Kayıt Ol

Gecenin Issızlığı

Çevrimdışı Moonlight

  • *
  • 1
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Gecenin Issızlığı
« : 29 Ağustos 2011, 00:11:04 »
Gecenin ıssızlığı gözleri kör edecek, kulakları sağır edecek kadardı. Ay dolunaydı bu gece. Rüzgâr hafiften esiyor, ağaç yapraklarını bir o yana bir bu yana savuruyordu. Kızın beline gelen siyah saçları gecenin karanlığına karışıyor rüzgârla birlikte hafifçe sallanıyordu. Her şey bu gecede kayboluyor ve geceye karışıyor gibiydi. Kızın siyah saçları, uzun siyah elbisesi, kalbi…

Hayatı boyunca yanından ayırmadığı kemanını sıkı sıkı tutuyordu. Tam on beş yaşındaydı bu keman. Annesinden ona bir mirastı tıpkı küçük burnu, beyaz teni, griye çalan gözleri ve ince beli gibi. Tıpkı şimdi onun çaldığı gibi kemanı, annesi babasına çalıyordu ölmeden önce. Kızını doğurduktan sonra zayıf düşen bedeni vebaya daha fazla dayanamamıştı. Sevdiği kocasından ve henüz büyüdüğünü göremediği kızından ayırmıştı onları ölümün soğuk kolları. Neleri severseniz sevin, neleri kaçıracak olursanız olun bu hayatta, ölüm gene de sizi götürürdü sessiz bir gemiye atıp çok uzak diyarlara.

Kız, balkonun ucuna doğru ağır adımlarla yürümeye başladı elinde hala sıkı sıkı tuttuğu kemanıyla birlikte. Aşağıya baktı. Deniz kıyıdaki büyük kayalara çarpıyor, adeta onları dövüyordu. Rüzgâr fırtınaya dönüşmek üzereydi. Kız üşümeye başladığını hissetti. Geleceği geldi aklına. Neler bekliyordu onu kim bilir yarın. Oysa hiç yaşamak istemediği bir şeydi gelecek onun için. Şimdide kalmak istiyordu sonsuza kadar. Zaman donup kalsa, sürekli gece yaşamaya razıydı o, yarınki gündüzü yaşamaktansa.  Kendini balkondan aşağıya bırakıverse, sonsuzluğa kavuşacağını biliyordu. Annesi vardı hem sonsuzlukta. Hiç tanımasa da babası ona anne sevgisini hiç arattırmamış olsa da annesini istiyordu. Şimdi hiç olmadığı kadar yanında istedi annesini. Gözlerinden bir, iki damla gözyaşı akıverdi usulca. Kemanını çalmaya başladı sonra.  Notalar ahenkle dans ediyorlardı.  Ağaçlar ve rüzgâr notalara eşlik etmeye başladı. Kızın gözyaşları tüm hızıyla akıyor notalara yetişmeye çalışıyorlardı sanki. Deniz daha şiddetli dövdü kayaları. Siyah elbisesinden ağaç yaprakları kopuyordu esen rüzgârla. Son nota da çalındığında etraftaki her şey duruldu. Kız uzun elbisesinin yere değmesini umursamadan hafifçe eğilip selam verdi. Rüzgâr, ağaçlar, yapraklar, deniz ve ay bu selama karşılık verdiler.

Gözlerindeki gözyaşlarını hafifçe silerek tebessüm etti kız. Artık üşümüyordu. Annesini çok istemesine rağmen babasını düşünmeliydi. Cesur olup geleceği yaşamalıydı. Yaşayacağı gelecek kendi seçtiği gelecek olmayacak olsa bile. O, yalnızca para için yaşayan o adamla evlenmek istemiyordu. Ama babası için yapıyordu bunu baba kızını bunun için hiç zorlamadığı halde. O pis ve zengin adam babasını kurtarmıştı idam edilmekten. Oysa hiç suçu yoktu babanın. Kendilerinden yardım isteyen bir kadını şatoya almıştı. Kadını cadı diye yakmak istiyorlardı. Kız bu kadının cadı olabileceğine inanmamıştı. Zaten kadın cadı da değildi. Bunu kilise tarafından yakılmadan hemen önce onu izlemeye gelen tüm halkın önünde bağırmıştı kurtulamayacağını bile bile. Ne büyük acı! Ama tüm bu acılar yaşanabilir olmalıydı. Kız bunu başaracaktı ve bir şekilde mutlu olacaktı tüm haksızlıklara rağmen. Usulca arkasını döndü ve içeriye girdi güneşin ufukta doğuyor olduğunu fark etmeden.

NOT: KayıpRıhtım'ın yeni bir üyesiyim. Umarım okurken keyif alırsınız :)
Yepyeni türde, bir roman yazmaya nasıl başlarsınız? Kendinizi, birden, yazarken bulursunuz. Ne yaptığınızı bilmiyorsunuzdur ve sonra, aniden roman bitmiştir. -RAY BRADBURY