Kayıt Ol

Doğumgünü.

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Doğumgünü.
« : 12 Nisan 2011, 23:15:04 »

D O Ğ U M G Ü N Ü

*

Fatih Keskin (okul devresi): Kim dediniz?

Ebru Güzelkent (okul öğretmeni): Ah, evet. Kaan. Yetenekli bir çocuktu.

Seyhan Dinçer (sınıf arkadaşı): Gerçekten iyi bir dinleyiciydi. Omzunda kaç kez ağladığımı unutmuşumdur.

Ali Duran (okul devresi): Kaan mı? Ne bileyim, garipti. İyi bir şekilde demiyorum. Garip bir iticiliği vardı.

Yeliz Yılmaz (sınıf arkadaşı): Garip bir çekiciliği vardı.

Ali Duran: Sanki, her yaptığı batıyordu. Kaç kez ağzını burnunu dağıtmak istediğimi unutmuşumdur. Ama hiçbir sebebi yok. Bilemiyorum.

Seyhan Dinçer: Birlikte hakikaten iyi zaman geçirebileceğiniz birisiydi. Kendi adıma, yanındayken hiç sıkılmadığımı hatırlıyorum. Açıkçası, onunla biraz daha yakın olabilmeyi isterdim.

Yeliz Yılmaz: Bu kadar sıradan birisinin böyle bir özelliğe sahip olmasını açıklayamıyorum doğrusu. Aşırıya kaçan bir yönü yoktu. Oldukça sade zevklere sahipti.

Ebru Güzelkent: Kendi kendine besteler yapar, gelir bana dinletirdi. Doğrusunu isterseniz, oldukça iyiydiler de. Ama dinlerken şu garip rahatsızlık hissi geliyordu bana. Sanki, tanıdığınız biri bir anda tanıyamadığınız birine dönmüş gibi.

Sinem Okyay (sıra arkadaşı): Tırnaklarının kenarındaki etler hep kemirilmiş olurdu. Ama kendini kemirdiğini hiç görmedim.

Sezgin Örnek (sınıf arkadaşı): Biraz yavşak bir tipti, ama yine de eğlenmeyi bilirdi. Onunla giriştiğimiz her fondip yarışını kaybettim.

Sinem Okyay: Bazı günler belli belirsiz, bazen de açıktan açığa belli bir durgunluk olurdu üzerinde. Aslında, derdini anlatmayı seven biriydi. Böyle günlerdeyse tam bir kapalı kutu olurdu.

Seyhan Dinçer: Şimdi fark ediyorum da, gizliden gizliye aşıkmışım ona.

Eda Göktürk (sınıf arkadaşı): Onunla yatmak istiyordum.

Selin Başaran (okul devresi): Şey... Tamam, evet. Çok kereler onunla sevişmenin nasıl bir şey olacağını hayal etmişimdir.

Yeliz Yılmaz: Nasıl gidip de o kızı buldu kendine, onu da anlayamıyorum bir türlü.

Hülya Denizci (sevgilisi): Aslını isterseniz, Kaan hakkında konuşmak şu anda bana çok zor geliyor. Nefes almakta zorlanıyor gibiyim. Yine de elimden geleni yapmaya çalışacağım.

Yeliz Yılmaz: Demek istediğim, kız tescilli bir orospuydu. Hem de saman altından su yürüten cinsten.

Ali Duran: Hülya iyi kızdır. Bir erkeğe nasıl davranacağını iyi bilir, bilmem anlatabildim mi.

Sinem Okyay: Şu son dört haftadır sezdirmemeye çalıştığı bir sıkıntısı var gibiydi.

Hülya Denizci: Kaan... Kaan... Of, özür dilerim. Biraz kendimi toparlayabilir miyim?

Oya Tütün (annesi): 8. sınıfa kadar Kaan son derece normal bir çocuktu. O senenin yaz tatilinden sonra bir şeyler değişmeye başladı.

Hülya Denizci: Beni ona iten ne vardı? Biraz düşününce... Tam olarak bilemiyorum. Ama kesin olan bir şey var ki, o farklıydı. Kendini farklı olmaya zorlamadan, içinden gelen bir farklılığı vardı. Benimle konuşurken kullandığı kelimeler son derece şairane bir ahenge sahipti. Diğer arkadaşlarıyla oldukça basit bir düzlemde iletişim kurardı oysa ki. Yine de, her hareketi, sesi, yürüyüşü... Her şeyi mükemmeldi.

Alparslan Demir (okul devresi): Eli kolu etrafa sığmayan, yalpalayarak yürüyen dengesiz hıyarın tekiydi.

Elif Üstün (okul devresi): Geçen sene bir ara yakınlaşmıştık. Sonra birden Hülya'yla birlikte görünmeye başladılar. O kızla halen ne zaman göz göze gelsem ürperirim.

Oya Tütün: O yaz tatilinden sonra, Kaan birdenbire her yönden gelişti. Ergenliğe girdiğini düşünüyordum, bir pedagog olduğum için bu işlerden anlarım. Gayet sağlıklı adolesan tepkileri de veriyordu açıkçası. Ama yine de, üzerine garip bir hal geldi. Zihinsel bir yorgunluk gibi.

Hülya Denizci: İyi öpüşüyordu. Öyle hemen dilimi yakalayıp uzatmaya çalışmazdı. Ağırdan alır, her öpüşüne bir anlam katmaya çalışırdı.

Oya Tütün: Kimlik bunalımına girdiğini de düşünmeye başladım. Kaan garip zevkler ediniyordu, kesinlikle sade olmayan zevkler. Uzun, renkli çoraplar giymeye başlamıştı. Sürekli dar giysiler satın alıyordu.

Utku Kahveci: Kaan mı? Kesinlikle eşcinseldi.

Oya Tütün: Sabahları banyoya gidiyor ve makyaj malzemelerimi eksilmiş buluyordum.

Yeliz Yılmaz: Etraftaki çoğu kız onunla bir şeyler yaşamak için can atıyordu. Oysa o bunun farkında bile değildi. Daha acı olansa, Hülya'nın asıl kişiliğini ona açıklamamak üzerine, hepimizin arasında sessiz bir anlaşma oluşmuştu. Sanırım üzülmesini istemiyorduk.

Hülya Denizci: Şey... Tabii ki ondan daha iyi öpüşenleri de biliyorum. Ama Kaan... Kaan gibisi zor bulunur. Kabul ediyorum. O beni...

Sezgin Örnek: Çok sarhoş olduğumuz bir akşam bana biseksüel olduğunu söylemişti.

Oya Tütün: Şimdi bakıyorum da, bu durumu içten içe bir fobi haline getirmişim. Birçok mantıksız davranışta bulundum ona karşı. Beğenmediğim giysilerini saklıyor, bazılarını çamaşır makinesinde yanlış programda yıkayıp kullanılamaz hale getiriyordum.

Hülya Denizci: O beni beş yaşındaki bir çocuğun sevebileceği gibi sevmişti. Sevdiyordu. Seviyor... Pardon... Bir ara daha verebilir miyiz?

Göksel Kavaklı (en yakın arkadaşı): Kaan'la beşinci sınınftan beri arkadaşız. Bir çok insana anlatamadığı şeyleri bana anlatırdı. Ben de aynı şekilde ona. Mesela, ilginç takıntıları ve paranoyaları vardı.

Sinem Okyay: Bir yerlere tek başına gitmemeye çalışırdı. Çok kez sınıfa tek başına, kireç gibi bir yüzle girdiğini görmüşümdür.

Göksel Kavaklı: Güneşe karşı bir tahammülsüzlüğü vardı. İlkokuldayken onu bahçeye çıkarmak için kıvranırdım. Güzel günlerdi. Her neyse. Mesela, yolda yürürken tam yanından geçtiği birilerinin birden gülmeye başlaması acayip sinirlerini bozardı. Metroda hep en köşedeki koltuklara oturmaya çalışırdı.

Afife Barutçu (emekli): Yaşlılara yer vermezdi.

Göksel Kavaklı: Son bir yılda vücuduyla bağlantılı psikolojik sorunlar da geliştirmişti. Geçen yaz bir ara vücuduna tamamen yabancılaştığını, kontrolü kaybetmekten korktuğunu söylüyordu.

Sinem Okyay: Bir keresinde sınıfta uyuyakalmıştı. İşte tam o anda, derin uyku halindeyken parmaklarını kemirdiğini fark etmiştim.

Göksel Kavaklı: Bu son bir aydaysa gerçeklik duygusunu yitirmeye başladığından söz etmişti.

Hülya Denizci: Rüya görmezdi. Görse bile hatırlamazdı, fakat onların bir şekilde bilinçaltında kalıp davranışlarını yönettiğini düşünüyordu.

Göksel Kavaklı: Birden rüyalar görmeye başladığından bahsetmişti. Uzun, bütünlüklü rüyalar. Başta anlamsız, fakat gün geçtikçe mantığa bürünmeye başlayan rüyalar. Olaydan birkaç gün önce onlara rüya değil, "olasılık" demeye başlamıştı.

Sinem Okyay: Birkaç hafta önce bir sabah, önceki gece gördüğü bir rüyayı anlattı bana. Birisine "Sanki rüya içinde rüya içinde rüya görüyor gibiyim." diye dert yanıyormuş rüyasının bir yerinde.

Hülya Denizci: Son zamanlarda rüyalarını çok kafaya takmaya başlamıştı. Şunun gibi mesajlar atıyordu:
            Hülya Denizci'nin Telefonundaki Mesaj:
                       Her uyuduğunda bir kat daha derine düşüyorsun.
Böyle garip, zaman zaman anlamsız olan ya da anlamsız gibi görünen mesajlar atma huyu olduğu için çok önemsemedim açıkçası.

Oya Tütün: Bu sene Kaan'ın uykuları çok düzensizleşmişti. Genelde geç yatıyordu, fakat bazı sabahlar onu uyanık bulurken bazılarında uyandırmak için on beş dakika uğraştığım oluyordu. Şu son bir ay hiç uyumak istemiyordu mesela.

Göksel Kavaklı: Bir gün bana durumu açıkladı.

Hülya Demir: Şey, sanırım Kaan artık ortalıkta olmadığına göre, bir şey söyleyebilirim.

Göksel Kavaklı: Dediğine göre, ya da düşündüğüne göre, bir süredir bu gerçeklik olasılığında sıkışıp kalmıştı, ve yavaş yavaş bunun farkına varıyordu.

Hülya Denizci: Onunla sevgili olduğum süre zarfı boyunca beş farklı erkekle daha birlikte oldum.

Göksel Kavaklı: Dediğine göre, asıl korkunç olansa, her uykuya yattığında asıl gerçekliğinden bir adım daha uzaklaşıyor olmasıydı. Bu yüzden mümkün olduğunca geç saatlere kadar ayakta kalmaya çalışıyordu.

Hülya Denizci: Hayır, onunla hiç yatmadık.

Göksel Kavaklı: Fakat bir gece, bir anda tüm bu katmanları kırıp kendi gerçekliğine geri dönecekti.

Oya Tütün: Sanırım, size o geceyi anlatmamın zamanı geldi.

Göksel Kavaklı: Onu tanıdığımdan beri, on sekizinci doğumgününde çok önemli bir şey olacağını bildiğinden bahsederdi. Gerçekliğine geri döneceğini söylediği gecenin on sekizinci doğumgününün gecesi olduğuna kanaat getirmişti.

Oya Tütün: Okuldan eve dönüşü her zamanki gibiydi. Sanki sarhoşmuş da bunu benden gizlemeye çalışıyormuş gibi. Henüz yemek yemiştim, masa hazırken aç olup olmadığını sordum, hayır dedi. Üstünü değiştirip tekrar yanıma geldiğinde okulda giydiği eşofmanını giymiş olduğunu fark ettim. Değişiklik olsun diyeymiş. Sonra elinde kalın bir kitapla salona geçip divana uzandı. Baktığımda kitap kucağında açık, fakat gözleri televizyonda oluyordu. İçinde saçma sapan karakterler ve saçma sapan olaylar olan saçma sapan bir bilimkurgu dizisi. Mavi bir telefon kulübesi dönerek ateşten bir tünelden geçiyordu ekranda.

Göksel Kavaklı: Bana şöyle bir mesaj attı:
             Göksel Kavaklı'nın Telefonundaki Mesaj:
                         Dönüşüm sıradan olacak.

Oya Tütün: Hava karardı, fakat Kaan ne pozisyonunu değiştirdi, ne de ışığı açtı. Onun yerine ben açtım ve mutfağa döndüm.

Hülya Denizci: Kaan'ın bana attığı son mesaj şöyleydi:
            Hülya Denizci'nin Telefonundaki Mesaj:
                       Kafam patlayacak gibi.
                       1967-1997.
Ne kadar uğraştıysam da, bundan sonra ondan bir yanıt alamadım.

Oya Tütün: Tekrar salona bakmaya gittiğimde, ışıklar kapalıydı. Kaan ise hiç kıpırdamamış gibi görünüyordu. Işığı açmak için uzanmıştım ki "Bırak." dedi, kesin ve kısık bir sesle. Birden ayaklandı, televizyonu kapattı ve "Zaten çıkacaktım." dedi. Kaan o akşam yemek yemedi.

Sinem Okyay: Sanırım onu biraz daha ciddiye almalıydık.

Oya Tütün: Bir şiir defterini buldum. Şöyle bir şeyler yazmış:
           o uyurken
           ben gideceğim
           güneşin parlattığı ıslak çayırlardan
           ayak izlerimi teker teker silerek
           bulutları da koyacağım bavuluma
           yarın güneşli bir gün olacak

Sanırım olanlarla bir ilgisi yoktur.

Göksel Kavaklı: Kaan milyonda bir bir insandı.

Oya Tütün: Olanların bundan sonrasını anlatmak benim için gerçekten çok meşakkatli ve yaralayıcı bir iş. Tam olarak neler döndüğünü bilmiyorum, ama Kaan banyoya girdi, sonra da çıktı ve yattı. Tırnaklarını kesmiş. Onları kesmiş ve komodinin üzerinde sıraya dizmiş. Gitar çaldığı için uzattığı tırnakları da dahil. Onları toplayıp yeni boşalttığım çöp kovasına attım. Daha sonra, sabah 6.40'a kadar yanına gitmedim. Şey... O gün onun on sekizinci doğum günüydü. Tam 6.40'ta doğmuştu, ben de 17 yıldır tam o saatte onu izlerdim. Vücudu tam olarak bir yaş daha ihtiyarlarken. Fakat o sabah, vücudunu değil, pijamalarını buldum yorganın altında.

Sezgin Örnek (öğrenci): Kaan Tütün mü? Hayır, tanımıyorum.

Utku Kahveci (öğrenci): Şu dizideki Kaan'ı mı diyorsunuz?

Oya Tütün: Tırnakları da çöp kovasından yok olmuştu.

Seyhan Dinçer (öğrenci): Hayır, tanımıyorum.

Elif Üstün (öğrenci): Kaan... Hayır, hatırlayamadım. Doğru okulda olduğunuzdan emin misiniz?

Ebru Güzelkent (öğretmen): Kaan Tütün... Bir şeyler çağrıştırır gibi, ama tam çıkaramadım. Burası biraz soğuk mu?

Ali Duran (öğrenci): Tanıdığım tek Kaan ilkokuldaki sıra arkadaşım, onun da soyadı Tütün değildi zaten.

Yeliz Yılmaz (öğrenci): Dizide oynamıyor muydu o?

Eda Göktürk (öğrenci): Eski sevgilim vardı Kaan diye bir tane, ama o değildir. Yok, tanımıyorum.

Selin Başaran (öğrenci): Bizim komşuların küçük oğlu, onu soruyorsunuz sanırım? Kaan?

Alparslan Demir (öğrenci): Yok, bilmiyorum vallahi.

Sinem Okyay (öğrenci): Bir an bir garip oldum, ama eminim ki hiç öyle bir tanıdığım yok.

Göksel Kavaklı (öğrenci): Çok, çok eskiden, sanırım anaokulunda vardı öyle biri sanki, ama tam emin değilim.

Oya Tütün (pedagog): Kuzenim var Kaan adında. Aslında, bir oğlum olsa ona kesinlikle bu adı koyardım.

Hülya Denizci (öğrenci): Kaan mı? Bir dakika... Hayır, hatırlayamadım. Bilmiyorum, gözlerim yaşardı birden, anlamadım.

Fatih Keskin (okul devresi): Kaan mı? Kaan Tütün?
                                         Bana gerçekten de onu tanımadığınızı söylemeyeceksiniz herhalde, değil mi?
*

Çevrimdışı Jean Valjean

  • **
  • 281
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Doğumgünü.
« Yanıtla #1 : 12 Nisan 2011, 23:45:06 »
Ezik tadında, hoş ve gülümseten bir yazı olmuş.

Bir de, sanki hayatına dair bazı anekdotlar da vermiş gibisin.

Ekleme: İkinci okuyuşumda hüzünlü bir tat aldım. Gerçekten garip.
He Who Dwells Beneath The Waves

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Doğumgünü.
« Yanıtla #2 : 13 Nisan 2011, 00:15:36 »
- Bazen bir şey olur. Evrenin bir noktasında bir şey olur. Belki de yanı başında olur. Belki de milyonlarca ışık yılı uzaklarda bir şey olur. Bazen, gezegenler hizaya girer. Yıldızlar bir düzende olur. Ve evren çatlar. Bu bir kara delik değil. Bu yarık, hiç bir şey. Ya da her şey. Bu yarık, bazen o düzene uyan kişiye yakın olur. Zamanın her anında, uzayın her köşesinde ama o kişinin yanında. Bazen tüm evren, o yarıktan bu kişiye akar. Bazen tam tersi olur. Kişi o yarıkta kaybolur.

O da böyleydi işte. Evrene baktı. Yarıktan geçti. Ve geriye doğru gitti, kayboldu. Aslında o, hiç olmamıştı.

+ Kim?

- Efendim?

+ Kimden bahsediyorsun?

- Kimden bahsediyorum?

+ Bilmem, birisinden mi bahsediyordun?

- Hatırlamıyorum.

***

Evet. Ne diyorduk?
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı Lunacy

  • ***
  • 435
  • Rom: 8
  • ₪₪
    • Profili Görüntüle
Ynt: Doğumgünü.
« Yanıtla #3 : 13 Nisan 2011, 10:06:21 »
Anlayabileceğim kadarını anladığımdan emin değilim.
₪ Hail to the Thief ₪

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Doğumgünü.
« Yanıtla #4 : 13 Nisan 2011, 11:36:27 »
- Bazen bir şey olur. Evrenin bir noktasında bir şey olur. Belki de yanı başında olur. Belki de milyonlarca ışık yılı uzaklarda bir şey olur. Bazen, gezegenler hizaya girer. Yıldızlar bir düzende olur. Ve evren çatlar. Bu bir kara delik değil. Bu yarık, hiç bir şey. Ya da her şey. Bu yarık, bazen o düzene uyan kişiye yakın olur. Zamanın her anında, uzayın her köşesinde ama o kişinin yanında. Bazen tüm evren, o yarıktan bu kişiye akar. Bazen tam tersi olur. Kişi o yarıkta kaybolur.

O da böyleydi işte. Evrene baktı. Yarıktan geçti. Ve geriye doğru gitti, kayboldu. Aslında o, hiç olmamıştı.

+ Kim?

- Efendim?

+ Kimden bahsediyorsun?

- Kimden bahsediyorum?

+ Bilmem, birisinden mi bahsediyordun?

- Hatırlamıyorum.

***

Evet. Ne diyorduk?

Oturtup izlettireceksin yani.
#rekt

Çevrimdışı Deadman107

  • **
  • 347
  • Rom: 3
  • ---AmOrTeNtİa---
    • Profili Görüntüle
Ynt: Doğumgünü.
« Yanıtla #5 : 13 Nisan 2011, 12:50:23 »
Okurken sanki Flashback sahnelerinin bol olduğu bir filmi izler gibi oldum.
Güneş doğacak, açacak çiçek...

Çevrimdışı Gilderoy

  • ***
  • 416
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
    • Kuyutorman
Ynt: Doğumgünü.
« Yanıtla #6 : 13 Nisan 2011, 21:28:17 »
Okurken Inception geçti aklımdan. Rüya içinde rüya, katmanlar vs. filmi izlerken etkilemişti zaten beni. Şimdi daha farklı düşünmeme yol açtı. Eline sağlık güzel bir yazıydı Dúrgonath. Tebrik ederim.
Nirvana'ya ulaşabilmiş mi bari? :)
to see world in a grain of sand
and a heaven in a wild flower
hold infinity in the palm of your hand
and eternity in an hour
-William Blake