Kayıt Ol

Cennete Giderken ( 1. Bölüm ) Buğra Batuhan Berah

Çevrimdışı bingbung

  • *
  • 11
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Cennete Giderken ( 1. Bölüm ) Buğra Batuhan Berah
« : 20 Şubat 2011, 19:07:50 »
Yazar : Buğra Batuhan Berah

Herşeye sahip olma isteğini herşeyini yitirmişlikten kazandığına inan bir nefes.
Kimi zaman kendi kurduğu cümleler ile bir cunta,kimi zamanda egemsizliğin kayıtsız şartsız hakim olduğu sol yanının acısıyla göz yaşı.Nereye gitse,hangi eli kendi eliymiş gibi istese,tutunabilecekleri alçıya alınmış bir ses.Şarkısı kırık düşlerden ibaret marangoz olmuş notalara bir heves,Stello...

Stello,kendi yurdunu terk etmek zorunda kalmış zamanında,o doğmadığı fakat kendi milletine ait olan yurtta göçmen olmuş sonradan.Çalınmayan melodilerin her bayarımında,el öpmek için girmiş sıraya bir kaç kuruşluk gerçek harçlığın uğruna,hayatını kazanmak için korkusuzca.Denizin hür olduğu,mavinin turkuazla kardeş olduğu ülkenin sarı sayfalarında bakılacak ilanların tek bir sonucu varmış gel git sahillerde,martıların eşlik ettiği kayıkların yanında,deniz insanı olmakmış o sahil kasabasında.İlk ekmeğine,ona eve kadar eşlik eden korumaların `yol açın bize` dercesine attıkları çığlık seslerinde, kaptan-ı deryacasına sarılmış aşını kendi kazanmasının onuruyla,mavi üzerinde.

Üstü başı sırılsıklam...
Nefesinde buram buram tütünü örtecek gururdan derme çatma güç,tüm yenilgilerine rağmen hemde.Yönelmiş,balıkçı ağlarından tabloların süslediği evin tek gaz lambasından doğan korkak-titrek ışığın eline.O ışıkki bir baş ucun tepesinde,getirilen bir kaç lokmanın bile boğazından içeri geçemeyecek kadar yorgun olan ihtiyarın ensesinde.Tüm hevesi ile diz çöken Stello;

-Baba...
Uyan bak ilk kazancım,denizin bize bağışladığı ilk ikramiye.
Ne olur kalkta bir kaç lokma birşey ye...


Ensesinden boşalan tüm sessizliklerin en soğuk terinde,hıçkıramadığı o çığlıkların tüm hevesi ile onun ilk gününün hatrına armağanlar sunan denize gider.Ve kumsalın tüm kara sarı benzi atmış gecesinde,hatırlamadığı fakat mutlu olduğu o çocukluğunun geçtiği göç ettiği yurttaki sokağı hatırlar ve ilk aşkını...
O aşkın arkasından baktığı taş kaldırımın boyundan büyük basamaklarını.
Dalar gider saatlerin ardı ardına getirdiği düşlere.Uyku basar inceden makam geçen keman saçlı,kanun gözlü rüzgarın,zevkten kamaştırdığı sabaha karşı olmaya yakın ilk dakikaların dilinde.

Gitmek ister işte,kaçmak...
Yeniden o sokağın içinde arkadan bakan olmak olsada,
Bakmak ister işte.Ve dalar uykunun koynunda,son gece aşıkları gibi,
bilirlerki yarın yoktur onların dudaklarına.

Sabah olur birden,uyuyana öyle gelirya.
Uyku tutmayanda bilmez gecenin ne kadar kısa olduğunu,düşünür durur yıldızların koşulsuzluğunu.Kalkar şöyle bir üzerindeki kumları sererek yere.Tuttkulu bir sevgilinin sırf gece diye sarılmasından başka birşey değildir oysa o yere serilen.Ve güneş doğmuştur,artık onu ısıtacak sevgilinin ne bir nefesi,nede boynuna doladığı kolları vardır.

Kayıkhanenin yolunu tutar o çekilen uykunun zindeliği ile...
Kaptan Castello,o hanede yaşar zaten,evide yemeğide buram buram deniz kokar bu hanenin şevkatinden dolayı,alışmıştır martıların hırsızlığına.Küfüreder arada bir yineler...Ve bu yineleyişlerin en olağan vaktinde Castello kayıkhanenin girişinde bir gölge bulur kendin ezilmiş siyahın,güneşe rağmen istikrarlı ifritliğinde.

Castello;

-Neyin olduğunu sorduğumda bana sendekinden daha fazlasını veremiyeceksin fakat zamanında bende de olduğunu anlattığımda sendekinden fazlasını göreceksin.
Şimdi anlat evlat...

Bir anda tüm kayıkhane,uzak olmuştu bu zamana kadar yaşadıkları dalga seslerinin gürültüsünden,sağır ve dilsiz kıyıların ahşapları sökülmüş iskelelerine.Martılarsa çoktan gitmişti ağızlarına aldıkları yemeklerin lokmalarını saymadan şükrederek evlerine.Ve o gölgenin dilinden dökülecek sözcüklerin mekanı cennet olsuncasına bağışladığı bir an daha yaşandı,dejavulara alışan hayatta.

Stello;

-Babamı kaybettim...

İşte o kayıbın anındaki ses,o dejavu bu seferde Catellonun duvarına asılı saatin kırmızı,hayatı bizden alıp götürdüğünü bağıra çağıra ilan eden dakika yoldaşında.

Castello;

-Tanrı günahlarını affetsin,
Bilirizki bu dünyada cehennemi görmüş ruh,
O sonsuzlukta cennetin bahçelerindeki en kusursuz gerçeği tanır.
Umarım tanrı ona o kusursuzluğu bahşeder.

Ne diyebilirki bir insan o kaybettiğine edilen baş sağlıkları karşısında?
Bir `sağol` mu?Sorular tükenmez tükenemezki bu bitmek bilmeyen ve arkasından sürekli depremlere sebep olan güneş tutulmasından sonra.
Oda sadece;

-Sağol...

dedi umursarmış gibi yaparak.Belkide ilk defa gibi yaptığı için o taşlaşmış adamın suratı ancak bir sıcak su ile yıkanarak ısıtılmıştı farkında olmadan.
Kazanmıştı bak diğerleri gibi oda hayatı ve hayattaki sevgiyi alttan almıştı.

Kaybedecek neyi olmuştuki var diyelim...
Aynı boşluğa bakarak,ki nereye baktığnı ve o boşlukta neler olduğunu,bir tek o bilebilirdi.Ve Castelloya dönerek...

Stello;

-Gitmek istiyorum ben yine,varım yoğum oradaki anılar olmuş.
Belkide ilk ve tek mutlu olduğum yıllar orada doğumuş.Ama burada her geçen gün o yıllar yaşlanmakla bir kalmıyor,ölüyor ve ertesi gün bir daha ölüyor.
Sence bir kulu her gün sil baştan cehennemlemek adilmidir Castello?

Bilemezki kimse anlayamazdı,zaten değilmidir öyle?
Derdi bilen öğrenir,bilmeyen ise cahil olduğu için mi?
Yoksa bu cahilliğe dertsizlikten dolayı sahip olduğundanmı şanslıdır bilinmez...Castellonun karşısındaki gölge hesap soracak kadar gece olmaya başlamışı,o kadar inatçıydıki geceye rağmen bir sokak lambasının altında bir bedeni ayakta tutrak o karanlığa rağmen gölge olmayı başarıyordu.
Castelloda bunun farkına vararak,o gölgeye basmadan cevap vermek istedi.

Castello;

-Cennet ve cehennem bu hayat evlat.
Fakat cehennemden kaçmakta bizim ellerime tutulmuş kader başlıklı sayfalarda.

İnanmamıştı Stello hiç ama hiç kadere.Herşeyi,bir insanın ekip biçeceği kadar hasat alabileceğine inanıyordu bu hayatta o...Güneşe ihanet etmeyen mevsimlerin kuytusunda nasıl olurda,o her zaman cehenneme mahkum kılınmıştı?Yoksa tek cenneti herzaman aklının ucunda tek umut olan terk ettiği topraklardamıydı?Ve Stello o aklının ucundaki cennetin ruhu olmak için giyer beyazlarını...Limanı olan bir kentin en güzel yanıdır,yeni düşlere yelkovan açmak akrepten gelen akıllar ile,sakin sedasız.Ve geride özlenecek sadece kötü anılar bırakmak.Yalnızlıktaki kalabalığın omzuna çarpan o farklı hikayelerin sokağında.
Her bir yanı çürüklerle donatılmış bir bedeni kaçırmak,alı koymak o tanrının ona emanet ettiği bedeni dikenlerle çevrili hayattan.Ve Stello söyler içindeki alacalı fakat daha da bir yeşil çalınmış isteği,üzerindeki tahta masanın yapışan reçineleri gibi boğazına ürkerek dizilen sözcükleri.Bilirki bir gemi var onu bekleyen,bedenlerden örülmüş güvertesi ile dalgaların hırsını dize getiren.Bilirki bunu yapacak tek yetenek onun parmaklarının arasındaki ilham ile yükselir gecenin ne siyah,gündüzünde ne mavi olduğu yitirilmişlikte,sadece zamanın var olduğu gelecekte.Tanrıda yoksun kılarken seni,sende günahkar olmazmıydın?
Sende cehenneme alışmışken,cennete diyer vücutları siper yapmadan saldırmazmıydın.İşte oda cenk halinde bir başına kaldı akranlarının alıp başını gittiği yolda,kendi evinde hükmen malup kılındı.Nerden bilebilirdiki oranında sıcak olmadığını,yada oranın sandığı gibi beyazın göz alıcı olduğunu.Ve bu yolculuğun sadece denizin ortasında üzerine serpilecek peri tozları kutsanacağını nereden bile bilirdi...

Stello nun,Catello nun yanından ufak bir tekne ile ayrılır,ki bu tekneyi bir zaman boyunca ihtiyaçlarını karşılayacak hale getirene kadar hazırlar.Fakat bir sürü eksiği olmasına rağmen bir an önce yola çıkar.Seyir almaya başladığı ilk günün gecesinde,Thetis in (Deniz tanrıçası) onun diz çöken başından aşağı döktüğü tatlı düşler tozunun etkisi ile hayatı ne o gideceği cennete nede,oradaki o meleğin ellerine ulaşır.Ve Stello kendini Thetis in tutkulu düyarına göç ettiği bir yurtta bulur.Ölen babası ve kaybettiği tüm değerleri,orada hayattadırlar.Ve değerler,ciğerine çektiği soluk o kadar gerçektirki,bunun gemisinin alabora olması ve o alaboranın etkisi ile cehennem diye ayrıldığı o kıyalara,cansız bedenin vurmuş olduğunun farkına varamaz.Varamazki bu ölümün getirdiği sonusuz uykunun başlangıcıdır...
Stellonun ütopyada geçirdiği bu süreç ve karşısına çıkan kişiler ve hayatın onu nereye sürüklediği ve bir karanlığın sonunda aydınlığı ölüm ile yakalaması anlatılıyor...

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cennete Giderken ( 1. Bölüm ) Buğra Batuhan Berah
« Yanıtla #1 : 20 Şubat 2011, 19:33:56 »
  Hikaye, kafiyeli bir şiir gibi başlayıp; enteresan bir yazı dili değişikliliği ile sona ermiş. Kurgu güzel, hikaye güzel, ama anlatım biçimin çok zor.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.