Kayıt Ol

Kan Muskaları Destanı - Hamit Çağlar Özdağ

Çevrimdışı TheSpell

  • ***
  • 826
  • Rom: 16
  • Dovie'andi se tovya sagain.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kan Muskaları 1 - Anstorra
« Yanıtla #15 : 19 Eylül 2012, 13:39:01 »
Aynı şekilde ben de kapağını ilk gördüğümde "Kesin cinli minli saçma bir kitaptır" diyerekten arkamı dönüp gitmiştim. Ancak Yosun ablanın yorumları bu düşüncemi tersine çevirdi.

Kapaklar gerçekten de dezavantaj. Forumdan haberim olsa bir korku dizisi sanıp bırakacaktım seriyi. Hele o ikinci kitabın kapağı ne öyle. Yeşilli olan hani.

Çevrimdışı kahlan amnell

  • ***
  • 786
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kan Muskaları 1 - Anstorra
« Yanıtla #16 : 23 Eylül 2012, 23:40:33 »
Böyle bir destan okumadım ben, bu kadar net konuşuyorum. Tüm eser nazım biçiminde yazılmış olsa yadırganmazdı, öyle bir dile sahip. Yurtdışına çıkması gereken bir üçleme. Kapaklarına falan bakmayın, alın :)

Çevrimdışı Gilderoy

  • ***
  • 416
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
    • Kuyutorman
Ynt: Kan Muskaları 1 - Anstorra
« Yanıtla #17 : 24 Eylül 2012, 15:22:32 »
Sevgili kahlan amnell'in yorumlarıyla almaya heveslendim -kapakları görünceye kadar. Tırstım.
to see world in a grain of sand
and a heaven in a wild flower
hold infinity in the palm of your hand
and eternity in an hour
-William Blake

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kan Muskaları 1 - Anstorra
« Yanıtla #18 : 24 Eylül 2012, 15:38:13 »
Arkadaşlar kapaklara takmayın o kadar. Bu kapak olayı daha çok yayınevi politikasıdır. Yani ben bu yorumlarla birlikte bir kez daha detaylı olarak göz attım da, bir Kan Kitapları serisi ya da bir Anita (eski basım) kapak görsellerinden daha korkutucu gözükmüyor.

Özellikle günümüzün favorisi zombilerle beraber çok göze batmamalı kanaatindeyim bu tür kapakların. Önemli olan içerik her daim. Kitabın içeriğini güzel bulduktan sonra kapaklar hiç irdelemeyecektir sizleri.
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı Daarlan Gardan

  • ***
  • 722
  • Rom: -1
  • to hell with gatech
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kan Muskaları 1 - Anstorra
« Yanıtla #19 : 24 Eylül 2012, 17:31:03 »
Seriyi okumadım. Okumak istemekteydim ama erteledim. Fakat biliyorum ki, kitabın içinde kısa kısa ve türlü türlü öyküler de var, belki ana hikayenin dışında eklenmişlerdir. Öyküleri biraz inceledim, çoğu şiirsel. Buram buram Anadolu ve Orta Asya kokuyor. Bu tarzı sevenler ya da merak edenler; gözleri kapalı alıp okuyabilirler.
''Civilizations have the morality and ethics they can afford.''

 — Larry Niven & Jerry Pournelle, ''Lucifer's Hammer''

''These colonies in nature can reach at least two million individuals at a time, last for decades, and occupy a hundred cubic meters of space. It was a wonderful achievement to see a fragment of this world captured all around you, so that you almost had the experience of being inside the ant colony when you were in that room.''

 — Robert Trivers, ''Natural Selection and Social Theory'', p. 162

''... Bu amaç doğrultusunda nükleer santraller hedeflenecekse, yapılması gereken şeyler vardır. Çünkü nükleer elektriğe geçiş bir hobi değil, bir akademik egzersiz hiç değil, temel bilimlerden yaygın endüstriyel alt yapıya açılacak bir uygulamadır.''

Ömer Faruk Ağa Yarman 1993

Çevrimdışı Buzmavisi

  • **
  • 136
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kan Muskaları 1 - Anstorra
« Yanıtla #20 : 26 Eylül 2012, 15:28:39 »
Kapaklara takmayın diyorsunuz bence haklısınız ancak siz söylemeseydiniz kitabın fantastik kurgu olduğunu bilmeyecektik. Ben de kaç defa kitapçıda orada burada gördüm. Elimi bile sürmedim korku öyküsü diye.

Bu kadar kötü bir kapak yapılmaz. Yani düşünün bir kere, korku türü sevip bu kitabı eline alan birisi kitabın içeriğini inceleyince aslında korku olmadığını fark edecek ve satın almayacak. Fantastik okuru da kitabı kapaktan ötürü hiç ellemeyecek. Kapakları kim yaptıysa helal olsun ne diyim. Kitabı sattırmamak için elinden geleni yapmış afferin.
Yepyeni bir fantastik serüvene hazır mısınız?
Anatolya Efsaneleri İlk iki bölüm pdf:http://www.mediafire.com/?uadhvz1vcgmqkct

Yeni Töre'nin ikinci yasası:
Umutlar, inançlar ve dilekler içlerinde bir parça mantık barındırmıyorlarsa hayatları kolayca mahveden boş yalanlara dönüşürler.

Çevrimdışı kahlan amnell

  • ***
  • 786
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kan Muskaları 1 - Anstorra
« Yanıtla #21 : 26 Eylül 2012, 15:42:29 »
O açıdan haklısınız Serhan Bey. Yukarıda da dediğim gibi, kapaklar bende hiçbir etki uyandırmamıştı. Belki de sadece arka kapak yazısına odaklanıp kapıldığım için. Yazarına bol bol tenkitte bulunup benden sonra okuyup (umarım) beğeneceklerle beraber reklamını yapmak lazım :)

Çevrimdışı Bengü

  • **
  • 305
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kan Muskaları Destanı
« Yanıtla #22 : 06 Ocak 2013, 12:43:05 »
Kan Muskaları / Anstorra - Hamit Çağlar Özdağ & Darius Lancelot

Geçenlerde kitabın yazarı Çağlar abi ile Starbucks'ta görüştük kardeşim ve ben. İmzayı kaptım hemen orada. Görüştüğümüzde daha sayfa 199'daydım, sonra buluşmanın da verdiği gaz ile devam ettim ve dün gece bitti kitap.
8 arkadaşın(daha sonra ekleme-çıkarmalar gerçekleşiyor) macerasını anlatan kitap, 3 kitaplık serinin birincisi. Başlarken biraz tereddütlüydüm. Arkadaşım ağır bir kitap olduğunu söylemişti. Ama Çağlar'ın üslubunu çok sevdim diyebilirim. Bu da kitabı benim için akıcı ve güzel bir hale getirdi. Sadece "kitaptaki 'Yolculuk' adlı kısımda Çağlar çok daha iyi kalem oynatabilirdi sanki" diyorum.
Kitabın sonu cidden sürpriz sonlandı. Güzel bir sürpriz oldu bu. Kitap bitince serinin devam kitabı Alametler'i merak etmeden duramıyorsunuz. En yakın zamanda Alametler'i de okuyacağım.

Çevrimdışı kahlan amnell

  • ***
  • 786
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kan Muskaları Destanı
« Yanıtla #23 : 06 Ocak 2013, 18:13:00 »
Keyifli okumalar Bengü :) Alacağım diyen diğer arkadaşlar, ne yaptınız? Aldınız mı?

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Ynt: Kan Muskaları Destanı
« Yanıtla #24 : 06 Ocak 2013, 18:37:20 »
Keyifli okumalar Bengü :) Alacağım diyen diğer arkadaşlar, ne yaptınız? Aldınız mı?

Ben de onlardan biriydim Yosun abla ama daha almadım ya. Alsam da şu an okuyamam. Anca yılın 3.veya 4.çeyreğinde falan. Okuma planımı bozmak istemem şu an.

Çevrimdışı Bengü

  • **
  • 305
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kan Muskaları Destanı
« Yanıtla #25 : 09 Haziran 2013, 15:29:27 »
Kan Muskaları Destanı - 2. kitap - Alametler


Çok severek okuduğum ve bir o kadar uzun zaman elimde sürünen kitap olmak konusunda zirveye yerleşti Alametler.  Kitabı D&R’dan sipariş ettim ve 2 hafta boyunca “tedarik sürecinde” yazdılar. Bunu öğrenen Çağlar abi, bir iyilik yaparak siparişi iptal etmemi ve kendisinin bana kitabı hediye edeceğini söyledi. Ettim ve öyle de yaptı. Gio Ödülleri’nde bir araya geldik, o gün o acelede kitabı aldım. Ve imzayı da kaptım elbette. Aceleden yanımda olan serinin 3. kitabı İhanetler’i imzalatmayı unuttum, hâlâ başka bir görüşmeyi bekliyor kitaplıkta.

Aldıktan sonraki gün kitaba başladım başlamasına ama araya giren sınavlardan ötürü çok bölük bölük okumaya başlar olunca bir süreliğine kitap okumamaya, sınavlara çalışmaya karar verdim. Bu kararda annemin kitaplara ağırlık verip dersleri boşladığım için söylenmesi de büyük rol oynuyor tabii. O “bir süre sonra okuyacağım” demem de bana oldu bir aydan uzun bir müddet. Sınavlar nihayet bitti ve ilk iş kitaba devam etmek idi…

Kitaba tam anlamı ile adapte olamayışımın çok fazla bölük okumaktan olduğunu da anlamış bulundum.  Kitaba neredeyse ilk yarısında tam adapte olamayışımla ve karakter sayısının en başlarda artışıyla biraz afallamış bulundum. Başında uzun soluklu oturmalarım başlayınca kısa bir sürede kitaba tekrardan ısındım. Isınmamdaki en büyük sebeplerden biri Çağlar abinin dili kullanışıydı elbette. Kendisine bir röportajda “İnanılmaz betimlemeler, peşi sıra dizilmiş ağdalı cümleler kullanıyorsun. Kelimelerle aranın bu kadar iyi olduğunu ilk ne zaman keşfettin?” şeklinde bir soru yöneltildiğinde tam da şu şekilde özetliyor durumu: “Öncelikle iltifatın için çok teşekkürler, elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Yazdıkça ve okudukça keşfettim sanırım. Okurken aynı kelimeleri sık görmek, eğer belirli bir gaye gütmüyorlarsa, beni çok yoran bir durum. Zengin bir dilimiz var, Farsça ve Arapça’dan da bir hayli beslenmiş, dolayısıyla kelime hazinesi iyice genişlemiş. Bunları araştırdıkça gördüm ki kullanılacak çok kelime var. Okuma konusunda da Yaşar Kemal beni derinden etkileyen bir kişi. Onun kelimelerle raksını gördükçe bir şekilde bu sanatın içine çekildim, kıskandım, özendim. Sonuç da Kan Muskaları Destanı’nın ağdalı cümleleri oldu sanırım.”


Kitabın içeriğinden de biraz bahsedecek olursak…

Kitapta kısa süre içerisinde farklı duygular yaşatabiliyordu Hamit Çağlar Özdağ size. “Kanlı Ozanlar çıkmaz sokaktalar resmen, ne olacak acaba?” dediğiniz anlar olduğunda sevimli, minik diyaloglarla yüzünüz gülebiliyordu.

Örneğin cüce Dardok’un ekibi yavaşlatmamak adına ata binmek zorunda kalması ile elf Mikelian’ın Dardok’a bulaşmasıydı en hoşuma gidenlerden biri. Cüce en sonunda “Kendi işine bak be adam! Tırpanımın çeliği elf kanına hasret kalmış bilesin!” diye tersliyordu Mikelian’ı. Bu bölümü okuduktan iki sayfa sonra da sizi “Ne bakıyorsunuz be, açıkta bir şey mi gördünüz?” diyen bir çiçek karşılıyordu.

Spoiler: Göster
Bir kısımda Cborrak adlı büyücünün gözlerini kaybettiğini yazmıştı Özdağ. “Neden böyle bir şey yazdın ki?!” gibi bir tepki vermiş, kızmıştım bir yandan okurken. Ama şu cümle yüzümü güldürmüştü: “Sus da beni dinle, acilen burayı terk etmeliyiz, yoksa canımız yanacak. Bu arada deri çizmelerle kısa etek sana her zamanki gibi çok yakışmış.” Evet, Cborrak artık görebiliyordu.

Bir diğer “yüz güldüren kısım” ise insan çocuğu Fislip’in geri dönüşü oldu.


İlk kitapta olduğu gibi heyecanı hep en yüksek seviyede tuttu Çağlar abi. Bu sayede yine -aradaki uzun okumadığım boşluğu saymazsak- uzun bir sürede bitmedi kitap. Ve bir de sonu ciddi anlamda ters köşeydi. Böyle olacağı aklımın ucundan geçmezdi. Ama kitaba yakışır, güzel bir son yazmıştı elbette Özdağ.

Yazıyı sonlandırırken şunları söyleyebilirim: Yine bir Çağlar Özdağ klasiği olarak iyi bir kitap karşımdaydı, yazar olumsuz eleştiriler istediğini söylese de pek de olumsuz eleştirecek şey bırakmadı bana tekrardan. Alametler bir Anstorra değildi ama neredeyse onun kadar iyiydi.

Kitaptaki basım hatalarına da değineyim. Sayfa 468’de “rastlamadılar” yazılması gerekirken “restlamadılar” yazıyordu. Ve bir de sayfa 499’da “Denlemiz’in” yazılacakken kesme işareti yerine büyüktür işareti koyulmuştu.

Şayet 2. baskı olursa -ki gerçekten hak ediyor bana sorarsanız- bu hataların düzelmesini ve kapakların kitaba daha uygun olmasını isterim. Serinin son kitabı İhanetler’i okumadan evvel araya birkaç kitap sıkıştıracağım ve ardından okumaya başlayacağım onu da.

Çevrimdışı Bengü

  • **
  • 305
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kan Muskaları Destanı
« Yanıtla #26 : 04 Temmuz 2013, 22:31:19 »
Kan Muskaları 3. Kitap – İhanetler

İhanetler ilk üçlemenin sonuncusu. İlk iki kitap kadar da heyecan dolu. Aradan 10 yıl geçtiğini okuduğumda kendime “nerdeeen nereye” dedim. Halbuki yanılmışım, biraz erken söylemişim. Portaldaki incelemede Yosun Erdemli şöyle özetliyor kitabı: “İhanetler ile serinin ilk üçlemesi sonlanıyor. Aradan 10 yıl geçmiştir. Ozanlar, onları ilk gördüğümüz zamana göre çok farklı bir yerdeler. Dünya ikiye bölünmüş halde, son savaşa hazırlanıyor. İşin ilginç yanı, ne kahramanlarımızın tarafında saf iyilik, ne de karşı tarafta saf kötülük var. Amaca giden her yol mubahtır sözünü hatırlatırcasına iyilerle kötüler arasındaki tüm çizgiler ortadan kalkmış. Dünya kan gölüne dönecek, ama savaşın sonucunu iki ihanet belirleyecek.” İki ihanet… Benim erken söylediğimin kanıtıydı. Beklediğim halde kitap bittiğinde afallamıştım yine de. Ve bir kez daha kendime aynı soruyu sormama neden oldu ne olursa olsun.

3 kitap için de Hamit Çağlar Özdağ’ın dili nasıl kullandığına değindim. Ve üç kitapta da dikkatimi çeken şey; Tanrıça Axanka’nın Güneşi ve Birinci Güneş’in birçok kez doğup battığının yazılmasıydı. Ama her seferinde başka tasvirler kullanıyordu Hamit Çağlar Özdağ. Bir kez daha hayran bırakıyordu beni kalemine.

Kitapta altını çizdiğim bir cümle vardı, o da şöyle: “Bilmek başka, yorumlamak başka…” diye kendisine söylendi Ermiş Erust, yaşananları izlese de altta yatan sebepleri algılamakta zorlanıyordu.

Kitaplar hakkında genel konuşacak olursam… Üç kitabın da kapağı değişmeli demiştim, ama kapaklardaki "Kan Muskaları" yazıları kabartmalı olarak kalmalı kesinlikle. Ve bu seriye biraz daha değer verilmeli diye düşünüyorum.

İlk kitap Anstorra’yı aşkı Gizem’e, can yoldaşlarına ve ailesine; ikinci kitabı Ege kıyısındaki hayalini paylaşan herkese; üçüncü kitabı da oğlu Ares’e ithaf eden Hamit Çağlar Özdağ hep yazsın, biz hep okuyalım.

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Kan Muskaları 1. Kitap: Anstorra
« Yanıtla #27 : 30 Mayıs 2014, 18:41:58 »
Kan Muskaları 1. Kitap: Anstorra:

Hamit Çağlar Özdağ'ın Kan Muskaları Destanı'nı uzun zamandır okumayı düşünüyordum, nihayet  ilk kitap olan Anstorra'yı okudum ve ikinci kitaba başlamadan önce de hakkında bir şeyler söylemek istedim.

Hamit Çağlar Özdağ'ın daha önce İsyan Öyküleri kitabını okumuştum ve dilinin şiirselliğinden haberdardım. Anstorra gibi fantastik bir kitapta dahi bu özelliğini kullanmış olması sevindirici. Kitabın genelinde olmasa da, zaman zaman karşımıza çıkıyor şiirsel betimlemeler. Peki ne anlatılıyor bu kitapta? Hemen kısaca bahsedeyim.

"Kim demiş Anadolu'da ejderhalar yok diye, hatta elf de var, cüce de..." diye bir cümle var kitabın ön kapağında. Bu cümleyi okuduktan sonra az çok bir şeyler tahmin edebilirsiniz hakkında. Peki olaylar nerede geçiyor?

Anstorra şehrinde geçiyor anlatılanlar ve sekiz arkadaşın maceralarına tanık oluyoruz. Ya da destanına mı demeli miyim? Anstorra çift güneşli bir diyarda, onlarca ırkı bünyesinde barındıran çok kalabalık ve korkunç bir şehir. Korkunç olmasının sebebi, hiç kimsenin güvenilir olmaması. Şehir her gün -özellikle geceleri- kanla sulanıyor. Hayatta kalmak için öldürmek tek çözüm. Sokaklarda tek kalmak da ölüm anlamına geliyor bu şehirde. Anlayacağınız çok da tekin bir şehir değil. Ölüm etrafta kol geziyor ve bu atmosferi o kadar güzel anlatıyor ki Özdağ, bir süre sonra karakterler için endişelenmeye başlıyorsunuz.

Ve kim bu karakterler, amaçları ne?

Sekiz kişilik bir ekip karşılıyor bizi Anstorra sokaklarında. Şimdi tek tek onlardan bahsedeceğim biraz.

Urdeed: Ekibin lideri, içlerindeki en iyi savaşçı. Dövmeleriyle ünlü bu genç. Vücudundaki dövmeler hareketli ve bu özelliği ona eşsiz bir görünüm bahşediyor. Ayrıca zaman zaman taş falı bakarak geleceği görebiliyor.

Dardok: Kendisi bir cüce ve ırkının hemen tüm özelliklerini barındırıyor. Sarı saçlı bir cüce Dardok ve ekibin de en aklı başında üyelerinden biri. Olayları mantıklı bir şekilde ele alması, diğer grup üyelerinin birçok olayda ona danışmasını sağlıyor.

Mylitsi: İri cüsseli çirkin mi çirkin bir yarım elf. Kadın olmasına rağmen, grupta Urdeed'den sonraki en iyi ikinci savaşçı. Fakat uyuşturucu bağımlılığı zaman zaman kendisini zor durumlara sokabiliyor.

Mikelian: Bir elf. Fakat yazarın elfleri, bildiğimiz elf ırkından biraz farklı. Bu evrendeki elfler kısa boylu ve Mikelian da onlardan biri. Hızlı, çevik ve kurnaz bir karakter. Kılıçta fazla iyi olmasa da, bıçak fırlatmada oldukça iyi. Bu özelliği uzaktaki rakiplerini avlamasına olanak sağlıyor.

Alekva:
Sarışın, mavi gözlü, ince belli, fiziken kusursuz, gören her erkeğin ağzını açık bırakacak, anında kendisine aşık edecek denli güzel bir kadın. Ve bu özelliklere tezat oluşturan iki özelliği daha bulunmakta: çok iyi bir kılıç ustası ve epey de ağzı bozuk. Özellikle Mikelian'la olan atışmaları okuru gülümsetecek cinsten. Yine de yazarın Alekva hakkındaki paragraflarca betimlerinin yanında söylediklerim hiç kalır. Kısaca sarışın bir afet.

Tırpıs: Siyamis ırkından olan Tırpıs, bir kediadamgildir. Uzun bir kuyruğa sahiptir ve grup içerisindeki sağlam savaşçılardan bir diğeridir.

Fislip:
Grubun en küçük üyesi olan Fislip henüz kılıç sanatlarında ustalaşabilmiş değil. Hayatına devam ediyor olmasının sebebi, yanındaki güçlü ve savaşçı ruhlu dostları. Fislip'i koruyon can yoldaşları, onu Anstorra'nın kanlı mahallelerinde asla yalnız bırakmıyorlar.

Cborrak: Gruptaki tek büyücü ve aynı zamanda tek öğünde tüm grup üyelerinden daha fazla yiyebilme kapasitesine sahip oldukça şişman bir genç. Elinde çantası ile gezer ve olağan olmayan bir durumda elini çantasına daldırarak edevatlarını karıştırır ve büyülü sözler okur. Bunun haricinde de yine zamanının büyük bir çoğunluğunu çeşitli büyüler üzerinde çalışıp efsunlar örerek geçirir.

Bu sekiz yakın dosta ek olarak bir karakterden daha bahsetmek gerek: Quinne. Hikayede önemli bir yeri var çünkü. Urdeed'in çocukluk aşkıdır Quinne ve Devşirme Ocağı zamanlarından itibaren birbirlerini sevmektedirler. Kader onları ayrı yollara sürüklese de, tekrar bir araya getirecektir.

Karakter tasvirlerinin iyi oluşu, onlara daha çabuk alışmamızı sağlıyor hiç kuşkusuz. Henüz kitabı yarılamamıştım ki tüm karakterlerin zihnimde yer ettiğini fark ettim. Betimlemelerin de çok güçlü oluşu, seriyi "okunması gereken fantastik kitaplar" kategorisine kesinlikle sokuyor. Hatta betimlemeler bana zaman zaman Robert Jordan'ı hatırlattı.

Bu kanlı şehrin sokaklarında hayatta kalma savaşı veren grup üyelerinin, bir gün, başka bir grup tarafından tecavüze uğramak üzere olan kızı kurtarmalarının ardından hayatları değişir. Sokaklarda hayatını idame ettiren bu kişiler, zamanla Anstorra'da "Kanlı Ozanlar" olarak anılacakları bir yola girerler.

Bu yol bir hayli meşakkatlidir. Birden fazla zorlukla baş etmek zorunda kalan ekip, birçok kez güvendikleri kişilerin ihanetlerine uğrarlar. Tüm bu olumsuzlukların üstesinden bileklerinin gücüyle gelirler. Sokaklarda yaşayan ve sadece ufak bir bölgede tanınan bu eşsiz savaşçılardan oluşan ekip, bir süre sonra Liman şehri Anstorra'da herkes tarafından bilinen, korkulan "Kanlı Ozanlar" olacaklardır. Bu yolculuğu çok keyifli bir dille aktarmış okurlarına Özdağ.

İlk kitapta eleştireceğim yerlerden birisi kesinlikle kurgunun zaman zaman kendini tekrar ediyor olması. Örneğin grup üyelerinin o han senin bu han benim diye dolaşıyor olması, çok fazla aynı şey okumamızı sağlıyor. Her anda oturup sohbet etmeleri, içmeleri, yemek yemeleri derken okur bir anlamda bunalabiliyor. Bunda kitabın kalın olmasının da etkisi var tabii ki. Bir de iki güneşli diyarda her iki güneşin de peş peşe doğuşunun sürekli belirtilmiş olması. İşte bu iki durum bana birkaç kez tekrar hissi yaşattı. Ama karakterlerin ilgi çekici olması, konunun heyecanlı ilerleyişi ve çok güzel çatışma tasvirlerinin oluşu bu gibi durumları arka plana atmaya yetti.

Bunlar haricinde kitap hakkında başka herhangi bir eleştirim bulunmamakta. Fantastik edebiyat okuru olup da bu kitabı sevmemek, çok düşük bir ihtimal olacaktır. Elf ve cücelerin olması, yazarın Türk olması ve kapakların iğrençliği gibi özellikler sakın sizi soğutmasın. Yayınevi resmen satmasın diye yapmış olmalı bu kapakları. O kadar iğrenç ki, kitabı okumayı bıraktığımda arka yüzü üste gelecek şekilde masaya bırakıyorum. O ürkütücü simaları görmek istemiyorum zira.

Evet efendim, aşağı yukarı söylenecekler bu kadar. Darius Lancelot'un da Hamit Çağlar Özdağ'dan başkası olmadığını bir kez daha hatırlatmakla beraber, okumanızı öneririm.

Çevrimdışı Light

  • **
  • 359
  • Rom: 7
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kan Muskaları Destanı
« Yanıtla #28 : 11 Haziran 2014, 14:54:00 »
  Kahlan Amnell'in övdüğünü gördüğüm anda almaya karar verdim, ikinci sayfaya geçince incelemeleri görünce de okuma planımda bayağı bir öne aldım.
  Umut ediyorum ki hayal ettiğim gibi bir seri çıkar..
Alıntı yapılan: W.S.
Yet do thy worst, old Time; despite thy wrong
My love shall in my verse ever live young.

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Kan Muskaları 2. Kitap: Alametler
« Yanıtla #29 : 17 Haziran 2014, 19:22:34 »
Kan Muskaları 2. Kitap: Alametler:

İlk kitap yorumum şuradadır ve yazının geri kalanında spoiler vardır, bilginize.

Serinin ikinci kitabı Alametler, ilk kitaba oranla daha aksiyonlu. İlk kitap karakterleri tanıma evresi ve Anstorra'daki yaşamları üzerineydi fakat geniş bir açık kapı bırakarak final yapmıştı Hamit Çağlar Özdağ.

Alametler'de o geniş kapıdan giriyoruz ve uzunca bir süre de çıkamıyoruz.

Karakterlerimizi bıraktığımız andan dört yıl sonrasında buluyoruz. Urdeed ve Quinne evlendikten sonra bir dağ evine çekilmişlerdir. İkiz bebeklerinin doğumda ölmeleri sonucu büyük bir travma atlatan ikili, çok zor günler geçirmişlerdir. Alekva, ağbilerinin yanında ticaretle uğraşmakta, Dardok, Mylitsi, Mikelian, Cborrak ve Fislip de ayrı ayrı şehirlerde hayatlarını idame ettirmektedirler. Yani kısacası Kanlı Ozanlar'ın  tüm üyeleri birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır ve grup dağılmıştır.

İşte böyle bir ortamda açılıyor kitap. Okur ise ister istemez şüpheleniyor, ilk kitaptaki havayı bulamama korkusu bu şüphelerden yalnızca biri.

Kanlı Ozanlar'ı tekrar bir araya getiren şeyse, içlerindeki milliyetçilik duyguları. Azap tarafından tutsak edilen eski imparator Amirhak'ı serbest bırakmak ve tekrar yönetici ilan etmek için düşüyorlar Alametler'in peşine. Ekip üyeleri uzun bir giriş bölümüyle tek tek toplanıyorlar. Özdağ'ın sayfalar süren betimlemeleri, öykünün gücüne güç katıyor.

İlk kitabı betimlemeler sebebiyle Zaman Çarkı'na benzetmiştim, bu kitapta ise ufak bir benzerlik daha sezdim. Hamit Çağlar Özdağ'ın Solaklar'ı, Robert Jordan'ın Trolloclar'ını andırdı biraz bana. Kötülüğün hizmetkarı olan bu yaratıklar, birçok kez Kanlı Ozanlar'a musallat oldular.

Bu kitapta ekibe yeni katılan isimler de yok değildi. Neytala adlı geminin kaptanı Şiy kızı Denlemiz ve konuşan bir çiçek olan Laltum Çiçeği bunlardan yalnızca ikisi.

Bu yolda yine büyük kayıplar verir ekip. İlk kitapta Tırpıs'ı yitirmiştik, bu kitapta ise Denlemiz, Mikelian ve Quinne'ye veda ettik. En çok Quinne'nin ölümüne üzülsem de, diğerleri de bir hayli beklenmedik ve üzücüydü. Ölümler haricinde geriye kalan karakterler de asla eskisi gibi değiller. Urdeed başta olmak üzere tüm ekip büyük bir değişiklik geçirdi. Bu da yazarın karakterlerini cesurca kullandığına bir kanıt. Ama elbette bir George Martin değil.

Eleştireceğim noktalardan birisi şu: Bölüm başlıkları hafiften spoiler veriyor bölüm boyunca yaşanacak olanlara dair. Yani en azından ben, birçok bölümde ne olacağını önceden sezebildim. Ve bir diğer nokta da tabii ki kitap kapakları. İlk kitap yorumumda  bahsetmiştim fakat yine değinmek istiyorum.

Tanımadığım biri tarafından şöyle bir yorum geldi cevap olarak: "ılk kapaga baktıgımda asla korku gormuyorum tam aksıne Urdeedin yasadıgı acılar topraklarından suruklenılıp atılması ıcındekı ıntıkam duygusu kafasındakı karısıklık , öfkenın ve gücün otesınde ıcındekı cocugun korkak gozlerle bakarken bunu bellı etmeden guclu gozukmeye calısması .. kırlenmıs yıpranmıs ellerı hayata nasılda tırnakları ıle kazıyarak tutunduklarını gosterıyor adeta .."

Yorumu düzenlemeden, olduğu gibi aktardım. Şimdi o kişiye cevap vereyim: İlk kitap olan Anstorra'nın kapağındaki kişi Urdeed değildir. Kısacası kitap kapaklarının karakterlerle bir alakası yoktur. Yazarın betimlemeleriyle Urdeed'in öyle biri olmadığı gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Madem seriyi çok seviyorsun, bir kez daha okumanı öneririm. O zaman Urdeed'in o olmadığını anlayabilirsin belki.

Kapakların güzel olup olmadığı göreceli bir kavramdır lakin kapak resimlerinin karakterlerle herhangi bir alakası bulunmamaktadır. Betimlemelerle eşleşmiyorlar zira.

Her neyse.

Kitabın finali ise epey bir sarsıcı. Bir an önce üçüncü kitap İhanetler'le devam etmek istiyorum Kanlı Ozanlar'ın destanına tanık olmaya.