuzda sevgili sizi tanımıyor. Varlığınızdan bile bihaber. Kadın apartmanlarının önüne geldiklerinde tekrar dönüp ona baktı ve poşetleri geri aldı. Kafasını hafifçe sola devirip baktığında Alice, aynı ilk gördüğünde olduğu gibi gelmişti adama. Aynı duruş, aynı ses. Tek bir gün bile yaşlanmamıştı. Aslında adam da yaşlanmamıştı ama sanki gözleri eskisi gibi değildiler. Kadın “Ne kadar teşekkür etsem azdır, hava soğuk. Yukarıya çıkıp bir fincan kahve içmek ister misiniz?” dedi yine aynı neşeyle. Bunu nezaketten mi soruyor yoksa gerçekten istiyor mu adam umursamadı. Bir saniye bile daha fazla zaman için onu görmek dünyalara bedeldi.

İşte karşısındaydı. Bir fincan kahve ve Alice. Anı yudumlar gibi kahvesini yudumladı. Önce söze nasıl girmeliydi bilemedi. Ya tüm olan bitenler sadece onun hayallerindeyse? Sürekli bu geliyordu aklına nedense apartman merdivenlerini çıkmaya başladıklarından beri. Hayal gibi geliyordu her şey. Kadın gözlerinin içine bakıyordu. “Bay Hadrhune, bize zor zamanlar yaşattınız” dedi aniden. Adam neye uğradığını şaşırdı ve dona kaldı. Daha kahveyi elinden bırakmaya zamanı olmadan karşısındaki Alice suretli kadının sağ eli sarmaşıklardan sivri uçlu bir mızrağa dönüştü ve tahtadan uzuv hızla fincanı delip geçerek adamın göğsüne saplandı. “Her şey bulunmak için yaratılmaz” dedi aynı soğuk tonda. “Obelith yolunda yürürken nice kavşaklara rastladınız ancak bir şekilde kokuyu hiç bırakmadınız. Sadık bir köpek gibisiniz Bay Hadrhune. Kendi pisliğinizi takip etmemek için onca emek verdiniz ama bir türlü bırakamıyorsunuz” Elini hafifçe döndürdü ve adamı acılar içinde kıvrandırdı. Onu oturduğa koltuğa mıhlamıştı. Bacak bacak üstüne attı ve kendi kahvesinden bir yudum aldı. Alice suretli kadın konuşmaya devam etti, “Aradığınız kişi, şey… Onu bulmak sizin için önemli değil. Asla olmadı. Bazen gök kuşağına giden yol daha değerlidir. Ancak can sıkıcı olmaya başladınız. Okuduğunuz kitap gizli kalmalıydı, oysa siz etrafınızdaki dünyayı ona göre şekillendirmeyi seçtiniz. Dünyaya söz geçiremediğinizde gücü tek bir habersiz kızın içine hapsettiniz ve tüm hafızanızı sildiniz. Bu ne kadar bencilce bir davranış ben karar veremem – bir yudum daha aldı ve devam etti –ancak artık yok edilmeniz gerekiyor. Her yeri sarmaşıklar kapladı.

Sarmaşık mızrakları üstüne gelirlerken kendisini bunca zaman isimsiz sanan adamın aklı açıldı. Hadrhune bir başka anahtardı ve sahibince ne yaptığının farkında bile olmadan ilk sahibine teslim edilmişti. Her şeyi an içinde anımsadı, tüm pişmanlıklarını, gücünü ve amacını. İlk aşkını ve her şeyi ona bahşedişini… Bu geri aydınlanma anında yaşadığı acı o denli dayanılmazdı ki apartman dairesindeki tüm sarmaşıklar soldu. Takım elbiseli adamın göğsündeki yaradan kan akmaz oldu. Adını anımsamış adam, yani Hadrhune, Alice suretli korku içindeki yaratığa yanan yıldırım rengi gözler ile baktı. “Bana onun yerini söyle ve o sefil hayatını bağışlayayım.” Yaratık korkuyordu ancak yeminli suikastçılar gibi, kendini ele vermek son çareydi, yeşil alevler içinde kaybolurken “Onu asla bulamayacaksın ölümsüz insan.” Dedi.

Hadrhune geçmişi anımsadı. Her şey bir kitap ile başlamıştı. Kolej yıllarında arkadaşı ile üzerinde çalıştıkları kitap, onlara hayallerinin çok ötesinde yeni ufuklar açmıştı. Öyle ki kişinin tüm sınırlarını kaldırması söz konusuydu. Kişi neyi sınır olarak görüyorsa bunlar onun için yok oluyordular. Hadrhune tüm varlığını sınırlayıcı olarak görürdü. Arkadaşı ile birlikte gerçekleştirdiği deneylerinin sonuncusu en başarılısı oldu. Hadrhune artık normal bir insanın çok ötesiydi. Her şeye rağmen deneyden önce kendisine yeterince samimi olmadığını fark etmesi çok zaman almadı. Hayatında hiç aşkı yaşamamıştı. Bunun eksikliğini bir sınır olarak gördüğü anda tekrar bir insan bedenine büründü ve insanlar arasında yürümeye başladı. Gezdi ve gördü. Dünyasının tüm çarpıklarına tanık oldu. Elinde bunca güç varken bunlara neden engel olmak istemediğini sorguladı ve bunu pasif bir metot ile yapmayı düşündü. Öyle ki insanlar eğer gördükleri bozuklukları kendileri çözebilecek güce sahip olursalar her şey kendiliğinden hal olabilirdi. Hadrhune gezegenine neredeyse kıyameti getirdi. Nitelikliler ve güç sahibi milyonlarca insan üçüncü dünya savaşı ve radyoaktif aktivite ile bağdaştırılan olaylar ile hayat buldu. Kimse gölgelerin arasından umursamadan yürüyen bir varlığı fark etmedi bile.

Spoiler: Göster


Hadrhune’un gerçekten umursamaya başlaması esasında oldukça romantiktir. Ölü sarmaşık dalları arasında gözyaşları içinde takım elbiseli adam koltuğa uzanmış tavanı izlerken o günü düşünüyordu. Bir demirci ocağı görmüştü arayışı sırasında. Dev ağaçlar arasında tüm insanlardan ve yerleşim kesimlerinden uzaktaydı. Teknoloji büyük bir darbe aldıktan sonra dünyada bu ve buna benzer ocaklar görmek olağanlaşmıştı ancak bu farklıydı. İçine oyulduğu ağacın yanı başında dev bir makine vardı. Merak mıdır yoksa daha büyük bir dürtü mü bilinmez Hadrhune insan suretinde o demirciye girmişti. Çekiç, Örse her inişinde tatlı bir çınlama yaratıyordu. Güçlü bir kol ve güçlü bir bileğin habercisi gibiydiler. Çekicin sahibi ustayı görmek istemişti. Neden bilmez kendisini özgür hissediyordu. Hiç olmadığı kadar özgür, çeliğin ve korun kokusunun arasında manolya esansı seçişidir bunun sebebi. Hadrhune manolyaları hep sevmişti.

Çekicin sahibi bir kadındı. Öyle çelimli veya tıknaz biri de değildi, ama boyu uzundu, bedeni kuvvetli ve esnekti. Fırının alevleri teninde altından bir parıltı yaratıyordu. Ter burnundan akarken bu kadın Hadrhune’un âşık olacağı kişiydi. Kadın durdu ve bakışlarını ona yöneltti. “Ne istiyorsan çık, akşam gel, öğlen çalışırım” dedi kabaca. Adam büyülenmişti, cevap veremedi. O güne kadar gördüğü en olağan dışı kadındı bu. Güçlüydü, sesinde kendine güven vardı. Tüm bunlar aklına gelmese bile ve bir ilkbahar şenliği elbisesi içinde boyalar içinde yüzü ile daha serin bir ortama karşısına çıksa yine âşık olacağından şüphe etmedi. Bu kadın her kimse kendisi olması yeterdi.
“Bir kılıç ararım” dedi düşünmeden, “Öyle keskin olmalı ki Nasull Denizi’ndeki hidralar yeni baş çıkarmaya korksunlar. Öyle sağlam olsun ki onunla titanların dengi olayım. Bana bir kılıç ver kadın, onunla kalbini fethedeyim.” Dedi.

Her kelimede bir adım atmıştı, tavana asılmış zincirlerin arasından sıyrılmış ve örsün yanı başına gelmişti. Demirci kadının önünde diz çökmüş ve onun nasır tutmuş ellerini ellerine almıştı. Kadının yüzünde sadece şaşkınlık değil eğlence ve gülmekten kendini alı koyma arzusunun tarif edilmez acı dolu ifadesi vardı. Ancak utancından mıdır bilinmez Hadrhune o gece konakladığı mekana kafasında bir çekiç şişi ile döndü. Hayır, canı acımıyordu, sadece hiç olmadığı kadar özgürdü hepsi bu. Ertesi gün ve haftalar hep onun etrafında dönecekti. Bir gün çekiç kalkmayana ve Alice ona varana kadar.

***
Hadrhune acısını yuttu. Alice’i aramaya devam etmek delilikti, ancak yolundan dönemezdi. Eğer Alice’i bulmaz ve öldürmezse yarattığı tüm bu çılgınlık sonsuza kadar sürecekti. Öyle bir kilit vurmuştu ki son kapıya, açılırsa kıyameti içeriye alacaktı. Buna rağmen anahtarı bulmalıydı. Bulmalı ve kırmalıydı, ondan önce başkaları ele geçirmeden Alice’i bulmalıydı. Apartmandan çıktığında karda ayak izleri gördü. Nedendir bilinmez içi burkuldu. Buradan bir hüzün geçmişti sanki öyle ki onunkisi ile yarışır nitelikteydi. Bir dua mırıldandı ve yarattığı boyut kapısından geçerek arayışına kaldığı yerden davam etti…