Kayıt Ol

King Of Loneliness

Çevrimdışı Gedwesverdar

  • **
  • 189
  • Rom: 5
  • Bestrafe Mich
    • Profili Görüntüle
King Of Loneliness
« : 10 Kasım 2010, 16:53:11 »

   Güneş tüm şiddetiyle Dünyayı kavurmaktayken Mukan da okuldan çıkıyordu. Bu sıcağın altında evine kadar yürümek zorundaydı.

        Mukan Heftazya ülkesi yaşamaktaydı. 15 yaşında, kapkara saçları ve kapkara gözleri olan bir çocuktu. Her çocuk gibi okula gidip gelmek, derslerine çalışmak, sınavlarından iyi notlar almak zorundaydı.“ Hayatın sıkıcılığından bunalmıştı. Robot olmaktan, hayatını yaşayamamaktan bıkmıştı. Franz Kafka’nın bir sözü vardı. Tam hatırlayamasa da “Hayatı anlamanın ilk belirtisi ölme isteğidir.” Gibi bir şeydi. O da ölmek istiyordu bir an önce. Anlamaya başlamıştı herhalde ya da çoktandır anlıyordu.  İnsanlardan iğrenmeye başlamıştı. Her şeyin amacı paraydı. Hayır! Her şeyin amacı para değildi. Para bir tanrıydı insanlara göre. Ve etrafı ibadethanelerle doluydu. Okulların amacı bile para kazanan bireyler yetiştirmek olmuştu. Öyle olmasa bile her öğrencinin amacı buydu. Kimse ne öğrendiğini umursamıyordu. Sadece meslek sahibi olup para kazanmak için okuyorlardı.” Okuldan evine giden uzun yolda bunları düşünüyordu Mukan. Düşündükçe daha derine düşüyordu dipsiz kuyunun içinde. Hiç var olmamayı diledi sonra. Sonra da birkaç küfür savurdu sessizce. Ağlayacak kadar hüzünlenmiş ve sinirlenmişti. Birkaç sivilce dışında pürüzsüz olan yanağından akan bir iki damla gözyaşını da gizlice sildi. Tüm düşüncelerinden sıyrılıp anlamsızca yürüdü sonra.
   
        Mukan kendini değişik hissediyordu o gün. Ara ara gözleri kararıyor nereye gittiğini bilemez hale geliyordu. Zorlu bir yürüyüşün ardından evine ulaşmıştı. Evde sadece annesi vardı. Onunla da hiç konuşmadı. Suskun bir çocuktu Mukan. Kendisinin de anladığı bir gerçek vardı “Git gide deliriyordu.”.
   
        Bir süre sonra annesi onu yemeğe çağırdı. Ekmeğini batırarak yedi çorbasını. İsteksizce… Yemekten sonra hiç laf etmeden odasına gitti. Kapıyı kilitledi ve müzik dilemeye başladı. Sesi çok açmış olmalıydı ki kulakları ağrıyordu. Yattığı yerden kalkıp müziğin sesini kıstı. Ama kulağının ağrısı daha da artmış dayanılmayacak hale gelmiş. Elleri kulaklarında ayakta duruyorken gözlerine bir karanlık inmeye başladı. Yavaşça yere yaklaştı ve yattı. Gözlerini kapatmıştı. Elleri ise hala kulaklarındaydı.
   
        Acılı geçen iki üç dakikadan sonra rahatlamıştı. Kulaklarında o korkunç ağrıyı hissetmiyordu artık. Kendini çok yorgun hissediyordu sadece. Yavaşça gözlerini açtı ama gözlerini açıp açmadığından emin olamadı. Gözü kapalıyken de aynı karanlığı görüyordu. Gözlerini tekrar kapattı. Bu sefer gözlerini açıp açmadığı eliyle kontrol etti. Gözlerini açıyordu ama her yer karanlıktı. Eliyle yerden destek alarak ayağa kalktı. Etrafında hiçbir şey yoktu. Yürümeye başladı. Burası hakkında bilgi sahibi olabilmek için etrafı araştırıyordu. Ama hiçbir şey bulamadı. Boşluktaydı. Yürüyecekti ama bir şey bulma umuduyla sonsuza kadar yürümekten korktu. Sonunda pes edip yere uzandı. Düşünmeye başladı. Buranın neresi olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu ama Dünya denen cehennemden çıkıp bir cennete geldiğini fark etti. Burası daha iyiydi. Burası onun yeriydi ve yalnız olmak istiyordu. Ve oldu da… Yalnızlığın kralı olarak tahtında uzanmıştı.
Neden ki bu anlamsız yaradılış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış?

Çevrimdışı Gedwesverdar

  • **
  • 189
  • Rom: 5
  • Bestrafe Mich
    • Profili Görüntüle
Ynt: King Of Loneliness
« Yanıtla #1 : 12 Kasım 2010, 19:04:07 »

Yalnızlık Paylaşılmaz

   Mukan uyandığında ne zaman uyuduğunu merak etti. Uyuyup uyumadığını anlayamamıştı. Ve ya kaç saat uyuduğunu… Sonra gereksiz diyerek bunu düşünmeyi bıraktı. Uzanırken iki elini de başına destek yaptı. Direk karanlığa bakmak çok garipti. Nereye baksa karanlığı görmek… Karanlık olsa bile sevmişti burayı. Rüyalarında bile yalnız kalamazken burada yapayalnızdı. En azından o öyle zannediyordu. Burada yaşayan başkaları olabileceğini düşünmek bile istemiyordu.

   Buraya gelmeden önceki halini düşünmeye başladı. Hayatın işleyiş sistemini sanki deliler yapmıştı. Kimisi para isterdi insanların, kimisi de güç. Mutlu olmanın yolunun parada saklı olduğunu düşünürdü herkes. Kendileri para kazanmaya çalışırlar ve çocuklarını para kazanan askerler olarak yetiştirirlerdi. Annesi babası da buna dâhildi. Başarının para kazanmak olduğunu düşünüyorlardı. Bilmiyorlar mıydı asıl başarı mutlu olmaktır? Belki de biliyorlardı ve mutluluğun parada olduğunu düşündükleri için para için feda ediyorlardı kendilerini. Mukan para kazanmanın kötü bir şey olduğunu savunmuyordu. Sadece paranın tanrılaşmasına kızıyordu. Özgürlüğün parayla olduğu dünyada yaşamak istemiyordu. Ve şuanda bu karanlık yerde yalnız başına olduğu için tanrıya şükrediyordu. Bomboş olsa da nefret ettiği insanlardan uzaktaydı. Bu yeterdi.

   Biraz düşününce aklına nasıl yemek yiyebileceği geldi. Aç değildi ama elbet acıkacaktı. Bu sorun onu gerçekten korkutuyordu. Tam da huzur bulduğu zaman açlıktan ölmek istemiyordu. İyice hüzünlendi. Normalde ölmek isterken şimdi ki halini garipsedi. Denilenlere göre öldüğünde yeniden insanların yanında olacaktı. Bunu istemiyordu. Yemek bulmalıydı. Hızlıca ayağa kalktı ve etrafı aramaya başladı. Sonunda yaptığının aptalca olduğunu anlayarak yere oturdu. Hüzün içerisinde otururken bir ses duydu: “Mukan”. Duyduğu anda gözleri koskocaman açıldı. Hızlıca kafasını çevirerek etrafına baktı. Kimse yoktu. “Deliriyorum galiba” dedi kendi kendine. Hem ses kendi sesine çok benziyordu. Büyük ihtimalle kafasında oluşmuştu. Bir kez daha duyuldu ses. Bu kez konuşuyordu onunla. “Mukan dinlemelisin. Söyleyeceklerim çok önemli. Sakın unutma! Sana neden burada olduğu açıklayamam ama burası neresidir sana açıklamaya çalışacağım. Evrendeki her seçim paralel evrenler oluşturur. Mesela bir gün okula gitmesen okula gitmeyi seçtiğin bir paralel evren oluşur. Bu yüzden milyarlarca –hatta daha fazla- paralel evren vardır. Paralel bir evrendeki sen sana benzese de sen gibi değildir. Olaylar onu değiştirir. Bunları neden mi anlatıyorum? Hazır ol. Bulunduğun yer tanrının hiçbir şey yaratmayı seçmediği evrendir. Tüm bu evrende yapayalnızsın. Sevindirici haber ise burada herhangi bir ihtiyacın olmayacak. Sana daha fazla bilgi vermek isterdim ama bu senin seçimin olmalı. Yaratmak ya da yaratmamak… Ancak unutma ki bu evrende yaratılacak her şey milyonlarca paralel evrende yok olacak. İyi şanslar.”. Diyordu ses. Mukan şok oldu. Bu kimdi böyle? Yoksa burada yalnız değil miydi? Nefretle doldu ve küfür etti. “Kim olursa olsun benden uzak durması gerekecek. Aksi olursa ilk cinayetimi işlemiş olacağım.” Dedi. Sonra bağırdı “Sen kimsin? Her kimsen burası benim. Çek git buradan.”. Ses yoktu. Yeniden uzandı ve paralel evrenleri düşünmeye başladı. Hiç böyle olduğunu bilmezdi. Sonra düşündü “Eğer burası tanrının hiçbir şey yaratmadığı yerse o kimdi? Yoksa o tanrı mıydı?”. Bu fikirden hoşlanmamıştı. “Tanrı olsaydı yaratmayı seçmedim derdi.” Diye düşündü ve kendini rahatlattı. Hiç ihtiyacı olmaması da iyiydi. Ama öyleyse neden uyumuştu. Bu sorular aklını çok karıştırıyordu. Yattığı yer aklına gelince kanı dondu. Eğer tanrı hiçbir şey yaratmadıysa neden yer vardı. Hemen yeri elleriyle incelemeye başladı. Yer bazı yerlerde halı gibiydi bazı yerlerde ise sertti. Ama tam olarak göremiyordu. Bir ışık olsaydı ne iyi olurdu dedi içinden. Beyninde o anın görüntüsü oluşmuştu. Tam tepesinde hayal etmişti ışığı. Ve tam tepesinde tamda hayalindeki gibi bir ışık var oldu. Mukan çıldıracak gibi oldu. Ne yapacağını bilemiyordu. Rüyalarını süsleyen yer lanete dönüşmüştü sanki. Sonra aklında şu sözler yankılandı “Bu senin seçimin olmalı. Yaratmak ya da yaratmamak…” . Mukan dehşete düştü. Yaratabiliyordu…
Neden ki bu anlamsız yaradılış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış?

Çevrimdışı Gedwesverdar

  • **
  • 189
  • Rom: 5
  • Bestrafe Mich
    • Profili Görüntüle
Ynt: King Of Loneliness 3. Bölüm
« Yanıtla #2 : 20 Kasım 2010, 02:24:20 »

        Mukan gerçekten yaratıp yaratamadığından emin olabilmek için bir kez daha denedi.  Bir sandalyeyi düşledi ve olmasını istedi. Sandalye önündeydi. Mukan  “Burası gittikçe güzelleşmeye başlıyor.” Dedi büyük bir sevinçle. Her şeyi istediği gibi yapabilecekti. İnsanlar olmadan…

        Sonra yeniden yeri incelemeye başladı. Anladı ki yer odasında bayıldığı yerin yapısındaydı. Tam üstünde bulunduğu halının parçası sonsuza kadar uzanıyor ve tekrar ediyordu. “Uyanırken odamda yerde uyanmayı beklediğimden dolayı var olmuş olmalı” diye düşündü. “Şimdi işin eğlenceli kısmına geçelim” dedi gülerek. Yaratabilseydim ilk olarak ne yaratırdım diye düşünmeye başladı. Cevabı basitti. Okuduğu kitaplardan etkilenerek bir ejderha düşledi. Masmavi pulları olan ve onunla konuşabilen… Üstüne binip uçabileceği bir ejderha düşledi. Gözlerini açtığında ejderha tüm haşmetiyle önünde duruyordu. Mukan sevinçten deliye dönecekti. Benim ejderham dedi. Ejderha ona doğru bakıyordu. Zihinsel bağlantıyla ona “Merhaba Mukan” dedi ejderha. Mukan bu zihinsel iletiye “Merhaba hayallerimin en yücesi ejderha” diyerek cevap verdi.  “Şimdi sana bir isim bulmalıyım.” Diye devam etti. “Her isim kabulümdür” dedi ejderha. Kanatlarını kaldırıp gerindi. Bu hareketle bir kediye benzemişti. Mukan her şeyi önceden belirlemişti zaten. Okuduğu kitaplarda geçen en beğendiği ejderha ismini verdi ona: “Hirador”. Ejderha bu ismi beğenmişe benziyordu.

       “Bir tur atma ne dersin Hirador?” . “Tabii ki olur.” Dedi Hirador. “Ama önce sana bir eğer yaratmam gerekiyor. Eragon’un Saphira’ya eğersiz bindiği bölümü hatırladı. Eragon’un bacaklarındaki deriler yüzülmüştü. Öyle bir durumla karşılaşmak istemiyordu. Gerçi o gizemli ses hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını söylemişti. Ama ona güvenemezdi. Hirador’un üzerinde bir eğer düşledi. Eğer Hirador’un sırtında beliriverdi. Altın işlemeli göz alıcı bir eğerdi bu. Mukan eğerden aşağıya inen halat merdiven ejderhasının üzerine çıktı. Altın işlemeli rahat eğerin üstüne yerleşti. Çok heyecanlıydı. “Haydi uçalım Hirador!” diye bağırdı. Hirador kanatlarını çırpmaya başlamıştı. Her kanat çırpışında biraz daha yükseliyordu.  Mukan uçtuklarını biliyordu ama bunu anlamak zordu. Gökyüzü diye bir şey yoktu ve yer hep aynı şekildeydi.  Sonra gökyüzü yaratmak gerektiğini düşündü. Yaratacaktı ama kendine yaraşır şekilde… Doctor Who izlemenin sonucu olarak Gallifrey Gezegeninin gökyüzü gibi turuncu renkte bir gökyüzü yarattı.  Kırmızı gökyüzüne mavi bulutlar yerleştirdi. Böyle çok daha iyiydi. Yanlarından geçip giden bulutlara dokunuyordu Mukan. Bu garip bir histi. Yere baktı ve yerin ne kadar uzakta olduğunu gördü. Bu muhteşem bir şeydi.

   Ne kadar uçtuklarını bilmiyordu. Belki saatlerce uçmuşlardı ve belki de günlerce. Zaman kavramı yoktu burada. Sonunda yere indiler. Mukan bir şeyi merak ediyordu. “Burada olduğum sürece benim hiçbir şeye ihtiyacım yok. Peki senin herhangi bir ihtiyacın var mı Hirador?” diye sordu. Hirador başını eğdi ve Mukan’a yakınlaştı. “Beni yaratırken dünyada okuduğun kitaplarda ejderhalar gibi düşledin. Evet, benim ihtiyaçlarım var. Her Ejderhanın neye gereksinimi varsa benimde var.” Dedi Hirador. Mukan “Anlıyorum.” Dedi ve etini yiyebileceği bir yaratık yarattı. Sonra oturup Hirador’un yaratığı parçalayarak yemesini izledi.  İzlerken düşüncelere daldı. “Burada yarattıklarımın hiçbiri diğer evrenlerde olmayacak. Bu da dünyadaki her şeyin istenmeyenlerle dolu olduğunun bir kanıtıydı. Zira eğer istenselerdi dünyada olmazlardı.” Diye düşündü. Burada hayatını yaşayacaktı. Her istediğini yapabilecekti. O tanrıdan bir damla su istemişti ama tanrı ona okyanusu vermişti. Ne kadar şükretse azdı. Ama kendisinin tarı olabileceğini düşünmeden de edemiyordu.

   Hirador yemeğini bitirdi. “Ben uyumalıyım.” Dedi. Mukan “Uyuyabilirsin” dedi ve ayağa kalktı. O uyurken Mukan yaratmaya devam edecekti. Güzel olduğunu düşündüğü her şeyi yaratacaktı. İnsanlaraysa en kötüleri kalacaktı. Onlar bunu hak etmişti.
Neden ki bu anlamsız yaradılış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış?

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: King Of Loneliness
« Yanıtla #3 : 20 Kasım 2010, 07:03:40 »
Şimdi şöyle bir okudum üç bölümünü ve açık konuşmak gerekirse bana doğru gelmedi. "Doğru"dan kastımı izah edeyim; bir polisiye hikayesi olsa idi bu suçun mantıklı gelmediğini söyleyen bir dedektif görmez ve her şeyin rahatça çözüldüğünü deneyimlerdik. Bir romantik hikaye olsaydı kimsenin aşkın peşinden koşmadığını ama bir şekilde herkesin bir aşığı olduğunu görürdük. Bir bilim kurgu olsaydı ileri görüşlü tek fikir içermezdi ama gelecekte geçerdi.

Hayatından tat almamaya ve diğer insanlardan haz etmemeye başlamış birey ne kadar insan üstü bir ortama geçiş yaparsa yapsın insanların, fantastik veya değil, var oldukları bir dünyada aynı problemlerin yine orada olduğunu görebilmesi gerekir. Bir kutu Prozac yutmuş gibi her şeyin toz pembeye dönmesi rahatsızlık verici. Sıkıcı gerçeklikten kaçmak bu kadar kolay olmamalı.

Aslında bu durum her ne kadar hikayenin anlatmak istediği kurgunun dışında kalırsa kalsın ana karakterin yani Mukan'ın temelini oluşturmakta. Ben okuyucu olarak Mukan'a sırf bu sebepten ötürü sempati besleyemedim, kendimi onun yerine koyamadım ve sanki öyle olmamasına rağmen hikayenin 2 farklı insan tarafından yazılmış olduğu izlenimi edindim. İşte bence yanlış olan kısmı bundan ibaret.

Bunun haricinde göndermeler ile dolu bir hikaye, bunu sevdim ve umarım devamında aynı kıvamı devam ettirebilirsin.

İki şekil kusuru içeriyor şu ana kadar hikayen. Biri bazı anlamsız cümleler, bunu yazdığını tekrar tekrar okuyarak rahatlıkla giderebilirsin. Bana da çok oluyor. Ötekisi ise yine benim de sürekli yaptığım paragraflandırmama hatası. Daha çok paragraf ile daha düzenli ve sürükleyici yazılabileceğini deneyimledim. Yazar için de eğlenceli hale geliyor.

Son olarak, yeterince yorum gelmemesini kafana takma. Eminim insanlar okuyorlar.

Çevrimdışı Gedwesverdar

  • **
  • 189
  • Rom: 5
  • Bestrafe Mich
    • Profili Görüntüle
Ynt: King Of Loneliness
« Yanıtla #4 : 20 Kasım 2010, 12:07:14 »
Uzunca yorumun için teşekkür ederim Nihbrin.

    Şimdi aslında kurgunun hangi türde olduğu hakkında benimde fikrim yok diyebiliriz. Mukan hiçbir şeyin yaratılmadığı bir evrende kendi ütopyasını yaratıyor.
   
    Sorunların diğer evrende var olduğunu düşünüp rahatsız olma gibi bir durum olamaz Mukan için. Çünkü insanlardan ve hayattan nefret etmiş biri. Tüm dünyayı yok etme imkanı olsa ederdi.

     Birde şuana kadar kötü bir olay olmaması, her şeyin iyi olması biraz sorun açığa çıkarıyor gerçekten. Bölümlerin kısalığından olsa gerek. Düşüncelerime göre 2 ve ya 3 bölüm daha devam edecek. Ama asıl olay son bölümde olacak.(Zaten hep öyle olur ama :D)

Yorumların benim için tek önemi işte bu. Hatalarımı görüp onları düzeltebilmem. Yorum gelemeyince bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünerek yazmak içimden gelmiyor açıkcası. 
Neden ki bu anlamsız yaradılış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış?

Çevrimdışı Gedwesverdar

  • **
  • 189
  • Rom: 5
  • Bestrafe Mich
    • Profili Görüntüle
Ynt: King Of Loneliness
« Yanıtla #5 : 12 Aralık 2010, 21:32:56 »
     Yaradılış
    Mukan Hirador uyurken hayalindeki dünyayı biraz daha geliştirmişti. Hayatında ilk defa mutlu olmuş gibi hissetti kendini. Bir ara bazı hastalıkları iyi edecek ilaçları da yaratmıştı ki rahat yaşayamasınlar diye. İlk önce kanserin tedavisini yaratmıştı. “Kanserden ölsün insanlar”  demişti. Peşinden birkaç hastalığın daha şifasını yaratmıştı.

    Eğlenirken Hirador’un uyandığını gördü ve onun yanına gitti. Birbirlerine sevgi gösterisi yaptıktan sonra Mukan Hiradora bindi ve gezmeye başladılar.

       Mukan’ın yarattığı dağların ovaların üzerinden geçitler hızlıca. Turuncu gök ilk başlarda garip gelse de şimdi alışmıştı. Bir yanardağın üzerinden geçerken Mukan çikolata fışkıran yanardağdan çikolata yemek için inmek istedi. Hirador İnmeye çalışırken bir anda dengesini kaybetti. Mukan düşüyordu. Düşüyordu ama hiç korkmuyordu. Çünkü onun hiçbir yeri yaralanamazdı.
   
      Düştüğü yerin yanardağın içi olduğunu görünce sevindi bile. Boğulmayacağını sanmıştı. İçine düşünce asıl korkusu başladı işte. İlk defa nefes alamadığını hissetmişti. Boğuluyor, kurtulmaya başladıkça daha derine batıyordu.
   
      Biraz sonra katı- sıvı arası kıvamda olan çikolata bataklığının basıncını hissetmedi ve düşmeye başladı. Hızla düşüyordu. İçindeki korku hat safhadaydı. Uzunca bir süre sonra yere çarptı ve aynı anda yattığı yerden sıçrayıp kalktı.
   
      Etrafına baktığında çıldırmış olduğunu düşündü. Bir hastanedeydi. O iğrenç beyaz yataklardan birinin üzerinde yatıyordu. Koluna batırılmış iğnenin hortumunu takip edince bir serum gördü. Annesi ve bir hemşire karşısında şaşkınlıktan donakalmış duruyordu.    
   
     Annesi “Yavrum” dedi ve koşup Mukan’a sarıldı. Mukan hala ne olduğunu anlayamamanın sersemliğiyle istemsiz olarak annesine sarıldı. Oraya geri dönmek istiyorum diye düşündü. Gözlerini kapadı. Açtığında hala aynı yerdeydi. “Biri bana söyleyebilir mi hangi lanet yerdeyim?” diye sordu. Annesi bu sertliğin karşısında şaşırarak ama karşısında bir hastanın olduğunu hatırlayarak yumuşak bir sesle:
-   Kaç gündür komadaydın yavrum. Çok korktuk sana bir şey olacak diye. Tanrım korudu seni.
Mukan yaşadıklarının hayal olduğuna inanmak istemedi.

-   Peki ne oldu bana? Ne hastasıyım ben?
Annesi ağlayarak:
-   Kansersin oğlum

      Mukan kanserin tedavisini yarattığını hatırlayarak dehşete düştü. Belki de gerçekten hayaldi. Sonra eskiden hastanelerde her odada bir bilgisayar olduğunu hatırladı. Bilgisayar da yaratmıştı. Odada bilgisayar olmadığını görünce içini bir korku kapladı.
   
      Ayağa kalktı. Kendisine engel olan serumu acıyacağını hiç düşünmeden çıkardı. Aceleyle diğer odalara bakmaya başladı. Annesi peşinden geliyor “Nereye oğlum” diye korkuyla soruyordu. Mukan hangi odaya baktıysa baksın bilgisayar göremedi. Hatta kayıtların kağıda yazıldığını görünce deliye döndü. Annesine “Bilgisayar var mı” diye sordu. Annesi hiç duymadığı bu sözcük karşısında “O da ne oğlum? Ne oluyor sana? Gel geç yatağına dinlenmen lazım senin” cevabını verdi.

      Mukan o anda yere yığıldı. Ağlamaya başladı. Dünyayı güzel bir yer yapma gücü verilmişti ona. Ama o daha da kötüleştirmişti. Sadece kendini düşünüp aslında kendine zarar vermişti.
 Bu olaydan sonra Mukan hastanede bulduğu ilk kesici alet olan neşteri kalbine saplayarak intihar etti. Bu suçu işlemiş olmak onu çok kahretmişti. Başkalarının bencilliğin kızarken en büyük bencilliği kendi yapmıştı.

Neden ki bu anlamsız yaradılış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış?

Çevrimdışı Larien

  • **
  • 133
  • Rom: 0
  • Söyle dost..
    • Profili Görüntüle
Ynt: King Of Loneliness
« Yanıtla #6 : 13 Aralık 2010, 10:15:53 »
Hikaye sonunda birden kesilip bitmiş olsa da güzel bir hikaye olmuş. Yazılarının devamı dileğiyle, ellerine sağlık.
Why, the Past should ever be forgot?

Çevrimdışı Gedwesverdar

  • **
  • 189
  • Rom: 5
  • Bestrafe Mich
    • Profili Görüntüle
Ynt: King Of Loneliness
« Yanıtla #7 : 13 Aralık 2010, 18:08:55 »
Başka bir hikayeyle uğraştığım için baya hızlı yazdım. Birazda sıkılmıştım yazmaktan.
Neden ki bu anlamsız yaradılış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış?