Kayıt Ol

Hızır'ın Çırağı -11-

Çevrimdışı

  • *
  • 32
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hızır'ın Çırağı -9-
« Yanıtla #60 : 11 Ocak 2011, 16:54:24 »
Alıntı
Lisef, Kamar’a döndü ve sordu “Ne yani? ‘Hızır’ sadece bir ışık kütlesi mi?”
 Bende kaç bölümdür Hızır'ın nasıl bir şey olacağını düşünüyordum :D Açıkçası ışık aklıma hiç gelmemişti.

Alıntı
“Bilemem Lisef… Bilemem çünkü sana söyledikleriyle bana söyledikleri arasında fark var.”
nasıl yani  :-\ aynı şeyi söylemedi mi??

Alıntı
"Esas fark ettiği şeyse şuydu ki; kimsenin ulaşamayacağı bir noktaya ulaşmanın bedeli, kimsenin olmadığı bir noktaya ulaşmaktı. Kimsenin olmadığı bir noktada bulunmaksa, sonsuz bir yalnızlık gibiydi."
Harika bir söz ( bu yazında nedense sözler dikkatimi çekti :D )

Açıkçası şu an Lisef kadar şaşkınım. hiçbir şey anlamadım  :-\ Kamar onu neden götürdü ki oraya?? Ayrıca şu Gehvasar'da ayrı bir mesele. Bölüm uzunluğu bu defa iyiydi bence :)

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Hızır'ın Çırağı -9-
« Yanıtla #61 : 12 Ocak 2011, 15:34:34 »
Evet, ikisine de farklı şey söyledi. Hızır, aynı anda bir çok yerde bir çok şekilde bir çok şey söyleyebilir. :)

Kamar onu götürdü çünkü Kayık'da Lisef'i bekleyen soru-cevaplar var. Öyküde de anlatıldığı gibi... :)

Okuduğun için teşekkürler, yorum görmek çok sevindirici
May the force, be with you.

Çevrimdışı Alorka Greenleaf

  • ***
  • 603
  • Rom: 6
  • End of the Ergenism
    • Profili Görüntüle
    • f
Ynt: Hızır'ın Çırağı -9-
« Yanıtla #62 : 13 Ocak 2011, 18:41:26 »
Bu bölümler de çok güzeldi. Özellikle de 9 sanırım en güzeliydi. Bundan iyi de bir film çıkar. Sihiribazın Çırağı falan boş iş. Ben bunun filmini hakkatten çok isterdim. Neyse. Bakalım daha neler bekliyor bizi. Haydi kalemine kuvvet. ;)

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Hızır'ın Çırağı -9-
« Yanıtla #63 : 13 Ocak 2011, 20:12:40 »
Film mi? Harika fikir aslında da, kim çekecek şimdi? :D

9, en çok severek yazdığım bölüm, bundan sonrakiler daha kaliteli ve daha güzel olacak umarım. :)

Yorum görmek harika, teşekkürler :)
May the force, be with you.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Hızır'ın Çırağı -9-
« Yanıtla #64 : 08 Şubat 2011, 17:12:18 »
Selamlar :)

"Nihayet" dediğini duyar gibi oluyorum. Eh, evet haklısın, okumakta bayağı bir geciktim. Kusura bakma... Her zamanki gibi merak uyandıran bir bölüm olmuş. Özellikle son cümlede saydığın şeyler okuyucunun merakını kabartacak cinsten.

Kelime tekrarlarını minimuma indirmen ise hayli sevindirici. Özellikle Lisef'in yalnızlık hakkındaki düşünceleri ve "Kayık" esprisi oldukça hoşuma gitti.

Şu cümle haricinde hiç bir olumsuz eleştirim yok;

"Sonsuza uzanacakmış gibi görünen firuze göğün pamuk bulutlarında, rayında ilerleyen iki trenmişcesine ilerleyen iki gesinti içerisinde gökyüzünde sadece kendilerinin bulunduğunu fark eden Lisef ister istemez bir yalnızlık duygusuna kapıldı."

Bu cümle çok uzun ve içinde iki kez "ilerleyen" geçiyor. Bu tarz uzun cümlelerden kaçınmalısın. Ama bundan kaçayım derken çok kısa cümleler de kurmamalısın, o  zaman da telgraf gibi olur :) İkisinin ortası işte...

Macera devam etsin...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Hızır'ın Çırağı -9-
« Yanıtla #65 : 08 Şubat 2011, 19:03:08 »
Foruma girince hep kontrol ediyorum ne yazılmış diye, orada Hızır'ın Çırağı görünce gerçekten de "OH! NİHAYET!" dedim :)

Bu bölümden sonra yavaş yavaş merağınızı azaltmaya, kurguya, yani henüz sadece laf aralarında geçen esas kurguya girmeyi düşünüyorum.

O cümleye bir şeyler diyeceğinizi, ondan başka da, kapının açılmasını anlattığım kısıma belki eleştiride bulunacağınızı düşünmüştüm ama o olmadı :)

Geç de olsa okuduğun için teşekkür ederim İhsan abi, bu yorumun sayesinde yeni bölümü yazacağım artık... Umarım gelecek bölümleri de beğenirsiniz.

Teşekkürler :)
May the force, be with you.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hızır'ın Çırağı -9-
« Yanıtla #66 : 18 Şubat 2011, 10:23:33 »
Giderek daha uzun ve az hatalı bölümler yazıyor olman gerçekten sevindirici. Son bölümlerde kelime tekrarlarına oldukça dikkat etmişsin gibi görünüyor. Kurgu nun zaten iyi olduğunu belirtmiştim. Hatalar azaldıkça daha da çekici hale geliyor hikayen.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Hızır'ın Çırağı -9-
« Yanıtla #67 : 22 Şubat 2011, 18:24:47 »
Hataların azaldığını düşünmenize sevindim... :) Birazdan yeni bölümü yayınlıyorum inşallah. Umarım hataları epey bir az olacak :)
May the force, be with you.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Hızır'ın Çırağı -10-
« Yanıtla #68 : 22 Şubat 2011, 20:55:15 »
  Gökyüzü ejderhaya yükseldi.

  Karanlığın tüm o kasvetli, rutubetli havasına adeta âşık biri mağaranın içinde geziniyordu. Duvarlar sel taşkınlarının, ufak depremlerin ve şaşırtıcı derecede muntazam ve düzenli ilerlemiş doğal görünümlü yer çöküntüleriyle bu son hallerini almışlardı. Karanlığın adeta kanatları olan soğuk da tabii ki oradaydı, soğuk ve nemli bu mistik mekân, karanlığın ışık tuttuğu kişiler tarafından bilinmeyen bir tarihte yapılmıştı.

  İnsana huzur veren bu mekânda gezinen kişi orta boylu bir efsunyandı. Siyah saçları, esmer teni, her an çocuksu bir sevinçle gülümsemeye hazır yüz ifadesi ve orta boylu vücuduyla mağaranın yüksek duvarları sayesinde neredeyse hiçbir engele takılmadan yürüyen bu kız Durulena şehrinin en önemli efsunyanı sayılan Canahas’ın çırağıydı.

Gözlerinin etrafından geçen hatları, burnu, çenesi, bir elfinki kadar keskin ve düz değildi fakat bir insanınki kadar yumuşak da değildi. Tatlı ve sevimli yüzünü istediği anda sert bir ifadeye bürüyebiliyor ayrıca tüm diğer Yimnera ırkından olanlarda olduğu gibi yumuşak, narin görünen bedenini yeri geldiğinde en ölümcül silah olarak kullanabiliyordu.

  Hem ufak hem de düzenli aralıklarla, bir damla su, bir birikintinin içine düşerek çıkardığı sesle  mağaranın yüzeyinde yankılanarak adeta temayla uygun bir müzik çalıyordu. Su damlalarının rahatlatıcı ritminde ilerlemeye devam eden tatlı Yimnera, Ifellia karanlığa gözlerini iyice alıştırmaya çalışıyordu.

  Mağarada olmasının tek sebebi, Okuyan Adam’da gördüğü çocuğa ulaşabilmesinin tek yolunun bu karanlık dehliz olmasıydı. ‘Kadim’ denilen kitaplar ne kadar doğru söyler bilinmez ama ufak birer ejder olan Kahaberler çok nadir bulunurlardı ve bulundukları yerlerden biri de bu mağaraydı.



  
  Bahsedilen yere iyice yaklaştığını anlayınca, bu efsunlu yaratıkları görmesini engelleyen perdeyi kaldıracak sözleri yeniden kontrol etmek için özel klipslerle, yine efsunla kilitlenmiş yakut kakmalı demir defterin ilk sayfasını açtı. Sayfa bomboştu.

  Ne istendiğini anlayınca sayfa cevap verdi, Ifellia sayfada gördüğü kadim sözleri kendi kendine fısıldayarak tekrarlamaya başladı, bunlar unutulmaması gereken kelimelerdi.

“Neylesin derdi olan korkuyorsa, hiç korkmasın söylesin perdeden sıyrılmak istiyorsa.”

  Bir bilmecenin başlangıcı gibi başlayan bu sözleri dilinin ucunda sallaya sallaya ulaşmak istediği esas noktaya geldiğinde ortalık bomboştu. Derince bir soluk aldı, ciğerlerindeki havayı bir kaç saniye içinde tuttuktan sonra geri bıraktı ve mağaranın karanlık duvarları aydınlanmaya başlarken o sözleri fısıldadı.

“Neylesin derdi olan korkuyorsa, hiç korkmasın söylesin perdeden sıyrılmak istiyorsa…”
 
Perde sıyrıldı ve kıpraşan ufak yaratıklar görünmeye başladı.
 
 Bir böcek sürüsünü andıran bir hızla kımıldaşıp havada uçuşan en fazla işaret parmağı uzunluğundaki küçük tatlı ejderciklerdi bunlar. Şimdi yapması gereken, Usta Canahas’ın söylediği gibi kendisini seçecek olan yaratığı beklemekti. Bunun nasıl olacağını hiç bilmiyordu, dahası bu yaratıkların bir çakmak kadar dahi olsa ateşli nefesleri olduğunu da bilmiyordu.Ne yapacağını bilmez bir halde mağaranın ortasındaki bir dikite çıkıp oturdu. Seçimi bekliyordu.

  Derken hala devam eden suyun düşüş ritmi o kadar hoş, o kadar tatlı uykulara davet etti ki o an karşı koymayı denemek bile aklına gelmedi, sadece uyku isimli örtüye büründü…


  ***  ***

  Herkes odasına çekilip kapılar kapanınca, Kayık’da suratlardaki maskelerin düşme zamanı da gelmiş demekti. Kamar, iyilik için şiddetin, dehşetin ve korkunun yeri geldiğinde kullanılabileceğine inanıyordu.

   Gehvasar ile konuşmak için girdikleri odaya adımlarını atıp kapıyı arkalarından kapattıkları anda Kamar, Gehvasar’ın da beklediği bir şekilde onun iki yakasından sertçe kavrayıp en yakın duvara kafasıyla birlikte çarptı. Duvara ilk çarpışın etkisiyle şok olup gözlerini iri iri açan kütüphane görevlisinin kendine gelmesi de, kendinden geçme sebebiyle aynı sebepten oldu. Duvarla temas.

   “Bu ne cüret ha? Sen… Yakın dostum olduğun için beni, Hızır’ın Çırağı Kamar’ı satabileceğini, arkasından iş çevirebileceğini mi sandın ha? “

Kamar, Okuyan Adam’da olduğundan kat kat daha sinirliydi ve konuşurken,  bıyıkları, çenesi titriyordu.

  Perişan bir halde kekeleyerek cevap verdi Gehvasar.

“Sen…” diye başladı fakat nefesi derin, istemsiz bir soluk alışla kesilince, durmak zorunda kaldı. Kamar bu istemsiz duruşa yalnızca sert bir bakışla yanıt verince, Gehvasar derhal kendini olabildiğince toparlayarak yanıt verdi.

“Senin ne söylemeye çalıştığın ile ilgili hiç bir fikrim yok Kamar, lütfen daha açık konuşur musun?”  

Kamar az evvel gevşettiği ellerinden birini yeniden sıkıp gömleğin yakasından sertçe kavradı ve Gehvasar’ı çarptığı duvarın tam karşısındaki duvara adeta uçurarak yeniden vurdu.

“Gayet iyi biliyorsun o elmas hülyasına bulanmış kellenden ne için olacağını... Zeugma höyüklerindeki Çingene Kız Slonaz’ı, sırf höyükte bulunan hazineden alacağın payda lanetten de bir dilim almış olmamak için uyandırdığını tabii ki biliyorum!”

  Söylediklerinin dehşetinin bir kaç kat daha büyümesi için onları sessizlikle besledi. Sadece Gehvasar’ın suratına baktı dakikalar boyunca, ona sükût işkencesi yapıyordu.

  “Şimdi, bunu yaptığını inkâr mı edeceksin? Ya Çırak Leonan’ın kaçırılma olayına ne demeli? Bunda da parmağın olduğunu biliyorum ve elbette ki bu konuda delillerim ve şahitlerim var.  Usta Canahas ile ne gizliden gizliye anlaştığını ve büyücü desteği de aldığını biliyorum, tüm bunların amacı nedir peki bunları açıklayabilir misin?”

  Gehvasar sadece susmakla yetiniyordu. Sonra dudakları tek bir kelime söyledi, öldüren kelime, sadece kütüphane görevlilerinin büyük sırları bir başkasına aktarmamak adına sahip oldukları bu kelimenin tek etkisi söyleyen kişiyi öldürmesiydi. Gehvasar, bunu belki de sonsuza dek açığa çıkmayacak bir sır için yapmıştı, çünkü Kamar’dan, yani Hızır’ın çıraklarının herhangi birinden bir şey saklanması gerekmezdi, kanunlar bunu engellemezdi.


  Kelimeyi söyler söylemez Gehvasar’ın başının hemen tepesinde parlak, mistik, deltoid bir şekil, etrafındaki zıt yönde dönen çemberlerle birlikte kıvrılarak Gehvasar’ın tüm vücudunu kapladı. Gehvasar ölüm korkusundan mı yoksa acıdan mı asla bilinemeyecek olan bir şekilde son bir kez hırıldayarak haykırdı ve bitti. Gehvasar Kamar’ın kollarında can verdi.


*** *** *** ***


Kütüphane görevlilerinden biriyle uzunca ve tatlı bir sohbete dalmış olan Lisef, tam da ejderlerden ve Kahaber ismindeki ilginç, Lisef’in ilk kez duyduğu varlıklar hakkında konuştukları sırada aklına gelen bir fikirle durgunlaştı birden. Kamar ve Gehvasar’ın konuştuğu şeyler yankılanıyordu zihninde. Çift Kılıçlar, dört element…

  Acaba nereye kadar, kapalı bir yerde özel konuşmadan gitmişlerdi? Acaba Lisef onları takip etseydi, İkizler, Çifte Kılıçlar ve dört element hakkında daha fazla neler öğrenebilirdi?  

  Bu sorular kafasında kuyruklarını birbirilerine değdirmeden dolanırken, Lisef’in gözleri, karşısında, okuduğu şeyleri anlatmaktan duyduğu haz yüzündeki sırıtıştan belli olan Kayık görevlisine takıldı. Belki de tüm merak ettiklerini ona sorabilir ve Kamar ile Gehvasar’ın o odaya girmeden evvel neler hakkında konuştuğuna dair bazı bilgiler edinebilirdi.

  “Baksana… Şey, adım ne demiştin? Hah hatırladım, Grikunduz, acaba Çifte Kılıçlar ile ilgili bir şeyler biliyor musun?”

Grikunduz bunu duyunca hafif bir kıkırdamayla karışık cevap verdi.

“Tabii ki! Bu boyutta herkes bu konuda bir şeyler bilir zaten, benimle dalga geçmiyorsun değil mi?”

“Hayır!” dedi birden panikle Lisef, “Hayır, tabii ki dalga filan geçmiyorum, farkında mısın bilmem ama ben bu boyuta henüz gelmiş biriyim.”

Yüzündeki gülümseme derhal mahcup bir saygıyla karışan Grikunduz “Tabii ya…” diye söylendi kendi kendine.

“Lisef gerçekten farkında olmadığım ufak bir hata oldu fakat bu ufak hatayı, istersen öyküyü sana anlatarak telafi ederim, ne dersin, dinlemek hoşuna gidecektir?”

  Lisef kararsızmış gibi görünse de aslında en başından beri beklediği şey buydu.

 Gri taş kütüphanenin, taş kitaplıkların, taş zeminin oturdukları taş masaların her biri herhangi bir çivi, harç veya yapıştırıcı bir unsur olmadan simetrik bir düzenle yerleştirilmiş devasa kayaların inşa ettiği onlarca kütüphaneden birindeydiler. Tavan yirmi insan boyunda yükseliyor, bazı kitaplıklar tılsımlar sayesinde bu yükseklikte dolanıyor ve yalnızca isimleri, yetkili bir kişi tarafından çağrıldığı zaman geliyorlardı.


  Pencereler tavanın hemen altındaydı. İçeriye giren sabah güneşi ışıkları tatlı birer huzme şeklinde insanı rahatsız etmeden havada süzülerek, tam da güneşi hapsetmeleri için bilerek o konumlara yerleştirilmiş olan parlak taşların üzerlerinde cümbüşle dans ediyorlardı.

  Tüm bu huzur verici atmosferin içinde amacına ulaşabilmiş olmanın verdiği huzurla nefesini ufak bir gülüşle birlikte veren Lisef doğruca Grikunduz’un gözlerinin içine baktı, onu sevmişti, Kamar’ı sevdiği gibi. Ağzından bu bilgiyi almak için zararsız, ufak bir kandırmacada bulunduysa da, kısa sürede gelişen bir sempati besliyordu ona karşı. Bir ağabey edinmiş gibiydi.

“Madem anlatmak hoşuna gidecek, anlat öyleyse…”


Spoiler: Göster
Mağara resmi için Canina'ya teşekkürler.

Spoiler: Göster
Umarım beğenilir... :) Uğraştırıcı bir bölüm oldu.
May the force, be with you.

Çevrimdışı

  • *
  • 32
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hızır'ın Çırağı -10-
« Yanıtla #69 : 22 Şubat 2011, 21:16:54 »
Alıntı
Neylesin derdi olan korkuyorsa, hiç korkmasın söylesin perdeden sıyrılmak istiyorsa.�
Esrarengiz sözlermiş nerden aklına geliyor ki böyle şeyler  8)
Alıntı
Kamar, iyilik için şiddetin, dehşetin ve korkunun yeri geldiğinde kullanılabileceğine inanıyordu.
Haklı bencede :P
Hikayen uzun ve sıkıcı değildi senin sandığının aksine :) hatta kısa bile sayılır.
Çifte Kılıçlar'ın hikayesini merk ettim.
Resimler çok mistik ve güzel. Ve bölüm yine en güzel yerinde bitti.

Çevrimdışı Vega

  • ****
  • 1023
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hızır'ın Çırağı -10-
« Yanıtla #70 : 22 Şubat 2011, 21:31:55 »
Lisef oturup şu kitabı okuyacak mı; yoksa ona da mı bir Hermione lazım? Çok sinir oldum ona. Çocuğun elinde büyü kitabı var ve daha kapağını açmadı!

 :hemk Bazı insanlar elindekinin kıymetini bilmiyor.  :hemk

Spoiler: Göster
Not: Bu yorum aNTiSePTiK'in zoruyla yazılmıştır.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Hızır'ın Çırağı -10-
« Yanıtla #71 : 23 Şubat 2011, 12:54:23 »
Vay hoş olmuş ya. O sözler benim de acaib hoşuma gitti ya ne diyordu;
Alıntı
Neylesin derdi olan korkuyorsa, hiç korkmasın söylesin perdeden sıyrılmak istiyorsa.�
Mistik bir şiir gibi olmuş demiyecem doğrudan mistik bir şiir olmuş. :D
Bu bölümün dili diğer bölümlere nezden daha bir güzel olmuş. Öyle okuyup okuyup geçilecek bir dilden öte yavaş yavaş sindire sindire okunacak bir bölüm olmuş. Bence dili en güzel de bu bölümde kullanmışsın. Ve evet resimler de acaib oturmuş yani özenle seçilmiş ve uymuş gerçekten de. Ve gökyüzü ejderhaya yükseldi. Bu başlıkmıydı?? Bir de bir tavsiye de bulunmak istiyorum. Hani bir süre ara verdin ya o yüzden yen bölümde artık bir özet mi olur, yoksa hatırlatacak bir kaç söz mü olur kullansa idin hoş olurdu. Baştan okumam gerekti. :D Ama her şeye rağmen çok güzel bir bölüm olmuş. Hızır'ın Çırağı bütün heyecanı ile devam ediyor. :)
Not: Ve en baştan beri yazmak istememe rağmen bunu en sona yaz diye kendimi zorladığım kısma geldim. Evet ismimi böyle bir hikaye de kullanmandan şeref duydum. Bütün içtenliğimle teşekkür ederim. :)
Not: Ha bu arada unutmadan çingene kızı hoş bir ayrıntı olmuş. :D

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Hızır'ın Çırağı -10-
« Yanıtla #72 : 23 Şubat 2011, 17:59:16 »
@bell[A]slı Beğenilmesine sevindim, o sözleri de bir şiirden esinlenerek yazdım, ayrıca çift kılıçlar hikayesi yakında anlatılacak merak etme. :)

@Vega, yorumunu özelden de yapabilirdin :D İlla başlığa yorumla diye zorlamıyorum, okuduysan bir görüş belirtmeni istiyorum sadece.

Hem yorumla kardeşim, eline yapışmaz ya :P :D

Cevap veriyorum. Okuya da bilir okumaya da bilir, garantisi yok.

@grikunduz, dilin tam da istediğim gibi olduğunu söylüyorsun, buna çok sevindim. Unutup yeniden okumanız da iyi olmuş aslında :P Ben yazana kadar elli kere okuyorum :D Siz de okuyun biraz anlayın halimi :) İsim konusunda da, çok hoş bir isim, ben teşekkür ederim. :)


Okuduğunuz ve yorumladığınız için hepinize çok teşekkür ederim. Yorum görmeye bayılıyorum!  :o
May the force, be with you.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Hızır'ın Çırağı -10-
« Yanıtla #73 : 28 Şubat 2011, 11:33:09 »
Bu kadar övgüden sonra biraz yerden yere vuruyormuş gibi olacak ama...

Şimdi şöyle bir durum var. Anlatımını zenginleştirip betimlemelerle süsleme yoluna gitmişsin. Bu iyi haber... Yazım tekniğinin geliştiğini gösterir. Ama ilk paragraf yani mağarayı anlattığın kısım çok karmaşık! Anlamak için iki kere okumam gerekti. Buna rağmen ikinci paragraf yani efsunya ile ilgili satırlar oldukça enteresan ve güzel.

Biraz daha aşağı inip su damlaları ile ilgili kısıma geldiğimde yine tökezlediğini ve kafandaki cümleleri tam olarak kağıda aktaramadığını görüyorum. Hal böyle olunca okuyan da anlatılmak isteneni idrak etmekte zorlanıyor.

Bunun dışında efsunya, Yimnera ve Kahaber gibi yeni şeyler katman, kütüphaneyi anlatış şeklin vs. oldukça hoşuma gitti. Yakut kakmalı defter ve oradan okuttuğun kafiyeli mısra da öyle... Kesilikle çok beğendim o kısımları.

Kütüphane ile ilgili betimlemenin yerinde de bir hata var. Onu biraz daha önce mesela "Çifte Kılıçlar" hakkındaki soru gelmeden önce yapman gerekirdi. Neden dersen okuyucunun sahneyi gözünde daha iyi canlandırabilmesi için... Olaylar olup bittikten ve önemli konuşmalar geçtikten sonra tam da en can alıcı muhabbetin ortasına ortamın tasviri girince insanın hızı ve merakı aniden frenleniyor ister istemez.

Böyle işte... Okurken bir beğeniyorum bir beğenmiyorum. Bazı şeyleri çok iyi yaparken bazılarında ise fena tökezliyorsun. Anlamadım gitti :) "Sen de çok şey istiyorsun be abi!" diyebilirsin, haklısın da. Ben biraz mükemmeliyetçi bir tipimdir ve sevdiğim şeylerin iyi olmasını isterim. Bilmem anlatabildim mi? ;)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Hızır'ın Çırağı -10-
« Yanıtla #74 : 28 Şubat 2011, 16:56:19 »
Evet evet eveeet... Tüm eleştirilerine yine katılıyorum ve bir kenara not ediyorum, öykü bittiği zaman en başından bir düzeltme işlemine başlayıp bitmiş halini kusursuz(ne kadar kusursuz olursa artık...) olarak yayınlamak istiyorum :)

Çok teşekkür ederim İhsan abi okuyup yorumladığın için, yerden yere vurmak...

Spoiler: Göster
"Ah... Uh... Kütüphaneyi sonra tasvir etmek mi? Bu acıttı!" :)
May the force, be with you.