Kayıt Ol

Kaos Günlükleri

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kaos Günlükleri
« Yanıtla #15 : 14 Aralık 2010, 16:23:23 »
İlk Alexander'ı, Voyvoda, ikinci Alexander'ı Daniel söylüyor evet. Alexander bir şeyler yaptığı için, Voyvoda hemen oraya gitti evet. O Voyvoda evet.

Açıklama yapma ihtiyacı duyduğuma göre, o kadar da iyi gitmiyormuş hikaye, evet.
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kaos Günlükleri
« Yanıtla #16 : 26 Şubat 2011, 23:22:16 »
Bölüm 4: Merhamet

Spoiler: Göster


Yılan gördü fareyi
Kıstırdı kenara hedefi
Saldıramadan geldi kartal
Avcı oldu av, aptal.


22 Mart 1408 - Konstantinopolis

Fırtına, tüm evlerin çatılarını titretiyor, pencere deliklerinden içeri sızarak yataklarında uyuyan çocukları korkutuyordu. Öyle ki, Haliç bile esen rüzgara dayanamayıp üşümeye ve titremeye başlamıştı. Dalgalar kıyıyı ve rıhtıma demir atmış gemileri dövüyordu. Tüm bu güce Konstantinopolis'in büyük duvarları dayanabiliyordu. Şimdiye kadar üstesinden geldiği kuşatmalara, köklerini sarsan depremlere ve zırhları delen yağmurlara karşı yaptıkları düşünülürse, bu fırtına onun için küçük bir esintiydi sadece.

Şehir sokakları bomboştu, evsizler bile fırtınadan korkup lağımlara çekilmişti. Böylesine bir fırtınada dolaşmak için aptal olmak gerekti. Ya da oldukça güçlü.

Avcı'nın güvertesinde, denizi seyreden adam aptal değildi. Bir süre, kaftanına sıkıca sarılarak dalgaları izledi ve sonra başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Bulutlar, tüm yıldızları gizliyordu. Adam gülümsedi ve yavaşça hareket etmeye başladı.

Geminin güvertesinden rıhtıma inen uzun boylu ve yapılı adam, rüzgarın yıkıcı gücüne karşı pek umursamadan ilerledi sokaklarda. Çok geçmeden hedefine ulaştı; Pencereleri tahtalarla kapatılmış, bir yıkıntı gibi gözüken depo.

Kapının açılmasını fırsat bilen rüzgar hemen depoya doluştu ve içerideki tüm mumları söndürdü. Rüzgarın tüm çabalarına rağmen, adam içeriye girer girmez kapıyı kapattı ve birer birer mumları yakmaya başladı. Oda aydınlanmaya başlarken; belki rüzgarın uğultusundan belki de yeniden aydınlanan ortamdan dolayı odanın ortasından hoşnutsuz bir mırıltı geldi.

Depo ve girişindeki oda bomboştu. Yıllar önce zengin bir tüccarın kullandığı depo, tüccarın vefat etmesiyle beraber oğulları tarafından satılmış ve yeni sahibi tarafından hiç kullanılmamıştı. Bu güne kadar.

Hoşnutsuz mırıltı acı dolu iniltilere dönerken, mumları yakan deponun sahibi işini bitirip odanın ortasına ilerledi. Odanın tam ortasında, tavandan damlayan suyun tam düştüğü yerde bir sandalye vardı. Üzerindeki adam oldukça pis ve yaralı gözüküyordu. Kafasına damlayan suya rağmen pek kıpırdamıyordu ki bunun nedeni deponun sahibinin kaslı kolları kadar kalın zincirlerle bağlı olması olabilirdi.

Deponun sahibi Hassan Al-Khalim, yavaşça tutsağın üzerine eğildi ve kalbine saplı olan tahta bir oku çıkardı. Bu hamleyle beraber iniltiler birden acı dolu çığlıklara dönüştü ve birazdan, tutsak çığlık atmayı bırakıp gülmeye başladı.

" Kafamı kesemezdin değil mi? Hazır bayılmışken, öldürüp kurtulamazdın. Aah, az önce çok büyük bir hata yaptın. "

Al-Khalim gülümsedi.

" Konstantinopolis'e adım atmakla, hataların en büyüğünü sen yaptın. "

Kahkaha atmayı bırakan tutsak, gözlerini kısarak karşısındaki adamı süzdü. Başındaki sarıktan ayağındaki çarığa kadar etkilenmeden adamı inceledi ve sonra, adamın boynunun sol yanındaki hilal şeklindeki dövmeyi gördü.

" Yine mi? Ben Al-Khalimleri öldürmekten sıkıldım, siz beni avlamaya çalışmaktan bıkmadınız. "

Tutsağın suratında patlayan yumruk öyle hızlıydı ki, gökyüzündeki bulutlar kendi yıldırımlarının bu kadar hızlı olmadığı için adamı kıskanabilirlerdi.

" Evet, kesinlikle Al-Khalimsin. Bir kız gibi vuruyorsun, ataların da böyleydi. "

Kahkaha atma sırası Hassan'daydı.

" Birazdan ölecek birine göre çenen çok düşük. "

Hassan yavaşça odanın sol tarafına ilerledi ve rafları karıştırmaya başladı. Bir eline çekiç, diğer eline kalın bir çivi alırken, tutsak cevap verdi.

" Aynı şeyi senin için de söyleyebilirim. "

Cümlesini bitirdikten hemen sonra, suratına çekiç darbesi alan herkes gibi dişlerini yere tükürdü. Hassan Al-Khalim'in bir başka adı da Yıldırım'dı ve adını kesinlikle hakediyordu.

" Sadece atalarımın değil, Mısır'da yok ettiğin hayatlar için de cezalandırılacaksın, Daniel. "

Daniel güldü. Bu cümlenin neredeyse aynısını, bundan yıllar önce Hassan'ın babası kurmuştu. Ve o adam, Ahmed Al-Khalim, o cümleyi kurduktan saniyeler sonra ölmüştü.

" Belli ki baban benden bahsetmiş.  "

Adam elindeki kalın çiviyi parmakları arasında çevirdi ve ucunun sivriliğini kontrol etti. Çivinin üzerindeki pasa rağmen çivi bir yatağan kadar sivriydi.

" Oğlum bile seni tanıyor. Senden nefret ederek büyüdü ve dünyayı bu illetten kurtaranın kendi babası olduğunu öğrenince, bir Al-Khalim olmaktan gurur duyacak. "

Daniel ağzında toparlanan kanı bir kere daha tükürdü ve gülümsedi. Dişleri, sağlam kalan dişleri, kıpkırmızıydı.

" Ölmeden önce söylemek istediğin bir şey var mı? "

Tutsak kafasını salladı.

" Beni tanıyor musun? "

Hassan Al-Khalim bunu beklemiyordu. Bir an için şaşırarak duraksadı, tam o sırada kapı gümbürtüyle açıldı ve rüzgar bir kere daha fırsatı değerlendirerek odadaki tüm mumları söndürdü. Kapıyı yirmili yaşlı bir genç açmıştı ve oldukça korkmuş gözüküyordu. Hassan karanlıkta hızlıca ilerledi ve kapıya vardı. Genç, adam daha kapıya varmadan arapça bir şeyler anlatmaya başlamıştı ve eliyle şehir merkezini gösteriyordu. Hem başka bir dil konuşuyor olmalarından hem de  rüzgarın uğultusundan dedikleri pek anlaşılmıyordu. Yine de tüm o anlamsız konuşmalardan, Daniel'ın ihtitiyacı olan bir kelime seçilebildi; "Alexander."

Hassan Al-Khalim, kendisine kötü haberler getiren genci sakinleştirip gemiye geri yolladıktan sonra işine devam etmek için arkasını döndü. Oyun sona ermişti, hemen işini bitirip gitmeliydi.

Tüm mumları yakarak zaman kaybetmeyecekti, bu yüzden en yakınındaki şamdanı yaktı ve odanın ortasına doğru ilerledi. Gördüğü görüntüyle beraber, şamdanı neredeyse elinden düşürüyordu.

Sandalye, aynen duruyordu. Fakat sorun, üzerinde oturuyor olması gereken tutsaktı. Tutsak, Daniel, ayaktaydı ve az önce bağlı olduğu zincirleri elinde tutuyordu.

" Göründüğü kadar sağlam değillermiş. "

Kalın zincirle kafasına darbe alan Hassan elindeki şamdanı yere düşürdü ve bir an için gözü karardı. Tekrar kendine geldiğinde az önce Daniel'ın oturduğu sandalyede oturduğunu farketti. Daniel'ı bağladığı zincirler bu kez onun etrafını sarıyordu.

" Sonunda uyandın. En son sohbet ediyorduk, yarım kaldı. Ne diyorduk? "

Düşünüyormuş gibi yaptı.

" Aah, evet. Benim kim olduğumu biliyordun sanırım?"

Hassan sinirle hırladı ve ayağa kalkmaya çalıştı. Başaramadı.

" Daniel Drake, seni lanetliyorum! Oyun oynamayı bırak ve beni öldür! "

Daniel bir kere daha, zevkle kahkaha attı. Yavaşça başını öne eğdi ve alnını Hassan'ın alnına dayadı.

" Hayır, hayır hayır hayır. Sen, beni neredeyse yakalamıştın. Beni! Ben cömert birisiyim ve seni ödüllendiriyorum. "

Az önce sandalyeye bağlı, acıyla inleyen Daniel, hiç bir şey olmamış gibi üstünü silkti ve Hassan Al-Khalim'in şaşkın bakışları arasında odanın çıkışına doğru yöneldi. Kapıyı açtığında rüzgar memnuniyetle içeri doluştu ve şamdanı söndürdü. Çıkışta bir an durup havayı içine çeken vampir arkasını döndü.

" Ve Al-Khalim. Dua et ki, yarın da hava bulutlu olsun. Emin ol, güneşli bir gün hoşuna gitmez. "

Vampirin kahkahaları uzaklaştı ve sonunda duyulamaz oldu. Bu süre içinde, Hassan Al-Khalim, gözleri fal taşı gibi açılmış durumunu düşünüyordu. Babasının anlattığı hikayeler, bizzat gördüğü yıkımlar tüm bu olanların tersini iddia ediyordu; Daniel merhametsiz bir yaratıktır. Ama işte, hayattaydı.

Neden sonra ağzına hiç darbe almamasına rağmen ağzındaki kan tadını, boynundaki dövmesinin olduğu yerdeki bir sızıyı ve tüm vücudunu saran korkuya rağmen kalbinin deli gibi çırpınmadığını farketti. Hatta hiç çırpınmıyordu.

Daniel, merhametsiz bir yaratıktı.
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı kahlan amnell

  • ***
  • 786
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kaos Günlükleri
« Yanıtla #17 : 27 Şubat 2011, 19:18:20 »
Okuduğum en güzel vampir öykülerinden biri :D Ellerinize sağlık.