Kayıt Ol

Cehennem

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Cehennem
« : 21 Şubat 2011, 18:56:26 »
1. Bölüm- Yaz tatili




Tam sekiz saattir yoldaydık, sıkılmış bir şekilde arabanın penceresinden dışarıya  baktım.
Lanet olsun! Her taraf yemyeşildi. Yeşil renk olan her şeyden nefret ederim.
Ağaçlar, dağlar, üzerinde gittiğimiz toprak yol,  gökyüzü bile ağaçların dallarındaki yapraklar yüzünden yeşildi.  Çıldırtıcı derecede parlak ve göz alıcı…
Etrafımızı yeşil renk giysileri olan bir ordu sarmıştı sanki. yeşil bir kafese kapatılmış gibiydik.
Yeşil renk olmayan tek şey arabamızdı. Doğanın düzenini bozan siyah renk bir araba hayal edin. Ve içinde oturan takıntılı zavallı kızı düşünün!

Ama yeşil renkten beni daha çok rahatsız eden bir şey daha vardı. Ah pardon iki şey!
Birincisi midem bulanıyordu. İkincisiyse çok önemli bir şeyi unutmuştum. Ama hatırlamıyorum. Lanet olsun ki çok unutkan bir yapım var. Bana dün ne yediğimi sorsanız hatırlamam.
Ama merak etmeyin, nereye gittiğimi biliyorum. Bu lanet arabada sekiz saat boyunca neden oturduğumu  biliyorum. Evet sabır taşım çatlamak üzere.

Çünkü annem beni başından atmak istediği için, babaanneme gönderiyor. Olay bu kadar basit.
Geçen yaz onunla geçirdiğim berbat yaz tatilinden sonra bir daha ona gitmeyeceğim diye yemin bile etmiştim. Sakın yeminimi bozduğumu düşünmeyin. Buna zorlandım.

‘‘ Geldik, tatlım.’’ Dedi annem. Beni babaanneme bırakıp geri dönecekti. Arabadan indiğim an korkunç bir şey fark ettim. Babaannemin oturduğu dört katlı sarı renk olan apartman, artık sarı renk değil, fıstık yeşili rengindeydi.

‘‘  iyi misin? Solgun görünüyorsun.’’ Annemin sesiyle irkildim. Tam önümde duruyordu şimdi.
‘‘ İyiyim bir şeyim yok.’’ Sesim gereğinden fazla yüksek ve sert çıkmıştı. Ona hala kızgındım. Bana sarılmasını engellemek için arabanın ön tekerliğinin önünde duran büyük gri renk bavulu elime aldım.

 
‘‘ Görüşürüz anne, gelmene gerek yok yolu biliyorum. Bildiğim yoldan asla ayrılmam.’’ Benimle gelmesini istemiyordum. Ve benim için endişeli gibi gözüken o yapmacık tavırlarını babaannemin önünde sergilemesini de hiç istemiyordum.
Arkama dönüp şöyle bir baktım. Kızgın bir şekilde arabaya doğru ilerliyordu.

Biri apartmanın kapısını açık bırakmıştı. (Kendimi gratel gibi hissettim. Tabi benim hikayemde ki kötü cadının evi şekerden değil betondandı. Gratel ile tek ortak noktamız yanlış yolda ilerleyip tuzağa düşmemizdi. Ah tabi onun yanında kardeşi vardı. Bense tekim, cadı eğer beni fırına atarsa beni kurtaracak kardeşim yok.) İçeriye girdim. Asansör fobim olduğu için bavulu asansöre koydum ve dördüncü kata basıp yukarı yolladım.

Yukarı oflaya puflaya çıkmıştım. Yüzümden terler akıyordu. Çok mızmız bir kızım. Zile daha basmadan kapı açıldı. Karşımdaki cadı bana gülümsedi.
Üstünde beyaz renk sabahlığı olan, saçları bigudili bir canavar. Elimdeki bavulu uzun kırmızı tırnaklarıyla koparırcasına aldı. Her zamanki gibiydi.  
Birden beni nefessiz bırakacak bir şekilde bana sarıldı. Çok güçlüydü. Yetmiş beş yaşında yüz on kilo düşünün artık.
Beni bıraktığı an yere devrilecektim. Son anda duvara dayanıp dengemi sağladım.  
‘‘Benim minik kurabiyem!’’ iki yanağımdan öptü. Yanaklarım salyası yüzünden ıslanmıştı. En kötüsü de ağzı tıpkı küf gibi kokuyordu. Yüzü tıpkı bir kurbağayı andırıyordu.

Evin içine şöyle bir göz attım. Evdeki salon hariç tüm odaların kapıları kapalıydı. Babaannem hiçbir zaman odaların kapısını kapatmazdı. Ev havasız kalmasın diye.

Bir terslik vardı. Bunu hissediyordum. Kendimi ucuz korku filmlerinden birinin içinde gibi hissediyorum. Hani şu başlığı ‘‘ Lanetli ev’’ gibi olan sıradan  bir korku filminin baş karakteri gibi.



Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Akrin

  • **
  • 59
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem
« Yanıtla #1 : 21 Şubat 2011, 20:15:56 »
Merak uyandırıcı bir başlangıç olduğunu söylemeliyim.
Kızımız tam bir ergen özellikleri taşıyan  karakter olmuş ve anlamadığım bir nokta: Neden yeşilden bu kadar nefret ediyor?

Başlangıç için gayet iyiydi ama 1.tekil kişinin ağzından yazdığın için -tamamen şahsi fikrim- kızın iç dünyasını daha çok görmek isterdim. Bana biraz kapalı bir karakter gibi geldi. Bir diğer nokta ise biraz daha betimleme hiç fena olmazdı. Yine de çok güzeldi ellerine sağlık. 2. Bölümü merakla bekliyorum.

Başarılarının devamını dilerim...
Yarınlar hep güzel olacak denir. Oysa bugünler, dünün yarınları değil midir?

                                                               
V.Hugo

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem
« Yanıtla #2 : 23 Şubat 2011, 18:31:35 »
Karakterin duygularını anlaşılır ve hoş bir şekilde anlatmış olduğunuzdan olsa gerek; sinir oldum kendisine. :) Kendine has bir mantıkla, kendi düşünceleriyle etrafa ve olaylara bakışı güzel aktarılmış. Fakat açık konuşmak gerekirse hikayenin gidişiyle ilgili pek bir bilgi olmamasına rağmen beklentiyi yüksek tutmadım ben. Yanlış anlama olmasın; yaşlı bir kadın ile hayattan nefret eden veya bu düşüncede olan genç bir kızın ne gibi bir aksiyona girebileceğinden emin değilim yalnızca. :)

Bölümle ilgili bir eleştirim olacak yalnızca -ki bu da büyük bir şey değil.- Son iki paragraf hızlı geçilmiş gibi geldi, sondaki duygu bir anda verilince hafif afalladım. Bunun dışında ilginç bir giriş, güzel bir anlatım. Devamı için başarılar dilerim.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem
« Yanıtla #3 : 23 Şubat 2011, 19:12:21 »
Merak uyandırıcı bir başlangıç olduğunu söylemeliyim.
Kızımız tam bir ergen özellikleri taşıyan  karakter olmuş ve anlamadığım bir nokta: Neden yeşilden bu kadar nefret ediyor?

Başlangıç için gayet iyiydi ama 1.tekil kişinin ağzından yazdığın için -tamamen şahsi fikrim- kızın iç dünyasını daha çok görmek isterdim. Bana biraz kapalı bir karakter gibi geldi. Bir diğer nokta ise biraz daha betimleme hiç fena olmazdı. Yine de çok güzeldi ellerine sağlık. 2. Bölümü merakla bekliyorum.

Başarılarının devamını dilerim...
Her insanın sevmediği bir renk vardır. ( benn turuncu renk olan her şeyden nefret ederim.) BAş karakterde yeşil renginden nefret ediyor. Yani özel bir nedeni yok.
Betimle konusuna gelince bazen çok abarttığımı düşünüyorum. O yüzden betimleme yapmaktan kaçındım. ( Fazla betimleme insanları sıkabiliyor. Örnek; Bir odanın içini tüm ayrıntılarıyla anlatıyorum ya da çok fazla gereksiz betimleme kullandım diyelim, sıkılmazmısınız? Ben sıkılırım.)  :)
Karakterin duygularını anlaşılır ve hoş bir şekilde anlatmış olduğunuzdan olsa gerek; sinir oldum kendisine. :) Kendine has bir mantıkla, kendi düşünceleriyle etrafa ve olaylara bakışı güzel aktarılmış. Fakat açık konuşmak gerekirse hikayenin gidişiyle ilgili pek bir bilgi olmamasına rağmen beklentiyi yüksek tutmadım ben. Yanlış anlama olmasın; yaşlı bir kadın ile hayattan nefret eden veya bu düşüncede olan genç bir kızın ne gibi bir aksiyona girebileceğinden emin değilim yalnızca. :)

Bölümle ilgili bir eleştirim olacak yalnızca -ki bu da büyük bir şey değil.- Son iki paragraf hızlı geçilmiş gibi geldi, sondaki duygu bir anda verilince hafif afalladım. Bunun dışında ilginç bir giriş, güzel bir anlatım. Devamı için başarılar dilerim.
Beğenmenize sevindim. Emin olun ki Yaşlı bir kadın bir canavardan bile daha korkunç ve beterdir.  :D
Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem- Kurallar
« Yanıtla #4 : 26 Şubat 2011, 20:16:30 »
2. Bölüm- Kurallar



Babaannemin büyük süslü salonuna geçtiğimizde, orta sehpanın çaprazında duran tekli koltuğa oturdum.
‘‘Çayı unuttum minik kurabiyem. Çayın yanında bir şey ister misin?’’

Bana minik kurabiyem demesinden her zaman nefret ederdim. Özelikle söyleyiş tarzından, Ağzını yayarak ve uzatarak söyleyişi yok mu, anlatılmaz yaşanır.(minik kurabiyeemm!)

‘‘Evet’’  Kısa ve öz bir cevap vermiştim. Aç değildim. Kendimi yorgunda hissetmiyordum. Ama ondan korkmaya başlamıştım. Bana bakarken gözleri fıldır fıldır dönüyor, uzun tırnaklarıyla ellerini ileri geri sallıyordu.  Babaannem ayaklarını sürüyerek odadan çıkar çıkmaz etrafı incelemeye başladım. (Onla konuşurken her zaman yere bakarım. Saygımı göstermek için. Korktuğumuz her kese saygı duyarız. Ama isteyerek değil, zorunlu olduğumuz için.) Bu sefer o korkunç gözleri beni hipnotize ettiği için etrafıma bakamamıştım. Eğer gözlerimi ondan bir saniye bile ayırırsam bana bir şey yapacakmış gibi hissediyordum.

Sehpanın üzeri, koltuklar yemek masası her taraf toz içindeydi. Uzun zamandır temizlik yapmadığının işaretiydi. Büyük üçlü koltuğun arkasındaki perdeler berbat durumdaydı. Beyaz renk olan bu perdeler kirden sarımtırak bir renge dönüşmüştü.

Belki de yanlış hatırlıyordum. Sarı renk de olabilirdi. ( Etrafımda ki eşyalara hiç dikkat etmem.) Ama emin olmak istiyordum. Koltuktan kalktığım zaman siyah pantolonum toz yüzünden gri bir renk almıştı.
Perdeyi ellememe bile gerek kalmadı. Kokusu midemi bulandırmıştı. Tıpkı kusmuk gibi kokuyordu. Yanılmamıştım.

Babaannem evini her zaman temiz ve düzenli tutardı. Temizlik hastası değildi ama düzenliydi. Ama şimdi etrafıma baktığımda ev hem pis hem de dağınıktı.

Her zaman nefret ettiğim işlemeli örtüler her yerdeydi. Televizyonun üstünde, sehpada, koltuk başlarında, telefonun üstünde, aklınıza gelebilecek her yer dantel örtülerle doluydu.
Babaannemin en sevdiği şey dantel örtülerdi. Onları her zaman temiz tutardı. Kendi tabiriyle El emeği göz nuru dediği işlemeli örtüleri bile çok kötü durumdaydı.  Masanın üstündeki ortadan ikiye ayrılmış ve bir paçavra gibi yere atılmıştı.

Ayak seslerini duydum. Çürümüş döşemede çıkan sürtünme sesi. Hızlı bir şekilde önceden oturduğum koltuğa oturdum. Yüzümde ki şüphe ve korku dolu ifadeyi değiştiremezdim. Olan üstü bir durum yokmuş gibi, kucağıma aldığım üzerinde beyaz papatya işlemeleri olan yastığı inceliyormuş gibi yaptım.

‘‘Dün harika bir pasta yapmıştım canım. Umarım beğenirsin.’’ Elindeki büyük tepsiyle içeri girdi. Tepsinin üzerinde iki çay ve iki dilim çikolatalı pasta vardı. Sehpanın üzerine koyup, hemen yanımdaki üçlü koltuğa oturdu.
Konuştuğu zaman ağzındaki sapsarı dişleri görünüyordu. Tekrar konuştuğu zaman dün yediğim domates çorbasının keskin ve ekşi kokusu geldi.

Okulumla ilgili sıkıcı soruları bittiği zaman derin bir nefes aldım. Uzun uzun cevaplar vermiştim. Başka soru sormasın diye.
Babaannem duyduklarından mutlu olmuş bir şekilde kafasını salladı.( Salyaları akan bir köpek gibi.)
Pastadan bir lokma yedim. İğrenç bir tadı vardı. Kesinlikle bu pasta dün yapılmış gibi değil de iki ay önceden kalmış gibiydi. Kek bayatlayıp sertleşmiş bir durumdaydı. Üzerindeki çikolata sosu ise eriyip yapışkan bir sıvı halini almıştı. Tabağımı sehpanın üzerine geri koydum. Çayıma yöneldim. Maalesef onunda pastadan geri kalır yanı yoktu. Kireçliydi. ( Ne bekliyordum ki. Musluk sularının hepsi kireçli sonuçta.)

Televizyonun üstündeki saate baktım. 18:30 tu. emin olmak için kol saatime baktım. 21:00 du. Saat bozuktu.( tahmin etmeliydim. Bu evdeki her şey yanlıştı. Zaman, babaannemin davranışları ve ben.)
Bari biraz aptal kutusunu izleyim. Kumandayı elime almıştım ki babaannem hışımla elimden çekip aldı.
Nedenini sormama gerek yoktu. Hava kararır kararmaz erkenden(tavuk gibi) yatmayı alışkanlık haline getirmişti. Ve onda kalırken kurallara uymak zorundaydım.

Lanet olası, aptal kurallar…
Hava kararır kararmaz yatmak zorundayım, babaannemle televizyon izlerken, altıma işeyecek hale bile gelsem televizyonun önünden geçmem yasak, çay saati salona girmem yasak,( o aptal komşularıyla her gün dedikodu yapıp yemek yemekten asla bıkmaz.) yatağa çorapla girmek yasak, dışarı bakkala bile gitmem yasak…

  

Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Vega

  • ****
  • 1023
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem
« Yanıtla #5 : 26 Şubat 2011, 20:42:15 »
 Ahaha tırsmaya başladım. Kadını sahiden canavar gibi anlatmışsın. Aklına Umbridge mi geldi? :D
 İkinci bölümde herşeyi daha iyi betimlemişsin. O manzarayı tam olarak aklıma getirebildim yani. Yalnız kız neden gitmek istemiyorum dememiş merak ettim. Hayatı berbat gibi görünüyor.
 Merak uyandırıcı.
 Kurgu İskelesinde. Hmmm... Kesinlikle fantastik bir şey bekliyorum!

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem
« Yanıtla #6 : 27 Şubat 2011, 13:44:37 »
Ahaha tırsmaya başladım. Kadını sahiden canavar gibi anlatmışsın. Aklına Umbridge mi geldi? :D
 İkinci bölümde herşeyi daha iyi betimlemişsin. O manzarayı tam olarak aklıma getirebildim yani. Yalnız kız neden gitmek istemiyorum dememiş merak ettim. Hayatı berbat gibi görünüyor.
 Merak uyandırıcı.
 Kurgu İskelesinde. Hmmm... Kesinlikle fantastik bir şey bekliyorum!
Yok, tamamen kendi babaannemden esinlendim.( Yeni ilham kaynağım. Yazdığım hikayedeki kuralların hepsi gerçek hayatta baanneme gittiğimde uymak zorunda kaldığım kurallar. :hemk)
Gitmek istiyor ama gidecek bir yeri yok. Annesi onu istemediği için zorunlu olarak babaannesinde kalmak zorunda.
Evet, kesinlikle fantastik!  :)
Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Cehennem
« Yanıtla #7 : 27 Şubat 2011, 14:30:58 »
Ne babaanneymiş ama :)

Anlatış tarzın çok hoşuma gidiyor bu öyküye de geç olmadan, henüz ikinci bölümdeyken başlayayım dedim, iyi etmişim :)

Yeşilden nefret eden bir karakterle de ilk defa karşılaşıyorum... İlginç :)
May the force, be with you.

Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem
« Yanıtla #8 : 27 Şubat 2011, 14:46:11 »
Öncelikle hikayene ilginç bir giriş yaptığını söylemeliyim. Sevgili baş kahramanımızın en sevmediği renk olan yeşili, hayatının her yerinde görmesi gibi. Tabii buna babaannesinin evinin yeşile boyanmış olması da dahil.  Kahramana şaşırtıcı ve sinir bozucu gelen bu değişikliğin ardından bir olay çıkmasını beklemekteyim ben. Sanki hikayenin en başında okuyucuya ipuçları vermeye başlamışsın gibi.

Tabii kahramanın psikolojik değişimlerini vererek hikayeyi anlatmak da benim de -çoğunlukla tercih ettiğim- güzel bir yol. Bu sayede okuyucu hem o ortam da hissedilmesi gereken duyguları özümsüyor hem de bu yol yazan kişiye çoğu olayı anlatma da kolaylık sağlıyor.

Bu ikisi çok güzel ayrıntılar. Ama bunların haricinde benim kendi zihnimde çözemediğim bir problem var:

Bu kızımız belli ki babaannesinin evine -istemeden- defalarca gelmiş. Yani hem babaannesini hem de evi son derece iyi tanıyor. Ki bu sayede kendisi de fark ediyor etrafında gelişen farklılıkları. Ancak bu duruma verdiği tepki son derece ilginç gelmekte bana.

Şu şekilde açıklayayım; defalarca gitmiş olduğunuz sevmediğiniz bir eve gidiyorsunuz. Ama evde sizin önceki zamanlarda bildiğiniz kişiliğe tamamen ama tamamen zıt değişiklikler var. O zaman ne yaparsınız? Oturup bu değişikliğin neden kaynakladığına kafa yorar ve buna göre tedbirli olursunuz yoksa oraya karşı duyuyor olduğunuz nefret gerçekten gözünüzü bu denli kör edebilir mi?

Ben burada bir anlatım karışıklığı olduğunu düşünmekteyim nitekim hiç bir hırs ve nefretin böyle bir değişikliği gölgelemesi mümkün değile yakındır. Oysa ki kahramanımız bunu hiç önemsemiyor gibi görünmüş.

Bu son dediğim bir yana kendini okutturan bir hikaye "Cehennem". :)

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem
« Yanıtla #9 : 28 Şubat 2011, 19:44:14 »
Ne babaanneymiş ama :)

Anlatış tarzın çok hoşuma gidiyor bu öyküye de geç olmadan, henüz ikinci bölümdeyken başlayayım dedim, iyi etmişim :)

Yeşilden nefret eden bir karakterle de ilk defa karşılaşıyorum... İlginç :)
Evet, yeşil rengi herkes sever genelde. Ama bazı insanlar, bazı renklere karşı bir nefret duyuyorlar( O insanlardan biride benim  :P)
Teşekkürler :D
Öncelikle hikayene ilginç bir giriş yaptığını söylemeliyim. Sevgili baş kahramanımızın en sevmediği renk olan yeşili, hayatının her yerinde görmesi gibi. Tabii buna babaannesinin evinin yeşile boyanmış olması da dahil.  Kahramana şaşırtıcı ve sinir bozucu gelen bu değişikliğin ardından bir olay çıkmasını beklemekteyim ben. Sanki hikayenin en başında okuyucuya ipuçları vermeye başlamışsın gibi.

Tabii kahramanın psikolojik değişimlerini vererek hikayeyi anlatmak da benim de -çoğunlukla tercih ettiğim- güzel bir yol. Bu sayede okuyucu hem o ortam da hissedilmesi gereken duyguları özümsüyor hem de bu yol yazan kişiye çoğu olayı anlatma da kolaylık sağlıyor.

Bu ikisi çok güzel ayrıntılar. Ama bunların haricinde benim kendi zihnimde çözemediğim bir problem var:

Bu kızımız belli ki babaannesinin evine -istemeden- defalarca gelmiş. Yani hem babaannesini hem de evi son derece iyi tanıyor. Ki bu sayede kendisi de fark ediyor etrafında gelişen farklılıkları. Ancak bu duruma verdiği tepki son derece ilginç gelmekte bana.

Şu şekilde açıklayayım; defalarca gitmiş olduğunuz sevmediğiniz bir eve gidiyorsunuz. Ama evde sizin önceki zamanlarda bildiğiniz kişiliğe tamamen ama tamamen zıt değişiklikler var. O zaman ne yaparsınız? Oturup bu değişikliğin neden kaynakladığına kafa yorar ve buna göre tedbirli olursunuz yoksa oraya karşı duyuyor olduğunuz nefret gerçekten gözünüzü bu denli kör edebilir mi?

Ben burada bir anlatım karışıklığı olduğunu düşünmekteyim nitekim hiç bir hırs ve nefretin böyle bir değişikliği gölgelemesi mümkün değile yakındır. Oysa ki kahramanımız bunu hiç önemsemiyor gibi görünmüş.

Bu son dediğim bir yana kendini okutturan bir hikaye "Cehennem". :)
3. bölümde herşey ortaya çıkıcak. Karakter biraz inatçı ve deli cesareti var kendisinde. O yüzden verdiği tepkilerdende anlaşıldığı gibi biraz vurdum duymaz biri. Ama evet bir kopukluk var. Orayı nasıl bağlayacağımı bilemedim mi desem, yoksa nasıl tepki vereceğini tam olarak ayarlayamadım mı desem bilemedim. Yok, yok ikisi birden. ( Hatamı hemen farketmişsin. Kıvırmaya çalıştım ama yok, yok beceremedim. Çaktırma!  :P He de geç.)
Bu güzel yorumun ve eleştirin için teşekkür ederim.  :)
Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem- 3.bölüm
« Yanıtla #10 : 04 Mart 2011, 19:00:25 »
3. Bölüm- Gerçek



Gerçek; şu acı gerçek...
Danton   

Uykum yoktu. Yatağın içinde dört dönüp durdum. Tam altı saattir sabah olmasını bekliyordum. Ama hiç güneş doğmayacak gibiydi. Bu bir kabus olmalıydı.

 Bir tabutun içinde yatıyormuşum gibi hissediyordum. Böyle hissetmeme neden olan şey, küçücük ve dar bir odada yatıyor olmamdan kaynaklanıyordu.  Odanın içi havasızdı.  Toprak ve küf kokusu bir birine karışmıştı. Pencereyi açmayı denemiştim ama açılmıyordu. Sanki çok güçlü bir kuvvet tarafından tutuluyordu…

Odanın içindeki tablolar korkunç ötesiydi. Hepsi aynı ressam tarafından yapılmış manzara resimleriydi. Yataktan kalkıp ışığı açtım. Böylesi daha iyiydi. Karanlıkta her eşyanın görünüşünü değişiyor ve hepsi korkunç yaratıklara dönüşüyordu.( Karanlık hiçbir zaman güvenilir değil,  sizi yutar ya da saklar.)
Kahvaltı yapmak için mutfağa doğru yürümeye başladım. Koridor uzadıkça uzuyordu. Ve ne kadar gidersem gideyim yerimde sayıyormuşum gibi hissediyordum. Sonunda mutfağa ulaştım.

Işığı açıp içeri girdiğimde mutfakta binlerce karasinek vardı. Çok pis kokuyordu.  Ceset gibi. Buzdolabını açtığımda, bir canavarla karşılaşmaya hazır bir şekilde geriye sıçradım. Ama ne canavar vardı ne de yemek.
Sadece bozulmuş bir pasta, , iki dilim bayat ekmek ve kan kırmızı renginde çilek reçeli. Çileğe karşı alerjim vardı. Ve bayat ekmeği de yiyemezdim. Mecbur pastayı yemek zorunda kaldım. Yedikten sonra kusacağımı biliyordum. Ama tahmin ettiğim gibi olmadı.

Karasinekler saçlarımın arasına giriyor beni rahatsız ediyorlardı. Kafamı sallayınca pencereye doğru kaçıştılar. Kalkıp balkon kapısını açtım.  Sürü halinde dışarıya kaçtılar.

Bu evde daha fazla duramazdım. Üstümdeki pijama takımını değiştirmeden üzerime portmantoda ki gri renk hırkayı giydim. Kapıyı arkamdan yavaşça kapattım. Apartman çok sessizdi. 

Bahçeye çıktığım zaman, sinir bozucu şişko kediler gözlerini bana diktiler.  Bende başka dışarıda kimse yoktu. Etraf fazla sessizdi. Sessizlik uyuşturucu gibidir. Dozu kaçırdığınız zaman sizi öldürebilir.
Siteden çıkmaya karar verdim. Sitenin kapısı açılmıyordu. Biri büyük demir kapıyı kilitlemişti.  Siteyi yapan kimse çok salak olmalıydı. Kapıdan çıkmaya gerek bile yoktu. Çitler alçak ve dardı. Üstünden kolaylıkla atladım.

Bu sefer önümü göremiyordum. Her tarafı sis her yanı kaplamıştı. Bir zombi gibi ellerimi öne doğru uzatarak yürümeye başladım. Önüme çıkabilecek her hangi bir nesne, ne olursa olsun fark etmez, kesinlikle tutunacaktım.

Bir saattir yürüyordum.  Bir hiçliğin içindeydim sanki. Önüme ne bir insan ne de bir araba çıkmıştı. Kesinlikle eve geri dönmeyecektim.
Dizlerim ve eklem yerlerim çok kötü ağrıyordu.  Sis olmasına rağmen etraf çok sıcaktı. Sis ve sıcaklık, garip bir tezat oluşturuyordu…

3 SAAT SONRA

Su sadece bir bardak su…

Boğazım alev alev yanıyordu. Yere oturdum. Yerlerde saydam ve ıslaktı. Kesinlikle asfalt ya da toprak yol yoktu. Köşeye sıkışmıştım.

O an unuttuğum şeyi hatırladım. Acı gerçeği… Böyle bir şeyi nasıl unuturdum? Kendimi asla affetmeyeceğim…

Be… Ben ölmüştüm. Bu bir rüya değildi. Rüyalarda her zaman kendimizi olayın ortasında buluruz. Ama ben başlangıçtan ortaya ve sona ulaşmıştım. Her şey bitmişti.
 
Bir daha asla annemi göremeyecektim, güneşi yüzümde hissedemeyecektim, rüzgar saçlarımı okşayıp içimi serinletmeyecekti, bir daha asla Beethoven en sevdiğim müziği olan ‘‘Moonlight Sonatını’’ dinleyemeyecektim. Ama en kötüsü hayallerimi gerçekleştirememiş olmamdı.

Tekrar yaşamak için her şeyimi verebilirim. Kendimi kandırmaya çalışmak boşuna. Ama anlamadığım nokta ne yapmıştım da cehenneme gönderilmiştim? Peki ya ruhum?

Hiç bekleme salonunda beklemiş miydim? Hani şu karar anı vardır ya…
Aslında istasyon gibi bir yer hayal etmiştim. Tıpkı Stephen king’in en sevdiğim hikayesi olan  ‘‘Willa’’ da ki gibi.

Stephen King’in bir sözü geldi aklıma; ‘‘Ölümden sonra hayat devam eder.’’ Görüşünü hala benimserim. Bu kadar karmaşık ve ara sıra harika sayılabilecek varlıkların, sonunda yol kenarına atılan çöpler gibi harcandığına inanmakta zorlanıyorum. Ama sonraki hayatın nasıl bir şey olduğu konusu… bunu öğrenmek için beklemekten başka çare yok.’’ Demişti. Bekledim ve gördüm…

Evet, artık neyi unuttuğumu ve nasıl öldüğümü biliyorum.
En kötüsü de sonsuza kadar babaannemle bu kısır döngüyü sürdürmek zorunda kalışım. Benim cehennemim bu. Ya sizinkisi?

Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem- Son
« Yanıtla #11 : 04 Mart 2011, 20:14:22 »
4. bölüm- Son



Böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Son nefesimi rahatça vererek ölmeyeceğim belliydi. Yine de bu kadar korkunç olacağım aklımın ucundan bile geçmemişti. Gençtim.(Daha 17 yaşındayım.)Hayallerim vardı…
Annem her zaman yanımdaydı. Gerçi ilk ameliyattan sonra sevgisinden şüphe duyacağım davranışları oldu. Fakat hastayken bunları düşünmek, derinine inmek ve gerçeği bulmak istiyorsunuz. Bazen yalanlara gerçeğe olandan daha fazla ihtiyaç duyduğumuz doğrudur. Annemin beni hala sevdiğini ve iyileşeceğimi düşünmem gibi…

Hastayken okulumu, yapmak isteyip yapamadığım şeyleri sık sık düşündüğüm oldu. Güçten vazgeçmeyi asla kabullenmedim.

Okul arkadaşlarım sık sık ziyaretime geliyorlardı. Hepsi aynı şeyi söylüyordu. ‘‘İyi olucaksın…’’ Bunu inanarak söylemediklerini biliyordum. Ben de inanmıyordum gerçi. İnanmış gibi yapıyordum.
Annem onları yolcu ediyor, odaya dönerken az önce ağladığını unutmaya çalışıyordu. Hevesli ama yeteneksiz bir oyuncu… Yitirmenin ağır baskısı altında eziliyor. Sürekli beni dünyaya getirdiği günü ve çocukluğumu anlatıyor. Bebekliğimden kalma patikleri, bir nazar boncuğuyla yatağımın başucuna astı.

Saçlarımı babaannem okşuyordu. Annem saçlarıma dokunmaktan korkuyordu sanki… Ben kanserdim. Bireysel bir hastalık bu, özellikli. Sadece musibet olduğu insanlarla haşır neşir, gripti, nezleydi gibi senden ona, ondan buna giden kişiliksiz bir yapıya sahip değil. Yani benim gibi birine yakışır bir hastalık. Benim gibi sahiplenici. Önce bağırsaklarıma yerleşti, İstilacı bir yapısı var. Sonra yavaş yavaş diğer organlarıma. Hiçbir doktor artık operasyon önermiyor. Karnım korkutucu. Dikiş izleri, dikiş izleri… Şişkinlik. Bir davul kadar gergin.

Öylesine seviyor ki beni sadece benimle besleniyor. Dışarıdan besin kabul etmiyor. İstifçi, tuvaletimi dahil dışarı çıkarmama müsaade etmiyor. Her şey onun izniyle, yemek yememe kesinlikle karşı ama o isteyene kadar ölmemeliyim de. Bu yüzden serumları ve küçük renkli hapları seviyor.


Annem de seviyor olmalı ki, onları aldığım saatlere çok özen gösteriyor. On beş dakikalık bir gecikme o gün çalışan hemşirenin canına okuyabiliyor. Bunu anlıyamıyorum, çünkü hepimiz biliyoruz ki, burada iyileşmem değil, histerik aşığımın yukarıya verdiği dilekçenin kabulünü bekliyoruz. Şimdilik her şey yavaş ilerliyor. İşlerin devlet dairelerindeki gibi yürüdüğünü düşünmek beni umutlandırıyor.

Annem sık sık ağlıyor. Bunu yanımda yapmıyor. Sürekli dışarı çıkıyor. Sonra hemen dönüp yatağımın kenarındaki sandalyeye oturuyor. Elimi tutuyor. Böylece nabzımı da kontrol etmiş oluyor. Annemin sıcaklığıyla uyuyorum. Günlerce böyle sürdü. Annem elini elimden çektiğinde benim için yapacak hiçbir şeyi kalmamıştı. Koridora koştu. Bir hemşireyle geri döndüler.

‘‘Serumu kapayalım. Bu çok geldi. Nabzını hissedemiyorum,’’ dedi annem. Hemşire serumu kapattı. Odadan çıktı ve çoğalmış olarak geri döndü. Yanında dört arkadaşı daha vardı. Biri annemi odadan çıkarttı.

‘‘Neden?’’ diye sordu annem. Yumuşak bir ses:
‘‘Sonra girersiniz,’’ diye yanıtladı onu. Annem odadan çıktıktan sonra, üzerimdeki gereksiz bir sürü ıvır zıvır çıkarıldı. Burnumdan, kulağımdan pis bir sıvı sızıyordu. Durdurmayı başaramadılar. Yüzümü kalın bir ötüye kapattılar. Vücudumda delik olan neresi varsa, oradan kan sızdırıyordum. En sonunda öğürerek hepsini boşalttım.

Annem odaya ağlayarak girdi. Kokuyu dahi duymadan yüzümü öptü. Son duyduğum şey ‘‘Senin öleceğine hiç inanmak istemedim.’’ Oldu.

                                         SON
Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı

  • **
  • 89
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem- Son
« Yanıtla #12 : 04 Mart 2011, 20:57:06 »
Sonun bu şekilde olacağı hiç aklıma gelmememişti. Ben daha uzun olacağını düşünmüştüm ve babaanne ile ilgili bir şeyler bekliyordum açıkçası. Güzel de bağlamışsın gayet hoş bir hikaye olmuş. Özellikle son bölümün başındaki benzetmelerin hoştu.

Fakat son bölümde üçüncü paragrafın başında şimdiki zamanın hikayesi tarzında bileşik zamanlı eylem kullanırken birden görülen geçmiş zamana geçmişsin, o okurken biraz rahatsız ediyor. Onun dışında pek bir şey yok sanırım :).
+ +

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem- Son
« Yanıtla #13 : 14 Mart 2011, 18:01:09 »
Hm hm hm. Yorum biraz geç geliyor, bunun için özür dilerim öncelikle.

Sonu gerçekten şaşırtıcı olmuş. İnsan çok farklı şeyler düşünerek okuyor ilk bölümleri, fakat inişli çıkışlı bir kurgudan sonra bağlandığı yerin oldukça oturaklı olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca başlarda ilginç gelen bazı şeyler, örneğin karakterin herşeyden tiksiniyor olması ve karamsar hava, güzel bir şekilde açıklanmış oluyor son bölümle birlikte. Fakat ufak bir eleştri yapmak istiyorum müsaadenizle; 3. bölümdeki can alıcı kısım çok ani olmuş. İki kez okumak durumda kaldım olayları idrak edebilmek için. Hani böyle süpriz bir olayın bu kadar hızlı olması afallattı biraz. Bunun dışında olayların bağlanması ve özellikle yineliyorum ki son bölümü ile hoş, okunası bir hikaye çıkmış ortaya.

Küçük bir ekleme daha; annesi ve babaannesi ile ilgili gerçek düşünceleri ile davranışları arasındaki tezatlık özellikle hoşuma gitti. 17 yaşındaki her insanın ebeveynlerine karşı takındığı 'maske' güzel yansıtılmış, özellikle takdir ettim.

Tebrik ederim ve bu hoş hikaye için teşekkürler. Yarım kalmayan öyküler de ayrı bir hoş oluyor yahu. :)
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Cehennem- Son
« Yanıtla #14 : 15 Mart 2011, 18:01:46 »
Sonun bu şekilde olacağı hiç aklıma gelmememişti. Ben daha uzun olacağını düşünmüştüm ve babaanne ile ilgili bir şeyler bekliyordum açıkçası. Güzel de bağlamışsın gayet hoş bir hikaye olmuş. Özellikle son bölümün başındaki benzetmelerin hoştu.

Fakat son bölümde üçüncü paragrafın başında şimdiki zamanın hikayesi tarzında bileşik zamanlı eylem kullanırken birden görülen geçmiş zamana geçmişsin, o okurken biraz rahatsız ediyor. Onun dışında pek bir şey yok sanırım :).
                                                                                                                                                     
Güzel yorumunuz  için teşekkür ederim.
Ve evet yine hatamı  yakalayan biri daha.   :D



Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe