Kayıt Ol

Parçalanmak

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Parçalanmak
« : 10 Eylül 2010, 15:49:37 »
Parçalanmak

İnsanlar birbirlerini tanıdıklarına inanırlar. Konuştukları, vakit geçirdikleri insanları çözdükleri düşünürler. İki kardeş birbirini çok iyi tanıyordur, bir kadın eşin tamamen anlıyordur, iki sevgili birbirlerinin adımlarını bile tahmin edebiliyordur… Tüm bunlar insanların acınası varsayımlarıdır aslında. Kapılar kapandığında herkes değişir ve dışarıdaki o farklı insan orada kalır. Kendilerindeki değişiklikleri fark ederler ama kibirleri diğerlerinin de değiştiği gerçeğini gizler. Kimse kimseyi tanımıyordur aslında…

“Ağabey! Ağabey!”
Küçük bir kız kocaman bir bahçede çıkış kapısının önünde duran genç çocuğa doğru koşuyordu.
“Nereye gidiyorsun? Bugünü bana ayırmıştın hani?”
Kahverengi kocaman gözleriyle ağabeyine bakan kız kaşlarını çatıp, dudaklarını büzerek ciddi görünmeye çalışıyordu ama çok sevimli duruyordu. Ellerini beline koyup ağabeyinden ikna edici bir açıklama beklemeye başladı. Genç çocuk mahcup bir gülümsemeyle kızın rüzgarla uçuşan saçlarını okşadı.
“Lena, ilk işimi aldığımı biliyorsun. Kendimi kanıtlamak için ilk fırsatım.”
Lena gözlerini ağabeyinden kaçırarak bahçenin iki kenarında uzanan kırmızı güllere çevirdi, ellerini arkasında birleştirmiş, başını hafifçe öne eğmiş, hüzünlü bir ifadeyle sallanıyordu.
“Dikkatli ol olur mu?”
Eric tekrar kardeşine gülümsedi, giydiği siyah takım ona ciddiyet katarken yüzündeki gülümseme bunu kırıyordu. Kardeşini kendine çekip sıkıca sarıldığında Lena ceketin altındaki silahın soğuk parıltısıyla ürperdi. Hızla ağabeyinden ayrılarak olabildiğince neşeli bir tavırla gülümsedi.
“Sen yokken ben de çalışmalarıma devam edeceğim ve ilerde seni koruyacağım!”
Eric ona göz kırpan kardeşinin bu sözüyle oldukça şaşırmıştı, mavi gözlerini kendisine ışıl ışıl bakan kardeşinden alamadı. Kızı tekrar kendine çekerek sıkıca sarıldı.
“Lena senin böyle şeyler söylemene gerek yok. Kardeşleri korumak ağabeylerinin işidir. Seni ben koruyacağım.”
Eric Lena’yı bahçedeki kırmızı güllere emanet ederek ağır adımlarla evi terk etti. Anneleri onları çaresizce evin penceresinden izlerken, Lena ağabeyinin arkasından bakakalmıştı.

“Bu biraz acımasızca olmadı mı Richard?”
Kadın pencerenin önünde yumruklarını sıkmış, kendini yatıştırmaya çalışırken sorusunun cevabını bekliyordu. Arkasında duran büyük bir masanın önündeki kocaman koltukta, sırtı kadına dönük şekilde, oturan adam sesini çıkartmayınca kadın sarı saçlarını savurarak masanın önüne doğru yürüdü.
“Sana söylüyorum! Onu daha aldığı ilk işte bu kadar zorlamak?”
Adam sinirler bakışlarını gözleri dolu dolu olmuş kadına çevirdi. Yas tutarmışçasına giydiği siyah, uzun elbisesi, sarı parlak saçlarıyla tezat oluşturuyordu. Kadın kararlı mavi gözleriyle adama bakarken, yanakları sinirle kızarmıştı. Adam derin bir nefes alarak gayet sakin bir şekilde karısının sorusunu cevapladı:
“Bu işte kolay ya da zor yoktur. Eric gerekli eğitimi aldı ve herhangi bir işi almaya hazır, ne kadar başarılı olduğunu göreceğiz.”
Adamın sakin cevabının arkasındaki otoriter baskı kadını bir iki adım geri itmişti. Adamın karşısında ağlamamak için yumruk yaptığı ellerini öyle sıkıyordu ki tırnakları derisini yırtıp kanatmaya başlamıştı.
“Tanrı aşkına o senin oğlun!” diye tısladı kadın.
“Bu da benim işim.” Diye karşılık verdi adam, artık kadına bakmıyordu, önündeki dosyalara yoğunlaşmıştı. Kadın konuşmanın burada bittiğini anlamıştı ama yine de inanmak istemiyordu. Mavi gözlerine hapsetmeye çabaladığı gözyaşları yavaşça yanaklarından süzüldü, sıktığı yumruklarını gevşetip kanın usulca akmasına izin verdi, teslim olmuştu.
“Lena’yı bulaştırma en azından.” Diye fısıldadı. “Senden tek ricam bu.”
Adam soğuk kahverengi gözlerini bunalmış bir şekilde dosyalarından kaldırıp kadının çaresiz, yenik mavi gözlerine kenetledi:
“Sekiz sene sonra Lena da hazır olacak ve ilk işini alacak. Eric ve Lena benim için çalışacaklar ve müşterilerimin isteği üzerine ölene kadar adam öldürmeye devam edecekler”
Adam küçük açıklamasını bitirdikten sonra kadının anladığından emin olmak istercesine bir süre ona baktı. Kadın çaresizce dizlerinin üzerine çöktü, bu laflar onun için çok fazlaydı. O sessizce ağlarken adam da sanki kadın orada değilmişçesine işine geri döndü.

Eric bir ay sonra eve döndüğünde onu kapıda Lena karşıladı. Ağabeyini kağıda gördüğünde ondaki değişikliği bir anda sezemeyecek kadar heyecanlıydı. Neredeyse uçarcasına koşarak ağabeyine sarıldı ve o an fark etti. Evde çıkarken genç bir çocuk olan Eric şimdi genç bir adam olmuştu ve bu adam kesinlikle Lena’nın eski ağabeyi değildi. Lena’ya sarıldığında verdiği his bile değişmişti. Yüzündeki tebessümü zorla yerinde tutmaya çalışan Lena ağabeyine daha da sıkı sarıldı.
“Zor muydu?” diye  sordu usulca. Genç adam sırtında duran ellerin gerildiğini hissetti.
“İlki öyleydi.”
Eric duraksadığında Lena ağabeyinin değiştiğini tamamen kabullenmek zorunda kaldı, gözünden süzülen yaşlar yanaklarını ıslatmaya başlamıştı.
“Eğer birinin hayatını sonlandırıyorsan bir bedel ödemelisin” dedi Eric. Sesi sanki çok uzaklardan geliyordu. “O bedel de senin ruhun oluyor, her kişide biraz daha parçalanıp yok olduğunu hissediyorsun ama en büyük parça ilk günahında alınıyor”
Ellerini kızın yanaklarına götürüp gözlerini kardeşininkilerle birleştirdi.
“Yapma bunu Lena, ben senin için de ruhumu parçalamaya hazırım.”
Lena hüzünlü bakışlarını ondan beklenmeyecek bir olgunlukta bir gülümsemeyle kapatmaya çalışarak ağabeyinin yanaklarında duran soğuk ellerini tuttu.
“Bu işte birlikteyiz, zamanı gelince yanında dimdik duracağım ve sana destek olacağım. Ruhunu korumak için de elimden geleni yapacağım”
Eric küçük kardeşinin bu sözleriyle şaşırmıştı, mavi gözleri heyecanla açılmış ve bir anda büyüyen kardeşinin bu değişimine şahit olmuştu. Eric Lena’nın babasına ne kadar benzediğini düşündü. Sadece fiziksel olarak değil, ruhen de babasına benziyordu. Kararlı ve kesindi, kendisi gibi değildi. Kardeşine bir kez daha sıkı sıkı sarılırken mavi gözlerinde karanlıklar oluşmuştu. Aklındaki tek şey kardeşinin de abası gibi acımasız olup olmayacağıydı. Buna izin veremezdi, ne olursa olsun onu koruyacaktı.

Hızla geçen beş yılda annesinin çaresiz bakışları altında Eric görevler almaya devam etti. Her birinden başarılı bir şekilde döndüğünde biraz daha sessiz ve içine kapanık oluyordu. İşine çok değer veren babası ise bir kere bile hala hayatta olduğu için her hangi bir rahatlama belirtisi göstermiyordu. Hatta oğlunun yaşamını pek umursadığı söylenemezdi, o sadece işlerin düzgün yürümesini istiyordu. Eric ruhunda oluşan koca boşluklarda kaybolurken Lena ağabeyine destek olabilmek için her gün daha çok çabalıyordu. Yaptıkları işin hiçbir doğru yanı yoktu ama en iyi şekilde yapmak istiyordu. Bu sürede babasının görevlendirdiği eğitmenler de genç kızın beynini yıkamaya başlamışlardı bile. Önemli olan işti, zaten gerekli bedeli de ödeyecekti yavaş yavaş parçalanıp yok olacaktı ve Lena buna hazırdı. Beşinci yılın sonlarına yaklaşırken Erin aldığı son görevden dönmüştü, her zamanki gibi onu kapıda biricik kardeşi Lena karşıladı ama bu seferki farklıydı. Genç kız pespembe, etekleri kabarık bir elbise giymişti ve elinde de çikolatalı bir pasta tutuyordu. Işıl ışıl kahverengi gözleriyle ağabeyine bakarken insanı ısıtan gülümsemesi ile;
“Sürpriz!” dedi.
Kapıda şaşkınlıkla dona kalan Eric, Lena’yı da kendi şaşkınlığına ortak edecek şekilde bir kahkaha patlattı. Lena yüzünde öylece donan gülümsemesi ve kocaman açılan kahverengi gözleriyle Eric’e bakakalmıştı. Ağabeyini biraz neşelendirmek istemişti ama kahkaha atması? Bu kesinlikle beklenmedik bir şeydi. Lena Eric’i de alıp içeri geçti ve pastayı kestiler.
“Tanrım pembe elbisen, dalgalı saçların ve şu makyajın… Oyuncak bebeklere benzemişsin, ayrıca çok güzel olmuşsun Lena.”
Eric neşeyle pastasını yerken kardeşinin ne kadar büyüdüğünü fark etmişti. Lena ağabeyinin neşesine katılmış gülerken ir yandan da ondaki bu değişikliğin sebebini öğrenmek istiyordu. İlk kez doğum günü kutlamıyorlardı ve sebep kesinlikle Lena’nın pembe kabarık elbisesi olmazdı.
“Ne çabuk büyüdün ve değiştin.” dedi Eric.
“Sen de ne kadar çabuk değiştin, bir buçuk ayda falan…”
Eric kardeşinin bu tepkisine gülümseyerek yanıt verdi;
“O kadar belli oluyor mu gerçekten?”
Lena şaşkınlıkla hafifçe açılmış ağzı ve kısılmış gözleriyle ağabeyine bakmayı sürdürdü. Eric kızın bu haline de bir kahkaha patlattı.
“Şu eş yılda ilk kez yaşadığımı hissediyorum Lena. Ruhumdaki boşlukları zihnimde geriye ittim.”
Lena konuşmanın gittiği yönü anlamış ve hiç hoşlanmamıştı.
“Yoksa sen?”dedi fısıltıyla, “aşık mı oldun?”
Eric bu soruya sadece gülümseyerek yanıt verdi. Lena bu işi hiç sevmemişti, aşkın Eric’e sağlayacağı tek şeyin acı olacağına inanıyordu. Böyle bir iş yaparken birine aşık olmak, sorumluluklarını arttırmak demekti. Artık sadece kendisi değil karşı taraf da tehlike altındaydı ve ağabeyinin üzerindeki baskı çığ gibi büyümüş olmalıydı. Yine de Lena onu uzun zamandır böyle neşeli görmemişti ve içinde bir yerlerde bir kıskançlık dalgası onu zihninden vurdu. Şu geçen zamanda onca yaptığı şeye rağmen kendisinin değil de başka bir kadının onu böylesine mutlu etmiş olmasını yediremiyordu. Lena düşüncelerini savuşturarak hemen yüzüne inandırıcı bir gülümseme yerleştirip ağabeyinin ellerini sıkıca tuttu.
“Senin adına sevindim ağabey”
Eric mutlulukla küçük kız kardeşinin saçlarını okşadı, sanki zamanda geri gitmişler ve o eski mutlu günlerine o gün için geri dönmüşlerdi.

Eric’in doğum gününü takip eden üç yılda Lena o günün geçirdikleri en uzun zaman olduğunu anladı. Eric’in artık iki hayatı vardı ve o koşuşturmaca da eve sadece yeni görevler almak için uğruyor, Lena ise ağabeyini zar zor görüyordu. Lena babalarının bunu anlayıp engel olacağını düşünmüştü ama geçen üç yılda adam hiçbir şey anlamamış gibiydi. Zaten onun için önemli olan tek şey işlerin düzgün gitmesiydi ve Eric de bunu becerebiliyordu. Anneleri ise değiştiremediği kocasına boyun eğmiş ve evde kendi dünyasını oluşturmuştu. Lena onun yavaş yavaş delirdiğini hissediyordu çünkü kadın her zaman mutluymuş gibi gülümsüyor ve neşeli neşeli konuşuyordu ama her gece boğulduğu hıçkırıkları Lena duyabiliyordu. Lena tüm bu olanlar yüzünden babasını suçluyordu, kendi çocuklarını öyle bir şeye dahil ettiği için o suçlu olmalıydı. Ailesini işi için bir araç olarak gören bi insan nasıl olabilirdi? İçinde nasıl hiç sevgi barındırmadan yaşayabilirdi? Lena arada babasının çalışmalarını kontrol etmeye geldiğinde görüyordu, adam ilerlemesine bakıyor ve tek kelime etmeden gidiyordu. Lena ağabeyinin yokluğunda en az onu kadar zorlandığını düşünmeye başlamıştı, sekiz yıl hiç de kolay geçmemişti onun için, özellikle de son üç yıl… Ağabeyi onu resmen terk etmişti ama Lena onu geri alacaktı, eskisi gibi birlikte mutlu olacaklardı. Eğer bir kez başarılı olursa hep ağabeyiyle olabilir ve onun ruhunu kendi ruhundan vazgeçerek doldurabilirdi. Lena’nın sevgiye olan bu açlığının altında babasından hiç göremediği ilgi yatıyordu aslında. O nefret ettiği adam ona bir kez bile gülümseyip sarılmamıştı. Şimdi ağabeyi kendini seven birini bulmuştu ve Lena’yı karanlıkta terk etmişti, buna katlanamazdı, yapamazdı. Onu dünyada seven tek kişinin ona sırtını dönmüş olmasını kabullenemezdi. Lena kendini bu şekilde hazırladı ilk görevine, en az babası kadar bu işi ciddiye alıyordu ve ödeyeceği bedeli hiç umursamıyordu. Ruhu elbet parçalanacaktı ama o ağabeyi kadar kırılgan değildi, babası gibi acımasızdı artık. Kırmızı güllerin arasında koşuşturup oynayan o çocuk gitmişti.

Babası ilk işi için onu odasına çağırdığında heyecandan titriyordu. Baba dediği bu adamla ilk kez birebir konuşacaktı. Odaya çıktığında annesi yüzünde sahte olduğu çok belli olan bir gülümseme ve donuk bakışlarla karşıladı onu. Çok gergin olan Lena elinde kapalı bir dosya tutan babasının karşısında güçlü durmaya çalışıyordu. Babası tek kelime etmeden ona dosyayı uzattığında annesi kızın arkasına geçmiş omuzlarından sıkı sıkı tutuyordu. Kadının kaskatı olan elleri sanki ona bu işe bulaşmamasını söylüyordu ama Lena onca sene böyle hazırlanmışken, ağabeyini geri kazanacakken, korkaklı edecek değildi. Lena dosyanın kapağını açıp ilk görevine şöyle bir akarken babası da otoriter sesiyle konuşmaya başladı.
“Sekiz yıldır senin çalışmalarını izliyordum ve ne kadar sıkı çalıştığını gördüm.”
Lena duyduklarına inanamıyordu, adamın sesinde hiç duygu yoktu ama sekiz yıldır onu sürekli takip ettiğini söylüyordu.
“Bu yüzden ilk görevinde buna uygun olacak şekilde verildi. Ağabeyine giderken belli bir süre vermemiştim ama sana vereceğim.”
Kız titreyen ellerini durdurmaya çalışıyordu ama bu çabaları sonuçsuz kalmıştı. Gözlerini dosyadan ayırıp babasına bakamıyordu bile.
“Bu gece öldüreceksin.”
Lena’nın kahverengi gözleri yaşadığı şokla bir anda açıldı ve hızla kafasını kaldırıp babasına baktı. Sadece dosyadaki bilgilerle, bu gece görevi aşarıyla tamamlanması istenmişti. Babası gerçekten ona çok mu güveniyordu, yoksa onu öldürmeye mi çalışıyordu? Lena dosyayı kapatıp kararlı bakışlarıyla babasına baktı.
“Emredersiniz.”
Annesinin omuzlarını tutan elleri daha da kasılmıştı ve artık canını yakıyordu. Kadından bakışlarıyla kendisini bırakmasını istediğinde annesinin yüzündeki sahte gülümseme kaybolmuş yerini hüzünlü bir surata ve dolu dolu olmuş, sessiz çığlıklar atan mavi gözlere bırakmıştı. Lena omzunda gevşeyen elleri hissedince nazikçe onlardan kurtulup yavaşça odayı terk etti. Kapıyı kapatır kapatmaz hızla hazırlanıp evden koşarak ayrıldı. Evin dış kapısını kaparken ağabeyinin onu ilk görevinde uğurlamasını isterdi ama döndüğünde onun evde olacağını hayal etti. Ağabeyi sevgili kardeşini ilk görevi dönüşünde yüzünde bir gülümsemeyle karşılayacaktı, emindi. Koşarak hedefinin bulunduğu şirkete gitti. Dosyayı şöyle bir okumuştu, hedefi oldukça gençti ve şirket yönetimini ölen babasından devralmıştı. Ağabeyinin her zaman aldığı görevlere benziyordu. Hazırlanan dosyada hedefinin akşam sekiz gibi şirketi terk ettiğini öğrendi. Ev adresi ve iş adresini karşılaştırdığında oldukça yakın olduklarını gördü, pek bir sosyal yaşamı da yoktu. İşten eve yürüdüğü bile raporda yazılıydı. Lena babasının bu sebeple görevi bu gece bitirmesini istediğini düşündü, ona çok güvendiğinden değil çok detaylı bir rapora sahip olduğundandı. Lena şirkete girmeyi göze alamadığından, eve gidip orda beklemeye karar verdi. Çabucak saatine baktığında saat yedi buçuğu gösteriyordu, eğer koşarsa sekizden bile daha erken bir saatte evde olabilirdi ve bu onun için yeterliydi. Gerçekten de tam tahmin ettiği gibi oldu, her şey çok kolay ilerliyordu ve aslında biraz sinirleri bozulmuştu. Kız olduğu için ona resmen acınmış ve kolay bir görev verilmişti, babasının süslü laflarının sadece bir oyundan ibaret olduğunu anladı. Görevi garanti altına almak istemişti. Lena evin müstakil olduğunu gördüğünde bu daha da işine geldi, hava kararmış, sokak da ıssızlaşmıştı. Lena ustalıkla evin kapısını açtı ve uzun bir hole çıktı, kapıyı usulca kapatıp gerileyerek hedefinin gelmesini beklemeye başladı. Kapıyı açar açmaz onu öldürecekti. Saat sekiz buçuk olduğunda henüz gelen giden olmamıştı, Lena kendisini bir panik dalgasının sarmaya başladığını hissetti. Ya bu gece eve gelmezse? O zaman başarısız olurdu ve… O sıradan biri evin kapısının kilidine anahtarını soktu ve usulca çevirip açtı, zifiri karanlık hole açılan kapıdan içeri giren kişi hemen kapının yanında duran lambayla holü aydınlattığında Lena silahını nişan almıştı ama ateş edememişti.
“Ağabey?”
Lena kapıda gördüğü görüntüyle donup kalmıştı. Kapıyı açan kişi ağabeyinden başkası değildi ve hedefi de tam onun arkasından duruyordu. Eric şaşkınlıkla kıza bakarken hemen arkasındaki kapıyı kapattı.
“Lena?”
Kız silahını hala hedefine doğrultmuştu ama gözleri ikisinin de üzerindeydi. Ağabeyi kızın hedefi olan kadının elini tutuyordu.
“Seni burada göreceğimi bilmiyordum. Ben… İlk görevimi aldım.”
Kadın korkuyla Eric’in koluna sıkıca sarıldı. Eric hiç beklemediği bir anda kardeşiyle karşıya kalmışken evlerinde ise anne ve babaları karşı karşıyaydılar.

“Kendi isteklerine göre insanları öldüremezsin Richard!”
Adam kadının karşısında dimdik duruyor ve kadını rahat tavırlarıyla çileden çıkartıyordu.
“O kadın Eric için tehlikeliydi, işini riske atıyordu. Ona koca bir üç yıl verdim bunu anlayıp ondan kurtulması için. Eric bunu yapamadığı için şimdi bu işi Lena yapacak”
Kadın inanamaz gözlerle kocasına baktı, şimdilerde tiksindiği bu adama nasıl aşık olduğunu hatırlayamıyordu bile. Kimdi bu adam? Evlendiği adam olmadığı kesindi.
“İki kardeşi nasıl bir duruma soktuğunun farkında mısın?”
Adam kadının başını şişirmesinden bıkmıştı ve bu konuşmanın sonunun gelmeyeceği belliydi.
“Benim kararlarımı sorgulamak sana düşmez! Ama seni bir konu da uyarmak isterim. Bu gece iki çocuğundan birini belki de ikisini de kaybedeceksin. Çünkü geri döndüklerinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”
Kadın tiksinti dolu bakışlarıyla adamın ne kadar alçalabileceğini düşünürken odayı terk etti. Eli kolu bağlıydı ve hiçbir şey yapamayacağını biliyordu ama bu işe seyirci de kalamazdı. Sadece Lena’nın bu işten vazgeçeceğini umarak ağabeyinde derin yaralar açmamasını diledi ama Lena çoktan silahını hedefine doğrultmuş, kararlı bakışlarıyla ağabeyini süzüyordu.

Eric babasının hazırladığı oyunda sadece bir taş olduğunu fark etti.
“Lena ne yapıyorsun?”
Lena’nın elleri titremiyordu bile, hafifçe gülümsedi;
“İlk görevimi. Yanımda olacağını tahmin etmemiştim.”
Eric kardeşinin soğuk ve duygusuz sesiyle sarsıldı. Sanki karşısında babası duruyordu.
“Yanında değil karşındayım Lena.” Dedi olabildiğinde ama Lena’nın soğuk bakışları içini ürpertiyordu.
“Yapma bunu. Seni engellemek zorunda bırakma beni.”
Eric elleri titreye titreye kendi silahını çıkartıp Lena’ya doğrulttuğunda Lena’nın dudakları şaşkınlıkla aralandı. Bu kadını kardeşinden daha çok seviyordu demek… Eric gerçekten de onu bu kadın için vurabilir miydi? Lena öfkeyle dudaklarını ısırdı. Eric’in artık ona hiç ihtiyacı yoktu, ruhunu dolduran birini bulmuş ve kardeşini kolayca unutabilmişti ama Lena’nın ona ihtiyacı vardı. Lena Eric’in arkasına saklanmış olan kadının tam alnına nişan alırken Eric işin kötü yöne gittiğini fark etti. Onca yıl karanlığın içinde kaybolmuş gezerken bir anda ışığı bulmuştu ve şimdi karanlıpa dönmek istemiyordu, bu kardeşi bile olsa olmazdı. Lena ısırarak kanattığı dudaklarını aralayıp;
“Birlikte mutlu olacağız.” Dedi. Eric gözlerini sıkıca yumduğunda bir anlık patlama evin içinde yankılandı.

Richard silah sesiyle irkilerek ağır adımlarla odasını terk ettiğinde, salonda karısını yerde yatarken buldu. Sarı saçları kanla lekelenmiş, mavi gözleri donmuş ve tavana kilitlenmişti. Richard kayıtsızca karısına baktı, bu gece değil belki ama bir gün bunun olacağını biliyordu. Karısına uygun bir mezar yapmaları için adamlarını görevlendirirken Eric ve Lena’yı düşündü sadece. Başlattığı bu savaşta elbet birileri kazanacaktı ama bu kendisi mi yoksa Eric mi olacaktı bir türlü emin olamıyordu.

Eric sıkı sıkı gözlerini yumup silahını ateşlemişti. Elleri kaskatıydı ve gözlerini açmaya korkuyordu ama bir düşme sesi duydu ve ayaklarına sertçe bir şey çarptığında her şeyin bittiğini anladı. Lena’nın ne kadar iyi bir nişancı olduğunu biliyordu. Gözlerini açtığında kardeşinin kork ve hayal kırıklığıyla açılmış kahverengi gözleriyle karşı karşıya kaldı. Lena silah tuttuğu elini indirmişti ve duvara yaslanmıştı, diğer eliyle de karnını tutmuş ona bakıyordu.
“Ağabey…” diye fısıldayıp duvarda yavaşça kayarak dizlerinin üzerine çöktüğünde Eric onu vurduğunu ancak anlayabilmişti. Midesi bulanıyor, başı dönüyordu. Bir anda, yeniden, karanlığın ortasında kalmıştı ve biricik kardeşini elleriyle vurmuştu. Zar zor hareket ederek kardeşinin yanına gelip yere çöktü. İnsanlar silah sesini duymuş olabilirlerdi ama aldırmadı. Lena’ya baktığında kızın acı dolu yüzü bir tokat gibi suratına çarpmıştı. Hızla kan kaybediyordu ama artık umursuyor gibi görünmüyordu, zor zor hareket ederek kanamayı durdurmaya çalışmaktan vazgeçmişti. Elini ağabeyinin yanağına koyup kırmızıya boyayarak alnını onun alnına dayadı.
“Kardeşlerini koruma ağabeylerinin işidir.”dedi.
Eric kalbinde derin bir acı hissetti, hayatındaki ışık aslında Lena’dan başkası değildi, içinde son kalan o paramparça ruhu Lena’nın gülümsemesinden başka bir şey değildi.
“Ödeyeceğim bedelin seni sonsuza kadar kaybetmek olacağını bilseydim yapmazdım Eric” dedi son bir çabayla. Eli Eric’in yanağından yavaşça kaydı, başı geriye düşerken Eric onu son bir kez tutup sıkıca sarıldı. Kardeşini yavaşça soğuk zemine bırakırken evi terk etti. Birkaç camdan meraklı bakışlar sokağı tarıyordu, Eric aldırmadan yavaş yavaş yürümeye başladı. Rüzgar gözyaşlarını silerken o yumruklarını sıkmış eve doğru gidiyordu. Babasının onu beklediğine emindi ve sıra onun ödemesi gereken bedele gelmişti.

Loren Summers 09/09/2010
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Parçalanmak
« Yanıtla #1 : 10 Eylül 2010, 17:54:00 »
Henüz tam olarak bitirmedim öyküyü, şurada

Spoiler: Göster
Alıntı
Eric babasının hazırladığı oyunda sadece bir taş olduğunu fark etti.


taş derken piyon mu demek istedin acaba?
May the force, be with you.

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Parçalanmak
« Yanıtla #2 : 10 Eylül 2010, 18:13:39 »
Spoiler: Göster
Evet ama piyon çok nazik bir kelime olurdu Eric'in babası onları taş olarak görüyor daha çok. Piyondan daha kaba bi kelime kullanmak istemiştim. =))
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Parçalanmak
« Yanıtla #3 : 10 Eylül 2010, 18:27:18 »
Spoiler: Göster
Evet ama piyon çok nazik bir kelime olurdu Eric'in babası onları taş olarak görüyor daha çok. Piyondan daha kaba bi kelime kullanmak istemiştim. =))


Hmm, mantıklı. Güzel öykü =) Ellerine sağlık.
May the force, be with you.

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Parçalanmak
« Yanıtla #4 : 10 Eylül 2010, 18:39:27 »
Teşekkür ederim. =))
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."