Kayıt Ol

D1789

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
D1789
« : 27 Nisan 2012, 11:05:01 »
D1789


‘İkinci istasyona üç dakika, yirmi altı saniye uzaklıktayız Jack.’ Kulaklıklarından gelen kadın sesini duyduğunda Jenna'nın kendisini görebildiğinin bilinciyle başını salladı. Dünya’dan yola çıktığından beri baya sıkıcı bir yolculuk oluyordu. Sonsuz bir karanlıkta yol almak ve makinelerin her şeyi yapmasına izin vermek tek düzeydi. Uzay gemisinin ön panelinde bulunan onlarca düğmeye sırasıyla dokundu ve neşeyle gülümsedi. Gemi saniyeler önce, üç dakika mesafede olan istasyona yanaşmaya başlarken kulaklıktan gelen endişeli kadın sesi tekrar duyuldu.

‘Bunun gibi son teknoloji ürünü bir mekiği senin kullanmana izin verdikleri için, SpaceOp Şirketi yetkilileri kafayı yemiş olmalı! Bir daha bakım istasyonlarına yaklaşırken tam güç kullanma sakın! Bu çok tehlikeli, ayrıca bu bir emirdir asker!’

‘Tehlikeymiş…’ diye düşünmeden edemedi Jack. Kullandığı bir araştırma gemisiydi ve bu rotada bulunan son bakım istasyonu da şu anda bulunduğu yerdi. Bilinmeyene bir yolculuğa çıkmıştı ve açıkçası geri döneceğini de pek zannetmiyordu. Bir eşi, çocuğu, sevdikleri ya da yakını yoktu Jack’in. Hayatında en fazla iletişim kurduğu kişi, şu anda kulaklıklardan sürekli kendini azarlayan kontrol istasyonundaki Jenna’ydı. Hepsi o kadar. İşte bu yüzden araştırma işi için biçilmiş kaftandı.

Geminin titanyum yüzeyinde herhangi bir bakıma ihtiyaç yoktu. Bu yüzden istasyon görevlisi yakıt tankını, tehlikeli maddeyle doldurur doldurmaz, kalkış için izin verildi. Protokol gereği mikrofona yaklaştı ve tek düze bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

’24 Ekim 4016, ana ve üç adet yedek depoyu J10 yakıtıyla doldurdum. Yaklaşık iki dakika, otuz iki saniye süren bir duraklamanın ardından D1789 gezegenini keşif yolculuğuna kaldığım yerden devam ediyorum.’ Protokollerden nefret ederdi ama katlanılabilir olanlara uymakta da pek sakınca görmüyordu.

Motorlar neredeyse hiç gürültü çıkarmadan çalıştığında rotasını tekrardan yeni bulunan gezegene doğru yöneltti. Dünya nüfusu, Ay ve Mars üzerindeki kolonilere artık sığmıyordu ve yaşanabilir nitelikte olan gezegenlerin sayısı çok da fazla değildi. Bazı gezegenler metalleri ve ham maddeleri sağlayabiliyorlardı gerçi. Mesela Merkür’deki lav denizinin içinde oldukça zengin titanyum madenleri keşfedilmişti. Plüton’dan ise radyoaktif yakıtlar elde ediliyordu. Ama yine de yaşanabilir gezegenlere duyulan acil ihtiyaç, büyük şirketleri cezp ediyordu. İşte bu yüzden akıl almaz paralar harcayarak bu gemiyi inşa etmişler ve içine de kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, yetenekli bir pilot yerleştirmişlerdi.

Yolculuğu iki saat kadar sorunsuz geçti Jack’in ama ters giden bir şeyler olduğunu anlaşmıştı. Kontrol panelindeki rakamları tekrar tekrar incelediğinde ise şaşkınlıkla mikrofona yaklaştı.

‘Jenna D1789 gezegeni son iki saat içinde yörüngesinde olağandışı bir şekilde hareket etti mi?’ sesi endişeliydi ve Jack neredeyse hiçbir zaman endişelenmezdi.

‘Hayır Jack. Normalin dışında hiç hareket yok. Ne oldu bir sorun mu var?’

‘Sorun şu ki üç saattir tam hızda yolculuk yapıyorum ve son bakım istasyonundan bu yana gezegene yaklaşmak yerine uzaklaşmışım.’ Elini hafif bir yumruk yaptı ve bir yandan konuşurken, bir yandan kontrol panelindeki rakam göstergesine vurmaya başladı. Geminin burnu tam gezegene bakıyordu bundan emindi.

‘Bu çok…’ Jenna’nın sesi bir parazit selinin arasında kesildi. Hemen tüm duyuları açıldı Jack’in. Bu son teknoloji ürünü gemide iletişimi koparabilecek tek şey bir kara delikti. Bilinen ve daha önce araştırılmış, atlama noktası olarak kullanılan iki tanesi haricinde ise kara delikler evrenin baş belalarıydı. Daha önce uyduları, uzay mekiklerini, hatta gezegenleri yuttukları bilinen bir gerçekti. Bazı deli bilim adamları bunların zaman yolculuğunu mümkün kıldığını bile öne sürmüşlerdi ama doğal olarak hiçbiri bunu kanıtlayamamıştı.

Pratik düşünme yetisi sayesinde bu işi kapmıştı ve aklından yüzlerce hesabı aynı anda yaparken işlemin sonuna doğru yaklaştığı sonuç, şimdiden suratını buruşturmasına neden oluyordu. Üç saat tam hızla kullanmıştı uzay aracını ve kara deliğin çekim alanından kurtulmak için bir o kadar daha yakıt harcaması gerekiyordu. Ufak bir hesap yaptığında geri dönüş için yeterli yakıtının olmayacağı bir duruma düştüğünün farkına vardı. Ama aklı hesap yapmayı bırakmadı. Çünkü diğer bir olasılık daha vardı. Hiç güç harcamayıp gemiyi düz bir salınıma bırakmasını ve daha önce hiç araştırılmamış uzayın bu ücra köşesindeki kara deliği atlama noktası olarak kullanmasını tavsiye ediyordu aklı.

‘Eh geri dönemeyeceğim açık ve pek seçeneğim yok gibi.’ dedi kendi kendine. Geride onun için üzülecek kimse olmaması da seçimini kolaylaştırıyordu. Belki Jenna az da olsa üzülürdü, kim bilir? Elini mekiğin dümeninden çekti ve titanyum paneller büyük bir gürültüyle kara deliğin basıncı altında ezilmeye başlarken dişlerini sımsıkı kenetleyip gözlerini kapattı.

---o---

Tarık üniversiteye yeni başlamıştı ve iç mimarlık bölümünün ağır müfredatı adeta omuzlarını çökertmişti. Bugün de, her gün gibi okula gitmesi gerekiyordu fakat bir anda canına tak etmişti. İki dolmuş ve bir metrobüs kullanarak İstanbul’da huzuru bulabileceği tek yere gelmişti. İnsanlardan ve trafikten olabildiğince uzak, Belgrad ormanının sakin ve oksijen dolu havasını içine çekerken, bir yandan okul için hazırladığı tostunu yiyordu.

Belgrad ormanının içlerine doğru sık ağaçların olduğu bölümden büyük bir gürültü koptuğunda etrafına bakındı. Fakat okul ve iş saatiydi ve bu yüzden ormanda in cin top oynuyordu. Zaten o da bunun için buraya gelmişti. Biraz tereddüt etti fakat sonunda merakına yenilip yeni aldığı botlarını çamura bulamayı göze alarak ormanın içlerine doğru ilerledi. Sık ağaçlar her yeri gölgede bırakıyordu. Hemen cep telefonunu çıkardı ve flaşını açarak yoluna devam etti.

Yerde ağır bir şeylerin sürtünmesiyle oluşmuş, hala üzerinde dumanlar tüten, kötücül bir yarık oluşmuştu ve bu izin hemen bitiminden beyaz dumanlar yükseliyordu. Bir yandan nasıl olup da böyle bir şeye denk geldiğini düşünen Tarık, bunun bir kamera şakası olması ihtimalini de göz önünde bulundurarak sakin bir tavırla metalden yapılma büyük nesneye yaklaştı. Bir yandan da cep telefonunun flaşı hazır açıkken bol bol resim çekiyordu.

Sisin içinden hiç beklemediği türden bir şey fırladı. Vücudunun her yanı metale benzeyen sert bir kabukla kaplıydı. Kabuğun sert yüzeylerinin birleşim yerleri koyu kırmızı bir ışık yansıtıyordu sanki ve bu da korkunç bir görüntü oluşturuyordu. İnsana benzer bir fiziği vardı karşısındakinin. Omuzları genişti ya da giydiği kıyafet onu öyle gösteriyordu. Gerçi bir kıyafetten çok bir savaş zırhına benziyordu üstündeki. Her yerinde sivri dikenler vardı. Kafasından uzanan metalden boynuzların arasından parlayan iki kırmızı göz de cabası.

‘Hadi canım oradan.’ Dedi Tarık inanmazlıkla ve telefonunun video çekme özelliğini çalıştırdı. Artık bir kamera şakası olduğuna emindi bunun.

Karşısındaki ucube sağ eliyle sol omzunda bir yerlere dokundu ve birkaç mekanik ses duyuldu. Ardından cızırtılı bir ses tonuyla Türkçe konuşmaya başladı.

‘Hey sen. O elinde tuttuğun enerji kaynağı kaç triptonla çalışıyor? Ayrıca neden çıplaksın?’

Tarık afallamıştı. İçinde küçük de olsa bir parça bunun gerçekten de bir uzaylı olmasını beklemişti ama anlaşılan fazla para israf edilmiş bir televizyon şovuydu. Paralarına yazık olmaması adına rahat tavırlarla cevapladı.

‘Bu mu? Bu batarya ile çalışıyor. Şarjlı bu.’ Biraz durakladı ve emin olmasına rağmen üzerine baktı. Kıyafetleri olduğu gibi üzerindeydi, bu yaratık neden bahsediyordu böyle. ‘Ayrıca çıplak filan değilim kıyafetlerim var işte üzerimde.’

‘Koruyucu kabuğun olmadan havaya temas ediyorsun, işte ben buna çıplaklık derim. Söylesene o elindeki şey de ne uzaylı?’

‘Uzaylı mı? Asıl uzaylı sana derler. Buraya uzay mekiğiyle gelen sen değil misin?’

Yaratık gülümsedi. ‘ D1789 gezegeninde hayat bulmayı ummuyorduk. Söylesene senin gibi çok yaşam formu var mı burada?’

Tarık da gülümsedi ve aktörün oyununa uymaya devam etti. ‘Milyarlarca. Ayrıca tek yaşayan tür biz de değiliz. Hayvanlar da var.’

‘Hepsinin DNA örneğini alıp neden yok etmediniz ki sizin yaşam kaynaklarınızı tüketmiyorlar mı?’

‘Eee şey aslında biz onlarınkini tüketiyoruz denilebilir.’

‘Ne kadar da ilkel bir topluluksunuz. Elleriniz kollarınız bir garip. Protokooperatif yaşama bile geçmemişsiniz daha.’ Bir yandan istedikleri takdirde bu ırkı bir iki saatte dünya yüzeyinden silebileceklerini düşünüyordu Jack.

‘O dediğin nedir bilmiyorum ama sen de pek parlak görünmüyorsun. Her yanından garip metaller fışkırmış.’

‘Ha onlar mı? Koruyucu zırhın parçaları. Kanla beslenen kabuklu bir parazit türü keşfettik. Oksijen olmayan gezegenimizdeki havayı bize yararlı hale getirip, bizi dış etkilerden koruyorlar. Karşılığında kanımızla besleniyorlar. Aslında üzerimdeki de bir çeşit şu senin hayvan dediklerine benziyor. Sadece sizinkilerden çok daha faydalı. Bu yüzden ilk başta çıplak olduğunu düşünmüştüm. Dur bir dakika. Sende kabuk yok. Yani sen oksijen mi soluyorsun?!’ dedi şaşkınlıkla.

Hakkını teslim etmeliyim diye düşündü Tarık. Bu aktör oldukça iyiydi. Başını salladı ve bunu yapar yapmaz garip zırlar giymiş uzaylı kolundan tuttuğu gibi onu açık alana doğru götürdü. Koşu pistinde kırmızı bir eşofman takımıyla spor yapan genç bir kadını gözüne kestirdi ve tek elini ona doğru uzattı. Kadın sanki şoka girmiş gibi kısa iniltiler çıkardıysa da başı farklı yöne bakarken ayakları onu yanlarına getirdi.

İşte bu biraz garip oldu diye düşündü Tarık. Uzaylı daha sonra ikisini birden kolundan tutup enkazın önüne geldi. Şimdi içinde buradan uzaklaşmasını söyleyen ses artmıştı. Aniden Tarık’ın aklına hiç gelmeyecek bir şekilde üçü birden yerden yükseldiler. Az önce rahatlıkla konuştuğu yaratığa şimdi korku ile bakmaya başlamıştı.

‘Şu bahsettiğin hayvanlar… İçlerinde en yararlısı hangisi?’

‘Şeyy… Şimdi birden sorunca bilemedim.’ Bir yandan ulusal kanalda rezil olduk diyordu ama içinden gelen bir ses de bunun kamera şakası olmadığını fısıldayıp duruyordu.

Havalandıkları gibi teknolojik aletin içine girdiler. Her yer düğmeler ve kontrol panelleri ile doluydu. Tarık hiçbir şeye dokunmamak için olağanüstü bir çaba sarf ederken, Jack düğmelerle dolu ekranda düşünceli bir şekilde tuşlara basmaya başladı. Burası paha biçilmez bir yerdi. Kabuk denilen parazitlerle yaşamlarını birleştirmeleri de bu yüzden gerekmişti. Kimse kabuksuz bir yaşamın nasıl olduğunu bile hatırlamıyordu artık. Buna rağmen bu ilkel ırk, bu paha biçilmez oksijen kaynaklarını bilinçsizce tüketiyordu. Dünya’da soluyabilecekleri havayı tüketeli neredeyse bin yıl geçmişti ve o zamandan bu yana hep böyle bir yer arıyorlardı. Hayır bu çok büyük bir iyimserlik olurdu. Oksijen üretebilecekleri herhangi bir hammadde bile yeterli olabilecekken, o adını altın harflerle araştırmacılar tarihine yazdırmak üzereydi. Bu yaşam dolu gezegeni keşfeden büyük kaşif… Öncelikle bu konuşabilen garip türden iki örnek bulmalıydı, sonrasında D1789 gezegenini tüm yaşam formlarından arındırıp kendi medeniyeti için yer açabilecekti.

Tarık artık bunun gerçek olduğunu kesinlikle biliyordu. Böyle bir teknoloji dünya üzerinde hiç olmamıştı.

Omzundaki dil çeviriciyi kapattı Jack ve kendi diline döndü. Ekrana gezgenin tam bir görüntüsü gelmişti şimdi. Bilgisayar ekranına doğru konuşmaya başladı. ‘Gezegeni temizleme işlemine başladım. D1789 gezegeninde yaşayan konuşma yetisine sahip ilginç türden iki örnek aldım. Geri kalanını birkaç saat içinde temizleyip Dünya’dan gelecek koloniler için hazır hale getirme işlemi kolay olacak. Hala ilkel aletler kullanıyorlar ve inceltilmiş ışın dalgalarını engelleyecek herhangi bir kalkan sistemleri olduğunu sanmıyorum. Tek sorun bozulan ve Jenna ile iletişimimi imkansız hale getiren vericiler. Onları bir an önce tamir edip gezegeni, insan ırkı için temizlediğimi bildirmem gerek.’ Jack konuşmayı bitirdiğinde ekranda beliren kırmızı komutu keyifle inceledi. Sonunda Dünya’dan buraya taşınacak milyonlarca, hatta milyarlarca kişi onun ismini hatırlayıp ona minnet duyacaklardı. Belki de gezegene Jack Gezegeni bile derlerdi. Bu gezgen üzerinde gerçek insanların yaşamasını hak ediyordu, bu ikisi gibi sadece yürüyüp, konuşabilen ilkel yaratıklardan çok daha fazlasını.

Jack bir an bile tereddüt etmeden işlemi başlattı ve inceltilmiş ışın dalgaları dünyadaki tüm yaşam formlarını katlederken gözlerinde bir pırıltıyla olanları izledi.

Tarık Ekranda oluşan sayılara bakakaldı. Geri kalan hiçbir şeyi anlamıyordu karmakarışık harfler dizisiydi onun için, fakat rakamlar kendi kullandıklarıyla aynıydı. Bilmem kaç haneli sayılar dizisi kırmızı bir şerit içerisinde büyük bir hızla geri sayıyordu. Ayrıca içinde çok kötü şeylerin olduğuna dair bir his tüm bedenini sarmaya başlamıştı.

‘Uzaylı, Dünya’ya ne yapıyorsun böyle!’

Fakat Jack onu duymadı bile. Çünkü dil çeviriciyi kapatmıştı. Keyifle geri sayan rakama baktı.

Artık tek haneli rakamlara inmişti sayı. Kurtardığı iki örneği düşünüp sıfırı göremeyeceğinin bilincinde artık yavaşlamış sayaca kilitlendi gözleri.

5… 4… 3…

‘3’ rakamı ekrandaki kırmızı şerit içinde oldukça uzun bir süre yanıp söndü. Jack göstergenin bulunduğu ekrana bir tane patlattı ve düzelmesini bekledi ama sayı onunla dalga geçer gibi orada duruyordu. Konuşmak için kolundaki dil çeviriciyi aktif hale getirdi ama Tarık ondan önce konuştu.

‘Hah işte şimdi tam bir Türk gibi davrandın. Bir de uzaylıyım diyorsun!’ Tarık bunları söylerken uzaylı dalgın bir şekilde düşüncelere dalmıştı.

Jack omzundaki dil çeviriciye baktı. Az önce onu bilgisayara komut vermek için kapatmıştı ama yine de bu ilkel yaratığın söylediği bir kelimeyi seçebilmişti. Tarih kitaplarından birinde bu ismi görmüştü. Dünya’nın eski dillerdeki birçok isminden birini telaffuz etmişti bu ilkel yaratık ve bunu mükemmel bir alışkanlıkla söylemişti. Bu nasıl olabilirdi?

Jack’in ağzından iniltiyle karışık tek bir cümle duyuldu ‘Dünya?’

‘Evet sana Dünya’ya ne yaptın diye sordum?’ dedi Tarık merakla.

‘Lanet olası deli bilim adamları!’ dedi Jack benliği ve uzay mekiği yavaş yavaş yok olurken ekrandaki 3 sayısının 2’ye dönüşmesini hayretle izledi.

Belgrad ormanının tam ortasında kuşların bile ötmediği, ölümcül bir sessizliğin ortasında şaşkın şaşkın birbirine bakan iki kişi kalmıştı sadece…


---SON---

Not: KoyuBeyaz'a, Tarık karakteri için sonsuz teşekkürler.

Çevrimdışı Galaxie

  • **
  • 375
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #1 : 27 Nisan 2012, 11:24:40 »
Yine çok güzel bir hikaye. Devam etmesini isterdim ama ne yazık ki "son" yazmışsın.

Alıntı
Kulaklıklarından gelen kadın sesini duyduğunda kendisini görebildiğinin bilinciyle başını salladı.

Burada ne demek istediğini anlamadım...

Bir de Jack'in Tarık'ı görünce "Neden çıplaksın?" demesi bana biraz saçma geldi. Ne de olsa Jack bir gezegeni keşfe gidiyor, gezegende karşısına canlı çıkıp çıkmayacağını bile bilmezken çıkan canlıdan da onun gibi koruyucu kabuğunun olmasını veya bu kabuğun ne olduğunu bilmesini mi bekliyor?

Ben Bilim-Kurgu'yu çok sevmememe rağmen zevkle okudum. Kalemine sağlık :)

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #2 : 27 Nisan 2012, 11:30:49 »
Alıntılı kısım şöyle ki, normalde telefonda konuşan biri kafasını salladığında karşısındaki görmez ve bu saçma bir hareket olur ama söz konusu uzay mekiğinde kameraların olması ve karşısındakinin kendisini gördüğünü bilmesi dolayısıyla onaylayacak bir cümle kullanmak yerine sadece başını sallıyor. Keşke uzun uzun açıklasaymışım sanki :)

Spoiler: Göster
Jack 4000 küsür yılında Dünya'dan yola çıkıp oksijen üretebileceği bir kaynak arıyor sadece. Canlı bulma umudu zaten yok ve geldiği zaman diliminde Dünya'da kabuksuz bir yaşamı hatırlayan yok. 1000 yıllık bir dejenerasyon yani. Zaten Dünya olduğunu bile hatırlayamadığı gezegeni kendi elleri ile yok ediyor ve kendisini de... Anlatımım biraz zayıf kalmış olabilir bu can alıcı kısımlarda.


Okuduğun ve yorumladığın için teşekkür ederim. Bu da benim Bilim kurgu diyebileceğim tek hikayem sanırım. :)

Çevrimdışı Galaxie

  • **
  • 375
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #3 : 27 Nisan 2012, 11:37:14 »
Spoiler: Göster
Anladığım kadarıyle kara delik sayesinde zamanda yolculuk yapıp 2000yıl önceki dünyaya gitti. Umarım yanılmıyorumdur. Ama bu durumda bir paradoks oluşmaz mı? Dünya yok olduğu için hiç ilerleyemeyecek ve Jack doğmayacak bile... Tabi bu noktalar ihmal edilebilir... Bunalrı derin düşününce kafam karışıyor zaten :D


Hikayelerini çok beğeniyorum umarım diğerlerine de devam edersin ^^

Çevrimdışı Buzmavisi

  • **
  • 136
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #4 : 27 Nisan 2012, 13:55:03 »
"Bilinmeyene (doğru) bir yolculuğa çıkmıştı ve açıkçası geri döneceğini de pek zannetmiyordu."

‘Jenna D1789 gezegeni(nin) (yörüngesinde) son iki saat içinde olağan dışı bir şekilde hareket etti mi?’ sesi endişeliydi ve Jack neredeyse hiçbir zaman endişelenmezdi.

Kara delikler her zaman böyle öykülere konu oluyorlar. Kara delik bilindiği üzere sönmüş bir yıldızdır. Yıldızların kütlesel çekimleri çok güçlüdür. Normalde bu çekim gücünün büyük bir kısmı, yıldızın yüzeyinde oluşan güçlü patlamaları tutmaktadır ancak yıldızın üzerindeki yakıt tükenip patlamalar sona erince bu kütlesel çekim gücü tamamen çevreye dağılır. Şimdi böyle bir durumda nasıl zaman yolculuğu olacak :) olsa bile bu müthiş çekim gücüyle singularity'ye giren araç içe doğru küçülür minnacık olana kadar :)

Kara deliğin çekiminde oluşacak zaman yavaşlamasını saymadım daha. Ayrıca kara delikteki çekim gücü yüzünden aracın içindeki canlılar ölürler. Bildiğiniz üzere canlıların yaşamları yaşadıkları gezegene adapte olmuştur. Gezegenlerdeki yer çekimine göre vücutlarında sıvı dolaşımlar olur. Bir canlıyı, birden daha güçlü yerçekimi olan bir gezegene götürürseniz bedenindeki kan dolaşımı çok yavaşlar. Kalbi yetersiz kalır. (yer çekimine bağlı sıvılarda oluşacak olan basınç farkı yüzünden). Bu sadece oluşacak şeylerden birisi. Daha bir sürü var :)

Bütün bu bilimsel olayları saymazsak öykünüzü beğenerek okudum. Tarık'lı bölümlerde bayağı güldüm ve eğlendim. En yukarıda gösterdiğim iki cümle gözüme çarptı.

Universal translator olayı da hoşuma gitti. Türkçe konuşması falan. Yazılarınızın devamını beklerim.
Yepyeni bir fantastik serüvene hazır mısınız?
Anatolya Efsaneleri İlk iki bölüm pdf:http://www.mediafire.com/?uadhvz1vcgmqkct

Yeni Töre'nin ikinci yasası:
Umutlar, inançlar ve dilekler içlerinde bir parça mantık barındırmıyorlarsa hayatları kolayca mahveden boş yalanlara dönüşürler.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #5 : 27 Nisan 2012, 15:00:29 »
Uzun yorum yapmayacağım ama şunu belirtmek istedim, insanın kendisini böyle bir hikayede görmesi çok garip, hoş bir deneyimmiş. Ellerine sağlık Malkavian. Mutlu oldum ve gurur duydum. :)
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı beerold

  • **
  • 173
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #6 : 27 Nisan 2012, 16:56:52 »
Spoiler: Göster
 Kara deliklerde zaman yolculuğu fikrini iyi kullanmışsın bence. Tarık'ın ‘Bu mu? Bu batarya ile çalışıyor. Şarjlı bu.’ sözü beni çok güldürdü. Millet olarak kamera şakası korkumuzu da değinilmiş anladığım kadarıyla. :)


 Hoş bir kurgu olmuş.  Kalemine sağlık diyorum.
 

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #7 : 03 Mayıs 2012, 23:47:25 »
Buzmavisi: Kara delikler ile ilgili 'bilimsel' verileri paylaşmışsınız. Çekim gücünden, yaklaşınca oluşan basınçtan ve zamanın yavaşlamasından bahsetmişsiniz. Şimdiye kadar hiçbir insan, araç, ölçüm cihazı bir kara deliğe bırakın girip çıkmayı yaklaşmamıştır bile. Yani bütün bu söyledikleriniz sadece varsayımdır. Ben de hikayemde kendimce hiçbir 'bilimsel' dayanağı olmayan bir varsayıma yer verdim. Aslında pek gerçeklik kaygım da yoktu kurgu bir eser olduğu için. İçinde Tarık olan bölümler ise tamamen gerçek bir kişiye dayandığı için sanırım başarılı gelmiş olabilir.

Koyubeyaz: Tarık karakterine can kattığın için tekrar teşekkür ederim.

beerold: Dediğim gibi Tarık'lı olan bölümler tamamen Koyubeyaz'ın orjinal tepkileridir. Yazının bir bölümünü frp oyunu oynar gibi msn üzerinden ben yazdım ve onun tepkilerini biraz düzenleyerek hikaye haline getirdim. Yani sadece isim babası olmakla kalmadı deyim yerindeyse karakteri oynadı :)

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #8 : 04 Mayıs 2012, 00:57:08 »
Bir konuda hatalısın Malkav. Bir şeyin gücünü, çekimini ve çekim gücünün yaratacağı etkileri açıklamak için illa insanlı/insansız araç göndermeye gerek yoktur. Kara delikler hakkında bilgileri Temel Mekanik ve Kuantum Mekaniğini kullanarak çok kolayca ölçebilirsiniz.

Astronomlar 1900'lü yılların başından beri kara deliklerin karakteristik özelliklerini bilmektedirler. Bu yüzden Buzmavisinin söylediği şeylerin çoğu varsayım değil, bilimsel gerçeklerdir ve herhangi fizikçinin size uzun uzun nasıl hesaplandığını anlatabileceği şeylerdir. Bunların varsayım olduğunu söylemek Kuantum mekaniğinin büyük bir kısmının varsayım olduğunu söylemekle aynı şeydir. Ne yazık ki Kuantum mekaniği kullandığımız çoğu elektronik eşyanın çalışmasında kullanıldığından, böyle bir şeyi söylemek oldukça yanlış olacaktır.

Hikaye bilimsel gerçekliğe dayanmıyor derseniz ayrıca anlarım ancak yüz senedir bilinen ve hayatımızı etkileyen şeyleri varsayım olarak geçiştirmek ayrı bir şey.
#rekt

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #9 : 04 Mayıs 2012, 15:40:12 »
Dediğim gibi zaten hikaye bilimsel bir gerçeğe dayanmıyor, yazarken de böyle bir gerçeklik arayışım olmamıştı. Kara deliklerin varlığını kabul ediyorum zaten bunu kabul etmiyor değilim. Sadece kara deliklere ait bilgiler hala varsayımdan öteye geçemiyor diye biliyordum ufak bir araştırma da yaptım zaten öyleymiş. Ben iktisat okudum ve uzay cisimleri ile hobi olarak ilgileniyorum. Bana oturup anlatsanız anlamam ama vikipedia da bahsettiğin kuantum kuramı daha ortada yok diyor.

Vikipedia'dan alıntı:

Kara delik diğer astrofizik cisimleri gibi bir astrofizik cisimdir. Doğrudan gözlemlenmesinin çok güç olmasıyla ve merkezî bölgesinin fizik kuramlarıyla tatminkâr biçimde tanımlanamaz oluşuyla nitelenir. Merkezî bölgesinin tanımlanamayışındaki en önemli etken, merkezinde bir "çekimsel tekilliği" içeriyor olmasıdır. Bu çekimsel tekillik, ancak bir “kuantum çekimi” kuramıyla tanımlanabilir ki, günümüzde böyle bir kuram bulunmamaktadır.

Bir kara delik oluşturmak üzere içe çöküş “kütleçekim dalgaları” yaymaya elverişli bir durumdur ki, bu dalgaların yakın bir gelecekte Cascina’daki (İtalya) Virgo veya Amerikan LIGO  “girişim aracı” gibi bazı dedektör aygıtlarıyla saptanabileceği sanılmaktadır.

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: D1789
« Yanıtla #10 : 04 Mayıs 2012, 16:06:51 »
Büyük bir kütleye (buna Dünya gibi gezegenler de dahil) yaklaşıldıkça diğer daha küçük kütledeki cisimler için zaman, o kütleye daha uzak olan cisimlere kıyasla yavaşlar. Bu etkinin varlığı hassas aygıtlar ile kanıtlanmıştır. Örneğin deniz seviyesinde yaşayan biri Everest dağının tepesinde yaşayan birine kıyasla milyarda bir oranda daha yavaş yaşlanacaktır.

Kara deliklerin olağan üstü bir kütleye sahip oldukları kesindir. Bu durumda, bahsi geçen kanıtlanmış etki, kara deliğin merkezinden (daha doğrusu merkezine çok fazla yakın bir noktadan) bakan bir gözlemci için diğer her noktada zamanın durduğunu hissetmesine sebep olacaktır. Kuantumu falan bulaştırmayın.

Trust Me, I'm an Engineer.

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #11 : 04 Mayıs 2012, 18:25:40 »
Lanet olsun, boşuna fizik okumuş olmalıyım. Wiki böyle dediğine göre haklı olmalısın Malkav. D:
#rekt

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: D1789
« Yanıtla #12 : 09 Mayıs 2012, 21:57:55 »
Fizik ve kuantum ne der bilmem ama benim söyleyeceğim tek şey şu: eğlenceli bir kurguydu. Zaten önemli olan da bu değil mi? Okuduğumuz şeyden keyif alabilmek...

Ana tema olarak kullandığın fikri çok sevdim öncelikle. Jack'in düşünceleri, aralara serpiştirdiğin ilginç buluşlar, ekranda 3 rakamının kalması ve adamın hata sandığı şeyi ekrana vurarak düzeltmeye çalışması çok güzeldi. Tarık zaten başlı başına bir olay :)

Tek kusuru yakıt aldıktan sonraki kısım ile parka iniş bölümüne kadar olan kısmın çok çabuk geçiştirilmiş olması. Bir de kara delikler ve zamanda yolculuk teorisinin okuyucuya çok erken verildiği kanısındayım. Çünkü o noktadan sonra Tarık ve Belgrad isimlerini görmemle olayı çözmem bir oldu.

Yine de güzel ve keyifli bir kurguydu. Kalemine sağlık.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #13 : 09 Mayıs 2012, 22:06:18 »
Fizik ve kuantum ne der bilmem ama benim söyleyeceğim tek şey şu: eğlenceli bir kurguydu. Zaten önemli olan da bu değil mi? Okuduğumuz şeden keyif alabilmek...

Ana tema olarak kullandığın fikri çok sevdim öncelikle. Jack'in düşünceleri, aralara serpiştirdiğin ilginç buluşlar, ekranda 3 rakamının kalması ve adamın hata sandığı şeyi ekrana vurarak düzeltmeye çalışması çok güzeldi. Tarık zaten başlı başına bir olay :)

Tek kusuru yakıt aldıktan sonraki kısım ile parka iniş bölümüne kadar olan kısmın çok çabuk geçiştirilmiş olması. Bir de kara delikler ve zamanda yolcukuk teorisinin okuyucuya çok erken verildiği kanısındayım. Çünkü o noktadan sonra Tarık ve Belgrad isimlerini görmemle olayı çözmem bir oldu.

Yine de güzel ve keyifli bir kurguydu. Kalemine sağlık.

Katılıyorum ve arttırıyorum;

Benim rahatsızlık duyduğum tek nokta Tarık'ın tepkisi oldu. Kamera şakası olduğunu düşünüyor bile olsa o tepkiler biraz geçiştirilmiş gibi, pek inandırıcı gelmedi.

Şimdi diyeceksin kara delik tarafından yutulup zaman yolculuğu yapabilmiş bir uzay gemisine inanıyorsun da Tarık'ın tepkilerine mi inanmıyorsun? Kısmet tabi.
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: D1789
« Yanıtla #14 : 28 Mayıs 2012, 09:53:08 »
Öncelikle yorumlarınızı çok çok geç gördüğüm için özür dilerim.

Baal ve Nihbrin: Hikayeyi 3 saat içinde kafada oluşturup yazdım ve araştırma yapmadım. Gerçeklik kaygım da yoktu. Yeterli olur sanırım bu açıklama :) İkinize de teşekkür ederim bir daha bilim kuguya el atarsam kesinlikle ansiklopedileri arşınlayacağım.

Mit: Kara delikler fikrini erken verdiğimi düşünüyorsun ama bazı okuyanlar da çok karışık olmuş daha açıklayıcı olsaymış diyor. Arayı tutturmak biraz zor sanırım. Zaten ben  oldukça zaman kavramından yoksun yazıyorum hikayeleri ve tersten başlıyorum karmaşayı arttırmamak adına biraz basitleştirdim. Zaten hikayeyi bir yerlere gönderecektim alelacele 3 saat içinde yazmıştım o yüzden pek de derinlemesine yazamadığımın farkındayım. Yorumların için teşkkür ederim.

LM: Ben bu diyaloglardaki yapaylık konusunda yorumlara hep maruz kalıyorum ve biraz oturup düşününce bunun bir nedeninin de imlaya uygun ve kibar yazı yazma hastalığımdan olduğunu düşünüyorum. Misal gerçek bir üniversite öğrencisi bir uzay aracı görünce 'Hass....' veya 'Aboo o ne laaan!' 'Görüyon mu?' gibi tepkiler verecektir muhtemelen ama ben bunları 'Lanet Olsun'  'O da nesi!' 'Görüyor musun şunu?' gibi yumuşatmayı seçiyorum. O konuda biraz daha küfürlü yazı yazmayı öğrenmem gerek sanırım. Okuyp yorumladığın için sana da teşekkür ederim.